22 Şubat 2008 Cuma

25. Söz: Ücüncü Şavk İkinci Cilve

22.Şubat.2008
25. Söz Üçüncü Şavk İkinci Cilve
İkinci Cilve: Kur'anın şebabetidir. Her asırda taze nâzil oluyor gibi tazeliğini, gençliğini muhafaza ediyor. Evet Kur'an, bir hutbe-i ezeliye olarak umum asırlardaki umum tabakat-ı beşeriyeye birden hitab ettiği için öyle daimî bir şebabeti bulunmak lâzımdır. Hem de, öyle görülmüş ve görünüyor. Hattâ efkârca muhtelif ve istidadça mütebayin asırlardan her asra göre güya o asra mahsus gibi bakar, baktırır ve ders verir. Beşerin âsâr ve kanunları, beşer gibi ihtiyar oluyor, değişiyor, tebdil ediliyor. Fakat Kur'anın hükümleri ve kanunları, o kadar sabit ve rasihtir ki, asırlar geçtikçe daha ziyade kuvvetini gösteriyor. Evet, en ziyade kendine güvenen ve Kur'anın sözlerine karşı kulağını kapayan şu asr-ı hazır ve şu asrın ehl-i kitab insanları Kur'anın (ayet) hitab-ı mürşidanesine o kadar muhtaçtır ki, güya o hitab doğrudan doğruya şu asra müteveccihtir ve (ayet) manasını dahi tazammun eder. Bütün şiddetiyle, bütün tazeliğiyle, bütün şebabetiyle (ayet) sayhasını âlemin aktarına savuruyor.

Meselâ: Şahıslar, cemaatler, muarazasından âciz kaldıkları Kur'ana karşı; bütün nev'-i beşerin ve belki cinnîlerin de netice-i efkârları olan medeniyet-i hazıra, Kur'ana karşı muaraza vaziyetini almışlar. İ'caz-ı Kur'ana karşı, sihirleriyle muaraza ediyor. Şimdi, şu müdhiş yeni muarazacıya karşı i'caz-ı Kur'anı, (ayet) âyetinin davasını isbat etmek için medeniyetin muaraza suretiyle vaz'ettiği esasatı ve desatirini, esasat-ı Kur'aniye ile karşılaştıracağız.


N: Kuranın şebabeti, yani gençliği. Kuranın 7 mucizesi var, bunlardan biri. Ne demek bu? Her asırda taze nazil oluyor gibi.Bir sonraki paragrafta insanların kanunlarından, sonra ise Kuranın modasının geçmediğinden bahsediyor. Bu ikisini niye karşılaştırıyor?
Kuranın kanunları ilahi, zamanlar üstü. Ayrıca sıradan muamelelere inmiyor. Mesela cumhurbaşkanını kim seçer gibi basit meseleler inmiyor Kuran. Belki de imtihan meselesi olduğu için. O anlamda elma ile armudun karşılaştırması değil. Temel bir mesele var: Beşerin kanunları değişiyor ama Kuranın kanunları değişmiyor. Neden, bir kere beşerin kanunları basit şeylerle uğraşıyor.
Ayrıca toplumların farklılıklarına göre yeni kanunlar ihsas etmek gerekiyor. Kuran böyle bir şey yapmıyor. Bu bir imtihandır, insanlar ayetlerin gereğini kendi ihtiyaçlarına göre uyarlıyorlar.
Kuran bütün tabakatı beşeriyeye birden hitap ediyor, sonra asırlar üstü. Yani her asra ve her tabakatı beşere hita ediyor. Gençler yaşlılar gibi.
O: Tabakat-ı beşer şöyle diyebiliriz. Kıyamete kadar gelen her nesil bir tabaka gibi düşünebiliriz. Her nesilde o tabaka ilk defa Kuranı duyuyor. O anlamıyla taze.
N: Çocuklara, gençlere her birine ayrı ayrı hitap ediyor. Bir de insanlık sürekli değişiyor. İnsanlar değişiyor fakat gençlik değixmiyor. Kuran her birine yeniden yeniden inzal oluyor gibi gençliğini gösteriyor.
Buradan kendimize nasıl bir ders çıkartırız? Kurana muhatap olunca, o ayet bize nasıl bir ders veriyor iye baktığımızda ders alırız. Oradan istifade başlıyor.
A: Oradaki her bir ayetin bizzat muhatabı benim diye bakmak gerekiyor. Kuran her tabakaya ve her zaman muhatap olduğu için, o zaman bütün ayetler beni muhatap alıyor. Her bir fert sırf kendisine hitap ediliyormuş gibi dinleyebilir.
N: İstifade niyetiyle bu yapılabilir.
H: İnsanın yaratılışıyla ilgili bu. Her insan, nereden geliyorum, nereye gidiyorum gibi sorular soruyor. Çağlar değiştikçe, bu sorulara yanıt aramak zaten insanın esas maksadı oluyor. O yüzden Kuran zamanlar üstü oluyor temelde. Şimdiki insanlar bu sorulara cevap vermeye eskisinden daha çok muhtaçlar. Çünkü ellerinde her türlü konfor var, ama yine bir huzursuzluk devam ediyor.
N: Peki şunu nasıl anlarız: "Evet, en ziyade kendine güvenen ve Kur'anın sözlerine karşı kulağını kapayan şu asr-ı hazır ve şu asrın ehl-i kitab insanları " Neden bu asır en ziyade muhtaç?
H: Eski zamana göre bugünkü insanlar pek çok arzularına erişmiş görünüyorlar. Hatta cin topluluğu da buna dahil. Onlarla manevi birlikteliklerle beraber bile bu sorulara yanıt bulamıyorlar. O yüzden açlık derinleşiyor diye biliyorum.
N: "Kulağını kapayan şu asır" onun altını çizmek lazım. Eskiden küfür iddia değildi. Eskiden dediğimiz, 1800'li yıllardan önce. İnsanlar küfre düşebiliyordu. Ama bugün kafir olmanın ötesinde bir durum var. Ateizm bir hastalık. Bu küfür değil, küfrün ötesi bir şey. Kafir, Allah'ı tanır fakat yanlış tanır. Ama ateizm farklı bir şey. Bu eskiden yok denecek kadar azdı. Ve insanlar bunu artık iddia olarak öne sürüyor.
O yüzden Kuranın ve öncesindeki kitapların gelişimine bakacak olursak: önce sahifeler var, sonra küçük kitaplar geliyor en sonunda Kuran geliyor. Demek bir geçiş halinde insanlar eğitiliyor. Bu asra geldiğimizde ise artık kitaptan da öte mektebe geçilmiş. "Ya ehli mektep" hitabından ben bunu anlıyorum.
Bu asrın insanları "ehl-i mektep" hitabına mazhar. Demek ki bu asırda insanlar kitabın ötesinde bir duruma gelmiş. Anlam olarak, kitabın çalışıldığı yer demek mektep. Kuran'dan pek çok kitpap çıktı, fakat bir yandan başka kitaplar da çıktı. Şimdi kitap sayısı neredeyse sınırsız hale geldi.
A: Burada mektep kavramı, okumanın yapıldığı yer demektir. İslam toplumu dışında, hemen hemen bütün toplumlar okul toplumudur. Yani bir eğitimden geçmişlerdir. Dolayısıyla bu zamanda hemen hemen ami insan, yani bir eğitimden geçmemiş insan yok gibi. Yani beyinler bir şekilde kodlanmış.
H: Burada daha çok denmek istenen bence, ehl-i kitabın ehl-i mektepleşmesi. Yani İslam dışı toplumlar hitap alınmış. Türkiye'de genellikle eğitimli kesim dinden uzaktır. Biraz öyle de bakmak lazım.
N: Onlar da dahildir bu manaya. Hepsini Kuranın muhatabı olarak görmeliyiz.
A: " Meselâ: Şahıslar, cemaatler, muarazasından âciz kaldıkları Kur'ana karşı; bütün nev'-i beşerin ve belki cinnîlerin de netice-i efkârları olan medeniyet-i hazıra, Kur'ana karşı muaraza vaziyetini almışlar. İ'caz-ı Kur'ana karşı, sihirleriyle muaraza ediyor"
O: Burada cinnileri nasıl düşünürüz?
A: Benim kanaatim, teknolojinin insan dünyasına girmesiyle, cinlerle ilişki başlamıştır. Ses nasıl benim kulağıma geliyor? İlhamlar oradan geliyor.
N: Astroloji dalı, birçok bilimle ilişkisi var. Pek çok bilime katkısı da var.
