13 Mart 2009 Cuma

24. Lema - 3. Hikmet

mk. eşimizi nasıl güzel görürüz, ta ki eşşimizden başkasını nasıl güzel görmeyiz?
amç. fıtraten ilk etapta bu çok olanaklı değil, fizyolojik olarak. zahirperest bakış açısından incelenirse, görmez. ilk etapta mükmün değil. belki soruyu şöyle algılamalıyız: güzelleme nasıl yapabiliriz? psikolojik gözlük takmamız lazım. olağan gözümüzle böyle görmemiz mümkün değil.

aş. bir mecliste, hz. alinin etrafında birkaç kişi var. o sırada, bir cariye, alımlı bir şekilde oradan geçiyormuş. bazıları nazarlarını ona doğru yöneltmiş. hz ali demiş ki, onda olan, hanımlarnızda da var. siz hanımlarınızla iktifa edin demiş. şeytanın buna çok hiddetlendiğini rivayet ediyorlar.

mk. aslında bakarsanız, şuradaki arkadaşlarımızın herbirisi gerçekten çok nadide ve samimi. her birinin istikametine, ihlasına hayran oluyorum. çok rahat, yusuf kardeşim bir şey söyledi, imrendim. yapacağımız şey besmeleli olsun, nurlanır dedi. benden kat kat iyi duygular taşıyan bir kardeşim. normalde, aş ile atışıyoruz, ama şunu görüyorum, iki hafta görmemeye dayanamıyorum. bazen bir duruşu, bir bakışı, konuşmayışı, benim için çok manalar ifade ettiğini hissediyorum.

şöyle diyebilirler. bundan çok değerli sohbetler var. ama şimdi ben şöyle bir duygu yaşamıyorum. şu sohbetten daha ileri seviyeli bir sohbete gideyim, duygusu yaşamıyorum.

şunu söylemek istiyorum: sadece kadın konusunda yaşana bir şey değil bu. birbirimizi değerli görebiliyor muyuz? birbirimize değer üretiyor muyuz? böyle bir ihtiranla buraya geliyoruz. bu ihritanın getirdiği manevi bütünlük. üstadın canlı bir çok talebesiyle muhatap olduğum ve üstadın hatıralarını toplamış olduğum halde, şuradaki atmosferin hiçbir ortama eksikliğini hissetmiyorum.

sadece kadın veya aile konusunda zorlanmamızın temel sebeplerinden bir tanesi, hayatımızın diğer yerlerinde de katmerliliği yaşamamız gerektiğine inanıyorum.

"Üçüncü Hİkmet: Bir ailenin saadet-i hayatiyesi; koca ve karı mabeyninde bir emniyet-i mütekabile ve samimî bir hürmet ve muhabbetle devam eder. Tesettürsüzlük ve açık-saçıklık, o emniyeti bozar, o mütekabil hürmet ve muhabbeti de kırar. Çünki açık-saçıklık kılığına giren on kadından ancak bir tanesi bulunur ki, kocasından daha güzeli görmediğinden, kendini ecnebiye sevdirmeye çalışmaz. Dokuzu, kocasından dahi iyisini görür. Ve yirmi adamdan ancak bir tanesi, karısından daha güzelini görmüyor. O vakit o samimî muhabbet ve hürmet-i mütekabile gitmekle beraber, gayet çirkin ve gayet alçakça bir his uyandırmaya sebebiyet verebilir. Şöyle ki: İnsan, hemşire misillü mahremlerine karşı fıtraten şehevanî his taşıyamıyor. Çünki mahremlerin sîmaları, karabet ve mahremiyet cihetindeki şefkat ve muhabbet-i meşruayı ihsas ettiği cihetle; nefsî, şehevanî temayülatı kırar. Fakat bacaklar gibi şer'an mahremlere de göstermesi caiz olmayan yerlerini açık-saçık bırakmak, süflî nefislere göre gayet çirkin bir hissin uyanmasına sebebiyet verebilir.
Çünki mahremin sîması mahremiyetten haber verir ve nâmahreme benzemez. Fakat meselâ açık bacak, mahremin gayrıyla müsavidir. Mahremiyeti haber verecek bir alâmet-i farikası olmadığından, hayvanî bir nazar-ı hevesi, bir kısım süflî mahremlerde uyandırmak mümkündür. Böyle nazar ise, tüyleri ürpertecek bir sukut-u insaniyettir!.."

aş. batı toplumunda oldukça yaygın. yani aile içi ilişkiler. biraz da insaniyetini bozmuşsa...

amç. oedipus kompleksi.

aş. bacaklar, insandaki bir takım duyguları öldürdüğünü anlıyorum. sırf şehvani duyguları ön plana çıkarıyor.

yy. insanın kimliğini yüzü gösteriyor. adama elli bacak gösterseler, kimliğini anlayamaz.

aş. bir yerde çıplak bacaklar için, kalbe bıçak saplamak tabirini kullanıyor. ehli dünya, sürekli onlarla içiçe olduğundan, günaha ülfet etmiş, çok etkilenmiyor. fakat saf bir zihin, çok etkileniyor. özellikle çıplak bacaklar, bayağı rahatsız ediyor. kalbine bıçak saplarcasına...

aö. mahremlerde bacaklar şeran caiz değildir diyor, ama diz kapağının üstü.

aş. erkeklere olduğu gibi değil, bacakların tümü.

