6 Haziran 2008 Cuma

Munazarat sayfa 15-16

Münazarat
Tekrar:
" S- Nasıl iyilikten fenalık gelir?
C- Muhali taleb etmek, kendine fenalık etmektir....
Zerratı günahkârlardan mürekkeb bir hükûmet, tamamıyla masum olamaz. Demek nokta-i nazar, hükûmetin hasenatı seyyiatına tereccuhudur. Yoksa seyyiesiz hükûmet muhal-i âdidir. Ben öyle adamlara, anarşist nazarıyla bakıyorum. Zira onlardan birisi -Allah etmesin- bin sene yaşayacak olsa, âdeta mümkün hükûmetin hangi suretini görse, hülya ile yine razı olmayacak. Şu hülyanın neticesi olan meyl-üt tahrib ile o sureti bozmağa çalışacak.(*) Şu halde böylelerin fena zannettikleri Jön Türkler nazarlarında dahi, mel'un, anarşist ve iğtişaşcı fırkasından addolunurlar. Meslekleri ihtilal ve fesaddır.
"
A: İşyerinde sürekli birilerinin aleyhine konuşuyor. Sürekli kışkırtıyor. Ama bir çözüm önersen, ya. O adamlardan kaçacaksın.
Md: İşveren ilişkisinde, işçilerin genel şikayeti şudur. Patronları da anlatacağım. İşçiler der ki, biz çalışıyoruz, sonra kaymağı patronlar yiyor. Kardeşim, kimse sana zorla çalış demez ki. Gel kendin yap o zaman. Patronlar da der ki, oğlum bunların hiç kafası çalışmaz, her şeyi biz yaparız. Bunların ikisi de ihtilalci görüştür. Halbuki insanlar birbirini tamamlayıcıdır. Zaten sen patronsan, eksik yönünü tamamlamak senin görevin. Yöneticinin görevi insanları yönetmektir diye algılıyoruz. Yöneticiliği ayrı bir şey zannediyoruz. Halbuki yöneticilik, ondan daha çok biliyorsun, onun bilmediklerinin sen tamamlamakla yükümlüsün demektir. Yoksa üstüntlük taslamak için değil. Diğer konudad da o üstündür. Birbirimizi tamamladığımızı, dolayısıyla ekmeğimizi... Said Nursinin kilit noktalarından biri ihtirandır. Yani ki kiişiyle beraber Allah rahmetini gönderiyor.
Münazaratı bu zamana kadar ben siyasi bir tahlil kitabı olarakg örüyordum: Şimdi münazaratı, mutluluk kitabı olarak görüyorum. kişisel olarak bir kimsenin mutlu olması için, gyayri memnunluktan kurtulması lazım. ayaklarının yere değmesi lazım. Anarşist bir insan her zaman mutsuz demektir. mutsuz insan her zaman başkalarını yok etmekle mutluluğu arar. Münazaratı şimdi, kişisel rehberlik olarak görüyorum. Geçen hafta, Mösyö Geveze diyor. ne demek mösyö geveze? Bilse de bilmese de her konuda kanaat belirtip ana fikri kaybeden ama mangalda da kül bırakmayan kişi. Ben kendi tabirlerime göre ifade ediyorum. Garaz Bey diyor, hem adam garaz, inat efendi hem de. Garaz yapıyor, hem de bunu beylik kılığı altında yapıyor. İnat yapıyor, bunu efendilik kılıfı altında yapıyor. bunların kişislel olarak, ne olacak ki, efendiliğini bozuver.
İşinden aşından ve aşkından. Br insan, bunlar dünyanın temel öğelerindendir. Dedemiz başka bir yerde, ne der? Gülücük, öpücük der. Bunlarsız biz bu dünyada yokuz. Öyleyse anarşist olmayacağız. Yani ayaklarımız yere değecek, bulduklarımızla mutlu olmayı, kendi aşımızla, kendi kendimizle, hatamız ve sevabımızla, bundan dolayı şükredeceğiz. Başkasının ...
H: Konuyla bağlantılı bir misal vereceğim. Çalıştırdığım bir adam vardı. Dindar, sakallı. Bir ara izini kaybettirdi. Caminin önünde gördüm. Hayrola neredesin? İşte bu düzen çok bozuk, ben Afganistana gideceğim, savaşacağım. Kimle savaşacaksın? Amerikayla. Yarın bir gün oğlun gelirse, onu da mı vuracaksın? Vururum, gerekirse. Kiminle savaşacaksın? Amerikayla. Amerika saf mı,? Senin karşına masum bir adam koyacak. Sen de gideceksin onu vuracaksın. Fesat komitesinin ekmeğine yağ sürüyorsun. Bir yandan öyle bir komite var. Bir yanda iyi niyet altında o komitenin ekmeğine yağ süren var.
Bin Ladin, hayali bir karikatür ama, onu kendi idolü yapmış, insanlar sanki birileriyle avaşıp falan filan bir şeyleri değiştireceklerini zannediyorlar. Halbuki seni o savaşa sevkeden insanlar, seni fesada bulaştırmak istiyorlar.
Md: Bunun daha ilerisini şöyle söylüyoruz. Bu adam niye Afganistana gitmek istiyor? Çünkü bu adam mutsuz. İşte, münazaratı veya hürriyet konusun, eskiden sadece siyasi bir düşünce tarzı olarak görüyordum. Şimdi öyle bakmıyorum, kişisel düşünce tarzı olarak görüyorum.
A: Amerikada bir şeyh varmış. Müridi anlatıyor. Olayları yorumlamasını öğretiyor. Adamın işleri bir türlü düz gitmiyor, müridin. Negatif bakmaya başlıyor. Şeyhin verdiği çiçek de solmaya başlamış. Şeyh çiçecği alıyor söküyor. Bak bunlar, çöp, fakat burada hayattar bir kök var. Sen onu yaşatmaya çalış. O zaman diğerlerinin hiç tesir etmediğini görürsün. Hep müspet tarfaına bakmaya çalışıyor, sonra her şey düzeliyor.
Md: Bundan üç sene önce bir müşteriye gitmiştik. Tedirgindim. Adam döktürüyor, menfi elektirk almıştım. Sonra yıllar geçti. Ben onun kardeşine yıllarca mal satmışım. Sonra başka müşteri göndermiş. Şimdi sanki 30 yıllık dost gibi davranıyoruz. İnsan bu kadar şeker bir insanı o zaman nasıl gergin gördüm? Kötü bir şey de geçmemişti aramızdan ama. Dünyamızdaki kanaatler ne kadar tersine etki ediyor? Menfi gibi gördüğümüz bir sürü insanlarla sonradan çok güzel ilişkilerimiz oluyor.
Bir şeyi sevemiyorsak, bu bizim vehmimizdir.
Bir tane müşteri var. Gidiyorum, bir uğraştırıyor beni. Ya diyorum ki, bu müşterinin hiç kapısına gidesim gelmiyor. Olur mu diyorum kendime, bu müşteri kıymetli müşterin. Niye? Bu müşteri diğer müşterilerinin kıymetini öğretiyor. O adama gıcık olmuyorum bu sefer.
" S- Belki onlar eski hali istiyorlar?
C- Size kısa bir söz söyleyeceğim. Ezber edebilirsiniz. İşte eski hal muhal.. ya yeni hal veya izmihlal...."
Md: Bu sözü ben yıllar sonra anladım. Bunu demek ve hazmetmek çok zor bir şey.
Mt: Genel bir ilke mi acaba?
A: Yaşadığını halle alakalı. Allah her an yeni bir toplum yaraıtyor. Eski zamanı tekrar etmiyor. O zamana dönelim olmuyor işte.
Ortamın mahiyetini konuşuyor, yoksa kuralları konuşmuyor. Eskisi gibi tarikatlar yok, devlet yok, o zamanki şartları burada aramak, o zamanki şartlara göre davranalım burada olmaz.
Md: Camiye gittim. Cenaze varmış. Bir bayan cenazenin yanına geldi. Çantasını çıkardı. Kot mont çıkarttı, giydi. Yahu dedim koları örtülü niye giyiniyor. Demek ki, gömleğin kendisini örtmediğini hissediyor ve biliyor ve giyiniyor. Bunu müspet de yorumlayabiliriz, menfi de. Gavurluk yapıyor da diyebilirsin, vicdanı bunu gerektiriyor da diyebilirsin. Eski insanlar, saçının kılının teli göründüğü zaman bunu yapıyorlardı. O eski haldi, bugünkü hal bu.
H: Eskiden tek parti iktidarı vardı. Astığı astık kestiği kestikti. Şu zaman, onlar muhal oldu. Asker höşt dediği zaman kimse, iplemiyor. Adamlar da eski hali istiyorlar. Ama muhal yani.
Md: Ben bugünlerde bu dersi çalışıyorum.
" Kendisi İslâm, millet-i hâkimesi İslâm, üss-ül esas-ı siyaseti de şu düsturdur: Bu devletin dini, Din-i İslâm'dır. Şu esası vikaye etmek vazifemizdir. Çünki milletimizin maye-i hayatiyesidir."