H: Bu antik çağlara giden bir şey aslında. Eski çağlara bakıyorsunuz, muhteşem eserler var. Allah insan oğluna onlar gelişsin diye bir takım bilgiler gönderiyor. Bu bilgiler, bir takım insanlar tarafından diğer insanlardan gizleniyor. Terör bir toplumun içine girdiği vakit dikkat edin, ilk önce kütüphanesini imha ediyor.
N: Hz. Musa dönemindeki sihirler burada da devam ediyor. Televizyon, medya veya medeniyet harikaları. Çok mükemmel bir alet karşısında şaşkınlığınızı gizleyemiyorsunuz, o sizi adeta esir alıyor. Varınızı harcıyaraka onu alıyorsunuz. Sihir. Medeniyetin eserleri bugün insanı ciddi ciddi esir alıyor.
Osmanlı aydınları Avrupa'ya gittiğinde onların fabrikalarını görüyorlar ve hayran kalıyorlar. Şimdi ne yapmalıyız diyorlar. İnsanlar sihrin etkisined kalmışçasına şaşkın bir şekilde ülkelerine geri dönüyorlar.
Md: Düşünce tarzı olarak muaraza ediyor. Nasıl bir şeyse, hep Allahsız birmedeniyet yaklaşımı var.
A: Ben şöyle de anlıyorum. Kuran size ahiret eksenli bir hayat tarzı sunuyor. Bu medeniyet ise dünya eksenli bir hayat tarzı sunuyor. O dünya eksenli tarz ile, hiç ahireti düşünmeden yaşayabiliyorsunuz.O anlamda bir muaraza var. Sihir bu demek. Senin kalbin bir tarafa bakıyor, o ise dikkatini dağıtıyor, seni öyle bir oyalıyor veya efsunluyor ki, sen artık öbür tarafa bakamaz hale geliyorsun.
N: Ayetin devamını da düşünürsek: ...
H: Şu mealde diyordu: getirebiliyorsanız tüm insanlar ve cinler birleşip bir ayet, bir mucize getirin diye teklif ediyor.
N: Mesela Allah'ın uçan kuşları var. Ben de uçan kuşlar yapabilirim. Allah çok Alimdir, biz de çok Alim bilgisayarlar üretebiliriz.
H: Bu demek oluyor ki, insanlar ve cinler bir araya gelip Kuran medeniyetine karşı muaraza edecekler.
N: Şu anda da bu var. Belki biz cinleri görmüyoruz, ama perde arkasında onlar var. Adam bir ürün çıkarıyor, bu ürünün jelatini, rengini daha cazip kılmak için psikolog kullanıyor. Seni nasıl daha musahhar edecek? O tarzda...
A: Süpermarketlerde sürekli tempolu müzik çalıyorlar, sen o müziği dinlemek için daha fazla dolaşıyorsun ve daha fazla satın alıyorsun. xA: İnsanlar cinlerden ilham alıyor.
H: Cinlerin özelliini bilmek lazım. Cinler çok daha hızlı düşünebilirler. Mekandan hızlı hareket edebilirler. xM: MH: Cincilere gitseydeniz bunu bilirdiniz. Cinci bir hoca gerçekten senin 20 yıllık geçmişini biliyor.
N: Şimdi cinciler azalmış değil. Bizim bilmediğimiz pek çok siyasetçi cincilere danışıyorlar.
A: Amerika Rusya arasındaki istihbarat savaşlarında cinleri kullanmışlardır.
N: Cin bilim ilişkisiyle ilgili çalışmalar var.
A: Üstad ispirtiizmadan bahsediyor.
Çinliler MÖ. 3000'de barutu keşfetmişler. Hatta Türkler de zamanında kullanmışlar. Ama hiçbir zaman bununla adam öldürmeyi aklına getimmemişlerir. Bunu kim yapmış, batı medeniyeti. Onu kullanarak birçok medeniyeti esir etmiştir.
Xeytan sana kötülük yapma kasdıyla bir şeyler öğretir. Pek çok ürün savaş amaçlı ürünler ortaya çıkarken üretiyor. Bu meeniyet cinlerle ittifak ederek Kuran medeniyetine karşı muaraza ediyor. Cin ve ins öyle bir mücadele ediyor ki, ahiretin olmadığı bir hayat tarzını sana sunuyor.
hazıra diyor ki, bu dünya bize yeterlidir.