amç. ben de böyle biliyorum. kadınlar çok laf saklamayı bilmediklerinden, kendi erkek kardeşlerine tavsif edebilirler. hamamda bakma falan, normalde caiz değil. hemen anlatma tabiatı vardır.

yy. görücü usulünde, orada cevaz var. çıplak bacak değil de,..

aş. hz. ömer'de onu yaptırıyor.

hş. o farklı bir mesele.

aş. ama orada bacağa bakma var.

hş. test edilen, kızın yaşı küçük olduğu için, mahremiyet duygusu gelişmiş mi, onu test ediyor.

mk. erkkekler kaba sabaymış, buradan o çıkıyor.

aş. birisi, bediüzzamanın bu cümlesinden dolayı, bu ne biçim adam, kadınları çirkin gösteriyor, gibi dalga geçercesine, bu meseleyi gündeme getirmiş. tespitler çok müthiş. aile içinde dahi açık saçıklık olursa, çok sakıncalı. çünkü mahremiyet bir derece ortadan kalkıyor. batıda çok yaygın.

amç. "ama şimdi siz de iğrençsiniz" tabiri var ya. buna bakan erkekler, kendisini kontrol edemeyen acuze varlık olarak nitelendiriliyor. çünkü ehli iman diye nitelendirdiğimiz kişiler de bu söylemin arkasına takılmış. kadınların açması değil...

aş. çok önemli bir mesele. haram, ülfetle insanın bir takım .... yemekle aburcubur şeklinde yiyince, onun lezzetini alamıyorsun. onun gibi, çok fazla gayrimeşru kadınlara bakan insanlar, uyarılmakta zorluk çekiyor. adamlar normal ilişkide tahrik olmuyor. film seyrediyorlar, vs. işler yapıyorlar ancak öyle ilişkiye girebiliyorlar. halbuki fıtri olan, bir erkeğin kadını gördüğü anda ondan etkilenmesi gerekiyor. etkilenmiyorsa, duyguları dumura uğramış demektir. haram nazara alıştıkça, helalden de lezzet alamaz hale geliyor. şahsi kanaatim, bir erkek kadının bacağına bakıp da şehvet hissetmiyorsa, erkekliğini yitirmiştir. bu fıtri bir şeydir. ersenik olmuş demek ki.

yy. aşıırı uyarıldığı için, uyarıcı uyarıcı olma niteliğini yitiriyor.

aş. ondan sonra tatmin olmuyorlar. normal işikiler tatmin etmemeye başladı. gayri meşrular da tatmin etmemeye başladı. ensestler başladı. sonra çocuklarla ilişkiler başladı. zaten lezzetli bir şeyse, niye bunlara giriyorlar? çünkü artık duyguları uyarılmamaya başlıyor.

yy. marjinal fayda gibi. artık bir lezzet vermiyor.

aş. allah da sürekli acı veriyor. müslümanlar eleştiriliyor. siz de bakmayın kardeşim, iraden mi, yok. çünkü kendisi sürekli yapıyor o işi. müslüman da başı eğik dolaşıyor. niye etkileniyorsun, diyorlar. senin gibi herkes sapık değil ki. sen duygunu yitirmişsen, o senin problemin. ehli dünya, gerçekten seksi, bir zevk almanın ötesinde, tiryakilik haline getirmiş. o tiyrakiyliğini terk edemediği için, onu yapıyorlar.

yy. cinsellik, normal şartlarda zaruri olan bir şey değil. bunlar olmasa ,belki çok az ihtiyaç olacak. yeme içme ne kadarlık yer tutar. çok azdır. ama medeniyet öyle bir gösteriyor ki, para kazanınca bunları yiyeceksin, kadınlarala geçireceksin, bunu sunuyorlar. şunu soracaktım: islam toplumlarında, insanlar istedikleri gibi giyinip geziyorlar. olan da müslümanlara oluyor. iranda da tam tersi var. başörtüsüz bile gezemiyor. irandaki gibi midir doğal olan?

aş. yok. araştırdığım kadarıyla, özellikle bacaklar konusunda, bir şey yok, ama üst taraflar açık. yani gerdanı falan.

rm. erkek nefsine hiç hakim olmayan bir pozisyona düşüyor sanki burada.

aş. değil. bakması fıtri, ama o ortamlardan da kaçmak lazım.

ama bu bakalım manasına gelmez.

mk. burada dede diyor ki, bakmak çok kolaydır, tesettürsüz bunun önüne duramazsınız.

aş. tesettür şarttır, bunun sınırını koruyacak olan şeydir.

mk. bacaklar konusu, artık dayanılmaz sınır.

aş. açık bacaklı bir kadının yanında oturamaz insan. rahatsız olursun. yakın akrabam bile olsa, çok rahatsız oluyorum. olmaz mümkün değil.

mk. zaten kadınlardan edepli olanlar, bacaklarını örterler bir şeyle.

amç. ehli dünyanın şöyle bir şeyi var: etiler dramatizassyonu. mardinli muslukçu fantezisi var. en bozulmamış erkek modeli. istanbula gelmiş. ehli dünya bile, bunu fark edip şey yapıyor. bakmayan adamın doğasında bir problem olduğunu söylüyorlar.

aş. bu bakalım manasında değil. baktığı zaman etkilenmemek problem. aslı olan tesettürdür. bakmayacağız, o ayrı mesele. mümkün olduğunca kaçmak lazım. hz. yusuf as. o da ona meyletti diyor. eğer allahın bürhanını görmeseydi, işi bitmişti. önünde bir kadın var, fıtri olarak meyli var. ama imanı onu oradan geri çekecek bir kuvvet veriyor. ama bu meyil, fıtri olduğunu gösteriyor.

mk. tesettür mecburidir. bu konuda erkeklik yapılmaz.

rz. hz. yusuf, meyletmiş, gönüllenmiş, o sırada züleyha, bir put varmış, onun üstüne örtü atmış. niye örtü attın demiş. ben utanıyorum demiş. hz. yusuf da ben de allahtan utanıyorum deyip, geri dönmüş.

amç. bu konuda erkeklik yapılmazdan bir şey aklıma geldi. bu durumda yaşayabileceğimiz en büyük günah, zina. zina yapmayın demiyor, zinaya yaklaşmayın diyor. o ortama hiç girme diyor. girdikten sonra, orada erkeklik olmaz. ben iradeliyim dediğin anda, büyük günahlardan birine girebilirsin.

yy. o yüzden kadınla erkeğin aynı odada olmamalır, kapının açık durması gibi kurallar var.

yoksa, siz arkadaşsınız, akrabasınız ne olacak falan.

aş. bu senin kardeşin, bakmayın diyorlar. öyle bile olsa, çıplak duramaz.

oğ. zinadan koruyan en önemli ikinci etken de, evlenmek. tesettür, içtimai hayatın sıhhatli olmasını sağlar. tesettür kadını özgürleştirir.

aş. batılı müslümanlar hep bunu söylüyor. göz hapsinden kurtuldum diyor.

oğ. sosyal hayat açısından da çok önemli. meşru noktada da evlenmek, hem erkeği, hem kadını en çok koruyan etkenlerden biri.

aş. zina yapacağım korkusuyla evlenmek de çok evla bir davranış. biz bunu aşağılık görüyoruz. adama bak, kkendine güvenmiyor gibi.

amç. o adama farz evlenmek.

fakat, bu devirde de, kaç milyardan ses geliyor.

mk. bir hanımefendi dinlemiştim. çok tatlı konuşuyordu. diyor ki, evlenmek insanların hürriyete kavuşmasıdır. sınırları kaldıracak gerçek hürriyet meydanı eevliliktir. evlilik genellikle, bugünkü medeniyette hapsolmak olarak görülürken, tam tersine hürriyet ortamıdır.

aş. hürriyet zaten bir şeylerin yasak olması psikolojisi. sen kendin o baskı altına girmekle, rahatsız oluyorsun. evlilikle rahat ortama giriyorsun.

mk. manayı muhalifi düşünürsek, tesettür olmazsa, devamlı hırsızlık olmak zorunda. başkalarının malını kendi gözlerinizle, kulaklarınızla çalmaya başlarsınız. helal dairesinde bu işin en doğru olduğunu, orad da nikahı hakikaten bazı şeylere çok hassas dururdu. nikah, bir ilişkinin kutsallaşmasını sağlar. dolayısıyla, normalde cismaniyetten çıkartır.

eşimizi dünyanın en güzel eşi nasıl görebiliriz?

amç. şöyle bir olgu yok mu: evliliği güçleştiren törensel anlayış. ayrıca nişan ve söz gibi son derece anlamsız eziyet. uzatma, maddeten ve manen sıkıntı. özellikle dindar aileden kız istiyorsanız, yandınız. çünkü önce kız, kendince, fildişi bir kuleye yerleştiriyor. benim gibisini buldu. daha ne istiyor? buradan başlıyor. sonra 1 sene geçince, 30 binlik bir enkazla, kudsiyet falan nerede. adam kapıdan içeri giriyor, ama bir adama sor. bizim nikah dediğimiz, bu değil. mehrini ayarlıyordunuz. babasından istiyordunuz. çok kısa süre içinde, bu iş bitiyordu.

aş. medeniyet kasıtlı olarak meşru evliliği zorlaştırıyor.

ak. biraz önceki mevzuda, fethullah gülen efendinin güzel bir şeyi var. işadamları diye özel bir gruub varmış. belli bir yere kadar gelmişler. çoğunun kadın sekreteri varmış. artık sekreterleri varmış. artık sekreterlerinizi uzaklaştırma zamnı geldi demiş. , hocam biz bir şey hissetmiyoruz demişler. o zaman doktora gidin demiş.

amç. çok uuzn konuşmalar yapılıyor şimdi nişan döneminde. bu ilişkileri bozuyor. birkaç kez vazgeçme vardır. ağlamalar dönüşler. bunlar çok gayri fıtri.

yy. gelenek belasıyla içiçe girmiş. islam dünyasında çok fazla örnek de yok. nasıl gideceği tam netleşmediğinden, bir tarafta idealist yol var, bir tarafta gerçekler var. mesela gelinlik giydirme. doğuda, krallara sunulan kızlara giydirilen kıyafet. şimdi giydirmesen dul kadın mı alıyorsun deniliyor. aileler çok dert ediyor.

fakat çok idealist davranmak da iyi değil. çok aykırı değilse, bırakın.

amç. islami bir aile için, çok kitabi formatta başlıyor görüşmeler. sonra peygamberimizden kadınlara iyi davranın örnekleri hatırlanırken, peygamberin gül almadığı hiç akıllara gelmiyor.

aş. bunu ahmet nazlıya söyleyeceksin.

medeniyet gayri meşru olan şeyleri öne çıkarmak için, meşru faaliyetlerin önüne engeller koyuyor. o kendisini fildişi kulede görüyor da, biz kendimizi çok ezik görüyoruz. bir bayan için de dindar erkek bulunmaz bir nimettir. bizden de kaynaklanan problemler vardır, ama medeniyet meşru olan evlilikleri zorlaştırmaya çalışıyor. evliliğin kudsiyeti, şeyle alakalıdır: ben rabbimin izniyle yapıyorum. benim cinsel, arkadaşlık, duygusal bir ihtiyacım var. ben bu ihtiyacımı allahın izin verdiği şekilde yapacağım diyorsun. kudsiyet kazandıran niyet bu. katletmekle, cihat için öldürmek arasında ne fark var. sadece niyet farkı var. o fiili, dünyevilikten çıkaran nedir? niyet. ben allaın meriyle, izniyle yapıyorum. benim ihtiyaçlarım var. bu ihtiyaçlarımı gayri meşruda kullanmıyorum. meşruda kullanıyorum.

diğer meselelerde. benim ilk evliliğim 10 günde olmuştur. ben o zaman yanıldım veya yanılmadım. aslında allah bana o 10 gün içinde birçok şey gösterdi. ama ben kendi zaaflarımdan dolayı kabullendim. ama insan allaha tam emniyet edemiyor. ya olmazsa, diye endişelerin içine giriyor. allah da senin güvenini sınıyor. bu noktada zaafların varsa, kapılıp gidiyorsun. 10 günde de tanıyabilirsin, 100 günde de tanıyabilirsin. adam 2 sene beraber gezip de hemen boşanabiliyor. orada bizim, şu kararlıkta dolammız lazım. ben bu evliliği allahın emriyle yapıyorum. her meselede bu olacak. gelinlikte vs. hepsinde.

ilişkiler çok içiçe girmeye başlamış. kızla gezdik tozduk, şmidi bunu nasıl bırakalım diyor. ben dedim, bunu bırak. sen bu işi vicdan rahatsızlığından yapıyorsun. en sonunda bitti o iş. biri talip olmuş. sonra evlenmiş. iyi de gidiyor.

biz zannediyoruz ki, o yasak ilişkiyi, kendimiz sürdürüyoruz. adam yanlış olduğunu bile bile, devam ediyoruz. ben bu evliliği allah için yapıyorum. vicdanımdan taviz verdiğim ölçüde, bunun cezasını çekeceğim bilincinde yapsak, yeri gelince biter. sonra başka biri de talip olur.

her ilişkimizi allah için yapmalıyız. şu kardeşe, doğruyu söylesem, benimle darılır. darılırsa, ne olur. böyle yürümez. allah için söyel, ama güzel söyle.

hş. evlilik içinde saadet istiyorsak, tesettür. tesettürsüzlük, eşler arasındaki hürmeti bozuyor. sen tesettürsüzlüğe girdiğin zaman, kadın kocasını beğenmiyor, koca da karısını beğenmiyor. ona kalkmadığın zaman mutluluğu da sağlayamıyorsun.

yy. iş yerinde bakmılı, bacak kadın görüyro. eve geliyor, o standarda uymuyor. kıyaslamalar başlıyor.

aş. ama evdeki dindar olsun, dışarı bakmaya vicdanen rahatsız oluyor. kadın kocasını kazanmak istiyorsa, yine tesettüre girecek. o zaman kocasının vicdanı rahatsız oluyor. kadın açıldıkça, öteki kadınla kıyaslıyor. kapandıkça, benim kadınım bir tane diyor. müttaki diyor.

amç. açıldıkça, kıyaslanabilir pozisyona giriyor.

aş. senin karın, işyerine girerken çok süsleniyor. kocasına süslenmiyor.

dindarlar için de geçerli. yeşil feministler için de öyle. dışarı çıkarken, başörtüsü çok güzel. içeride paspal. tesettür demek, sadece vücudunu örtmek değil. kendindeki ziynetleri başkasına göstermediği müddetçe, takva ortaya çıkıyor. benim hanımımın dışarıda çarşaf giymesi, beni memnun eder. o hassasiyette olması, beni memnun eder. giyinir giyinmez, o ayrı mesele. tesettür burada çok fıtridir. saygının oluşabilmesi için, şefkatin ve hürmetin oluşması için o şart. başka erkeklere karşı güzel konuşuyor. içinden tiksinti gelmeye başlıyor. konuşurken, bile kadının ağzını yamultarak konuşması.

bugün radyoyu açtım. diyetisyen bir kadın. kadının konuşmasından tahrik oldum. sesi bile o kadar cazibeli ki. kadınlarda da çok var. erkeklerin sesine aşık oluyorlar.

amç. mütesettir hanımlar, yedi sekiz erkeğin ortasına oturuyor. ırak, afganistan gibi ulvi meselelerle ilgili konuşuyorlar. adamların kimi sakallı. bunların ortasında yorum yapıyorlar. bu ne kadar doğru?

mk. bazı taşları koymaya ihtiyaç var.

oğ. bazı şeyler, çok dallı budaklı konuşuldu. sağlam bir zemine oturtalım artık.

mk. bundan rahatsız oluyorum. bir konunun 3-4 ayağı oluyor. bir ayağı koyuyorsun, konu dağılıyor diyorlar.

dün, bu bir medeniyet hastalığını konuşuyorduk. insanlarda devamlı lüks düşkünlüğü. kadınların gelinliğine laf söylemek çok kolay. ama ben kendi kendime bakıyorum. telefon. bir dandik telefon almıştım. şimdi bakıyorum, iphonelar çıkmış. ama almazsam, kendimi eksik hissediyorum. kişinin yapısına bağlı. sen de kardeşim, 3 milyarlık gelinlik isteyen kıza talip olma.

birkaç nokta anlatacağım.
bir tanesi, depremden sonra karşı komşum anlatmıştı. bir diş doktoru varmış. garibandır diye bir kız almış varoştan. kadıköyde lüks bir semtte oturuyor. adam da süper para kazanıyor. kadın da ne yapsın, oradan buradan kıyafetler alıyor. yolda gelirken, etrafa dağıtıyor. her gün alışveriş hastası. hangisini giyip çıkaracağın. ne evle ilgilendiği var. adamın bir gün canına tak geliyor. ayrılacağız. ne istersin? evi, altınları şunu bunu. adam hepsini veriyor, evlilik bitiyor. kadın her şeyi alıyor. adam 3 gün sonra yeni bir daire alıyor. kadına bir ay sonra dank ediyor. evi, altınları ne yapayım? günlerce adamın kapısında bekliyor. ne olur beni affet. senin ayaklarını yıkayım, suyunu çay suyu gibi içeyim diyor. maldan ileri, bir kalbin bir kalbe ihtiyacı olduğunu, o kalbin getirdiği sıcaklığın hiçbir şeyle temin edilemeyeceğini o zaman farke diyor.

ben eşekten düşünce, herkes bana güldü. ya kardeşim sen salak mısın. bir insan bir kalbine bir karşılık bulmuşsa, bunun saygınlığının insan kendi dünyasında yaşaymıyorsa, bu çok yazık.

diğer bir nokta, bir telefon alırken, en fiyakalısına gidiyoruz. kadın için de gelinlik bu. yani zaaflarımız. burada kaldığım akşamlardan birisinde dedeye gittim. niye geldin dedi. canım sıkılıyor dedim. gel dedi sohbet edelim dedi. medeniyet konusunu anlattı. insanın zaruri ihtiyaçlarını karşıladıktan sonraki her bir davranış israftır diyor. biz bunlara hep kılıf buluyoruz.

bir şey var, yapamadığımız. kendimize mert olamıyoruz. karımız çiçek istediğinde, ya karıcım benim param sana çiçek almaya yetmiyor. aslında sana tüm çiçeklerin hepsini almak istiyorum, ama sana gönlümden öyle bir çiçek açtı ki, onu sana vermek istiyorum. bunu diyemiyoruz. ben niye koçun götürdüğü çiçeği götüremiyorum, diye kendimizi koçla kıyaslıyoruz. kendimizi kendimiz eziyoruz.

ikincisi, karılarımıza şunu diyemiyoruz: seni çok seviyorum. ömür boyu da sevmek istiyorum. gerçekten de ömür boyu sevmek istiyorum. ama inanın ki, senin bu isteklerini ben de karşılamak istiyorum. ama gücüm yetmiyor. ve yoruluyorum. hepsini karşılamak istiyorum, ama bu şartlarda karşılayamayacağımızı söyleyemiyoruz.

amç. söylesek makes bulacak zannediyorsun?

rz. bunlar gavur icadı, ben yapmam diyorum.

mk. ticarette en zor iş, parayı tahsil etmektir. para istemeyi yapmak için, o müşteriyi kaybetmeyi göze alacaksın. ben iyi hizmet veririm, ama bana paramı ver. bu şu demektir: canının istediği an parayı ödemeyeceksin, benim şartlarıma uyacaksın demekir. verirsen bu bedeli, sana hizmet ederim. ama vermiyorsan, ben bu işi yapmam. biz bunu göze alamıyoruz.

gençler için söyleyeceğim bunu: aslında kadınları ne zaman erkeklere bağlanır biliyor musunuz? kadın kendisinin vazgeçilebilir olduğunu ne zaman anlarsa, o zaman erkeğin peşinden düşer.

amç. tam tersi yaramaz erkeği sever kadın. en maço adamı sever. nasıl birisi istersin dersin. şöyle kibar, uyumlu olsun der. bir bak, kolundaki adam en ayı adamdır. peşinden koşmayacak erkek onun aradığı erkektir.

mk. biz kendi kendimizi kör edebiliriz. allahtan başka vazgeçilecek hiçbir şey olmadığını, araba, çocuk, kadın bunu ne zaman idrak edersek, o zaman hürriyete kavuşuruz.

aş. bu yaşanmış bir şey. bir takım talepleri oluyor kadının. erkek de cevap veremiyor. kadın nazlanıyor. erkek de zengin. imaen bir şey yayıyor. ikinci hanımdan bahsediyor. muhammed hanımın tabiriyle, sen benim için olmazsa olmaz değilsin tabiri yapınca, kuzu gibi oluyor.

mk. müslümanların rol yapmaya ihtiyacı yok.

amç. rekabet her zaman iyidir. iki üç olsa, arıza keser.

mk. hiç alakası yok.

oğ. bir kadını idare etmek inanılmaz zor, o zaman 3-4 idare etmek mümkün değil.

amç. sayı arttıkça, arıza azalıyor.

mk. bu fikre müsaade edemem. eskiden ben de savunuyordum. sonra yanlışını gördüm. kadın taifesi zayıf olduğundan, birbirleriyle ittifak ediyorlar. fitne fücuru daha da fazla olur. geçen gün bir doktor diyordu: birinci evliliğinize çok değer verin ve elinizden gelenin her şeyi yapın. birincisinde başarılı olmayorsanız, ikincisinde başarılı olabileceğinizin garantisi yoktur. ha karşı tarafın eksiği varsa, mesele yok.

aş. burada şu önemli. bizim kendi içimizde net olmamız lazım. yeri geldiğinde, bu benim için olmazsa olmazdır diyebiliyorsak, o önemli. onların size tahakkümleri, sizin zaaflarınızdan istifade ile olur. kadın beni kullanarak beni mahkum ediyor. ben o zaafımı bırakıp, sen benim için olmazsa olmaz değilsin dersek, o zaman kullanılmayız. net ilişki kurabiliriz. ben taviz vereyim, o da şurada taviz versin. ilişkiyi zaaflar üzerine bina etmemek lazım.

bu netlikte olursam, hanımımın hatasını gördüğümde, görmezlikten gelebilirim. olmazsa olmaz değil de, ya kaçarsa, düşüncen varsa, içten içe kullanmaya çalışırım. öteki türlü, hiç fark ettirmeden onu affederim. onun zaafını kullanmam.

mk. evli arkadaşlar için bir şey söyleyeceğim. toplumumuzda olan bir şey var: erkekler eşlerine sevgilerini söylemekten çok korkuyorlar. bağımlılık olur veya şımarır diye. halbuki sevgimizi içtenlikle söyleyebilmemiz gibi, sevmediğimizi de içtenlikle söylememiz sınırlarımızı koymamızı sağlar. o zaman artılarla eksileri söylemek aynı güzellikte olur. ama sevgisini tam söyleyemediğinden, insanlar kendilerinden emin olamıyor. o zaman rahatlıkla sınırlarımızı koyabiliriz.

aş. insana iki şey çok zor geliyor: bir sevdiğine sevdiğini söylemek. resulullahın bir hadisi var. ben bu adamı seviyorum diyor. sen bunu yüzüne söyledin mi diyor. git yüzüne söyle diyor. ikincisi, özür dilemek. nefsine çok ağır geliyor.

mk. batılı toplumlarda öyle bir özür diliyorlar ki, hayran oluyorum. adamın özür dilemesi, bizim teşekkürümüzden daha hoş.

aş. ben sizinle hemfikir değilim. batı medeniyeti menfaat medeniyetidir. çok güzel rol yapar. her yerde nasıl davranılacağına dair eğitim aldığı için, her yerde nasıl maske takacağını bildiğinden dolayı, özürünü de çok rahat söylüyor, sevmese de sevdiğini söyleyebiliyor.

mk. ama bunlar konum dışı istisnai konumlardır. biz şu noktayı söyleyemiyoruz. türk anlayışında, özür dilediği zaman, kendisini aşağılanmış hissediyor.

oğ. özgüven eksikliğinden dolayı.

mk. özür dilemeyi ben şöyle algılıyorum: ben seni kırmak istemedim. sen benim için çok değerlisin. eğer sana zarar verdiysem, özür diliyorum. bu manada kavrarsak, özür dilemek çok fıtri bir şey.

aş. tabi, ama bize zor gelmesinin sebebi, eziklik psikolojisi var bizde. özür dilemek, ben acizim demektir. bu nefse ağır geliyor.

mk. biz kültür olarak, bunun normal bir insani ilişki olduğunu görmemişiz. birbirimizi takdir etmediğimiz için, hep birbirimizi azarlayan iten, hep insanların karşısındakini ezmek istediği bir toplumadn gelmişiz.x

ir. çok doğru.

oğ. batı toplumu bize nazaran özgüven noktasında daha rahat oldukları için, çok daha rahat özür dileyebiliyorlar diye düşünüyorum.

ir. batı medeniyetinin analizini yaparız. bunların menfaat üzerine kurulu olduğunu biliyoruz. ama tüm ilişkilerde bir menfaat vardır diyemeyiz. çocuk çıktı, hocaya hatasını söyledi. hoca, teşekkür ederim, bu benim hatam diyor. ama bizde özür dilemek kişinin izzeti nefsine mi dokunuyor?

mk. bu konuyu dedemiz çok iyi anlatımş. insan bir yanlışını düzeltirse, düzeltilen kimse, yeni bir şey öğrenmiş olur ve kazanmış olur. düzelten kimse, ise yeni bir şey öğrenmemiştir. kazanan sizsiniz. öğrenen sizsiniz, eziklik hissetmenize gerek yok.

aş. eskiden beri eziklik empoze ediliyor bize. batı karşısında.

ama muhammed ağbinin söylediğini biraz açmak istiyorum. özür dilemek katkı veriyor dedik.

mk. aslında takdir etmekle, özür dilemek aynı şey. bir ilişki normu. kendini eşit görürsen bu akış oluyor.

bir şey daha söyleyeceğim. bu konuda derviş aliye ve size de katılamıyorum. bizim allaha inanmış olmamızla, bu görgümüzü hayat felsefemize yansıtmamız ayrı şeyler. biz allahı bilince, bunu hayat görgümüze yansıtıyoruz zannediyoruz.

avrupalılar bazı şeyleri görgüsel olarak, sosyal akıntı bu görgülerin genel olarak oturmasını sağlıyor. her avrupalı öyle değil. bizim toplumumuzda inanç var. hz. ali adaleti mahza okuduk. cemaat ihtilafı geldi, herkes, malı nasıl kaçırırız diye düşünmeye başladı. hepimizin malı diye denmedi. hakem heyeti oluşturabildik mi? hani adaleti mahzayı okuduk? adalet dağıtırken, kendinden geçiyor, böyle bir tevhid inancı olabilir mi?

biz risaleyi okuduk. nurculardaki en büyük psikolojik bozukluğa sebpe veren konudur bu. risaleyi okuduk, kitabı elime aldım diye, insanlar risaleyle kendini özdeşleştiriyor. halbuki, risaleyi okuyan adamın, kendi kusuruun anlayan, bşaklarına saygı ve edebi bilen bir ahlak içinde olması lazım. risale ayrı, ben bunu kendi dünyama ne kadar oturttum ayrı bir şey. sait nursi ayrı, risale ayrı. ben sait nursiyi seviyorum diye, onun yerine külhan beyi gibi konuşamam.

biz müslümanlar, islam milliyetçiliği yapabiliyoruz. müslümanlığın temeli budur. müslümanlar menfaatçi olmaz diyoruz. ama menfaatçi olmayanı yok.

en büyük avrupalılar, müsülmanlar. bende dahil omak üzere. o kadar menfaatçi ki, gerçek menfaatini göremeyecek kadar körleşiyor.

ticaret bile yapmak istiyorsanız, insanlara önkoşulsuz, hiçbir şey beklemeden, saygı içinde ziyaret etmeyi, onun ticari görgüsünü seyretmeyi bilmeniz lazım. eğer siz onu kabul ederseniz, bir müddet sonra o sizi kabul eder. ama sen baştan dersen ki, ben bu adama ne satacağım. hemen ilişki bozulur.

hş. ders ortamında biz sen yanlış düşünüyorsun diyebiliyoruz çok rahatlıkla. bazı ders ortamları var, bazı insanlar hata yapmaz, onu dinleyen de bu adam hiç hata yapmaz diye düşünür. bir şey de söylemez, doğru bilse bile. yatay ilişkide özür çok kolay olabiliyor. batıda bu var. demokrasi oradan gelmiş ya. insanları çok yukarıdan görme şeyi yok.

yy. 3 tür ilişki vardır. birincisi, ebeveyn, çocuk ilişkisi. ebeveyn güçlü. otorite sahibi. bu ilişkide, dikkat edin, hakaret edin aşağılayın hoşlarına gider bazı insanlarda. niye çocukluğunu yaşatır. mesela polis sizi aşağılar, ağbi dersin. o üst bir pozisyona yerleşiyor. bizim türkiyede ilişkinin çoğu böyle kurulur. ya ezersin, ya ezilirsin. haklıysan, hemen ezmeye başlarsın. öbürü de haksızsa, ağbi der yalvarır.

denk ilişki kurulmaz. özür de buradan gelir. özür dilenemiyor o yüzden. özür dilemek istiyorsunuz, öyle bir yerden ilişkiye girmiş ki, tek yapabileceğiniz, adamı vurmak. önemli olan söz değildir, sözsüz iletişimdir. artık güç dalaşına girmiş durumdasınızdır. denk ilişki, avrupa kültüründe, insanlar yetiştirilirken, çocuğa değer verilerek yetiştirilir. onun kişilği gelişir. insanlarla yetişkin insan gibi ilişki kurduğundan, özür dileme, seni seviyorum demek, daha doğrusu duygusunu içine gömmeden söyleyebilmeyi başarır. bizde o kültür yok.

korku toplumuyuz. hala askerin, .... polis telsizi öyle bir gösteriyor ki, sanki silah gibi. adam kendini değersiz görmüş, telsizle güç kazanıyor.

aş. yusuf ağbinin dediği bir nokta var. polis bir gün gledi. haksız yere beni durdurdu. adama şöyle dedim, anlamıyor. bağırmaya başladım. sen bana tuzak kurmuşsun. göstererek yapıyorum dedim. adam hayır. hakaret ediyorum adama hiç. sonra bir de, haksızsan bir de evine gitmeyesin dedim. adam bir şey demedi bana. gerçekten kendisinin haksız olduğunu bildiği için... ben güçlü pozisyona girdim. o adam öyle alıştığı için, tatlılıkla izah ederek davranınca. böyle alışmış bir insan, fıtri bir tavra da alışmamış.

yy. ya ezeceksin, ya ezileceksin. senden küçüğü ez.

ir. bölüme şef olmuş. ama sende artılar görüyor. bundan rahatsız oluyor.

mk. aynı şeyi şöyle düşünelim. bölümde çalışan insanla, benim şef olmamla fark yoktur. ben bütün fikirlerimi arkadaşlarımla paylaşarak, çalışabilirim. müdürlük psikolojisine girmememiz lazım. müdürün gözüne girmek için uğraşma. o zaman bölüm senin bölümün olsun.

yy. atasözleri çok önemli. bizde o kadar çok yerleşmiş ki, toplumun bilinçaltını yansıtıyor. bal tutan parmağını yarlar. sona kalan dona kalır. toplumun bilinçaltında bunlar var. bunların düzeltilmesi, toplumun genel kültür düzeyi bir noktaya gelmesi lazım ki, eşitlik belirli bir eğitim düzeyindeki insanlarda olabiliyro. bazen ben düşünüyorum, tek kusurum, çok eğitim almışız. ağbi sen okumuşsun, anlayışlı ol. biz de insanız kardeşim. toplumun çoğu anlayışsız.

camı aç, senden özür diliyorum de, adam senden korktu diye üzerine gelir.

amç. güya dünya şirketi olan, profesyonel filtrelemesi olan bir organizasyonda haftanın 6 günü soluk alıyoruz. şöyle adam zümreleriyle muhatapsınız. ona yanlışlıkla konulmuş rütbeyi, hakaret etme şeklinde bir sindirmeye dönüştürmeyi liderlik zannediyor. bu ilkokul mezunu değil. güya baksan amerikada master yapmış. bu çok köklü bir şey. inisiyatif alayım falan. inisiyatif aldığım her şeyin tokadını yedim. şurada bir model yapalım dediğim her şeyin acı faturasını yedim. operatör bir insan olsaydım, hiç bir sıkıntı omlazdı.

yy. doğan cüceloğlunun bir örneği var. amerikada yaşmış. çaycıya, kapıcıya halini hatırını soruyoruz. sonra bir baktık... burada amerikan modeli geçmiyor. sürünün içindeki herkes koyundur. türkiyede gizli sınıflar var. türikyede gizli kast sistemi var. adam kendisi psikolog. kızkardeşim çocuk doktoru olmuş. koca bulamadık. öğretmen geliyor veremiyoruz. avukata veremiyoruz. ya yüksek mühendis olacak ya da doktor. annem veremeyiz diyor. müslüman bir aile.

amerikada kadın doktor, eşi inşaat işçisi.

ir. bu çok.

amç. bu toplumun 80-100 yıllık bir dejenarasyonu var. o cihetle 10 yıl önce bıraktığım türkiye ile, şimdi arasında hiçbir fark yok. hala cehenneme zebani konulmayacak bir guruhuz biz. birbirimizin ayağını çekeriz. erken öten horoz hala bunlar çok.

mk. o atasözüne hiçbir laf söylemeye hakkınız yok.

amç. yusuf ağbinin orada söylediği başka bir şey. bu adam girer, o işi çok daha üstün bir hale getirebiliyorsa, 3 sene beklesin diyemezsin. 3 yılda o kasılacak ezilecek.

oğ. bu dediklerinizi herkes biliyor. toplumda dejenarasyon var. belki bir iki yüzyıl önce başlamış. kendi gelişimimizin en büyük etkeni dindir. o silindikçe, gayri insani tavırlara giriyoruz. uygulama noktasınad eksiklerimiz de olsa, bilme düzeyindeyiz. yine çok şükür bunları öğrenmişiz. önemli olan, bu saatten sonra şimdi ne yapacağım?

ben şöyle düşünüyorum: bence siz yine inisiyatif alın. acısını yaşasanız da. bizim inisiyatif alma kabiliyetimiz gelişmedi ki. eksiğiyle fazlasıyla, hizmet anlayışımız var. bizden evvelki ağbiler de inisiyatif almışlar.

amç. ben yeni sait gibi bakıyorum. kendi mağarama çekileyim. toplumsa hiçbir kaygım yok. çok da umursamıyorum. canhıraş bir şeyleri götürme gayretinde değilim. toplumsallıktan çok yara almış adamım. birilerine anlatma anlamında dahi.... son 5 senedir, tercihim bu. kendi şahsi kemalatıma risalei nuru tanımlamış durumdayım. herkese bir ölçü olmaaz. ama kendim için samimi olarak söylüyorum, ne kadar toplumsallaştım, o kadar inkisarı hayale uğradım. artık onları bünyem kaldırmıyor.

oğ. inisayatif almadan ben uşnu anlıyorum. cenabı hak herkesi bulundğu kabiliyete göre, o anda bir yol sunuyor. o anda bir yol var yapman gereken. ben kendi dünyamdan böyle yorumluyorum. o anda yapmanız gereken bir şey var. onu yapmaktan çekinmemek lazım. inisiyatif alma pozisyonu oluşmuşsa, onu yapmanız lazım.

yy. somut bir örnek verebilir misin?

oğ. ben bursada cemaat ortamında kaldım. mart ayında üstadı anma programı yapılır. ilk sene, organizasyonu ben yaptım. ama her şey benim üzerime kaldı, güzel manada. bütün iltifatlar bana geldi. ben bundan rahatsız oldum. orada 30 öğreenciden 20si görev almış. herkes onların yerine bana iltifat etti. sonraki senelrde, siz zihinlerde oluştunuz. ben bundan uzak kalmaya çalıştım. ama hizmet rehberinde bir yer okudum. makamın gerektirdiği tavrı takınmak. bir şey yapacaksanız ondan kaçınmayın manasında. bu yüzden gelecek sene de organizasyon bana kaldı.

Hiç yorum yok: