1 Ağustos 2008 Cuma

Onaltinci Soz

Künfeyekün'ün esprisini anlatacak burada.
1. İtminan-ı nefis. Burada muhatap nefis. Kalbim de demiyo, vicdanım da demiyor.
Kör nefse bir basiret vermek. Nefis görmüyor, nefse basiret verecek. Çok ilginç bir tabir. Nefis, ünyaya odaklandığı için, uhrevi meseleleri anlamıyor.
Nefsi terbiye edecek, sonra hakikati görmeye başlayacak.
" BİRİNCİ ŞUA: Ey nefs-i nâdan! Diyorsun ki: "Ehadiyet-i Zât-ı İlahiye ile külliyet-i ef'ali "
Külliyet ne demek bir çok şey üzerinde tasarruf etmek veya kendini göstermek.
""Ehadiyet-i Zât-ı İlahiye ile külliyet-i ef'ali"
Kendisi var, bir de birçok şeye nüfuz eden bir özelliiği var.
"ve vahdet-i şahsiyesiyle muinsiz umumiyet-i rububiyeti ve ferdaniyeti ile şeriksiz şümul-ü tasarrufatı ve mekândan münezzehiyetiyle her yerde hazır bulunması"
Bunlar sanki birbiriyle çatışıyor gibi görünüyor, anlamak lazım bunları. Neden ehadiyet ile vahidiyet birbirine zıt? Ferdaniyeti ile şeriksiz şümulu tasarrufatı neden zıt? Mekandan münezzeh diyoruz, sonra her yerde hazır diyoruz, nasıl olur? Bunlar nasıl anlaşılır?
"ve nihayetsiz ulviyetiyle herşeye yakın olması "
Hem her şeyden üstün, hem her şeye yakın.
"ve birliği ile her işi bizzât elinde tutması"
"hakaik-i Kur'aniyedendir. Kur'an ise hakîmdir. Hakîm ise, akıl kabul etmeyen şeyleri akla tahmil etmez. "
Hakim, aklın kabul edebileceği hakikatleri nisana yükletir o demek. Her işinin akılla anlaşılabileceği anlamına gelir.
"Akıl ise, zahirî bir münafatı görüyor."
Görünüşte birbirine zıt şeyleri görüyor akıl.
"Aklı teslime sevkedecek bir izah isterim."
C: Nefis niye bunu istiyor da vicdan istemiyor?
A: Nefis kendine ait bir alan bulmak istiyor. Bir küçük alanım bile yok mu demeye getiriyor nefis. Küçük bir yer olsa ne olacak?Bizzat bir damlacık bile insanın tasarrufu olsa, Allah'a ne zarar getirir demeye getiriyor. Bu künfeyekün esprisi, nefis bir an bile, kendine ait alan bulamıyor. Beni ikna et ki diyor, bu böyle midir?
"Elcevab: Madem öyledir, itminan için istersen, biz de Kur'an'ın feyzine istinaden diyoruz"
Tenkit için istersen yanıt bulamazsın, ama tatmin olmak (itminan) için istiyorsan, buna yanıt verilir. Ben her şyeyi bilirim demek doğru değil, densizlik olur. İlah böyle yapmışsa, bunun bir hikmeti vardır diye bir edepli tavır takınacağız. Nedir bunun hikmeti diye sorduğunda, ona yanıt verilir. Bir insan sadece eleştirmek için soruyorsa, ona yanıt verilmez. İnsaflı bir insana, Kurandan açıklama yapıyor. Bahane bulmak isteyen adam mutlaka bahane çıkar.
İman nimeti teslimiyele alakalı. Aczini, fakrını bileceksin, ondan sonra Allah iman nimetini verir. Basireti açılmıyor.
"İsm-i Nur, çok müşkilatımızı halletmiş; inşâallah bunu da halleder. Akla vâzıh, kalbe nuranî olacak temsil yolunu ihtiyar ile İmam-ı Rabbanî (R.A.) gibi deriz: (farsça)"
Akla açıklayacak, kalbi de aydınlatacak bir mana olmalı. Aklın tam anlamayıp, kalbin tam tatmin olsa, rahatlarsın. Bir insana olan muhabbetin, öyle bir anda yardım ediyor ki, bu adamdan bize zarar gelmez diye ona güveniyorsun, akıl ne derse desin. Kalp görecek yani. Basiret o. Hallenecek manasında söylüyorum. Aklın anlamasıyla kalbin anlaması farklıdır.
Temsille meseleyi açıklayınca, insanların zihnine tam yatıyor. Bir örnekleme, gözüne gösterme var.
Rabbaninin sözü ne demek?
"Ben ne geceyim, ne geceye kulluk yaparım. Ben güneşin kölesiyim, ondan size haber getiririm."
Temsil, sadece işaret eder. Hakikatin kendisi değildir.
"Temsil, i'caz-ı Kur'an'ın en parlak bir âyinesi olduğundan, biz dahi bir temsil ile şu sırra bakacağız."
Gece güneşin aynasıdır. Karanlık ışığı gösterir. Biz gece de değiliz, geceperest de değiliz. Sadece güneşi gösteren ayineleriz.
Burası cüz küll ilişkisini anlatıyor:
"Bir tek zât, muhtelif meraya vasıtasıyla külliyet kesbeder. Cüz'î-yi hakikî iken, umumî şuunata mâlik bir küllî hükmüne geçer."
Hakiki bir cüzi iken. Cüzi ne demek? Hiçbir şeyle irtibatı olmayan, her şeyden bağımsız manasında. Mana-yı isimden ibaretken.
Sen nesin? Hiçbir şey yok etrafında. Hiç aynan, hiçbir şey yok etrafında. Sen hiçbir anlamı onlmayan bir şeysin. Etrafına bir aynalar koyduk. Biri senin bir yerini gösteriyor, diğeri seni başka bir açıdan gösteriyor. N eyapıyorsun sen? Tek bir kişiyken, bütün aynalarda farklı şekillerde tezahür ediyorsun. Bütün bunlar kimden kaynaklanıyor? Senden kaynaklanıyor. Dolayısıyla sen her şeyden bağımsız bir anlamsızken, birçok anlamı olan bir konuma geliyorsun. Şunu anlamalıyız: Cüzi olan şey, külli olan şeyle irtibatlıdır, ama küllinin ne bir parçasıdır ne külliden bir parça değil, küllinin bir yansımasından başka bir şey değil. Külliyle aynı mahiyette değil. Cüzi olan külli olandan bağımsızdır. Ama külle cüz olanın ilişkisi. Cüz küllün bir parçasıdır. Tevhide gitmek için en önemli denklemlerden biridir. Şirkten kurtulmanın yolu burada geçiyor. Allah'ı külli anlamında anlamak lazım. Küll manasında anlarsın yanlış olur. Sana söyleyeyim. Sonsuz tane aynı var. Sonsuz görüntü, senin bir parçan eder mi? Etmez, seninle aynı mahiyette edğildir. Allah'ın ilmiyle, senin ilmin arasındaki fark, külli cüzi arasındaki gibidir. Bizim ilmimiz, bize ait bir ilim değildir. Onun yansımasıdır. Gölgesidir. Asıl ile sahte arasında mahiyet farkı vardır, o mahiyet farkı asla aşılamaz. Cüzi olan o farkı asla aşamaz. Cüzi, külliye nispeten yoktur, ama külliye nispeten de vardır. Küllinin var etmesiyle vardır. Kendine ait bir varlığı var mıdır gölgenin? Yoktur. Oradaki cisim varsa, o görüntü vardır.
Tabi aynalar nasıl aynalardır? Şimdi bunu anlatacak. İnsanlardaki problem buradan kaynaklanıyor. Allah'ın karşısında görüyorlar kendilerini. Allah'ın dışı olmaz ki, biz neredeyiz? Allah hem zahirdir, hem batındır. Mahiyet farklılığını anlamak lazım. Mahiyet farklılğı Allah'ı hiç bir zaman kısıtlamaz. Görüntülerin sonsuz olması, senin varlığını azaltır mı? Hayır. Hiçbir kısaltmaya sebep olur mu? Olmaz, çünkü parça edğil. Cüz küll ilişkisi edğil.
Aynanı şekli, görüntüyü etkiler, ama cisme etkisi yoktur. Aynalar ene gibidir. Aynayı da buz gibi düşüneceğiz. Su görüntü gibi düşün, buz aynasında kendini katı bir şey gibi gösterir. Su donmasa, buz diye bir şey var mıdır? Yok. Buzdan suyu çektiğim zaman bir şey kalmaz. Ayna öyle bir ayna ki, gerçek bir varlığı bile yok. Su kendini katı olarak tezahür ettiriyor. Buzun kendine ait bir varlığı yoktur. Ayna da öyle, kendine ait bir varlığı yok. Cisim kendini çektiği anda, bir şey kalmaz. Külli cüziden kendini çektiğinde, geride bir şey kalmaz.
"Meselâ: Şems bir cüz'î-yi müşahhas iken, eşya-yı şeffafe vasıtasıyla öyle bir küllî hükmüne geçer ki, rûy-i zemini timsalleriyle, akisleriyle dolduruyor."
Her zaman cüzi külli ilişkisini, yaratıcı ile mahluk arasında düşünmemek lazım. Cüzi olan bir şey, külliyet kesbedebilir. Külliyetin anlamı var. Külliyet bir keyfiyettir, bir özelliktir. Mesela her şeyde nizam gözükür. Kainatta nizam külliyen vardır. Nizam her yere yayılmıştır. Külliyet denilen şey ayrı bağımsız bir şey değildir. Mahiyeti meçhuldür, ama yansıması ayinelerde tezahür eder. Cüziyi hakiki iken, bedenden biaret bir varlıkken, eşyayla irtibat kurduğunda, sıfatlar kazanıyorsun. Sen dediğin şeyin ayrı bir ruh oluyor. Mahiyeti belli değil. Şirkte bir şey var, bir de parça varken. Külliyet kesbettiğin anda, müşahhaslıktan yani maddiyattan çıkıyorsun: Görüntün müşahhas oluyor, ama kendin mücerred oluyorsun: Allah da zihnimizde tasavvur edilen bir şeyken, kendi cüziyetinle, yani kendine ait bir varlığın olmamasıyla, Oun da küllileş...(kaçırdım)
C: Burada Allah'ın kendisinden değil, fiillerinin şumulünden bahsediyor.
A: (ara)
Tekrar bir özetleyelim.
Oktay Beyin kendisinin vücudu bir külldür. Bütün azalarının toplamıdır. Birçok parçadan oluşmuş bir şeydir. Göz, saç bir cüzdür. Onun bir parçasıdır. Küll cüz ilişkisi, keyfiyetle alakalı değil, kemiyetle, çoğalmayla sayısal bir ilişkidir. Üstad bir yerde, bir ara basamak söylüyor. Bu çok önemli. İnsan Allah arasındaki ilişkinin, cüz küll ilişkisi değil de cüzi külli ilişkisi olması gerekiyor. Ama bu basamakta, enedeki sıralamada, ene önce kendini bir cüz ibi görüyor. Ben bunu yapıyorsam, Allah da bunu yapıyor. Ama Allah'ın her şeye şamil olduğunu anladı mı, kendi sanatçığını da Allah'a havale ediyor. Kendisi cüzileşiyor. O zaman Allah'ın mahiyeti de bilinebilir bir mahiyetten, her şeyi içeren bir mahiyet kesbediyor. Senin üstünde bir parça değil. Senin bütünün değil. Her şeyi içine alan, ama seninle alakası olmayan bir şey. Buradaki bir madde, kainattan bağımsız olarak düşündüğünüzüde bu bir şey değildir artık. Çünkü tarif edemezsin. Uzundur diyebilmen için, başka bir şeyin olması gerekiyor. Eğri edmek için başka bir düz bir şeyle kıyaslaman gerekiyor. Fakat bunu alırım, etrafımda başka cizsimlerin bulunduğu bir ortamda, bu cüzi bir varlıkken, o her bir aynada kendisini farklı bir şekilde gösterebilir. Bu açıdan bu küllileşir. Yani birçok şeye etkisi olabilen, birçok şeyde kendisini gösteren bir hale gelir. Külliyet kesbetmek demek, sıfat kazanmak demektir. Uzun diyeceksin, değil mi. Uzun bir sıfattır. Külliyet kesbedeceksin. Başka şeylerle alakan olacak. Bunun etrafında aynalar yaptım, sonsuz görüntü oluştu.
Bir tek zat, muhtelif meraya (aynalar) vasıtasıyla külliyet kesbeder. Bir çok aynalar var. Külliyet kesbeder. Cüziyi hakiki iken, tek başına cüzi iken, yani kendisinden başka kendisini tarif edecek bir şey iken. Mesela bir harfin tek başına bir anlamı yok.
Birçok şeyde kendini gösteriyor. Dolayısıyla çok sıfatı ortaya çıkıyor. Mesela aynaya baktığın zaman, farklı aynalarla kıyas yaparak, görüyor işitiyor, biliyor birçok özellik ortaya çıkıyor. Kendisi bir kişiyken, binlerce özelliğe sahip bir yapısı oluyor. İki kişi olması bile bir sıfattır. Bir varlıkken, kendi başına bir anlamı olmaayn bir şeyken, birçok şeyin içinde bir külliyet kesbediyor. Hayat insanın bedenine girdiği zaman, külliyet kesbeder. Hayatla bir fonksiyon bütün hücreleri ilişki içine sokar.
Cüziyi hakiki iken, umumi şuunata malik bir külli hükmüne geçer. Şuunatın anlamı nedir? Esmadan, sıfattan daha ileri bir merhaledir. Mesela sen merhamet ediyorsun. O hep merhamet eder. O senin bir sıfatınken. Mesela ışık vermek ,güneşin şenidir. Işıksız güneş düşünülemez. Sıfat değil artık. Olmazsa olmaz hale gelmiş. Bir tek zatsın. Bir sürü ayna var. Sayı çoğaldı, bu bir şuunattır. Birken, bin görüntün oldu. İki, şekillerin değişik. Farklı şekillerde olman, başka bir şuunat oldu. Renket olman, başka bir şuunat. Birçok şuunata malik bir konuma geliyorsun. O zaman, cüzi iken, külliyet kesbediyorsun.
"Meselâ: Şems bir cüz'î-yi müşahhas iken, eşya-yı şeffafe vasıtasıyla "
cüziyi müşahhas, etrafında aynalar olmasa hiçbir anlamı yok. "eşya-yı şeffafe vasıtasıyla öyle bir küllî hükmüne geçer ki, rûy-i zemini timsalleriyle, akisleriyle dolduruyor"
Rengin dahi güneşin bir yansıması olduğunu, parlak şeylerdeki görüntülerin de güneşin yansıması olduğunu söylüyor, 24. sözde. Demek ki, güneş bir şey iken, birçok şeyde kendini gösteriyor. Külliyet o demek. Onun yansımalarını birçok şeyde görebiliyorsun. Külliyet kesbetmesi için, endisinin manayı ismiden kurtulması lazım. Her şeyin ona işaret eder bir konuma gelmesi gerekiyor.
Güneş külliyet kesbettiği zaman, eşya manayı harfiyle güneşi işaret ediyorlar. Buradaki görüntü bana ait değildir, güneşe aitir diyor.
"Hattâ katarat ve parlak zerrat adedince cilveleri bulunuyor. Güneşin harareti ve ziyası ve ziyanın içinde olan yedi renkli elvan-ı seb'ası, herbirisi mukabilindeki eşyaya muhit, âmm ve şamil oldukları halde"
Her bir şeyde kendini gösteriyor. Isısı, rengi, ışığıyla. Her şey güneşle ortaya çıkıyor. Her şeye renk veriyor. Eşyanın kendisinde renk yoktur. Bu sadece güneşin kırmızı rengini yansıttığı için, sen bunu kırmızı görüyorsun. Cisimler, renksiz. Parlak şeyler içinde ışık barındırdığı için parlıyorlar.
"herbir şeffaf şey dahi güneşin timsaliyle beraber harareti, hem ziyayı, hem elvan-ı seb'ayı göz bebeğinde saklıyor"
Küçük damlacık, güneşin timsalini, ziyasını, hararetini ve yedi rengini saklıyor.
"Ve safi kalbini ona bir taht yapıyor."
Taht ne demek? Yani onun üzerinde muhabbetini kurdu. Hükümran olduğu yer demektir. Mesela su rahmetin arşıdır. Rahmet suyun üzerinde tezahür eder. Hava, hikmetin arşıdır. Yani Allah'ın hükümranlığı altında anlamında.
"Demek Şems, vâhidiyet haysiyetiyle "
Kendini birçok şeyde göstermesi, onun vahidiyetidir. Bir şeyin kendini birçok yerde göstermesi vahidiyettir. Bir özelliğin birçok yerde görünmesi, ehadiyettir. Toprak birçok özelliği içinde barındırıyor. Ehadiyet tecellisidir bu. İnsaniyet vahidiyeti gösterir. Bütün insanlarda ortak olan bir hakikati gösteriyor. Bir insanda da bütün insaniyeti cami özellik olması da ehadiyeti gösteriyor.
C: Güneş hangi cihetle küllileşiyor?
A: Vahidiyet cihetiyle küllileşiyor. Cüziyet aynaların yokluğunda ortaya çıkar. Külliyet başkalarıyla irtibat kurduğunda ortaya çıkar. Su kabarcığını güneşten bağımsız düşündüğünde cüzidir. Eğer kabarcıkla yoksa, güneş cüzidir. Kabarcık da güneşle irtibat olmadığında cüzidir. Bağımsız bir şeyse, ikisi de hiçbir şey göstermez.
"Şems bir cüziyi müşahhas iken" Parlak şeyler onu cüziyetten çıkartıyor.
Güneş kendini birçok aynada gösteriyor mu? Bu vahidiyetidir.
Kesrette birliği gösteriyor.
Şimdi her bir parçacık, güneşin bütün özelliklerini, kendinde cem etmesi, ehadiyetin özelliğidir.
"Şems, vâhidiyet haysiyetiyle ona mukabil umum eşyaya muhit olduğu gibi, ehadiyet cihetiyle herbir şeyde Güneş çok vasıflarıyla beraber bir nevi cilve-i zâtıyla bulunur."
Zatıyit eneyle ortaya çıkar. İlmi görünüyor, fakat zatı yani bir benliği olduğunu da, bize benlik vererek göstermiş.

Hiç yorum yok: