21 Mart 2009 Cumartesi

24. Lema 4. Hikmet

" Dördüncü Hikmet: Malûmdur ki; kesret-i nesil herkesçe matlubdur. Hiçbir millet ve hükûmet yoktur ki, kesret-i tenasüle tarafdar olmasın. Hattâ Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: (ayet) -ev kema kal- Yani: "İzdivaç ediniz; çoğalınız. Ben kıyamette, sizin kesretinizle iftihar edeceğim." Halbuki tesettürün ref'i, izdivacı teksir etmeyip, çok azaltıyor. Çünki en serseri ve asrî bir genç dahi, refika-i hayatını namuslu ister. Kendi gibi asrî, yani açık-saçık olmasını istemediğinden bekâr kalır, belki de fuhuşa sülûk eder. Kadın öyle değil, o derece kocasını inhisar altına alamaz. Çünki kadının -aile hayatında müdür-ü dâhilî olmak haysiyetiyle kocasının bütün malına, evlâdına ve herşeyine muhafaza memuru olduğundan- en esaslı hasleti sadakattır, emniyettir. Açık-saçıklık ise bu sadakatı kırar, kocası nazarında emniyeti kaybeder, ona vicdan azabı çektirir. Hattâ erkeklerde iki güzel haslet olan cesaret ve sehavet kadınlarda bulunsa, bu emniyete ve sadakata zarar olduğu için, ahlâk-ı seyyiedendir, kötü haslet sayılırlar. Fakat kocasının vazifesi, ona hazinedarlık ve sadakat değil, belki himayet ve merhamet ve hürmettir. Onun için, o erkek inhisar altına alınmaz. Başka kadınları da nikâh edebilir.
Memleketimiz Avrupa'ya kıyas edilmez. Çünki orada düello gibi çok şiddetli vasıtalarla açık-saçıklık içinde namus bir derece muhafaza edilir. İzzet-i nefis sahibi birisinin karısına pis nazarla bakan, boynuna kefenini takar, sonra bakar. Hem memalik-i bâride olan Avrupa'daki tabiatlar, o memleket gibi bârid ve camiddirler. Bu Asya, yani Âlem-i İslâm kıt'ası, ona nisbeten memalik-i harredir. Malûmdur ki; muhitin, insanın ahlâkı üzerinde tesiri vardır. O bârid memlekette, soğuk insanlarda hevesat-ı hayvaniyeyi tahrik etmek ve iştihayı açmak için açık-saçıklık, belki çok sû'-i istimalata ve israfata medar olmaz. Fakat seri-üt teessür ve hassas olan memalik-i harredeki insanların hevesat-ı nefsaniyesini mütemadiyen tehyic edecek açık-saçıklık, elbette çok sû'-i istimalata ve israfata ve neslin za'fiyetine ve sukut-u kuvvete sebebdir. Bir ayda veya yirmi günde ihtiyac-ı fıtrîye mukabil, her birkaç günde kendini bir israfa mecbur zanneder. O vakit, her ayda onbeş gün kadar hayız gibi arızalar münasebetiyle kadından tecennüb etmeye mecbur olduğundan, nefsine mağlub ise fuhşiyata da meyleder.
Şehirliler; köylülere, bedevilere bakıp tesettürü kaldıramaz. Çünki köylerde, bedevilerde, derd-i maişet meşgalesiyle ve bedenen çalışmak ve yorulmak münasebetiyle, hem şehirlilere nisbeten nazar-ı dikkati az celbeden masume işçi ve bir derece kaba kadınların kısmen açık olmaları, hevesat-ı nefsaniyeyi tehyice medar olamadığı gibi; serseri ve işsiz adamlar az bulunduğundan, şehirdeki mefasidin onda biri onlarda bulunmaz. Öyle ise onlara kıyas edilmez."

oğ. tesettürün terki, evliliği çok azaltıyor diyor. bu çok önemli..

yy. adam her türlü fırıldağı çeviriyor, ama evlenirken de kendisi gibi olmayan kız arıyor.

rz. fakat adam öyle kıza kanaat edemez.

yy. fakat evlenirken öylesini ister.

aş. genelde türkiyede erkeklerin büyük kısmı, kendisi o işi yapsa bile, evleneceği zaman bakire arar. kendisi gibi süfli bir hayat yaşamış birini kesinlikle kabul etmez.

oğ. tersinden bakacağım şimdi. tesettürlü ol diyor ki, evlenmek noktasında erkeklerin arzusu, tesettürlü ve namuslu olandır. erkekler şöyle bakabilir: asri genç, tesettürlü dahi olsa, nisa taifesine karşı güveni kırılıyor. yaşadığı bazı şeyler kadınlara karşı güvenini sarsıyor. biz bu kadar yaşadık, acaba bu insanlar da bir şeyler yaşamış mı diye soruyor. bir de buradan bakılması gerektiğini düşünüyorum.

erkeklerin kendi üzerine düşen noktada asrileşmemeleri önemli.

aş. kadının sadakatını etkileyen noktalar olduğu gibi, erkeğin de güvenini etkileyen noktalar var. kendisi kanunları bozduğu için, herkesin öyle olabileceğini düşünüyor. karşıdakini de öyle biliyor. sürekli tereddütle bakar. o yüzden, zani zaniyle, temiz temizle evlenir.

yy. rahatlatıyor da. burada birçok gençler var. allah nasip eder. insan bayanlardan şüphelenebiliyor, ama siz nasılsanız, öyle birini allah size nasip eder.

ys. imtihan boyutuyla zıt şeyler olamaz mı?

aş. olur.

yy. tersi de olabilir.

aş. o noktada erkeğin fıtri hayatını da engellemiş oluyor. kendi ahlakını muhafaza etmemesi, kendi hayatını da mahkum ediyor. çok ilginç bir ayet var. her nefis kendi amelinin rehinidir, diyor. bunu çok iyi düşüşnmek gerekiyor. istiğfarı dışlayarak söylüyorum. istiğfar etmezse, insan sefih bir hayat yaşayınca, temiz bir hayat yaşayamıyor. adeta kendi kendini mahkum etmiş oluyor. ne kadar erkenden dönersek o kadar kardır. neredeysen geri dön. gitme daha ileri. gittikçe, esirlik daha çoğalıyor.

sürekli istiğfar içinde olmak lazım. çünkü öyle bir an gelir ki, günah günah olmaktan kalkar, daha büyük bir günaha zemin hazırlamış oluruz. rehin olmayacağız.

biz dindar adamlarız diye düşünmeyin, şeytan insanı nasıl kandıracağı hiç belli olmaz. insan yaşlandıkça, nefsin hilelerini anlıyor.

çok rahat bahane bulabiliyor insanlar.

bir de haslet meselesi. kadında olan hasletle erkekte olan haslet. resulullah en büyük fitnenin kadın olduğunu, burada kadınları kötülemek amacıyla değil, bir şeyi görmek için. erkeğin en büyük imtihanının kadın olduğunu, kadınların da en büyük imtihanının erkeğine asilik, cehennemin en büyük kitlesinin de kadınlar olduğunu, ve bunun da büyük sebebinin erkeğe karşı isyan olduğunu söyler.

batı medeniyeti ısrarla, kadınları çalıştırmışlar. özellikle ağır işlerde çalıştırmışlar madenlerde gibi. erkekler bu arada sürekli yılışık, nazikleşmiş kadınlara karşı. erkekte, azamet ön planda olması gerekirken, centilmenilk adı altında, erkeksi duygularımızı yitirmeye başlıyoruz. bu da toplumsal hayatta fitneye sebep oluyor. fıtrat, fıtri olmayanı reddeder. allah erkeği erkek olarak yaratmış. insan ne kadar fıtratındanu uzaklaşırsa, ok adar fesat ortaya çıkar. tabiatta da öyledir. meyvelerle biraz oynuyorlar. bakıyorsun, bir sürü hastalıklar ortaya çıkıyor. batı medeniyetinin aile hayatının kalmaması, hatta neslin azalması, bunun çok güzel örneğidir. kendileri allahın koyduğu kurallara alternatif olarak, biz daha iyisini yaparız, ki bunun filmini yapıyorlar. adam film yapmış, allahın yasak koyduğu her şeye bir alternatif geliştirmiş. batı medeniyeti, kuranla muaraza ediyor, diyor üstad. ahlak kurumlarıyla, kuranla muaraza eder. onların yapmak istedikleri, hümanizm olsun, allahın şeriatına alternatif üretmek çabasıdır. demokrasi de, özellikle hümanizm, erich fromm'un batının çöküşünü anlattığı bir kitabı var. evrensel iki kural var diyor. halbuki, allahın koyduğu kurallar dışında evrensel olamaz. sürekli geçerli olan hüküm mükün değildir. batı kötü yaptı diyor, ama batı iki şeyi evrensel olarak gerçekleştirdi diyor: demokrasi ve hümanizm.

hümanizmle islamın üzerine öyle vuruyorlar ki, siz kabasınız, teröristsiniz. siz ne biçim insanlarsınız, açık saçıklara hayvan gibi bakıyorsunuz diyorlar. her türlü pisliği yapar, hayatı ifsad olur. tamamen menfaat ilişkisi ortadadır. ama yine de seni aşağılamaya çalışır. elindeki güçle senin üzerinde hükümranlık kurmaya çalışır. halbuki, batı medeniyeti çökmüştür.

ir. batı medeniyeti refah getiriyor, ama huzursuz bir refah.

aş. hastalıkların büyük çoğunluğu cinsel şeylerden kaynaklanıyor. en fazla ölüm sebebi olan şeyler, cinsel arızalardan kaynaklanıyor.

güzellik, iyilik kavramının göreceli olduğunu ısrarla vurguluyorlar. fıtrat bozulması, çok ortaya çıkar. bizi şu yanıltıyor: müslüman ülkelerde daha kötü diyebiliriz. çünkü müslüman ülkelerde aynı hastalıktan maruğdurdur. orada da fesad var, dinden uzaklaşma var. biz ne kadar dinden uzaklaşırsak o kadar batarız. sefihliğin sebebi, dinden uzaklaşmadır. bende güzel bir şey varsa, dinden kaynaklanıyor. ısrarla şöyle resim oluşturuyorlar: çarşaf giymiş, ama arkada pislikler yapıyor.

tanıdığın ben sen varım. ben öbyle bir şey yapar mıyım. ama sen başkasın. hiç alakası yok. tanıdığı belirgin biri yok. meçhul biriyle ilgili resim koyuyor.

adam her türlü pisliği yapıyor. dindarlar, rant peşinde diyor. deniz feneri var falan diyor. ya yapmış olabilir misal. yoktur da çok az vardır. oradan bir sürü iş yaparlar, bir şey olmaz. burada birisi bir şey yapar, onu vurgularlar. bunu çok iyi anlamamız gerekiyor. islam toplumundaki fenalıkların sebebi, islam değildir, batının kendisidir. batı girmiştir islam toplumuna ondan dolayı kötüdür.

yy. batı derken coğrafi anlamda değil. islam olmayan anlamında kullanılıyor.

aş. batıdan kastedilen felsefe medeniyeti. bundan da kastedilen, insan dehasının ürünü olan, vahyi esas almayan medeniyeti kastediyor. her olaya, insan dehası, vahiyden bağımsız bakan her medeniyet batı medeniyetidir. coğrafya olarak baktığımızda, peygamberlerin çoğu doğu dünyasına gelmiştir. ne kadar filozof varsa, atinadan yukarıdadır. insan beyninin de iki lobu var ya, biri analitik, diğeri duygusal çalışıyor. ikisinin birlikteliği gerekiyor.

hş. batıyı kınarken, biz akılcı olmayacağız diye bir şey yok. aklı kalbin emrine vereceğiz. gerçek akıl da budur.

aş. bütün hükümlerini akla tasdik ettiren kuran diyor.

yy. onlar dini anlatırken, din bir inançtır. olabilir de olmayabilir de. sorgulanamaz diyor. dogmatik, kabul ettiği için olduğu düşünen, dar kafalara sığan bir şey olarakg österiyorlar. öyle bir şey yok. din, her şey ortada istediğinizi konuşabilirsiniz. risale, akıldan kalbe onu indirebilmesi çok büyük bir nimet.

oğ. biraz da öyle değil mi. sorgulanmamalı.

yy. ahirete inanıyorsun değil mi. bunun bir delili yok, diyor.

aş. bilimin bize öngördüğü şeyler tamamen tabudur. bunu yer çekiyor diyor. kimse bunu ispatlamış değil ki.

yy. bilimsel bilginin tanımı: yanlışlığı ispatlanıncaya kadar geçerli olan bilgidir.

aş. iman allahın kalbe indirdiği bir bilgi olduğu için, dogmaya benzetiyorlar. fakat üstad, iman bir tasdiktir, bir hakikatı tanımasıdır diyor. hakikati, alemi ervahta ruhumuza vermiştir allah. kainatta bunu tasdik ederiz. biz allahı tanıdıktan sonra onu sorgulamanın anlamı yok. fakat bu körü körüne allahı kabul ettiğimiz anlamına gelmez.

oğ. bir yerde diyor ya, bitarafane muhakeme, mümkün değil diyor. delilli olarak bakmak lazım, ama ortadan da bakmamak. allah tarafından olaya bakmak. inançla beraber gelmesi gerekiyor.

maa. yy'nin dediğine bir şerh düşmek istiyorum. iman hem teslim hem tasdik. bence önemli şey şu: işin akli boyutuun işin içinden çıkarmamak gerekiyor. avrupa felsefesinin o bahsettiğiniz tavrı, müthiş şbir tuzaktır. çünkü öbylece, dini adam kaale almıyor. din hem dogmadır diyor. dinin akli kısmı kendine rakip olarak almıyor. adam kendisinin akli olarak tartışdığını söylüyor, ama dinin akli kısmını tartışmaya almıyor. burada büyük bir kurnazlık yapıyorlar. dinin de felsefi bir kısmı var. onunla tartışsa, çok zorlanacak.

aş. newsweekte, bir adam, akıllı tasarımcılara ateş püskürüyor. bir insan dinin hükümlerine inanabilir, doğru da olabilir diyor. fakat bilim yapmak için, dini bir kenara bırakmak zorundayız. eğer kainatı, dinin argümanlarıyla sorgulayacak olursak, bilim yapamayız diyor.

yy. fakat kastettiği din, hristiyanlık.

hş. şeytan üstada soruyor ya, bir de öbür taraftan bak. tarafsız olmak için. fakat öyle olmuyor, bu sefer de tersten taraflı olmuş oluyorsun. kuran makuldur. akla uygun olduğunu söyler. kuran tamamen akıl dolayısıyla kalp tarafından tasdik edilir.

rm. aklı zorlamaz yani.

aş. teslimiyet meselesi şu: yakinin mertebeleri var. insan bir şeyi ilmel yakin benimsemiş olabilir. fakat diğer mertebelere çıkmak için, sorgulama yaşar insan. bir vahiy ineceği zaman, şeytanlar tamamen serbestbırakılırmış. ta ki, bütün şüphelere rağmen vahyin hakikatini peygamber kabul etsin diye. demek ki, resul de körü körüne kabullenmiyor. bir hadis var: diyor ki, şüphesiz ben peygamberim. bir soru soruyorlar, önce cevap veremiyor sonra bir vahiy geliyor, sonra seviniyor. şüphesiz ben peygamberim diye tereddütten kurtuluyor.

kuran mübindir, insan her şeyi aklıyla anlayabilir. bunun dereceleri vardır. fıtrat, diye bir şey vardır. fıtratın varlığı kanun gibidir. mücessem gözükmez, ama bozulduğu zaman ortaya çıkar. batı medeniyetini veya cesaret ve cömertliğin kadına uymadığını, bunun toplumsal hayatın bozulmasından anlıyoruz ki, bu fıtrata uygun değilmiş. fıtratı böyle keşfedebiliyoruz. herkes nizama uyarsa, belki kanunun harici vücudu yoktur, ama insanların kalbinde o hükmediyordur. ne zaman kanunlara aykırı bir şey yapılırsa, ortaya çıkan bir problemi herkes görüyor. bu durumda kural bozulmuş değil, kişinin kalbindeki hakikate ters düşen bir şey yapılmış oluyor.

postmodern medeniyetin, sürekli şunu vurgulamaya çalışıyorlar: kişiler adedince hakikatler vardır. herkes kendi oynunu oynar. kişilere göre hakikat değişir. böylece vahyi flulaştırmaya çalışıyorlar. böylece kainat anlamsızdır demek istiyorlar.

yy. kadınlar o zaman zengin olamaz mı?

aş. kadının parayı dağıtması anlamında.

rz. alışveriş manyaklığına giriyorlar.

aö. yok onlar değil.

yy. hz. hatice de çok zengin bir bayan.

is. eşinden izinsiz malını harcayamaz yani. kendi malı dahi olsa, onu nasıl elde etmiş.

yy. evin yönetimiyle ilgili bir şey mi var orada?

rm. kadın çok cömertse, ilgi merkezi olabilir.

hş. burada aile içi ilişki açısından konuşuluyor. yoksa şahsi malını istediği gibi harcar. resulullah öldükten sonra, bana en çabuk ulaşacak olan, eli en uzun olandır diyor. zeynep r.a. ölüyor ilk önce. o da en cömert. burada kendi şahsi malını harcama manasında.

kendi malı, babasından kalma yani.

aş. sehavet: cömertlik, muhtaçlara yardım etme.

is. ailenin ekonomik durumunu bozmak burada. kocasının rızasını almamak yani.

oğ. cesaret toplum hayatında öne çıkan insanlarda olur. sehavet de öyle. kadının toplum hayatında ön planda olması, emniyete ve sadakate zarar verdiği için, çok önde olan kadın tüm dikkat ve nazarları kendine çekecektir. o nazarları üzerine çekecektir. bu durumda sadakat açısından şeytan daha çok vesvese verecektir, kocasına. bu manada anlıyorum.

aş. cesaret sadece erkeğe karşı değil. kadının normalde, cesur olması, fıtratına terstir.

yy. kadında sığınma, himaye edilme ağır olan duyguları. kendisinde ağır olan duygular. evin dış kapısı erkek. iç kapılar kadın. kadının cesaretlenmesi, toplumun içine çık demesi. sen daha iyisini yaparsın, demesi medeniyetin. sürekli toplum ve iş hayatının içine sokarak, fıtratına ters bir şeyler yaptırmış oluyor.

aş. oğuzunkine katılmakla birlikte birşey daha söyleyeceğim. kadında tedbir alma, himaye gibi duygular var. bu duyguların dışında fiilin gözükmesi, fıtratın bozulması demektir. cömertlik, kadının fıtratına ters bir şey. kadın biraz tedbircidir. kadın bu fıtratın dışında bir tavra girmekle fıtratını da bozmuş oluyor. kadının cömert olması, bozulduğu anlamına gelir.

rm. fakat şartlar bunu gerektirebilir. evli kadın, kocası ölüyor.

aş. o ayrı. istisnaları konumuyoruz.

ir. yani kadın aile hayatında merkez şahıs olmamalı mı?

hş. kervan gidiyor. kadınların develerini çeken kişiye diyor ki, billuriyeleri incitme diyor resulullah. kadının tabiatı bu. kırılmaya çok müsait, çok nazik. ikimiz arasında bir şey konuşuruz, fakat kadına karşı çok dikkatli konuşmamız gerekir. o yüzden muhafaza edilmeye muhtaçtırlar. kaba bir sandalyeyi atar götürürsün.

aş. zayıf bir insanın cömert olması, fıtratına terstir. daha korumacı, himayeci, sırtını bir yere dayaması gerekiyor. elinin açık olması, fıtratının bozulduğu anlamına gelir.

oğ. topluumda da öyle. belli bir ortamda, sesini yükselterek konuştuğunda bir kadın, itici geliyor.

ir. islamiyet bir erkek dinidir diyebilir miyiz?

mk. bu konu, çok ince. çok da zor bir konu. hem görmek gerekiyor hem de araştırmak. ben aile okulu diye bir programı izliyorum pazarları. yıllarca evlilik yaşadım, fakat ilimle konuşan insanların çok farklı şeyler söylediğini gördüm.

burada iki nokta var. bizim bilhassa türk erkeklerinde, ki çok saygıdeğerdirler, biz şöyle bir şeye giriyoruz. biz erkekler, herkesi hizaya dizeriz. özellikle kadınları da hizaya dizmek için yaratılmışız. halbuki, şunu gördüm: herkesin kendine has bir duruşu vardır. burada iki nokta bizi yanıltabiliyor.

bir tanesi, abdürreşitin savunduğu, kitabiyat dediğimiz, islamiyetin iddia ettiği bir çizgi var. bir de toplum hayatında,, bizim bunu adapte etmekle getirdiğimiz yaşantı tarzımız var.

islam hukuksal olarak böyle bir sistemi kurmuş ki, erkeği dış işlerde sorumlu tutarak, evin sorumluluğunu erkeğe vermiş. kadına da el bebek gül bebek, evin her türlü sümbülünü derleyip toplayan yapmış. ikisini bir bütün yapmış. ister önde olun, ister arkada. bütün olamıyorsanız, yarımsınız demektir. bu bütün olmayı, islamiyet becermiş. önemli olan bütün olmayı becermek.

burada iki nokta daha var. bütün olmayı kabullenmek yerine, ben öncül olacağım, merkez olacağım gibi şeyler... bütünleşebiliyorsanız çok korkmamak lazım. bütünleşemiyorsanız, zaten her şey batar. bu dürtülerden biraz daha korkmadan yaşayabileceğimizi sanıyorum.

diğer bir nokta ise, biraz ters gelebilir, yeni öğrendim. bu zamanda, kadın asrı olduğu için, kadınlar çok gelişik ve değişik. hem duygularını, vs. çok daha isabetli karar verebiliyorlar. erkekler, derdi maişetin derinliklerine çok daldıklarından, daha sıkıntılı oluyorlar. zaten aile olmak demek, birbirinize sormadan karar verebiliyorsanız, bütün olamamışsınız demektir. önemli olan bütün olmaktır.

söylenen konunun inceliği ise şuradan kaynaklanıyor: ailenin finansmanını erkek karşılamak gerektiği için, onun getirdiğini onun nezaretinde birisi dağıtabilir. sehavet bu manada. eğer kişinin kendi kazancı varsa, saygındır ve kendi sorumluluğudur. kadın zekatını vermezse, kendisi sorumlu olur.

burada benim yaşadığım ince bir nokta daha var. eğer kadın sehavetliyse, ve kazancı varsa, ilk önce eşine ikram etmesi gerek. eğer eşine ikram etmeyip de dışarıya savurganlık yapıyorsa, orada problemler var demektir. ama hepsini eşine vermesi de gerekmez. kişi tasarruf edebilir. tasadduk etmek, ön plana çıkmak gibi algılanacaksa, aynı şey erkek için de geçerli olur. eğer bir aile oluyorsanız, o aile sizin cennetiniz olacaksa, her şeyden önce o ailenin duygularını öne alarak yaşamanız gerekir.

geçen gün markette bir hanım, eşim çabalarla kazanıyor, biz de harcıyoruz dedi. biz de onun için harcamaya çalışıyoruz. bu duyguyu taşımıyorsanız, zaten o zaman bütün olamamışsınız demektir. bir adam ne için yaşar. stresi, yorgunluğu... akşam çoluk çocuğuma bir helal rızık getireyim, onun bir tebessümünü göreyim. evlilikte bütün olmaya çalışmak lazım.

bir erkek için en güzel ikramı kadındır. kadın için de en güzeli erkektir.

bu noktada biz erkekler, özellikle geleneksel erkekler, kadının rolünü rahat yapmasına önem vermemiz gerekir. dahil müdürü dediğinizde, kadının serbest karar verip düşünebilmesi lazım. erkekler maişet derdiyle evde çok durmadığı için, dahiili müdürün bir çok noktalardaki kararlarını saygıyla karşılamalı. hayat tarzının gereği olarak, ona çoğu zaman destek vermek lazım. sıcak ve sorumluluk taşıyan insanlara yardımcı olmak lazım. onları paspas gibi görmemek lazım. biz maişeti temin ediyoruz diye, onların kendi evi hissetmeyecek bir duygu yaşatmamız, eşimize acı vermektir. onların da bir insan olduğunu, onlara gerçekten güvendiğimizi, onların hissiyatlarına değer verdiğimiz. herkese kendi adedi hoş gelir. onun farklılıklarının güzel olduğunu kabul etmemiz lazım.

aş. bunun esası nedir diye düşündüm. genelde katılmakla birlikte, bir takım şeyleri de zihnimizde oturtmamız lazım. şeytan, insan yaratıldığında, secde et emrini alıyor. şeytan etmiyor, ben ateşten yaratıldım diyor. cenabı hak, şeytana bir görev yükledi. insana da bir görev yükledi. insan dese ki, ey şeytan, bana secde et. bu insanın haddine düşmüş bir şey değildir. görevleri allah yükler. insanın yapması gereken, allahın kendine verdiği görevi fark etmesidir. kadın da erkek de kendi fıtratını bilecek ve ona uygun olarak yaşayacak. bunun olması, başkası üzerinde tahakküm kurması anlamına gelmez. yoksa, ona yüklenen sorumluluğu istismar ederek, kendisini üstün görmek, ,şeytani bir tavırdır. dese ki, ey şeytan bana secde et deseydi, şeytandan farkı olmayacaktı. allahın şeytana verdiği vazifeyi, bir üstünlük olarak kullanmış. onunla tahakküm etmek istemişti.

her zamanın bir şeriatı fıtratı vardır. şeriat dairesinin bize biçmiş olduğu vasıfları iyi anlamamız gerekiyor. kadın cihata katılmakla mükellef değil. sadece hastalara yardım etmesi yönünden bu mümkün. yoksa savaşması da caiz görülmemiş. çünkü kadın fıtratı böyle bir sorumluluğu yüklenebilecek yapıda değil.

kadınların çoğu, sorumluluk almak istemezler. bu fıtratı gereği öyledir. allah da karar verme sorumluluğunu erkeğe verir. kendisi fikri söyler, ama sorumluluğu sen al ister. bu onun zaafiyetinden kaynaklanır.

mesela, çocukla ilgili terbiye usulleri var. kendisi fikir verir. ama senin karar almanı ister. fikrin kendisinden çıkmasından hoşlanır, ama uygulamadaki yanlış olma ihtimalini senin yüklenmeni ister.

bu roller belli olmazsa, uyum olmaz. erkek eve geldiğinde, sığınacak kalesi olarak görmek ister. o uyum olmazsa... kadın kendisinin ait olduğu, var hissettiği bir ortam istiyor. orada kendini köle gibi hissederse, bu sorunlu bir şeydir. rollerimizi nasıl benimsiyoruz? kendi kendimize mi rol biçiyoruz, yoksa allahın bize biçtiği role razı mıyız? eğer razıysak, o zaman rollerde yardımlaşma olur.

ben desem ki, erkek evde hakimdir, sen bana uymak zorundasın, bu acz mesleğine uymaz. bunun yerine: allah bana bu sorumluluğu vermiş, bu senin için de daha iyidir. genel çerçeve bu. en önemli mesele, rolümü ben mi belirliyorum, rabbim mi belirliyor. başkasının kusurunu aramak yerine, kendi kusuruna odaklan, başkasının kusuruyla ilgilenecek zamanımız olmaz. sadece başkasına yardım etmek için, ızdırap çeker. kendini kusursuz gören insan, sürekli tartışma çıkartır, tahakküm etmek ister.

mk. fakat insanların bu zamanda, racül dediğimiz yani erkeğin öncül yaratılmasını, konuşmamızda çok bahsediyoruz. burada erkek bir kadına nasıl merhamet eder, bu konular bizim ilgimizi çekmiyor.

aş. ben erkeğin oldukça merhametli olduğunu düşünüyorum. bu asır feminizm asrı. kadınların icddi bir şekilde dizginlenmesi gerektiğini düşünüyorum. biz merhametin tokadını yiyoruz. yeri geldiğinde ihç kimsenin, olmazsa olmaz konumunda olmaması gerekiyor. bütün mesele, rolünü doğru oyna.

hş. bir yerde ifrat varsa, orada tefrit de vardır. bu denge bir tarafa doğru bozulursa, belki erekğin güçsüzlüğündendir, kadında feminizm doğmuş.

yy. bayanların yetişme tarzı, hepsi bir evde doğuyor, o kültürde yetişiyor. kız çocuklar yetişirken, o kadar çok fıtrat bozucu şey var ki: kızım oku, kocana muhtaç olma. o kadar çok telkinle, yetişiyorlar ki, okuyan kızlara özentili. kız çocuğu bunlarla büyüdüğünde, ilk düşmanı kocası olacak kişi.

hk. kadınlar yuvalarından çıkıp beşeri yoldan çıkarmış. yuvalıran dönmeli, bahsini nasıl anlayacağız?

"..."

mk. burada yuva tabiri önemli. eski aile hayatını düşünelim. kadın çalışıyordu. şimdi şehirde çalıştığı zaman sorun. çalışmasa sorun. adaptasyon denildiği zaman...

aö. mukayese edilmez diyor şehir ve köy hayatı.

mk. yaşam tarzının değişmesinden kaynaklanan sorunlar meydana geliyor. eskiden evde oturduğunda tespih çekiyordu. şimdi dallasa gidiyor. bu ev, yuvaysa, dallas seyretmekten kocasını bile karşılamıyor.

aö. yine de yuva olmaya en layık yer, ev gibi gözüküyor.

hş. fıtri yer olmalı.

yy. olayı fiziki ortam, hep evin içinde olacak, öyle bir şey yok.

mk. konuyu getirdiniz yine. ev demek, aile demek, bütünleşmek demektir. eğer evde bekleyen veya dışarıda çalışan eşiniz, eğer birbirinizi özlüyorsanız, birbiriniz olmadan karar veremiyorsanız, o sizin için çok değerliyse, o zaman aile olabiliyorsunuz. aynı evde oturup da, birbirinin yüzünü görmek istemeyen insanlar var.

öbür türlü, eve gitmek istemeyen insanlar oluyor. veya zorla alıyorsun, acaba yine bir şey mi isteyecek diye ödün patlıyor. korkmadan yapmak lazım.

aş. güzel bir nokta, ben şöyle bir şey. bu tespitleriniz, buradaki tespiti yanlışlamıyor.. yuva dediğimizde bir kavramdır. ev anlaşılmamalı. kadın bir meclis içine girdiğinde, orada bir fıtrat bozukluğu var. burada ne diyor: riyakarlık depreşir. bu fıtri bir durum. ama diğer dediğin de doğru. kadın illa eve mi hapsolacak? bu toplum köy hayatı gibi de değil. şu dediğimiz şeyi de nakseden bir şey değil. o zaman kadının tesettüre girmesi gerekiyor.

kadınların bulunduğu ortama gitmiyorum. bir şekilde, toplumsal hayattan en az zararla kurtulmaya çalışıyorum. evimde karşılıklı mutluluk olmazsa, o daha beter. orada mutluluk olması gerekiyor. fakat bu sığınak olurken, bu fıtri olan şeyleri de ihmal etmemek lazım. bunun derdini yaşamak gerekiyor. acaba çözüm kadının bir yere gitmesi midir?

yy. bunu bir dert olarak görmemiz ve çözüm üretmemiz gerekiyor. iş hayatı yok, sokak yok, pazar yok. ne yapacak evde?

mk. veya yapsa ne olur: ben bulaşık makinesi değilim, dese bitmiş demektir.

yy. erkeğin sosyal hayatttaki, kariyer atılımına kadınlar girmemesi üzerine kurulu bu.

aş. kadının rolü bellidir. birincil rolü belli. erkeğin de birincil rolü belli.

yy. kadın da çalışabilir, fakat birincil rolü o değil.

mk. kadın zaruriyet ve ihtiyaç varsa, bir yere ciddiyetle gitmesi ve ciddiyetle maksadını gerçekleştirmesi. kıvırtmamalı. biz erkekler de kıvırtan kadınların olduğu yerlerde, kıvırtmamayı sağlamalıyız.

aş. ben kadının gitmesini istemediğim gibi, ben de kadınların bulunduğu yere gitmemeyi isterim.

mk. sen zor şeyler istersin. fakat bu toplumda, bu var veya yok. ama benim orada, hala elinden başka bir yerini görmediğim bir kadın var. imreniyorum. çok edepli bir kadın.

aş. burada bakkal pazar gibi geçici yerlerden bahsetmiyor. daimi yerlerden bahsediyor.

mk. tesettür olmazsa, erkekler kuvvetten düşer, demiş sait nursi. erkeklerin gücü düşerse, toplumun da gücü düşer.

aş. sanatı beceremeyecek, iş yapamayacak.

mk. fakat benim bir sorum var: erkekler ayda bir iki gücünden güç atacakları yerde, tesettürsüz biriki günde bir atar, diyor.

aş. fıtri olan 15 gün diyor üstad. ama kişinin bünyesine göre değişebilir.

mk. medeniyet, kadınsı şeylerle insanları meşgul ederek, insanların düşünmeleri zayıflıyor. gençlerde laçkalık, konsantrasyonsuzluk. iş hayatına bile girmeleri çok gecikiyor.

aş. ahlak bozuldukça, insan tembelleşiyor. rızıkta da gayri meşru yolları arıyor. işsizlerin çoğalmasının bir sebebi de o: iş yapacak adam yok.

13 Mart 2009 Cuma

24. Lema - 3. Hikmet

mk. eşimizi nasıl güzel görürüz, ta ki eşşimizden başkasını nasıl güzel görmeyiz?
amç. fıtraten ilk etapta bu çok olanaklı değil, fizyolojik olarak. zahirperest bakış açısından incelenirse, görmez. ilk etapta mükmün değil. belki soruyu şöyle algılamalıyız: güzelleme nasıl yapabiliriz? psikolojik gözlük takmamız lazım. olağan gözümüzle böyle görmemiz mümkün değil.

aş. bir mecliste, hz. alinin etrafında birkaç kişi var. o sırada, bir cariye, alımlı bir şekilde oradan geçiyormuş. bazıları nazarlarını ona doğru yöneltmiş. hz ali demiş ki, onda olan, hanımlarnızda da var. siz hanımlarınızla iktifa edin demiş. şeytanın buna çok hiddetlendiğini rivayet ediyorlar.

mk. aslında bakarsanız, şuradaki arkadaşlarımızın herbirisi gerçekten çok nadide ve samimi. her birinin istikametine, ihlasına hayran oluyorum. çok rahat, yusuf kardeşim bir şey söyledi, imrendim. yapacağımız şey besmeleli olsun, nurlanır dedi. benden kat kat iyi duygular taşıyan bir kardeşim. normalde, aş ile atışıyoruz, ama şunu görüyorum, iki hafta görmemeye dayanamıyorum. bazen bir duruşu, bir bakışı, konuşmayışı, benim için çok manalar ifade ettiğini hissediyorum.

şöyle diyebilirler. bundan çok değerli sohbetler var. ama şimdi ben şöyle bir duygu yaşamıyorum. şu sohbetten daha ileri seviyeli bir sohbete gideyim, duygusu yaşamıyorum.

şunu söylemek istiyorum: sadece kadın konusunda yaşana bir şey değil bu. birbirimizi değerli görebiliyor muyuz? birbirimize değer üretiyor muyuz? böyle bir ihtiranla buraya geliyoruz. bu ihritanın getirdiği manevi bütünlük. üstadın canlı bir çok talebesiyle muhatap olduğum ve üstadın hatıralarını toplamış olduğum halde, şuradaki atmosferin hiçbir ortama eksikliğini hissetmiyorum.

sadece kadın veya aile konusunda zorlanmamızın temel sebeplerinden bir tanesi, hayatımızın diğer yerlerinde de katmerliliği yaşamamız gerektiğine inanıyorum.

"Üçüncü Hİkmet: Bir ailenin saadet-i hayatiyesi; koca ve karı mabeyninde bir emniyet-i mütekabile ve samimî bir hürmet ve muhabbetle devam eder. Tesettürsüzlük ve açık-saçıklık, o emniyeti bozar, o mütekabil hürmet ve muhabbeti de kırar. Çünki açık-saçıklık kılığına giren on kadından ancak bir tanesi bulunur ki, kocasından daha güzeli görmediğinden, kendini ecnebiye sevdirmeye çalışmaz. Dokuzu, kocasından dahi iyisini görür. Ve yirmi adamdan ancak bir tanesi, karısından daha güzelini görmüyor. O vakit o samimî muhabbet ve hürmet-i mütekabile gitmekle beraber, gayet çirkin ve gayet alçakça bir his uyandırmaya sebebiyet verebilir. Şöyle ki: İnsan, hemşire misillü mahremlerine karşı fıtraten şehevanî his taşıyamıyor. Çünki mahremlerin sîmaları, karabet ve mahremiyet cihetindeki şefkat ve muhabbet-i meşruayı ihsas ettiği cihetle; nefsî, şehevanî temayülatı kırar. Fakat bacaklar gibi şer'an mahremlere de göstermesi caiz olmayan yerlerini açık-saçık bırakmak, süflî nefislere göre gayet çirkin bir hissin uyanmasına sebebiyet verebilir.
Çünki mahremin sîması mahremiyetten haber verir ve nâmahreme benzemez. Fakat meselâ açık bacak, mahremin gayrıyla müsavidir. Mahremiyeti haber verecek bir alâmet-i farikası olmadığından, hayvanî bir nazar-ı hevesi, bir kısım süflî mahremlerde uyandırmak mümkündür. Böyle nazar ise, tüyleri ürpertecek bir sukut-u insaniyettir!.."

aş. batı toplumunda oldukça yaygın. yani aile içi ilişkiler. biraz da insaniyetini bozmuşsa...

amç. oedipus kompleksi.

aş. bacaklar, insandaki bir takım duyguları öldürdüğünü anlıyorum. sırf şehvani duyguları ön plana çıkarıyor.

yy. insanın kimliğini yüzü gösteriyor. adama elli bacak gösterseler, kimliğini anlayamaz.

aş. bir yerde çıplak bacaklar için, kalbe bıçak saplamak tabirini kullanıyor. ehli dünya, sürekli onlarla içiçe olduğundan, günaha ülfet etmiş, çok etkilenmiyor. fakat saf bir zihin, çok etkileniyor. özellikle çıplak bacaklar, bayağı rahatsız ediyor. kalbine bıçak saplarcasına...

aö. mahremlerde bacaklar şeran caiz değildir diyor, ama diz kapağının üstü.

aş. erkeklere olduğu gibi değil, bacakların tümü.

amç. ben de böyle biliyorum. kadınlar çok laf saklamayı bilmediklerinden, kendi erkek kardeşlerine tavsif edebilirler. hamamda bakma falan, normalde caiz değil. hemen anlatma tabiatı vardır.

yy. görücü usulünde, orada cevaz var. çıplak bacak değil de,..

aş. hz. ömer'de onu yaptırıyor.

hş. o farklı bir mesele.

aş. ama orada bacağa bakma var.

hş. test edilen, kızın yaşı küçük olduğu için, mahremiyet duygusu gelişmiş mi, onu test ediyor.

mk. erkkekler kaba sabaymış, buradan o çıkıyor.

aş. birisi, bediüzzamanın bu cümlesinden dolayı, bu ne biçim adam, kadınları çirkin gösteriyor, gibi dalga geçercesine, bu meseleyi gündeme getirmiş. tespitler çok müthiş. aile içinde dahi açık saçıklık olursa, çok sakıncalı. çünkü mahremiyet bir derece ortadan kalkıyor. batıda çok yaygın.

amç. "ama şimdi siz de iğrençsiniz" tabiri var ya. buna bakan erkekler, kendisini kontrol edemeyen acuze varlık olarak nitelendiriliyor. çünkü ehli iman diye nitelendirdiğimiz kişiler de bu söylemin arkasına takılmış. kadınların açması değil...

aş. çok önemli bir mesele. haram, ülfetle insanın bir takım .... yemekle aburcubur şeklinde yiyince, onun lezzetini alamıyorsun. onun gibi, çok fazla gayrimeşru kadınlara bakan insanlar, uyarılmakta zorluk çekiyor. adamlar normal ilişkide tahrik olmuyor. film seyrediyorlar, vs. işler yapıyorlar ancak öyle ilişkiye girebiliyorlar. halbuki fıtri olan, bir erkeğin kadını gördüğü anda ondan etkilenmesi gerekiyor. etkilenmiyorsa, duyguları dumura uğramış demektir. haram nazara alıştıkça, helalden de lezzet alamaz hale geliyor. şahsi kanaatim, bir erkek kadının bacağına bakıp da şehvet hissetmiyorsa, erkekliğini yitirmiştir. bu fıtri bir şeydir. ersenik olmuş demek ki.

yy. aşıırı uyarıldığı için, uyarıcı uyarıcı olma niteliğini yitiriyor.

aş. ondan sonra tatmin olmuyorlar. normal işikiler tatmin etmemeye başladı. gayri meşrular da tatmin etmemeye başladı. ensestler başladı. sonra çocuklarla ilişkiler başladı. zaten lezzetli bir şeyse, niye bunlara giriyorlar? çünkü artık duyguları uyarılmamaya başlıyor.

yy. marjinal fayda gibi. artık bir lezzet vermiyor.

aş. allah da sürekli acı veriyor. müslümanlar eleştiriliyor. siz de bakmayın kardeşim, iraden mi, yok. çünkü kendisi sürekli yapıyor o işi. müslüman da başı eğik dolaşıyor. niye etkileniyorsun, diyorlar. senin gibi herkes sapık değil ki. sen duygunu yitirmişsen, o senin problemin. ehli dünya, gerçekten seksi, bir zevk almanın ötesinde, tiryakilik haline getirmiş. o tiyrakiyliğini terk edemediği için, onu yapıyorlar.

yy. cinsellik, normal şartlarda zaruri olan bir şey değil. bunlar olmasa ,belki çok az ihtiyaç olacak. yeme içme ne kadarlık yer tutar. çok azdır. ama medeniyet öyle bir gösteriyor ki, para kazanınca bunları yiyeceksin, kadınlarala geçireceksin, bunu sunuyorlar. şunu soracaktım: islam toplumlarında, insanlar istedikleri gibi giyinip geziyorlar. olan da müslümanlara oluyor. iranda da tam tersi var. başörtüsüz bile gezemiyor. irandaki gibi midir doğal olan?

aş. yok. araştırdığım kadarıyla, özellikle bacaklar konusunda, bir şey yok, ama üst taraflar açık. yani gerdanı falan.

rm. erkek nefsine hiç hakim olmayan bir pozisyona düşüyor sanki burada.

aş. değil. bakması fıtri, ama o ortamlardan da kaçmak lazım.

ama bu bakalım manasına gelmez.

mk. burada dede diyor ki, bakmak çok kolaydır, tesettürsüz bunun önüne duramazsınız.

aş. tesettür şarttır, bunun sınırını koruyacak olan şeydir.

mk. bacaklar konusu, artık dayanılmaz sınır.

aş. açık bacaklı bir kadının yanında oturamaz insan. rahatsız olursun. yakın akrabam bile olsa, çok rahatsız oluyorum. olmaz mümkün değil.

mk. zaten kadınlardan edepli olanlar, bacaklarını örterler bir şeyle.

amç. ehli dünyanın şöyle bir şeyi var: etiler dramatizassyonu. mardinli muslukçu fantezisi var. en bozulmamış erkek modeli. istanbula gelmiş. ehli dünya bile, bunu fark edip şey yapıyor. bakmayan adamın doğasında bir problem olduğunu söylüyorlar.

aş. bu bakalım manasında değil. baktığı zaman etkilenmemek problem. aslı olan tesettürdür. bakmayacağız, o ayrı mesele. mümkün olduğunca kaçmak lazım. hz. yusuf as. o da ona meyletti diyor. eğer allahın bürhanını görmeseydi, işi bitmişti. önünde bir kadın var, fıtri olarak meyli var. ama imanı onu oradan geri çekecek bir kuvvet veriyor. ama bu meyil, fıtri olduğunu gösteriyor.

mk. tesettür mecburidir. bu konuda erkeklik yapılmaz.

rz. hz. yusuf, meyletmiş, gönüllenmiş, o sırada züleyha, bir put varmış, onun üstüne örtü atmış. niye örtü attın demiş. ben utanıyorum demiş. hz. yusuf da ben de allahtan utanıyorum deyip, geri dönmüş.

amç. bu konuda erkeklik yapılmazdan bir şey aklıma geldi. bu durumda yaşayabileceğimiz en büyük günah, zina. zina yapmayın demiyor, zinaya yaklaşmayın diyor. o ortama hiç girme diyor. girdikten sonra, orada erkeklik olmaz. ben iradeliyim dediğin anda, büyük günahlardan birine girebilirsin.

yy. o yüzden kadınla erkeğin aynı odada olmamalır, kapının açık durması gibi kurallar var.

yoksa, siz arkadaşsınız, akrabasınız ne olacak falan.

aş. bu senin kardeşin, bakmayın diyorlar. öyle bile olsa, çıplak duramaz.

oğ. zinadan koruyan en önemli ikinci etken de, evlenmek. tesettür, içtimai hayatın sıhhatli olmasını sağlar. tesettür kadını özgürleştirir.

aş. batılı müslümanlar hep bunu söylüyor. göz hapsinden kurtuldum diyor.

oğ. sosyal hayat açısından da çok önemli. meşru noktada da evlenmek, hem erkeği, hem kadını en çok koruyan etkenlerden biri.

aş. zina yapacağım korkusuyla evlenmek de çok evla bir davranış. biz bunu aşağılık görüyoruz. adama bak, kkendine güvenmiyor gibi.

amç. o adama farz evlenmek.

fakat, bu devirde de, kaç milyardan ses geliyor.

mk. bir hanımefendi dinlemiştim. çok tatlı konuşuyordu. diyor ki, evlenmek insanların hürriyete kavuşmasıdır. sınırları kaldıracak gerçek hürriyet meydanı eevliliktir. evlilik genellikle, bugünkü medeniyette hapsolmak olarak görülürken, tam tersine hürriyet ortamıdır.

aş. hürriyet zaten bir şeylerin yasak olması psikolojisi. sen kendin o baskı altına girmekle, rahatsız oluyorsun. evlilikle rahat ortama giriyorsun.

mk. manayı muhalifi düşünürsek, tesettür olmazsa, devamlı hırsızlık olmak zorunda. başkalarının malını kendi gözlerinizle, kulaklarınızla çalmaya başlarsınız. helal dairesinde bu işin en doğru olduğunu, orad da nikahı hakikaten bazı şeylere çok hassas dururdu. nikah, bir ilişkinin kutsallaşmasını sağlar. dolayısıyla, normalde cismaniyetten çıkartır.

eşimizi dünyanın en güzel eşi nasıl görebiliriz?

amç. şöyle bir olgu yok mu: evliliği güçleştiren törensel anlayış. ayrıca nişan ve söz gibi son derece anlamsız eziyet. uzatma, maddeten ve manen sıkıntı. özellikle dindar aileden kız istiyorsanız, yandınız. çünkü önce kız, kendince, fildişi bir kuleye yerleştiriyor. benim gibisini buldu. daha ne istiyor? buradan başlıyor. sonra 1 sene geçince, 30 binlik bir enkazla, kudsiyet falan nerede. adam kapıdan içeri giriyor, ama bir adama sor. bizim nikah dediğimiz, bu değil. mehrini ayarlıyordunuz. babasından istiyordunuz. çok kısa süre içinde, bu iş bitiyordu.

aş. medeniyet kasıtlı olarak meşru evliliği zorlaştırıyor.

ak. biraz önceki mevzuda, fethullah gülen efendinin güzel bir şeyi var. işadamları diye özel bir gruub varmış. belli bir yere kadar gelmişler. çoğunun kadın sekreteri varmış. artık sekreterleri varmış. artık sekreterlerinizi uzaklaştırma zamnı geldi demiş. , hocam biz bir şey hissetmiyoruz demişler. o zaman doktora gidin demiş.

amç. çok uuzn konuşmalar yapılıyor şimdi nişan döneminde. bu ilişkileri bozuyor. birkaç kez vazgeçme vardır. ağlamalar dönüşler. bunlar çok gayri fıtri.

yy. gelenek belasıyla içiçe girmiş. islam dünyasında çok fazla örnek de yok. nasıl gideceği tam netleşmediğinden, bir tarafta idealist yol var, bir tarafta gerçekler var. mesela gelinlik giydirme. doğuda, krallara sunulan kızlara giydirilen kıyafet. şimdi giydirmesen dul kadın mı alıyorsun deniliyor. aileler çok dert ediyor.

fakat çok idealist davranmak da iyi değil. çok aykırı değilse, bırakın.

amç. islami bir aile için, çok kitabi formatta başlıyor görüşmeler. sonra peygamberimizden kadınlara iyi davranın örnekleri hatırlanırken, peygamberin gül almadığı hiç akıllara gelmiyor.

aş. bunu ahmet nazlıya söyleyeceksin.

medeniyet gayri meşru olan şeyleri öne çıkarmak için, meşru faaliyetlerin önüne engeller koyuyor. o kendisini fildişi kulede görüyor da, biz kendimizi çok ezik görüyoruz. bir bayan için de dindar erkek bulunmaz bir nimettir. bizden de kaynaklanan problemler vardır, ama medeniyet meşru olan evlilikleri zorlaştırmaya çalışıyor. evliliğin kudsiyeti, şeyle alakalıdır: ben rabbimin izniyle yapıyorum. benim cinsel, arkadaşlık, duygusal bir ihtiyacım var. ben bu ihtiyacımı allahın izin verdiği şekilde yapacağım diyorsun. kudsiyet kazandıran niyet bu. katletmekle, cihat için öldürmek arasında ne fark var. sadece niyet farkı var. o fiili, dünyevilikten çıkaran nedir? niyet. ben allaın meriyle, izniyle yapıyorum. benim ihtiyaçlarım var. bu ihtiyaçlarımı gayri meşruda kullanmıyorum. meşruda kullanıyorum.

diğer meselelerde. benim ilk evliliğim 10 günde olmuştur. ben o zaman yanıldım veya yanılmadım. aslında allah bana o 10 gün içinde birçok şey gösterdi. ama ben kendi zaaflarımdan dolayı kabullendim. ama insan allaha tam emniyet edemiyor. ya olmazsa, diye endişelerin içine giriyor. allah da senin güvenini sınıyor. bu noktada zaafların varsa, kapılıp gidiyorsun. 10 günde de tanıyabilirsin, 100 günde de tanıyabilirsin. adam 2 sene beraber gezip de hemen boşanabiliyor. orada bizim, şu kararlıkta dolammız lazım. ben bu evliliği allahın emriyle yapıyorum. her meselede bu olacak. gelinlikte vs. hepsinde.

ilişkiler çok içiçe girmeye başlamış. kızla gezdik tozduk, şmidi bunu nasıl bırakalım diyor. ben dedim, bunu bırak. sen bu işi vicdan rahatsızlığından yapıyorsun. en sonunda bitti o iş. biri talip olmuş. sonra evlenmiş. iyi de gidiyor.

biz zannediyoruz ki, o yasak ilişkiyi, kendimiz sürdürüyoruz. adam yanlış olduğunu bile bile, devam ediyoruz. ben bu evliliği allah için yapıyorum. vicdanımdan taviz verdiğim ölçüde, bunun cezasını çekeceğim bilincinde yapsak, yeri gelince biter. sonra başka biri de talip olur.

her ilişkimizi allah için yapmalıyız. şu kardeşe, doğruyu söylesem, benimle darılır. darılırsa, ne olur. böyle yürümez. allah için söyel, ama güzel söyle.

hş. evlilik içinde saadet istiyorsak, tesettür. tesettürsüzlük, eşler arasındaki hürmeti bozuyor. sen tesettürsüzlüğe girdiğin zaman, kadın kocasını beğenmiyor, koca da karısını beğenmiyor. ona kalkmadığın zaman mutluluğu da sağlayamıyorsun.

yy. iş yerinde bakmılı, bacak kadın görüyro. eve geliyor, o standarda uymuyor. kıyaslamalar başlıyor.

aş. ama evdeki dindar olsun, dışarı bakmaya vicdanen rahatsız oluyor. kadın kocasını kazanmak istiyorsa, yine tesettüre girecek. o zaman kocasının vicdanı rahatsız oluyor. kadın açıldıkça, öteki kadınla kıyaslıyor. kapandıkça, benim kadınım bir tane diyor. müttaki diyor.

amç. açıldıkça, kıyaslanabilir pozisyona giriyor.

aş. senin karın, işyerine girerken çok süsleniyor. kocasına süslenmiyor.

dindarlar için de geçerli. yeşil feministler için de öyle. dışarı çıkarken, başörtüsü çok güzel. içeride paspal. tesettür demek, sadece vücudunu örtmek değil. kendindeki ziynetleri başkasına göstermediği müddetçe, takva ortaya çıkıyor. benim hanımımın dışarıda çarşaf giymesi, beni memnun eder. o hassasiyette olması, beni memnun eder. giyinir giyinmez, o ayrı mesele. tesettür burada çok fıtridir. saygının oluşabilmesi için, şefkatin ve hürmetin oluşması için o şart. başka erkeklere karşı güzel konuşuyor. içinden tiksinti gelmeye başlıyor. konuşurken, bile kadının ağzını yamultarak konuşması.

bugün radyoyu açtım. diyetisyen bir kadın. kadının konuşmasından tahrik oldum. sesi bile o kadar cazibeli ki. kadınlarda da çok var. erkeklerin sesine aşık oluyorlar.

amç. mütesettir hanımlar, yedi sekiz erkeğin ortasına oturuyor. ırak, afganistan gibi ulvi meselelerle ilgili konuşuyorlar. adamların kimi sakallı. bunların ortasında yorum yapıyorlar. bu ne kadar doğru?

mk. bazı taşları koymaya ihtiyaç var.

oğ. bazı şeyler, çok dallı budaklı konuşuldu. sağlam bir zemine oturtalım artık.

mk. bundan rahatsız oluyorum. bir konunun 3-4 ayağı oluyor. bir ayağı koyuyorsun, konu dağılıyor diyorlar.

dün, bu bir medeniyet hastalığını konuşuyorduk. insanlarda devamlı lüks düşkünlüğü. kadınların gelinliğine laf söylemek çok kolay. ama ben kendi kendime bakıyorum. telefon. bir dandik telefon almıştım. şimdi bakıyorum, iphonelar çıkmış. ama almazsam, kendimi eksik hissediyorum. kişinin yapısına bağlı. sen de kardeşim, 3 milyarlık gelinlik isteyen kıza talip olma.

birkaç nokta anlatacağım.
bir tanesi, depremden sonra karşı komşum anlatmıştı. bir diş doktoru varmış. garibandır diye bir kız almış varoştan. kadıköyde lüks bir semtte oturuyor. adam da süper para kazanıyor. kadın da ne yapsın, oradan buradan kıyafetler alıyor. yolda gelirken, etrafa dağıtıyor. her gün alışveriş hastası. hangisini giyip çıkaracağın. ne evle ilgilendiği var. adamın bir gün canına tak geliyor. ayrılacağız. ne istersin? evi, altınları şunu bunu. adam hepsini veriyor, evlilik bitiyor. kadın her şeyi alıyor. adam 3 gün sonra yeni bir daire alıyor. kadına bir ay sonra dank ediyor. evi, altınları ne yapayım? günlerce adamın kapısında bekliyor. ne olur beni affet. senin ayaklarını yıkayım, suyunu çay suyu gibi içeyim diyor. maldan ileri, bir kalbin bir kalbe ihtiyacı olduğunu, o kalbin getirdiği sıcaklığın hiçbir şeyle temin edilemeyeceğini o zaman farke diyor.

ben eşekten düşünce, herkes bana güldü. ya kardeşim sen salak mısın. bir insan bir kalbine bir karşılık bulmuşsa, bunun saygınlığının insan kendi dünyasında yaşaymıyorsa, bu çok yazık.

diğer bir nokta, bir telefon alırken, en fiyakalısına gidiyoruz. kadın için de gelinlik bu. yani zaaflarımız. burada kaldığım akşamlardan birisinde dedeye gittim. niye geldin dedi. canım sıkılıyor dedim. gel dedi sohbet edelim dedi. medeniyet konusunu anlattı. insanın zaruri ihtiyaçlarını karşıladıktan sonraki her bir davranış israftır diyor. biz bunlara hep kılıf buluyoruz.

bir şey var, yapamadığımız. kendimize mert olamıyoruz. karımız çiçek istediğinde, ya karıcım benim param sana çiçek almaya yetmiyor. aslında sana tüm çiçeklerin hepsini almak istiyorum, ama sana gönlümden öyle bir çiçek açtı ki, onu sana vermek istiyorum. bunu diyemiyoruz. ben niye koçun götürdüğü çiçeği götüremiyorum, diye kendimizi koçla kıyaslıyoruz. kendimizi kendimiz eziyoruz.

ikincisi, karılarımıza şunu diyemiyoruz: seni çok seviyorum. ömür boyu da sevmek istiyorum. gerçekten de ömür boyu sevmek istiyorum. ama inanın ki, senin bu isteklerini ben de karşılamak istiyorum. ama gücüm yetmiyor. ve yoruluyorum. hepsini karşılamak istiyorum, ama bu şartlarda karşılayamayacağımızı söyleyemiyoruz.

amç. söylesek makes bulacak zannediyorsun?

rz. bunlar gavur icadı, ben yapmam diyorum.

mk. ticarette en zor iş, parayı tahsil etmektir. para istemeyi yapmak için, o müşteriyi kaybetmeyi göze alacaksın. ben iyi hizmet veririm, ama bana paramı ver. bu şu demektir: canının istediği an parayı ödemeyeceksin, benim şartlarıma uyacaksın demekir. verirsen bu bedeli, sana hizmet ederim. ama vermiyorsan, ben bu işi yapmam. biz bunu göze alamıyoruz.

gençler için söyleyeceğim bunu: aslında kadınları ne zaman erkeklere bağlanır biliyor musunuz? kadın kendisinin vazgeçilebilir olduğunu ne zaman anlarsa, o zaman erkeğin peşinden düşer.

amç. tam tersi yaramaz erkeği sever kadın. en maço adamı sever. nasıl birisi istersin dersin. şöyle kibar, uyumlu olsun der. bir bak, kolundaki adam en ayı adamdır. peşinden koşmayacak erkek onun aradığı erkektir.

mk. biz kendi kendimizi kör edebiliriz. allahtan başka vazgeçilecek hiçbir şey olmadığını, araba, çocuk, kadın bunu ne zaman idrak edersek, o zaman hürriyete kavuşuruz.

aş. bu yaşanmış bir şey. bir takım talepleri oluyor kadının. erkek de cevap veremiyor. kadın nazlanıyor. erkek de zengin. imaen bir şey yayıyor. ikinci hanımdan bahsediyor. muhammed hanımın tabiriyle, sen benim için olmazsa olmaz değilsin tabiri yapınca, kuzu gibi oluyor.

mk. müslümanların rol yapmaya ihtiyacı yok.

amç. rekabet her zaman iyidir. iki üç olsa, arıza keser.

mk. hiç alakası yok.

oğ. bir kadını idare etmek inanılmaz zor, o zaman 3-4 idare etmek mümkün değil.

amç. sayı arttıkça, arıza azalıyor.

mk. bu fikre müsaade edemem. eskiden ben de savunuyordum. sonra yanlışını gördüm. kadın taifesi zayıf olduğundan, birbirleriyle ittifak ediyorlar. fitne fücuru daha da fazla olur. geçen gün bir doktor diyordu: birinci evliliğinize çok değer verin ve elinizden gelenin her şeyi yapın. birincisinde başarılı olmayorsanız, ikincisinde başarılı olabileceğinizin garantisi yoktur. ha karşı tarafın eksiği varsa, mesele yok.

aş. burada şu önemli. bizim kendi içimizde net olmamız lazım. yeri geldiğinde, bu benim için olmazsa olmazdır diyebiliyorsak, o önemli. onların size tahakkümleri, sizin zaaflarınızdan istifade ile olur. kadın beni kullanarak beni mahkum ediyor. ben o zaafımı bırakıp, sen benim için olmazsa olmaz değilsin dersek, o zaman kullanılmayız. net ilişki kurabiliriz. ben taviz vereyim, o da şurada taviz versin. ilişkiyi zaaflar üzerine bina etmemek lazım.

bu netlikte olursam, hanımımın hatasını gördüğümde, görmezlikten gelebilirim. olmazsa olmaz değil de, ya kaçarsa, düşüncen varsa, içten içe kullanmaya çalışırım. öteki türlü, hiç fark ettirmeden onu affederim. onun zaafını kullanmam.

mk. evli arkadaşlar için bir şey söyleyeceğim. toplumumuzda olan bir şey var: erkekler eşlerine sevgilerini söylemekten çok korkuyorlar. bağımlılık olur veya şımarır diye. halbuki sevgimizi içtenlikle söyleyebilmemiz gibi, sevmediğimizi de içtenlikle söylememiz sınırlarımızı koymamızı sağlar. o zaman artılarla eksileri söylemek aynı güzellikte olur. ama sevgisini tam söyleyemediğinden, insanlar kendilerinden emin olamıyor. o zaman rahatlıkla sınırlarımızı koyabiliriz.

aş. insana iki şey çok zor geliyor: bir sevdiğine sevdiğini söylemek. resulullahın bir hadisi var. ben bu adamı seviyorum diyor. sen bunu yüzüne söyledin mi diyor. git yüzüne söyle diyor. ikincisi, özür dilemek. nefsine çok ağır geliyor.

mk. batılı toplumlarda öyle bir özür diliyorlar ki, hayran oluyorum. adamın özür dilemesi, bizim teşekkürümüzden daha hoş.

aş. ben sizinle hemfikir değilim. batı medeniyeti menfaat medeniyetidir. çok güzel rol yapar. her yerde nasıl davranılacağına dair eğitim aldığı için, her yerde nasıl maske takacağını bildiğinden dolayı, özürünü de çok rahat söylüyor, sevmese de sevdiğini söyleyebiliyor.

mk. ama bunlar konum dışı istisnai konumlardır. biz şu noktayı söyleyemiyoruz. türk anlayışında, özür dilediği zaman, kendisini aşağılanmış hissediyor.

oğ. özgüven eksikliğinden dolayı.

mk. özür dilemeyi ben şöyle algılıyorum: ben seni kırmak istemedim. sen benim için çok değerlisin. eğer sana zarar verdiysem, özür diliyorum. bu manada kavrarsak, özür dilemek çok fıtri bir şey.

aş. tabi, ama bize zor gelmesinin sebebi, eziklik psikolojisi var bizde. özür dilemek, ben acizim demektir. bu nefse ağır geliyor.

mk. biz kültür olarak, bunun normal bir insani ilişki olduğunu görmemişiz. birbirimizi takdir etmediğimiz için, hep birbirimizi azarlayan iten, hep insanların karşısındakini ezmek istediği bir toplumadn gelmişiz.x

ir. çok doğru.

oğ. batı toplumu bize nazaran özgüven noktasında daha rahat oldukları için, çok daha rahat özür dileyebiliyorlar diye düşünüyorum.

ir. batı medeniyetinin analizini yaparız. bunların menfaat üzerine kurulu olduğunu biliyoruz. ama tüm ilişkilerde bir menfaat vardır diyemeyiz. çocuk çıktı, hocaya hatasını söyledi. hoca, teşekkür ederim, bu benim hatam diyor. ama bizde özür dilemek kişinin izzeti nefsine mi dokunuyor?

mk. bu konuyu dedemiz çok iyi anlatımş. insan bir yanlışını düzeltirse, düzeltilen kimse, yeni bir şey öğrenmiş olur ve kazanmış olur. düzelten kimse, ise yeni bir şey öğrenmemiştir. kazanan sizsiniz. öğrenen sizsiniz, eziklik hissetmenize gerek yok.

aş. eskiden beri eziklik empoze ediliyor bize. batı karşısında.

ama muhammed ağbinin söylediğini biraz açmak istiyorum. özür dilemek katkı veriyor dedik.

mk. aslında takdir etmekle, özür dilemek aynı şey. bir ilişki normu. kendini eşit görürsen bu akış oluyor.

bir şey daha söyleyeceğim. bu konuda derviş aliye ve size de katılamıyorum. bizim allaha inanmış olmamızla, bu görgümüzü hayat felsefemize yansıtmamız ayrı şeyler. biz allahı bilince, bunu hayat görgümüze yansıtıyoruz zannediyoruz.

avrupalılar bazı şeyleri görgüsel olarak, sosyal akıntı bu görgülerin genel olarak oturmasını sağlıyor. her avrupalı öyle değil. bizim toplumumuzda inanç var. hz. ali adaleti mahza okuduk. cemaat ihtilafı geldi, herkes, malı nasıl kaçırırız diye düşünmeye başladı. hepimizin malı diye denmedi. hakem heyeti oluşturabildik mi? hani adaleti mahzayı okuduk? adalet dağıtırken, kendinden geçiyor, böyle bir tevhid inancı olabilir mi?

biz risaleyi okuduk. nurculardaki en büyük psikolojik bozukluğa sebpe veren konudur bu. risaleyi okuduk, kitabı elime aldım diye, insanlar risaleyle kendini özdeşleştiriyor. halbuki, risaleyi okuyan adamın, kendi kusuruun anlayan, bşaklarına saygı ve edebi bilen bir ahlak içinde olması lazım. risale ayrı, ben bunu kendi dünyama ne kadar oturttum ayrı bir şey. sait nursi ayrı, risale ayrı. ben sait nursiyi seviyorum diye, onun yerine külhan beyi gibi konuşamam.

biz müslümanlar, islam milliyetçiliği yapabiliyoruz. müslümanlığın temeli budur. müslümanlar menfaatçi olmaz diyoruz. ama menfaatçi olmayanı yok.

en büyük avrupalılar, müsülmanlar. bende dahil omak üzere. o kadar menfaatçi ki, gerçek menfaatini göremeyecek kadar körleşiyor.

ticaret bile yapmak istiyorsanız, insanlara önkoşulsuz, hiçbir şey beklemeden, saygı içinde ziyaret etmeyi, onun ticari görgüsünü seyretmeyi bilmeniz lazım. eğer siz onu kabul ederseniz, bir müddet sonra o sizi kabul eder. ama sen baştan dersen ki, ben bu adama ne satacağım. hemen ilişki bozulur.

hş. ders ortamında biz sen yanlış düşünüyorsun diyebiliyoruz çok rahatlıkla. bazı ders ortamları var, bazı insanlar hata yapmaz, onu dinleyen de bu adam hiç hata yapmaz diye düşünür. bir şey de söylemez, doğru bilse bile. yatay ilişkide özür çok kolay olabiliyor. batıda bu var. demokrasi oradan gelmiş ya. insanları çok yukarıdan görme şeyi yok.

yy. 3 tür ilişki vardır. birincisi, ebeveyn, çocuk ilişkisi. ebeveyn güçlü. otorite sahibi. bu ilişkide, dikkat edin, hakaret edin aşağılayın hoşlarına gider bazı insanlarda. niye çocukluğunu yaşatır. mesela polis sizi aşağılar, ağbi dersin. o üst bir pozisyona yerleşiyor. bizim türkiyede ilişkinin çoğu böyle kurulur. ya ezersin, ya ezilirsin. haklıysan, hemen ezmeye başlarsın. öbürü de haksızsa, ağbi der yalvarır.

denk ilişki kurulmaz. özür de buradan gelir. özür dilenemiyor o yüzden. özür dilemek istiyorsunuz, öyle bir yerden ilişkiye girmiş ki, tek yapabileceğiniz, adamı vurmak. önemli olan söz değildir, sözsüz iletişimdir. artık güç dalaşına girmiş durumdasınızdır. denk ilişki, avrupa kültüründe, insanlar yetiştirilirken, çocuğa değer verilerek yetiştirilir. onun kişilği gelişir. insanlarla yetişkin insan gibi ilişki kurduğundan, özür dileme, seni seviyorum demek, daha doğrusu duygusunu içine gömmeden söyleyebilmeyi başarır. bizde o kültür yok.

korku toplumuyuz. hala askerin, .... polis telsizi öyle bir gösteriyor ki, sanki silah gibi. adam kendini değersiz görmüş, telsizle güç kazanıyor.

aş. yusuf ağbinin dediği bir nokta var. polis bir gün gledi. haksız yere beni durdurdu. adama şöyle dedim, anlamıyor. bağırmaya başladım. sen bana tuzak kurmuşsun. göstererek yapıyorum dedim. adam hayır. hakaret ediyorum adama hiç. sonra bir de, haksızsan bir de evine gitmeyesin dedim. adam bir şey demedi bana. gerçekten kendisinin haksız olduğunu bildiği için... ben güçlü pozisyona girdim. o adam öyle alıştığı için, tatlılıkla izah ederek davranınca. böyle alışmış bir insan, fıtri bir tavra da alışmamış.

yy. ya ezeceksin, ya ezileceksin. senden küçüğü ez.

ir. bölüme şef olmuş. ama sende artılar görüyor. bundan rahatsız oluyor.

mk. aynı şeyi şöyle düşünelim. bölümde çalışan insanla, benim şef olmamla fark yoktur. ben bütün fikirlerimi arkadaşlarımla paylaşarak, çalışabilirim. müdürlük psikolojisine girmememiz lazım. müdürün gözüne girmek için uğraşma. o zaman bölüm senin bölümün olsun.

yy. atasözleri çok önemli. bizde o kadar çok yerleşmiş ki, toplumun bilinçaltını yansıtıyor. bal tutan parmağını yarlar. sona kalan dona kalır. toplumun bilinçaltında bunlar var. bunların düzeltilmesi, toplumun genel kültür düzeyi bir noktaya gelmesi lazım ki, eşitlik belirli bir eğitim düzeyindeki insanlarda olabiliyro. bazen ben düşünüyorum, tek kusurum, çok eğitim almışız. ağbi sen okumuşsun, anlayışlı ol. biz de insanız kardeşim. toplumun çoğu anlayışsız.

camı aç, senden özür diliyorum de, adam senden korktu diye üzerine gelir.

amç. güya dünya şirketi olan, profesyonel filtrelemesi olan bir organizasyonda haftanın 6 günü soluk alıyoruz. şöyle adam zümreleriyle muhatapsınız. ona yanlışlıkla konulmuş rütbeyi, hakaret etme şeklinde bir sindirmeye dönüştürmeyi liderlik zannediyor. bu ilkokul mezunu değil. güya baksan amerikada master yapmış. bu çok köklü bir şey. inisiyatif alayım falan. inisiyatif aldığım her şeyin tokadını yedim. şurada bir model yapalım dediğim her şeyin acı faturasını yedim. operatör bir insan olsaydım, hiç bir sıkıntı omlazdı.

yy. doğan cüceloğlunun bir örneği var. amerikada yaşmış. çaycıya, kapıcıya halini hatırını soruyoruz. sonra bir baktık... burada amerikan modeli geçmiyor. sürünün içindeki herkes koyundur. türkiyede gizli sınıflar var. türikyede gizli kast sistemi var. adam kendisi psikolog. kızkardeşim çocuk doktoru olmuş. koca bulamadık. öğretmen geliyor veremiyoruz. avukata veremiyoruz. ya yüksek mühendis olacak ya da doktor. annem veremeyiz diyor. müslüman bir aile.

amerikada kadın doktor, eşi inşaat işçisi.

ir. bu çok.

amç. bu toplumun 80-100 yıllık bir dejenarasyonu var. o cihetle 10 yıl önce bıraktığım türkiye ile, şimdi arasında hiçbir fark yok. hala cehenneme zebani konulmayacak bir guruhuz biz. birbirimizin ayağını çekeriz. erken öten horoz hala bunlar çok.

mk. o atasözüne hiçbir laf söylemeye hakkınız yok.

amç. yusuf ağbinin orada söylediği başka bir şey. bu adam girer, o işi çok daha üstün bir hale getirebiliyorsa, 3 sene beklesin diyemezsin. 3 yılda o kasılacak ezilecek.

oğ. bu dediklerinizi herkes biliyor. toplumda dejenarasyon var. belki bir iki yüzyıl önce başlamış. kendi gelişimimizin en büyük etkeni dindir. o silindikçe, gayri insani tavırlara giriyoruz. uygulama noktasınad eksiklerimiz de olsa, bilme düzeyindeyiz. yine çok şükür bunları öğrenmişiz. önemli olan, bu saatten sonra şimdi ne yapacağım?

ben şöyle düşünüyorum: bence siz yine inisiyatif alın. acısını yaşasanız da. bizim inisiyatif alma kabiliyetimiz gelişmedi ki. eksiğiyle fazlasıyla, hizmet anlayışımız var. bizden evvelki ağbiler de inisiyatif almışlar.

amç. ben yeni sait gibi bakıyorum. kendi mağarama çekileyim. toplumsa hiçbir kaygım yok. çok da umursamıyorum. canhıraş bir şeyleri götürme gayretinde değilim. toplumsallıktan çok yara almış adamım. birilerine anlatma anlamında dahi.... son 5 senedir, tercihim bu. kendi şahsi kemalatıma risalei nuru tanımlamış durumdayım. herkese bir ölçü olmaaz. ama kendim için samimi olarak söylüyorum, ne kadar toplumsallaştım, o kadar inkisarı hayale uğradım. artık onları bünyem kaldırmıyor.

oğ. inisayatif almadan ben uşnu anlıyorum. cenabı hak herkesi bulundğu kabiliyete göre, o anda bir yol sunuyor. o anda bir yol var yapman gereken. ben kendi dünyamdan böyle yorumluyorum. o anda yapmanız gereken bir şey var. onu yapmaktan çekinmemek lazım. inisiyatif alma pozisyonu oluşmuşsa, onu yapmanız lazım.

yy. somut bir örnek verebilir misin?

oğ. ben bursada cemaat ortamında kaldım. mart ayında üstadı anma programı yapılır. ilk sene, organizasyonu ben yaptım. ama her şey benim üzerime kaldı, güzel manada. bütün iltifatlar bana geldi. ben bundan rahatsız oldum. orada 30 öğreenciden 20si görev almış. herkes onların yerine bana iltifat etti. sonraki senelrde, siz zihinlerde oluştunuz. ben bundan uzak kalmaya çalıştım. ama hizmet rehberinde bir yer okudum. makamın gerektirdiği tavrı takınmak. bir şey yapacaksanız ondan kaçınmayın manasında. bu yüzden gelecek sene de organizasyon bana kaldı.

6 Mart 2009 Cuma

24. Lema - 2. Hikmet

"İkİncİ Hİkmet: Kadın ve erkek ortasında gayet esaslı ve şiddetli münasebet, muhabbet ve alâka; yalnız dünyevî hayatın ihtiyacından ileri gelmiyor. Evet bir kadın, kocasına yalnız hayat-ı dünyeviyeye mahsus bir refika-i hayat değildir. Belki hayat-ı ebediyede dahi bir refika-i hayattır. Madem hayat-ı ebediyede dahi kocasına refika-i hayattır; elbette ebedî arkadaşı ve dostu olan kocasının nazarından gayrı başkasının nazarını kendi mehasinine celbetmemek ve onu darıltmamak ve kıskandırmamak lâzım gelir. Madem mü'min olan kocası, sırr-ı imana binaen onun ile alâkası hayat-ı dünyeviyeye münhasır ve yalnız hayvanî ve güzellik vaktine mahsus muvakkat bir muhabbet değil; belki hayat-ı ebediyede dahi bir refika-i hayat noktasında esaslı ve ciddî bir muhabbetle, bir hürmetle alâkadardır. Hem yalnız gençliğinde ve güzellik zamanında değil, belki ihtiyarlık ve çirkinlik vaktinde dahi o ciddî hürmet ve muhabbeti taşıyor. Elbette ona mukabil, o da kendi mehasinini onun nazarına tahsis ve muhabbetini ona hasretmesi mukteza-yı insaniyettir. Yoksa pek az kazanır, fakat pek çok kaybeder.
Şer'an koca, karıya küfüv olmalı, yani birbirine münasib olmalı. Bu küfüv ve denk olmak, en mühimmi diyanet noktasındadır. Ne mutlu o kocaya ki; kadınının diyanetine bakıp taklid eder, refikasını hayat-ı ebediyede kaybetmemek için mütedeyyin olur.
Bahtiyardır o kadın ki; kocasının diyanetine bakıp "ebedî arkadaşımı kaybetmeyeyim" diye takvaya girer.
Veyl o erkeğe ki; sâliha kadınını ebedî kaybettirecek olan sefahete girer. Ne bedbahttır o kadın ki; müttaki kocasını taklid etmez, o mübarek ebedî arkadaşını kaybeder.
Binler veyl o iki bedbaht zevc ve zevceye ki; birbirinin fıskını ve sefahetini taklid ediyorlar. Birbirine ateşe atılmasında yardım ediyorlar!.."

aş. birinci hikmet, sanki fıtrat açısından ve hayat-ı içtimaiyeye bakan yönüyle, tesettürün fıtri olduğunu vurguladı. ikinci hikmet de, iman nokta-i nazarından baktı.

kuranda ayetler var ya, onlar eşleriyle karşılıklı oturup dünya hatırlarandın bahsederler. kendimize sormak lazım: cennette biz dünyadaki hatırlaramıızı konuşacağız. o zaman dünyada buna değer şeyler yapmamız gerekiyor. esvgi ve saygı esaslı bir iilişki olduğunda konuşmaya değer olur. ama aynı evi paylaşan iki insan şeklinde olursa, bu dünyada ortak paylaşımı olmayan, din noktasında, aynı idealleri taşımayan o zaman ne konuşacaksın ki? eğer ahirete bakan bir evlilik yoksa, aslında oraya da gitmiyor gibi geliyor bana. orada değişecek bir şey yok. buradan götüreceğiz cennet ve cehennemi. burada allah adına bir muhabbet tesis olmuşsa, o zaman orad da devam eder. ama buradaki ilişki karşılıklı bir menfaat ilişkisiyse, orada bu ilişkiye gerek de kalmaz gibi geliyor bana.
ahirette herhalde sefahati konuşacağız veya kavgalarımızı konuşacak değiliz.

hş. şu açıdan bakmak istiyorum: kadın erkek deyince, iki kişi arasındaki ilişkinin en güçlü olduğu ilişki. her şey gibi, bunun bitmemesini ister. burada bu ilişkiyi, sırf dünyalık olarak görmemek lazım. sonsuza kadar görerek ilişkiye öyle bakmak lazım. bir mümin kocasıyla bu ilişkiyi sonsuz ebediyete gidecek şekilde kurmalı. o zaman, bu dünyada başka erkeklerin nazarını alacak şekilde topluma çıkarsan, o zaman o ebedi ilişki zarar görmeye başlar.

aş. batı filmlerinde ilişkiler çok laçka olmasına rağmen, aldatma kavramı, herkese çok ağır geliyor. sanki lekeliyor. insan ebedi birlikte olmak istiyor. onu lekeleyecek hiçbir şey istemiyor. deseniz ki, herhangi bir ehli dünya bile, bitsin diye ilişki kurmaz kimse. sevmişse, onunla ilişkisinin devamını ister. evlilikte de boşanma düşüncesiyle evlilik olmaz. bu işe girdim artık. herkesle olan ilişkimiz budur.
şimdi şöyle düşünelim: kadın işyerine gidiyor. erkeklere karşı tavırlarında, albenili bir tavır takınıyor. erkek de gözü başkasına gidiyor. bunu ahiretten seyredince çok hoş bir manzara gözükmüyor. sevgiyi baltalayan bir hal. insan bunları görmek isetmiyor. eğer bizim ilişkimiz sonsuza gidecekse, ahirette de her şey ortaya çıkacak, bu ilişkiyi lekesiz yapmamız lazım. tesettür sadece kadının değil, erkeğin de önemli. kendini pazarlamaması, yani allıhn verdiği güzellikleri sahiplenmemesi anlamında anlarsak, ebedi muhabbeti sağlamlaştıran bir şey. öte yandan ne kadar bozulursa, ilişki de öyle olur.


ilişki genelde neden bozulur? ihanetle. beni sevmiyor, başkasının nazarlarını arıyor gibi. devamlılığı kıran bir şey..

ak. erkeklerin tesettürü var ya, meziyetin varsa, gizli kalsın.

hş. burada kadının tesettürü önemli olması şöyle: gençlikte görüyorsun, yaşlandığında erkek çok sığınmaya muhtaç değildir. kadın belki bir nevi yardımcı olur, ama daha çok himayeye muhtaçtır. kocası, oğlu yoksa kadının yaşama alanı çok daralıyor. şefkat hissine karşılık bir nokta/ı istinad arıyor. bu nedenle, kocasına rağmen gençlikte, diğer erkeklerin meylini celbetmeye kalkarsa, yaşlılıkta bunun ceremesini görüyor.

aş. şefkati haketmediğini gösteriyor.

hş. evet, belki kocasıyla birlikte olsa bile, kocası ilgili değildir. erkek de ister ki, bu benim kadınım olsun, başkasıyla paylaşmayayım.

kadının yaşlılık anında özellikle çirkinleştiği anda, birinin şefkatine çok ihtiyacı vardır. bunun için de gençlikte kendini muhafaza etmesi lazım.

oğ. yoksa ileride sevmek beklediği nazarlardan nefret görür.

hş. nefret şöyle görür: onun etine bakıyordu. yaşlanınca, o yere bakan artık iğrenir.

oğ. sırf görsel manada değil, insani olarak da öyle, gelmiş kaç yaşına hala nasıl dolaşıyor.

aş. o niye öyledir? o insan kendini başkalarına bedeni üzerinden ilişki kurdu, nazarları celbetmeye çalıştı. bu sefer bedeni onları rahatsız edince, bu sefer insanlar ondan nefret ediyormuş gibi hissedebilir. kadının asıl meselesi ilgi görmek, eşfkat görmektir. bir şekilde yanılıyor. bedeni üzerinden bunu görmeye çalışıyor. aslında iffet ve insaniyet üzerinden ilgi görmeye çalışsa, o ebediyete kadar devam edeceği için, o yönünü öne çıkarsa, hiçbir zaman ilgiyi kaybetmeyecek. beden üzerinden ilişki kurduğu için, eninde sonunda bitecek.

rm. zaman içinde karşı taraftaki insanların ilgisi başka tarafa kayabilir. malzeme aynı malzeme, makyaj ve operasyonlar. artık size itici geliyor.

aş. genelde ilişkilerde, menfaat ilişkisi tarzındaysa, o ilişki, dünyevi netice varsa, kısmen devam edebiliyor. menfaat devam ettiği müddetçe devam ediyor. mesela bazı evliliklerde var. adam iş adamıdır. kadını imaj olarak kullanıyor. vitrin malzemesi olarak kullanabiliyor. kadın da zengin kocası olduğundan menfaatleniyor. böyle bir ilişki menfaat ilişkisidir.

böyle bir ilişki eninde sonunda biter. çünkü menfaat uzun süre devam etmez. daha üstün menfaat bulunduğu zaman onu terk edebilir. ama sevgiye dayalı bir evlilik olduğu zaman, o sevgi, kalıcı olur. daha da pekişir.

ne kadar müspet tavır görürse, sevgi o kadar pekişiyor. güzel haslet olursa devam ediyor. ahlaki, dini, maharet vs.

bir de fedakarlık meselesi. benim düşüncem, eleştiriye açık. bazı ilişkiler zaaflar üzerine yürür. bu tehlikelidir. sen bunu yapıyorsun, ben de böyle yapıyorum. karşılıklı pazarlık yapar. erkek hanımının bir takım problemlerini biliyor, ama onu görmezden geliyor. erkek de kocasınınkileri biliyor. onları görmezlikten gelsin, eğer kadın bildiği halde görmezden geldiğini anlarsa, sevgisi pekişecektir. erkek de öyle. su götürme meselesi gibi. evliliği kurtarmak için ağaç ekmişler. kurursa bırakalım demişler. akşamları ikisi de su getiriyor. ikisi de kurtarmaya çalışıyor, ama gizli gizli. zaaf üzerine bir ilişki kuruluyorsa, o bir yerde yıkılacaktır. ama öte yandan af, bağışlama üzerine bir ilişki kurulursa, o muhabbeti pekiştirir.

iki de bir hatasını ösöylemek yerine, dua etmişsin, onları hoşgörmüşsün.

allahın hannan diye ismi vardır. manasını şöyle düşünmüştüm. kayalık bir yer vardı. dağdan denize doğru inmiş. oyulmuş bir yerde insanlar denize atlardı. babam oraya gitmemi yasaklamıştı. çok tehlikeliydi. bizde de merak var. insanlar sıraya giriyorlar. bir gün gittim. kaydım denize düştüm. ama o korkunun getirdiği şeyle, hiç panik yapmadım, suyun üstüne çıktım, yosuna tutunup bekledim. biri kurtardı beni. sonra utandım babamdan. bekledim. güneşte kurumuşum. babam bu meseleyi duymuş. fakat bana hiçbir şey söylemedi. gelirken çikolata da getirmiş. ben de bilmiyorum, biliyor mu diye. hiç belil etmedi. ondan sonra babama olan sevgim iki kat arttı. bildiği halde affediyor, ve bunu çaktırmıyor. bu muhabbeti öyle pekiştiriyor ki, karşınızdakinin bir kusuru var, öyle bir şekilde onu affediyorsun ki, ona belli etmiyorsun. hannan o demek. kusuru affeden, fakat kulunu mahcup etmeden affeden.

rm. samimi olmak gerekiyor değil mi? diş macununu hep ortadan sıkıyorsun dediğinde, sen de yemekleri tuzsuz yapıyorsun dememesi lazım.

mk. burada çok tatlı söylemiş. gençliğinde yaşamıştır. ben de yaşadım. bir gün sevgili eşime... o kadar çok bütünleşiyorsunuz ki, onunla sınırsız bir ilişkinizin olmasını, ve bunun başka biri tarafından hiç zedelenmesine rıza göstermiyorsunuz. bir gün dedim: "ben ölürsem evlenecek misin?" bu sevgiyi ifade etmenin yollarından biri. asla, ben ölsem bile kabullenemiyorum. senden öyle bir sevgi bekliyorum.

sevdiklerimize karşı, onunla ilişkisinin zedelenmemesini istiyor. bunun için, birbirinize saygı göstermeniz lazım. sizin gördüğünüz kusurlarını, ki o bile hakiki kusur değildir. herkesin adeti kendine hoş gelir. benim adetim bana hoş geldiği gibi, eşimin adeti de ona hoş görünüyor.

hş. fakat sigarayı düşünelim. herkes bunun yanlış olduğunu bilir, ama alışkanlıktır.

mk. biz erkeklerin de zaafı vardır. ama yaklaşım burada çok önemli. sigara içen eşimize karşı, git lan buradan diye davranmak var, veya sizden ayrı kalmak bana ağır gelecek, ama lütfen balkonda içebilir misiniz? bunları basit görmeyiniz. eskiden sanatın ne işe yaradığını ben bilmezdim. sanat insanın duygularının incelmesini sağlayan bir şeydir. sevgi de sanatın en zirvelerinden biridir.

gerçekten aile hayatı çok tatlı bir hayat. o eşinin çok nadide olmasını istiyor insan. o yüzden burada diyor ki, tesettür bunun için çok önemlidir. yoksa bu ilişkileri zedeler. hiç toz konmasını istemediği duyguları, açık seçiklikle başkalarına gösterirse, bu ilişkiyi zedeler. istikrarlı ve tutarlı olmaz.

erkeği niye alakadar ediyor tesettür? sen varken başkasına bakamam, çünkü benim için sen dünyanın en güzelisin. başkalarına bakarsam, senin değerin düşer. yoksa ben değersiz hissederim eşimi. bizim de tesettürümüzün bu olduğunu hissetmeliyiz.

dedemiz çok tatlı söylüyor. ben buraları okuyunca, gençliğimde yandığım şeyleri anımsatıyor. evlenmemiş, ama duygusal olarak evliliğin en ince ritimlerini hissetmiş. dünyevi olarak bile insan bunu kaldıramıyor. cismani lezzetin sadakatin üstüne çıkar. ub samimi ilişkiyi öyle yaşayabilir ki, sen benim için o kadar değerlisin ki, dünya sınırlarını da aşar, ben seninle ahiret hayatı yaşamak isterim. bu yüzden asla namaharmee bakmam. çünkü sende çirkinlik arızası oluşsa bile, benim için en güzel kadınsın. bu güzelliğin için başkasına bakmayacağım.

yk. eşimiz yoksa bakacak mıyız?

mk. bunu düşünelim, öyle cevap verelim.

oğ. leylayı görenler mecnuna demişler ki, bu kara kızın nesine aşık olmuşsun? o da demiş ki siz onu bir de benim gözümle görün.

mk. bu çok ciddi bir konudur. bu asrın problemidir. güzellik ve çirkinlik kavramı. eşimiz güzel mi, nasıl karar vereceğiz? şimdi o kadar çok güzellik hastalığı var ki, çok izafi bir şey. yunusun sorusunu başka şekilde soracağım. eşimizi biz herkesten güzel nasıl görebiliriz?

resmine bakıyorsun, hakikaten diğerlerinden daha güzel değil. eşimizi nasıl güzel göreceğiz? aslında hep başkaları için değerlendiriyoruz. biz kendimiz çok mu güzeliz? aslında cenabı hakkın yarattığı her şey kendine has güzel. kimisinin tadı, kimisinin sesi, kimisinin huyu, kimisinin buyu şuyu güzel. biz onu yarattıkları itibarıyle kendine has güzelliği olduğunu kabul etmeliyiz. sadece eşimiz için değil, kainattaki tüm varlıklar için doğru.

başka bir soru soralım. kimin işi daha güzel? neye göre karar vereceksiniz? aslında her şeyde aynı soru var. fakat eş konusunda bunu çok bariz yaşarız.

tn. herkes pazardan kendi aklını almış. herkes kendi aklını sever.

mk. dünyanın en güzel çocuğu hangi çocuktur? kendi çocuğunuzdur.

aci. vaka öyle de gerçekte, bunun üzerine başka artılar da olması lazım. suretin ötesine geçip, bunun...

aş. ebedi arkadaşımı kaybetmeyeyim diyor. allah her şeyi sana hediye olarak veriyor. aslında hastalık, hastalıktan iyileşmek için verilmiş bir şey değildir. hastalık şafiyi bulmak için verilmiştir. ondan sonra iyileşmen çok önemli değil. her zaman allah sana bir hediye veriyor. önemli olan o hediyeyi, bekaya götürüp götüremediğindir. ebedileyştirecek bir ilişki içine girmiyorsak, helak olmuşuz demektir.

aslında herşeyle bir ilişki kuruyoruz. o ilişkinin ebedi olmasını istiyoruz. bir mümin, kainata baktığında, herkesi kardeşi gibi görür, ve herkesi yanında olsun ister. kimseyi dışlamak istemez. nasıl ebedi hayatımda birlikte olabilir nazarıyla bakar. kimseye düşman gözüyle bakmaz. şu insanla nasıl ebedi bir diyalog kurabilirim? ona da kendi paylaştığı hakikatleri anlatmaya çalışır.

o yüzden burada,
" Bahtiyardır o kadın ki; kocasının diyanetine bakıp "ebedî arkadaşımı kaybetmeyeyim" diye takvaya girer.
"

bur kadına, şu güzelliğini seviyorsun, aklını seviyorsun. bu ilişkini ebedi yapmak istemez misin? kaybetmek istemezsin. o zaman gel şunu, din dairesinde allah adına yap ki, ebedi olsun, kaybolmasın. kocaya bakıyorsun, allah bana bir hediye vermiş. kimse boşanmak için evlenmiyor. bu hediyeyi, nasıl ebedi kılabilirim? en güzel yöntem, o ilişkiyi dinde taklit etmek. o ilişki şimdi başlayan bir ilişki de değil. öncesinden de bana verilecek nimetler ebediyen kaybetmemek için, şimdiden ona hazırlanmam lazım. her ilişkimi helal dairesinde yaparsam, evlilik ilişkisini de helal dairesinde yapabilirsin. fakat günah işlesek, yine istiğfar edeceğiz. pişmanlıkla, onu hayra vesile edip, o ebedi arkadaşımla ilişkimi bozacak bir tarz davranışa nefretle bakabilir. geçmişin günahı da , haseneye çevirebilir.

takva nedir? ebediyeti kaçırmayayım diye yapılan bir tavırdır. rabbimin hediyesine uygun tavrı gösterdim mi, tavrıdır. bu ilişkimi yok etmeyeyim. nasıl yok etmem. takva dairesinde davranmakla. riyakarlığa, harama girmemekle.

mk. bu paralelde şu paragrafla bağlayalım:

"Şer'an koca, karıya küfüv olmalı, yani birbirine münasib olmalı. Bu küfüv ve denk olmak, en mühimmi diyanet noktasındadır."

şimdi sana dediler ki, padişahın kızı var. seni de görmüş çok beğenmiş dediler. evlenir misin? evlenmez misin?

maa. ben evlenmem, mali açıdan denk değiliz.

mk. ama sevgi var kardeşim.

ak. abi iyi nurcuysa ben evlenebilirim.

maa. ahlak önemli, ama bu dönemde pek sökmüyor kanaatindeyim.

aş. diyanetteki küfüvlük zaruridir. diğerlerinin de olması gerekir. biri dünyevi, diğeri uhreviyse, zaten çok sorunlar olur.

mk. dindarlıktan ne anlıyorsun sen?

hş. koca karıya küfüv olmalı. kadın olmasa da olur. koca öğretmenlik vazifesini yürütebilir.

ir. kadınlar doğası itibariyle, bir şeye bağlı olmak isterler. kendi merkezlerinin dışında yaratıldıkları için, sığınabilecekleri çok kuvvetli bir merkez isterler. kadınlar acizliği asla affetmezler. oradan kaçarlar. koca, sağlam nokta olacak ki, kadın oraya bakarak hizaya gelsin.

aş. kocasını dindar görür, ona tabi olur, koca da karısına tabi olur. uymaya dindarlık yönünden teşvik ediyor.

mk. çok basit bir şey anlatacağım size. ben de öyle anlıyordum. fakat bizim şıh aliden allah razı olsun. iki tane bardak var. eğer bunların arasında çok mesafe olursa, buradan su bile döksen, adamın kafasını kırar. en güzel ilişki, yanyana olan ilişkidir. normal insan olmak, en iyisidir. eşler arasında da, iki tane birbirine eşit olan şey, 11 olur. alt alta olursa, 2 yapar. eşit olmak, iletişim açısından bilgi akışını hızlandırır.

hş. abi, o şimdi yukarıdan kimin ne attığına bağlı. mk doğru söylüyor. fakat resulullahın ve sahabelerin hanımlarıyla ilişkileri olsun, öyle atılır gibi değil. hz. zeynep ve zeydin küfüvlük noktasında kadının biraz daha üstün olmasından dolayı anlaşamıyorlar. denk olması iyidir, ama bu her zaman bulunamaz. erkeğin bir adım önde olması, daha sağlıklı.

aci. şart da değil.

mk. eşit ilişki, öyle bir devir daim oluyor ki, aradaki mesafeler kısa zamanda kapanıyor. öbür türlü, yıpratıcı oluyor.

aş. hüsnü erkeğin sorumluluğu açısından bakıyor, bu farklı bir konu. önemli olan kişilerin yakın olması. sorumluluk açısından bakarsanız, dindar olurlarsa, her ikis de pozisyonlarını bilir. fakat dindarlık konusunda denklik olması uygundur.

zeyd ve zeynep konusunda arada ciddi fark var.

dindarlık meselesinde uçurum olursa, insan beklenti içine girebiliyor. öteki de uyumsuzluk yaşayabililyor. insanın vicdanı da var. sürekli vicdanıyla yüzleşmek. sen derinlemesine iman yaşıyorsun. fakat muhatabın bu donanıma sahip değil. küçük bir üflemeyi bile, taş gibi algılayabilir. yakın ilişki her zaman sağlıklıdır. bu benim arkadaşım giib. ben de onunla aynı seviyedeyim.

tn. denklik monotonluk getirmez mi?

aci. denklik kavramını biraz açmak lazım. başka bir denklik daha olması lazım. biz birbirimize bu açılardan denkizdir, ama karşı taraf beni anlamıyordur. denkilk insanların birbirini anlaması şeklinde olması lazım. iki kişiy iyi dini eğitim almışlar. fakat kültür olarak birbirlerini anlayamıyorlar. burada bir denklik söz konusu olmuyor.

mk. evet, aynı şekilde düşünüyorum. zeyd ve zeynep dindardı. niye boşandılar?

ben eşimin yaptığı bir yemeği sevmediğim halde, onun sevgisini kırmamak için yiyorum. ama devamlı bu olursa ne olacak? aynı yörenin insanları birbiriyle daha kolay anlaşıyor.

bir şey daha söyleyeceğim. gençler için bu gazel olabilir. bu zamanda insanların parası, pulu, makamı çok kıymetli. kimse burnundan kıl aldırtmıyor. sevgili dedemiz, bu asır enaniyet asrıdır diyor. o inasnın, sahip olduklarından feragat ederek başkasıyla bir hayatı paylaşması çok zor bir şey. o yüzden hüsnünün söylediği şeyler var ya, para, görgü, sülale vs. görgü çok önemli bir şey. ailedeki damarlar, asabiyetler, hastalıklar bile, geçiyor. sülale deyip geçmeyelim, bunlar çok önemli şeyler.

...
aci. biz bu konuşmaları yaparken hep bilirkişi olarak konuşuyoruz. ben biliyorum, karşı taraf da bana denk olacak. ama aslında kimse bilmeyebilir. bir ilişki beraber doğmuş da olabilir. bu ilişkide beraber ilerleyerek paylaşımlarla gelişme de olabilir.

konuşurken, hep belli bir seviyede gibi algılıyoruz.

dindar olsun, şunu yapsın bunu yapsın diye bakınca, bazı şeylerin önü kesilmiş gibi geldi bana. beraber yola çıkılabilir diye düşünüyorum.

mk. biz erkeklerin en büyük problemi, allah bize halife dedi diye, biz herkesten kendimizi üstün görme hastalığına giriyoruz. kimse itilmeyi kakılmayı kabul etmez.

ikinci bir husus ,b biz şunu söyelmiyoruz: ben bu kıza layık mıyım? herkesin bunu kendine sorabilmesi lazımm. bizim yusufun cibrandan söylediği bir şey vardı. birbirimizi tartmaya, kalkarsanız, bunun sonu, çıkmaz bir sokak. ama şöyle oluyor, beşiktaşa gdiiyorum, yıllarca müşterim olan insan var. karşılıklı eşit ilişki hissediyorum. öbür taraftan diğeriyle bunu hissetmiyorum.