A: Bizim hayatımız İslamdır. Her yerde onu yüceltmek önemlidir. İslam her yerde kendini ifşa edebilir. İslamı yaşamak için eski döneme gitmeye gerek yok. İslam bakidir, o zaman bu şartlar içerisinde nasıl yaşayacağız, onu anlamaya çalışacağız.
Yoksa padişah vardı, o koruyordu. Şimdi yok. Hürriyet geldi. İslam her şarta kendini uydurur. Evrensel bir hakikat bu. Orada bile İslamı vikaye etmeye çalışacağız. Şartları değiştirmek mümkün değil, o zaman İslam'ı o şartlar içerisinde yeniden ihya etmek gerekiyor.
Md: Ama burada, şöyle diyor. Eskiden ne vardı, padişahlık. O gitti Jön Türkler geldi. Demokrasi gelecek. Bu halk doğruyu seçemez, bu halka güvenilmez ama padişaha güvenilir. Padişah da olmadığına göre vay vay yandık diyor tasvirin bir tanesi. Sait Nursi de diyor ki, ne korkuyorsun. Milletteki hamiyeti diniye duygusu yine var. Bu duygu yaşadığı sürece, hangi yönetim gelirse gelsin, ne korkuyorsunuz.
A: Çok esaslı bir hakiat bu. Niye müslümanı seçmiyoruz da başkasını seçiyoruz? Biz kendimize imam seçmiyoruz, hizmet eden adamı seçiyoruz. Kim olursa olsun.
H: 2008 oldu, hala gayri müslim bir vekil veya vali yok. Halbuki üstad o zamandan o cevazı rahatlıkla vermiş.
Md: Bizim Metin Karabaşoğlu anlatmıştı. Onun annesinin iki tane kızı varmış, Metin de kardeşlerini çok sever. Annesi demiş ki, kızın birini okuttum, başı açık, diğerini okutmayayım bari demiş. Gel zaman git zaman ne olmuş. Okuyan başını örtümş, evde kalan açılmış. Ben de bir ara korkuyordum. Bu kadar eğitim veriliyor. İnsanlar başlarını açmak durumunda kalıyor. Halbuki insanlara Allah öyle bir dini hamiyet vermiş ki, insanlar sürekli daha çok canlanıyor. Millete fıtri bir duygu var. Millet sahip çıkma ihtiyacı hissediyor.
H: Toprak karanlıklta kalmasa, çekirdek ışığı aramak için çatlamaz. Karanlığın içinde ışığı arayarak filiz bulacak.
Md: Onun için dini hiçbir partiye inhisar etmemek gerektiğini söylüyor.
" S- Demek hükûmet bundan sonra da İslâmiyet ve din için hizmet edecek midir?"
A: Hala adamın kafası alette takılıyor. Hükümetler geçicidir. Toplumun kalbinde din olduğu sürece, toplum dine sahip çıkacaktır. Adam sürekli kaçamak yapmaya çalışıyor. Sürekli nazar hep hükümete takılıyor.
Md: Diyanet işleri başkanlığı var. Şimdi diyebilirsin ki, bilmem nedir. Demelisin ki halbuki, bu millet dinin devlette temsil edilmesini mutlaka istiyor. DİB için, devletin dini polisi de diyebilirsin. Bu millet, devletin içinde beni temsil edecek ve benim dinime sahip çıkmak zorundasın, kurmazsan kabul etmem de diyebilirsin.
A: Hürriyetin gelmesiyle birlikte anayasaya idyor ki, "bu devletin dini din-i islamdır". Madem bunu yazmışlar, sen bunu doldurmaya çalış.
H: Ama DİB'nin olması, devleti yönetenlerin, toplumdaki dini kontrol etme amacıdır.
A: Onların o amacı olsa da, üstad hiçbir zaman diyanete karşı çıkmıyor. Onlara yönlendirmeye çalışıyor. Onları yıkmaya çalışmıyor.
H: Üstad olanı pozitife çevirmeye çalışıyor. İçişleri Bakanına bile mektup yazıyor.
Yıkalım diye bir şey yok. Ama buradaki mantıkla çelişiyor. Benim dinime ben sahip çıkacağım, diyanet nedir?
Md: Cümlemi yarım bıraktırdın. Bak:
"Bu devletin dini, Din-i İslâm'dır. Şu esası vikaye etmek vazifemizdir. Çünki milletimizin maye-i hayatiyesidir."
Hayat veren güç İslamiyettir. Hangi iktidar gelirse gelsin, bu duyguyu sembolize etmek, bir şekilde mecburiyetindedir.
A: Aslında mecburiyetindedir demiyor, bu manayı nasıl canlandıracağız, ona gelmek istiyor. Kim canlandıracak? Devlet mi, hayır canım, niye devlet yapsın, sen yapacaksın.
Md: Millette bu duygu olduktan sonra, bu bir şekilde olacaktır.
" S- Demek hükûmet bundan sonra da İslâmiyet ve din için hizmet edecek midir?
C- Hayhay! Bazı akılsız dinsizler müstesna olmak şartıyla, hükûmetin hedef-i maksadı -velev gizli ve uzak olsa bile- uhuvvet-i imaniye sırrıyla üçyüz milyonu bir vücud eden ve nuranî olan İslâmiyetin silsilesini takviye ve muhafaza etmektir. Zira nokta-i istinad ve nokta-i istimdad yalnız odur. Yağmurun kataratı, nurun lemaatı dağınık ve yayılmış kaldıkça çabuk kurur, çabuk söner. Fakat sönmemek ve mahvolmamak için, Cenab-ı Feyyaz-ı Mutlak bize !x­5Åh«S«B«#ö«ž ve !x­O«X²T«#ö«ž ile ezel canibinden nida ediyor. Evet şeş cihetten nağme-i !x­O«X²T«#ö«žöeyler huruş."
H: Yani ayrılmayınız.
A: İhtilafa düşmeyinizi, Allah'ın rahmetinden ümidi kesmeyiniz.
Md: Eğer dini İslamiyet olmazsa, millet ruhu olmaz. Özür diliyorum, Yugoslavya gibi olur.
" Evet zaruret ve incizab ve temayül ve tecarüb ve tecavüp ve tevatür; o katarat ve lemaatı musafaha ettirerek, ortalarındaki mesafeyi tayyedip bir havz-ı âb-ı hayatı ve dünyayı ışıklandıracak bir elektrik-i nevvareyi teşkil edecektir. Zira kemalin cemali dindir. Hem din; saadetin ziyasıdır, hissin ulviyetidir, vicdanın selâmetidir."
Md: Münazarat kişisel bir gelişim eseri. Baksana. Din saadetin ziyasıdır.
H: Bir havuzda toplayan şeyler neydi?
Md: Zaruret, incizab (çekme), temayül, tecarüb (celb etmek, tecrübe), tecavüp (birbirinin ihtiyacına cevap vermek).
A: İslamiyet hakikatını nazara vererek, cezbeyi yardımlaşmayı tesis edip, o hakikati canlandıracağız. O gücü tek bir noktada toplayacağız. O zaman başınad ne olduğu hiçbir şeyi değişteremeycek.
H: Lemaat ve katre diyor. Biri sudan bir parça, diğeri ışıktan. Hem ışık, hem hem su bir araya gelip. Hem hayatın hayatı, hem de hayatın nuru oluyor. Biri cismani, diğeri ruhani gibi.
Md: Bazı akılsızların istisnasıyla diyor.
Her zaman akılsız bazı dinsizler olacak. Ama bunlar da bir bayradmda, cenazede hemen kuzu gibi olurlar. Ama siyasi irade olarak bunu yapıyorlar. Akılsız demesi bundan dolayı. Bunların olması, bizi ümitsizliğe de sevketmemeli. Bazı oknularda, milletin dayanağına ben hayret ediyorum.
A: Negatif müdaheleler, olumlu sonuçlara sebep oluyor. millet daha fazla gayret gösteriyor, daha samimi oluyor. Bunlar öyle yaptıkça, mesela AKP'nin oy oranı artıyor.
Md: Diğer partiler de her istediğini yapamıyor. DP yola geldi. MHP de kıvırtamıyor.
At: AKP'nin oy miktarının artması, doğrudan toplum içindeki dinin yayılmasını göstermiyor.
A: Başka ne olacak? Bu adamların karşısında ne var?
At: Toplumun içinde ciddi liberal kesim de var.
A: İyi ki var.
At: Tamam, ama dindarlığın yaygınlaşması anlamına gelmiyor.
A: Hürriyet parladıkça iman parlayacak. Önemli olan o zeminin ortaya çıkmasıdır. En azından şöyle düşün, insanlar artık istibdada razı değiller.
H: Zaten liberallerin savunduğu görüş İslamın bir lemasıdır. Karşı taraf dinsizlikte o kadar salabetli ki,...
Adamlar korkuyorlar. 1918'den sonra, hükümet çalıştı dinin bu ülkeden atılması için. Ama halk dinine sahip çıktı. Bir şey olmuş mu?
A: Kendileri söylüyor, meşhur bir Atatürkçü bir konferansta sormuş: Atatürk mü başarılı çıktı, Sait Nursi mi? Kimsenin buradan Nutuk kitabı çıkmaz. Sait Nursi'nin ise birçok kişide kitapları vardır.
H: Sen dinine sahip çıkarsan, o dini koruyan kaleler bile yıkılsa, hiçbir kudret o dinini söküp atamaz. Korkma. Korku bizim en büyük zaafımız. Seni korkutur önce, o korkundan faydalanıp seninle oynar.
At: Bunlar korkudan değil de, çizdiğimiz tablo ne kadar gerçekçi onun için söylemiştim.
A: İsmail Ambarlı, karakoldan Risaleleri çırartmış. Onu yakalamışlar. Karakolda bağlamışlar. Namaz vakti gelmiş, trene binecekler orada kılamazlar. Onlar da demiş ki, ellerimiz aç da namaz kılalım. Bunlar da durmuşlar, elleri bağlı bir şekilde namaz kılmaya başlamışlar. Oradan mini etekli bir kadın, askerlere "Allah sizi kahretsin, bu adamlara yaptığınız nedir?". Ambarlı ağbi demiş ki, ben kadını görünce biraz istinkaf ettim. Ama kadın bu lafları edince sui zannımdan utandım, demiş. Yani hiç anlamıyorsun. Demek ki, içindeki o samimi tavrın, kadının içindeki hissi canlandırıyor. Onun üzerine gitmek lazım. Yukarıdaklierin ne yaptıkları önemli değil.
Md: Şimdiki toplumda çarpık bir düzen var. Nerede dindar var, suratı asık. Nerede sosyete var, suratı güler yüzlü.
A: Gözüküyor.
Md: Sadece gözüküyor da değil, Abdürreşit. Öyle bir tarafı da var.
A: Yok abi öyle gözüküyor.
Md: Bir kimse anarşist, dindar da olsa mutsuz. İş hayatında gerçekten seviyorsa, ama din ne demek yani? Din ne demek, bütün mesele bu? Adam diyor ki, bende din min yok.
Ben resim işi yapıyorum. Bir kardeşim, Avrupadan at resmi var. Ben bunu basıyorum, satıyor. Bu adamın hakkı var diyorum. Allah'a inanıyorsam, ben O her şeyi gözlerken, nasıl bu resmi satabilirim diyorum. Veya diğer şekilde, Allah bana kuvvet vermiş. Ben o kabiliyetleri kullanmakta. Mühendis olsan, ilk yıl beş para etmez. Bir adamın mühendislikte ustalaşması en az 5 yıl sürer. O da devamlı kendini yenileyeceksin. Her şeyi mühendis olarak göreceksin ki, o zaman olursun. Pazarlamacılık çok zor bir meslek derler. Aslında pazarlamacılık zor değildir. Ama insanlara niye zor gelir? Çünkü pazarlamacılık, en az 2-3 yıl sabretmeye dayanır. Bir işi neticelendirmek için, en az 2-3 yıl uğraşmak gerekir. Bu yüzden çğu kimse başarısız olur.
Din ne demek?
"Hem din; saadetin ziyasıdır, hissin ulviyetidir, vicdanın selâmetidir"
Hissiyatı sanat geliştiriyor. Din güzel sanatların akademisinden mezun olmuş gibi hissiyatı terbiye ediyor. Vicdanın selametidir.
Herkesin kendi dünyasında vicdanım nasıl bana mutluluk getiriyor? Bir arkadaş anlatmıştı. Kadıncağız Almanyaya gitmiş. Çalışmış çalışmış. Her gün 1-2 kilo kömür kaçırıyormuş. Emekli olmuş. Hacca gidecek olmuş. Kara kara düşünmeye başlamış. O çaldığım kömürler ne olacak? Uyuyamamış. Fabrika patronuna gitmiş. Durumun anlatmış. Ben kaç yıl kömür kaçırdım. Şimdi Hacca gideceğim. Bunun hesabını ödemem lazım. Adam birden şok olmuş. Yarın cevap bildiririm demiş. Senin şartını bir şartla kabul ederiz demişler. Biz kömürleri size hediye ediyoruz, bir de Hac masraflarını şirket olarak karşılayacağız. İşte samimiyetin getirdiği. Karşıdaki insanı nasıl etkiliyor?
Hissiyatı nasıl terbiye ediyor? Orayı tam intikal edemiyorum.