N: Cin derken masum cinleri düşünmeyelim, şeytani cinlerden bahsediyoruz.
H: Şeytan insan soyuna düşman ve o cinlerdendir diyor Cenab-ı Hak. Bu soydan olan varlıkların insana çok büyük düşmanlıkları var. Şeytanın iddiası ne? Allah'a imandan da ziyade, bütün insanları kendisine kul ettirmek. Firavun aslında bütün Mısırlı insanları kendine kul etmişti ki, o piramitleri yaptılar. Muza Aleyhisselam kıssasının bu kadar çok geçmesinin sebebi, bu çağda aslnıda Musa AS. dönemini yaşıyormuşuz gibi. Adam senin beyninin kontrol altına alıyor. Adam intihar bombacısı üretiyor, nasıl yapıyor? Egyptian Book of Death diye bir kitap var. Bu aynen insanların nasıl programlanacağını yazıyor. Adam daemonic possession diyor. Yani cinin insan bedenini tamamen istila etmesi demek.
Şu anda, Kuran bunu ta 1400 sene öncesinden söylemiş, insanların ve cinlerin birleşmeleri açıkça görülecek diyor. İnsanların buna uyanık olması lazım. Şeytanın insanları tamamen köle yapma iddiası çok eski bir iddia. İnsanlar ve şeytanlar artık bunun sonuna doğru geldiklerini görüyorlar. Savaşlar çıkarıyorlar, ülkeleri bölüyorlar, insanları paraya esir yapıyorlar ve yavaş yavaş kendi hükümetlerini kuracaklar. Biraz hayal gibiylmiş gibi, ama neticede olabilir.
A: Şu an insanlara baktığımızda tüm insanlar, tüketim toplumunun devamına hizmet ediyor. İnsanlar esir olmak istemedikleri gibi, ecir olmak da istemezler, yani ücretli köle olmak istemezler.
N: Ecirin ücretli köle olması kavramına itiraz edeyim. Ecir olmak istemiyor tamam. Birinci dönemde kölelik var. Kölelik bitiyor şimdi.
A: Ücretinle senin zamanını satın alıyor.
M: Çok fazla da zorlamayalım. Kavramın değiştirmeyelim.
N: "Şimdi, şu müdhiş yeni muarazacıya karşı i'caz-ı Kur'anı, (ayet) âyetinin davasını isbat etmek için medeniyetin muaraza suretiyle vaz'ettiği esasatı ve desatirini, esasat-ı Kur'aniye ile karşılaştıracağız."
Kuran insanlara hitap ederken, sosyal tabakalara bakmıyor, işçiler çiftçiler gibi. O yüzden genç kalıyor.
Burada da Kuran medeniyeti Batı medeniyeti karşılaştırması yaparken daha temel kavramlarla kıyas yapıyor.
A: Medeniyet yoksulla zengini barıştıramadığı gibi, insanın temel sorunlarına yanıt verememiştir. Kıyaslarken, şu ayete karşı sen şu ayeti karşılık getir gibi değil. İki medeniyetin arasında bir çatışma var.

N: Batı medeniyeti bir şeyler üretiyor ama kendisi de sorun da üretiyor.
" Birinci derecede: Birinci Söz'den tâ Yirmibeşinci Söz'e kadar olan müvazeneler ve mizanlar ve o Sözlerin hakikatleri ve başları olan âyetler, iki kerre iki dört eder derecesinde medeniyete karşı Kur'anın i'cazını ve galebesini isbat eder.
İkinci derecede: Onikinci Söz'de isbat edildiği gibi, bir kısım düsturlarını hülâsa etmektir. İşte medeniyet-i hazıra, felsefesiyle hayat-ı içtimaiye-i beşeriyede nokta-i istinadı "kuvvet" kabul eder. Hedefi "menfaat" bilir. Düstur-u hayatı "cidal" tanır. Cemaatlerin rabıtasını "unsuriyet ve menfî milliyet" bilir. Gayesi, hevesat-ı nefsaniyeyi tatmin ve hacat-ı beşeriyeyi tezyid etmek için bazı "lehviyat"tır. Halbuki: Kuvvetin şe'ni, tecavüzdür. Menfaatin şe'ni, her arzuya kâfi gelmediğinden üstünde boğuşmaktır. Düstur-u cidalin şe'ni, çarpışmaktır. Unsuriyetin şe'ni, başkasını yutmakla beslenmek olduğundan tecavüzdür. İşte şu medeniyetin şu düsturlarındandır ki, bütün mehasiniyle beraber beşerin yüzde ancak yirmisine bir nevi surî saadet verip seksenini rahatsızlığa, sefalete atmıştır.
Amma hikmet-i Kur'aniye ise nokta-i istinadı, kuvvet yerine "hakk"ı kabul eder. Gayede, menfaat yerine "fazilet ve rıza-yı İlahî"yi kabul eder. Hayatta, düstur-u cidal yerine "düstur-u teavünü" esas tutar. Cemaatlerin rabıtalarında, unsuriyet ve milliyet yerine "rabıta-i dinî ve sınıfî ve vatanî" kabul eder. Gayatı, "hevesat-ı nefsaniyenin nâmeşru tecavüzatına sed çekip ruhu maaliyata teşvik ve hissiyat-ı ulviyesini tatmin etmektir ve insanı kemalât-ı insaniyeye sevkedip insan etmektir." Hakkın şe'ni ise, ittifaktır. Faziletin şe'ni, tesanüddür. Teavünün şe'ni, birbirinin imdadına yetişmektir. Dinin şe'ni uhuvvettir, incizabdır. Nefs-i emmareyi gemlemekle bağlamak, ruhu kemalâta kamçılamakla serbest bırakmanın şe'ni, saadet-i dâreyndir. İşte medeniyet-i hazıra, edyan-ı sâbıka-i semaviyeden, bahusus Kur'anın irşadatından aldığı mehasinle beraber, Kur'ana karşı böyle hakikat nazarında mağlub düşmüştür.
"
Batı medeniyeti çok parlak görünüyor, ama hakikat nazarında mağlubdur. Ehl-i imanın düştüğü mağlubiyet bu anlamda ciddi bir problemdir. Batıyla müslümanları karşılaştırdığında, batının üstünlüğünü peşinen söylüyor. Peşin böyle başladın mı, bazı problemler de çıkıyor.
Diyelim Osmanlıyla Batıyı karşılaştırıyor. Camilerle kiliseleri karşılaştırıyor. Bizim camilerimiz daha güzel onların kiliselerinden. Ama Batı şöyle ilerlemiş, bizimki böyle değil. O zaman 1-0 yenik başlıyoruz.
M: Müspet bir yorumla tamamlamak istiyorum. Eski medeniyetimizin hep basit ve sade olduğunu görüyoruz. Aslında bu ti medeniyete ihtiyaç duymamış. Çünkü hakka dayalı yani asr-ı saadet yaşatmış. İnsanlar o dünyayı kendi dünyalarında yaşamış. O yüzden çok görkemli eserleere ihtiyaç duymamış.
Y: İnsan hayatında stres üreten unsurlar vardır. Mesela evlilik, iş vs. Eğer mutluluğu da ölçülerin içine katarsak kimin ileride olduğu ortaya çıkar.
A: Batı medeniyetinde ne kadar hayır varsa, bu dinlerdendir. Kaynağına indiğin zaman din vardır onun altında.
M: Bir insanın başka bir insana faydalı olması, fıtri bir şeydir ve insanı mutlu ediyor. Dolayısıyla bunun gibi bazı şeyleri, sabır etmek, Allah'ın hazinelerini takip ederek gayret içinde olmak güzel şeyler. Ama biz şurada çatışıyoruz. Çalışmanın Allah'ın bir emri olduğunu ama bu medeniyet karıştırıyor. Şimdiki insanlar şöhret için bunu yapıyor diyor. Medeniyetin kötü tarafları bu tarafları. Bizdeki sıkıntı şuradan kaynaklanıyor: Hakikaten medeniyetin faydalı olan şeylerine insanlar hayran oluyor. Ama o fanteziler veya medeniyetin menfi yorumları: zengin olmak şöhret olmak. Bu kadar delicesine dünyevi arzular olmadan bu kadar büyük bir medineyit olur muydu, onu bilemiyorum.
H: Şu anki medeniyetin kökeni rönesansa dayanır ve bu da İslam medeniyeti kökenlidir.

Hiç yorum yok: