21 Mart 2009 Cumartesi

24. Lema 4. Hikmet

" Dördüncü Hikmet: Malûmdur ki; kesret-i nesil herkesçe matlubdur. Hiçbir millet ve hükûmet yoktur ki, kesret-i tenasüle tarafdar olmasın. Hattâ Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: (ayet) -ev kema kal- Yani: "İzdivaç ediniz; çoğalınız. Ben kıyamette, sizin kesretinizle iftihar edeceğim." Halbuki tesettürün ref'i, izdivacı teksir etmeyip, çok azaltıyor. Çünki en serseri ve asrî bir genç dahi, refika-i hayatını namuslu ister. Kendi gibi asrî, yani açık-saçık olmasını istemediğinden bekâr kalır, belki de fuhuşa sülûk eder. Kadın öyle değil, o derece kocasını inhisar altına alamaz. Çünki kadının -aile hayatında müdür-ü dâhilî olmak haysiyetiyle kocasının bütün malına, evlâdına ve herşeyine muhafaza memuru olduğundan- en esaslı hasleti sadakattır, emniyettir. Açık-saçıklık ise bu sadakatı kırar, kocası nazarında emniyeti kaybeder, ona vicdan azabı çektirir. Hattâ erkeklerde iki güzel haslet olan cesaret ve sehavet kadınlarda bulunsa, bu emniyete ve sadakata zarar olduğu için, ahlâk-ı seyyiedendir, kötü haslet sayılırlar. Fakat kocasının vazifesi, ona hazinedarlık ve sadakat değil, belki himayet ve merhamet ve hürmettir. Onun için, o erkek inhisar altına alınmaz. Başka kadınları da nikâh edebilir.
Memleketimiz Avrupa'ya kıyas edilmez. Çünki orada düello gibi çok şiddetli vasıtalarla açık-saçıklık içinde namus bir derece muhafaza edilir. İzzet-i nefis sahibi birisinin karısına pis nazarla bakan, boynuna kefenini takar, sonra bakar. Hem memalik-i bâride olan Avrupa'daki tabiatlar, o memleket gibi bârid ve camiddirler. Bu Asya, yani Âlem-i İslâm kıt'ası, ona nisbeten memalik-i harredir. Malûmdur ki; muhitin, insanın ahlâkı üzerinde tesiri vardır. O bârid memlekette, soğuk insanlarda hevesat-ı hayvaniyeyi tahrik etmek ve iştihayı açmak için açık-saçıklık, belki çok sû'-i istimalata ve israfata medar olmaz. Fakat seri-üt teessür ve hassas olan memalik-i harredeki insanların hevesat-ı nefsaniyesini mütemadiyen tehyic edecek açık-saçıklık, elbette çok sû'-i istimalata ve israfata ve neslin za'fiyetine ve sukut-u kuvvete sebebdir. Bir ayda veya yirmi günde ihtiyac-ı fıtrîye mukabil, her birkaç günde kendini bir israfa mecbur zanneder. O vakit, her ayda onbeş gün kadar hayız gibi arızalar münasebetiyle kadından tecennüb etmeye mecbur olduğundan, nefsine mağlub ise fuhşiyata da meyleder.
Şehirliler; köylülere, bedevilere bakıp tesettürü kaldıramaz. Çünki köylerde, bedevilerde, derd-i maişet meşgalesiyle ve bedenen çalışmak ve yorulmak münasebetiyle, hem şehirlilere nisbeten nazar-ı dikkati az celbeden masume işçi ve bir derece kaba kadınların kısmen açık olmaları, hevesat-ı nefsaniyeyi tehyice medar olamadığı gibi; serseri ve işsiz adamlar az bulunduğundan, şehirdeki mefasidin onda biri onlarda bulunmaz. Öyle ise onlara kıyas edilmez."

oğ. tesettürün terki, evliliği çok azaltıyor diyor. bu çok önemli..

yy. adam her türlü fırıldağı çeviriyor, ama evlenirken de kendisi gibi olmayan kız arıyor.

rz. fakat adam öyle kıza kanaat edemez.

yy. fakat evlenirken öylesini ister.

aş. genelde türkiyede erkeklerin büyük kısmı, kendisi o işi yapsa bile, evleneceği zaman bakire arar. kendisi gibi süfli bir hayat yaşamış birini kesinlikle kabul etmez.

oğ. tersinden bakacağım şimdi. tesettürlü ol diyor ki, evlenmek noktasında erkeklerin arzusu, tesettürlü ve namuslu olandır. erkekler şöyle bakabilir: asri genç, tesettürlü dahi olsa, nisa taifesine karşı güveni kırılıyor. yaşadığı bazı şeyler kadınlara karşı güvenini sarsıyor. biz bu kadar yaşadık, acaba bu insanlar da bir şeyler yaşamış mı diye soruyor. bir de buradan bakılması gerektiğini düşünüyorum.

erkeklerin kendi üzerine düşen noktada asrileşmemeleri önemli.

aş. kadının sadakatını etkileyen noktalar olduğu gibi, erkeğin de güvenini etkileyen noktalar var. kendisi kanunları bozduğu için, herkesin öyle olabileceğini düşünüyor. karşıdakini de öyle biliyor. sürekli tereddütle bakar. o yüzden, zani zaniyle, temiz temizle evlenir.

yy. rahatlatıyor da. burada birçok gençler var. allah nasip eder. insan bayanlardan şüphelenebiliyor, ama siz nasılsanız, öyle birini allah size nasip eder.

ys. imtihan boyutuyla zıt şeyler olamaz mı?

aş. olur.

yy. tersi de olabilir.

aş. o noktada erkeğin fıtri hayatını da engellemiş oluyor. kendi ahlakını muhafaza etmemesi, kendi hayatını da mahkum ediyor. çok ilginç bir ayet var. her nefis kendi amelinin rehinidir, diyor. bunu çok iyi düşüşnmek gerekiyor. istiğfarı dışlayarak söylüyorum. istiğfar etmezse, insan sefih bir hayat yaşayınca, temiz bir hayat yaşayamıyor. adeta kendi kendini mahkum etmiş oluyor. ne kadar erkenden dönersek o kadar kardır. neredeysen geri dön. gitme daha ileri. gittikçe, esirlik daha çoğalıyor.

sürekli istiğfar içinde olmak lazım. çünkü öyle bir an gelir ki, günah günah olmaktan kalkar, daha büyük bir günaha zemin hazırlamış oluruz. rehin olmayacağız.

biz dindar adamlarız diye düşünmeyin, şeytan insanı nasıl kandıracağı hiç belli olmaz. insan yaşlandıkça, nefsin hilelerini anlıyor.

çok rahat bahane bulabiliyor insanlar.

bir de haslet meselesi. kadında olan hasletle erkekte olan haslet. resulullah en büyük fitnenin kadın olduğunu, burada kadınları kötülemek amacıyla değil, bir şeyi görmek için. erkeğin en büyük imtihanının kadın olduğunu, kadınların da en büyük imtihanının erkeğine asilik, cehennemin en büyük kitlesinin de kadınlar olduğunu, ve bunun da büyük sebebinin erkeğe karşı isyan olduğunu söyler.

batı medeniyeti ısrarla, kadınları çalıştırmışlar. özellikle ağır işlerde çalıştırmışlar madenlerde gibi. erkekler bu arada sürekli yılışık, nazikleşmiş kadınlara karşı. erkekte, azamet ön planda olması gerekirken, centilmenilk adı altında, erkeksi duygularımızı yitirmeye başlıyoruz. bu da toplumsal hayatta fitneye sebep oluyor. fıtrat, fıtri olmayanı reddeder. allah erkeği erkek olarak yaratmış. insan ne kadar fıtratındanu uzaklaşırsa, ok adar fesat ortaya çıkar. tabiatta da öyledir. meyvelerle biraz oynuyorlar. bakıyorsun, bir sürü hastalıklar ortaya çıkıyor. batı medeniyetinin aile hayatının kalmaması, hatta neslin azalması, bunun çok güzel örneğidir. kendileri allahın koyduğu kurallara alternatif olarak, biz daha iyisini yaparız, ki bunun filmini yapıyorlar. adam film yapmış, allahın yasak koyduğu her şeye bir alternatif geliştirmiş. batı medeniyeti, kuranla muaraza ediyor, diyor üstad. ahlak kurumlarıyla, kuranla muaraza eder. onların yapmak istedikleri, hümanizm olsun, allahın şeriatına alternatif üretmek çabasıdır. demokrasi de, özellikle hümanizm, erich fromm'un batının çöküşünü anlattığı bir kitabı var. evrensel iki kural var diyor. halbuki, allahın koyduğu kurallar dışında evrensel olamaz. sürekli geçerli olan hüküm mükün değildir. batı kötü yaptı diyor, ama batı iki şeyi evrensel olarak gerçekleştirdi diyor: demokrasi ve hümanizm.

hümanizmle islamın üzerine öyle vuruyorlar ki, siz kabasınız, teröristsiniz. siz ne biçim insanlarsınız, açık saçıklara hayvan gibi bakıyorsunuz diyorlar. her türlü pisliği yapar, hayatı ifsad olur. tamamen menfaat ilişkisi ortadadır. ama yine de seni aşağılamaya çalışır. elindeki güçle senin üzerinde hükümranlık kurmaya çalışır. halbuki, batı medeniyeti çökmüştür.

ir. batı medeniyeti refah getiriyor, ama huzursuz bir refah.

aş. hastalıkların büyük çoğunluğu cinsel şeylerden kaynaklanıyor. en fazla ölüm sebebi olan şeyler, cinsel arızalardan kaynaklanıyor.

güzellik, iyilik kavramının göreceli olduğunu ısrarla vurguluyorlar. fıtrat bozulması, çok ortaya çıkar. bizi şu yanıltıyor: müslüman ülkelerde daha kötü diyebiliriz. çünkü müslüman ülkelerde aynı hastalıktan maruğdurdur. orada da fesad var, dinden uzaklaşma var. biz ne kadar dinden uzaklaşırsak o kadar batarız. sefihliğin sebebi, dinden uzaklaşmadır. bende güzel bir şey varsa, dinden kaynaklanıyor. ısrarla şöyle resim oluşturuyorlar: çarşaf giymiş, ama arkada pislikler yapıyor.

tanıdığın ben sen varım. ben öbyle bir şey yapar mıyım. ama sen başkasın. hiç alakası yok. tanıdığı belirgin biri yok. meçhul biriyle ilgili resim koyuyor.

adam her türlü pisliği yapıyor. dindarlar, rant peşinde diyor. deniz feneri var falan diyor. ya yapmış olabilir misal. yoktur da çok az vardır. oradan bir sürü iş yaparlar, bir şey olmaz. burada birisi bir şey yapar, onu vurgularlar. bunu çok iyi anlamamız gerekiyor. islam toplumundaki fenalıkların sebebi, islam değildir, batının kendisidir. batı girmiştir islam toplumuna ondan dolayı kötüdür.

yy. batı derken coğrafi anlamda değil. islam olmayan anlamında kullanılıyor.

aş. batıdan kastedilen felsefe medeniyeti. bundan da kastedilen, insan dehasının ürünü olan, vahyi esas almayan medeniyeti kastediyor. her olaya, insan dehası, vahiyden bağımsız bakan her medeniyet batı medeniyetidir. coğrafya olarak baktığımızda, peygamberlerin çoğu doğu dünyasına gelmiştir. ne kadar filozof varsa, atinadan yukarıdadır. insan beyninin de iki lobu var ya, biri analitik, diğeri duygusal çalışıyor. ikisinin birlikteliği gerekiyor.

hş. batıyı kınarken, biz akılcı olmayacağız diye bir şey yok. aklı kalbin emrine vereceğiz. gerçek akıl da budur.

aş. bütün hükümlerini akla tasdik ettiren kuran diyor.

yy. onlar dini anlatırken, din bir inançtır. olabilir de olmayabilir de. sorgulanamaz diyor. dogmatik, kabul ettiği için olduğu düşünen, dar kafalara sığan bir şey olarakg österiyorlar. öyle bir şey yok. din, her şey ortada istediğinizi konuşabilirsiniz. risale, akıldan kalbe onu indirebilmesi çok büyük bir nimet.

oğ. biraz da öyle değil mi. sorgulanmamalı.

yy. ahirete inanıyorsun değil mi. bunun bir delili yok, diyor.

aş. bilimin bize öngördüğü şeyler tamamen tabudur. bunu yer çekiyor diyor. kimse bunu ispatlamış değil ki.

yy. bilimsel bilginin tanımı: yanlışlığı ispatlanıncaya kadar geçerli olan bilgidir.

aş. iman allahın kalbe indirdiği bir bilgi olduğu için, dogmaya benzetiyorlar. fakat üstad, iman bir tasdiktir, bir hakikatı tanımasıdır diyor. hakikati, alemi ervahta ruhumuza vermiştir allah. kainatta bunu tasdik ederiz. biz allahı tanıdıktan sonra onu sorgulamanın anlamı yok. fakat bu körü körüne allahı kabul ettiğimiz anlamına gelmez.

oğ. bir yerde diyor ya, bitarafane muhakeme, mümkün değil diyor. delilli olarak bakmak lazım, ama ortadan da bakmamak. allah tarafından olaya bakmak. inançla beraber gelmesi gerekiyor.

maa. yy'nin dediğine bir şerh düşmek istiyorum. iman hem teslim hem tasdik. bence önemli şey şu: işin akli boyutuun işin içinden çıkarmamak gerekiyor. avrupa felsefesinin o bahsettiğiniz tavrı, müthiş şbir tuzaktır. çünkü öbylece, dini adam kaale almıyor. din hem dogmadır diyor. dinin akli kısmı kendine rakip olarak almıyor. adam kendisinin akli olarak tartışdığını söylüyor, ama dinin akli kısmını tartışmaya almıyor. burada büyük bir kurnazlık yapıyorlar. dinin de felsefi bir kısmı var. onunla tartışsa, çok zorlanacak.

aş. newsweekte, bir adam, akıllı tasarımcılara ateş püskürüyor. bir insan dinin hükümlerine inanabilir, doğru da olabilir diyor. fakat bilim yapmak için, dini bir kenara bırakmak zorundayız. eğer kainatı, dinin argümanlarıyla sorgulayacak olursak, bilim yapamayız diyor.

yy. fakat kastettiği din, hristiyanlık.

hş. şeytan üstada soruyor ya, bir de öbür taraftan bak. tarafsız olmak için. fakat öyle olmuyor, bu sefer de tersten taraflı olmuş oluyorsun. kuran makuldur. akla uygun olduğunu söyler. kuran tamamen akıl dolayısıyla kalp tarafından tasdik edilir.

rm. aklı zorlamaz yani.

aş. teslimiyet meselesi şu: yakinin mertebeleri var. insan bir şeyi ilmel yakin benimsemiş olabilir. fakat diğer mertebelere çıkmak için, sorgulama yaşar insan. bir vahiy ineceği zaman, şeytanlar tamamen serbestbırakılırmış. ta ki, bütün şüphelere rağmen vahyin hakikatini peygamber kabul etsin diye. demek ki, resul de körü körüne kabullenmiyor. bir hadis var: diyor ki, şüphesiz ben peygamberim. bir soru soruyorlar, önce cevap veremiyor sonra bir vahiy geliyor, sonra seviniyor. şüphesiz ben peygamberim diye tereddütten kurtuluyor.

kuran mübindir, insan her şeyi aklıyla anlayabilir. bunun dereceleri vardır. fıtrat, diye bir şey vardır. fıtratın varlığı kanun gibidir. mücessem gözükmez, ama bozulduğu zaman ortaya çıkar. batı medeniyetini veya cesaret ve cömertliğin kadına uymadığını, bunun toplumsal hayatın bozulmasından anlıyoruz ki, bu fıtrata uygun değilmiş. fıtratı böyle keşfedebiliyoruz. herkes nizama uyarsa, belki kanunun harici vücudu yoktur, ama insanların kalbinde o hükmediyordur. ne zaman kanunlara aykırı bir şey yapılırsa, ortaya çıkan bir problemi herkes görüyor. bu durumda kural bozulmuş değil, kişinin kalbindeki hakikate ters düşen bir şey yapılmış oluyor.

postmodern medeniyetin, sürekli şunu vurgulamaya çalışıyorlar: kişiler adedince hakikatler vardır. herkes kendi oynunu oynar. kişilere göre hakikat değişir. böylece vahyi flulaştırmaya çalışıyorlar. böylece kainat anlamsızdır demek istiyorlar.

yy. kadınlar o zaman zengin olamaz mı?

aş. kadının parayı dağıtması anlamında.

rz. alışveriş manyaklığına giriyorlar.

aö. yok onlar değil.

yy. hz. hatice de çok zengin bir bayan.

is. eşinden izinsiz malını harcayamaz yani. kendi malı dahi olsa, onu nasıl elde etmiş.

yy. evin yönetimiyle ilgili bir şey mi var orada?

rm. kadın çok cömertse, ilgi merkezi olabilir.

hş. burada aile içi ilişki açısından konuşuluyor. yoksa şahsi malını istediği gibi harcar. resulullah öldükten sonra, bana en çabuk ulaşacak olan, eli en uzun olandır diyor. zeynep r.a. ölüyor ilk önce. o da en cömert. burada kendi şahsi malını harcama manasında.

kendi malı, babasından kalma yani.

aş. sehavet: cömertlik, muhtaçlara yardım etme.

is. ailenin ekonomik durumunu bozmak burada. kocasının rızasını almamak yani.

oğ. cesaret toplum hayatında öne çıkan insanlarda olur. sehavet de öyle. kadının toplum hayatında ön planda olması, emniyete ve sadakate zarar verdiği için, çok önde olan kadın tüm dikkat ve nazarları kendine çekecektir. o nazarları üzerine çekecektir. bu durumda sadakat açısından şeytan daha çok vesvese verecektir, kocasına. bu manada anlıyorum.

aş. cesaret sadece erkeğe karşı değil. kadının normalde, cesur olması, fıtratına terstir.

yy. kadında sığınma, himaye edilme ağır olan duyguları. kendisinde ağır olan duygular. evin dış kapısı erkek. iç kapılar kadın. kadının cesaretlenmesi, toplumun içine çık demesi. sen daha iyisini yaparsın, demesi medeniyetin. sürekli toplum ve iş hayatının içine sokarak, fıtratına ters bir şeyler yaptırmış oluyor.

aş. oğuzunkine katılmakla birlikte birşey daha söyleyeceğim. kadında tedbir alma, himaye gibi duygular var. bu duyguların dışında fiilin gözükmesi, fıtratın bozulması demektir. cömertlik, kadının fıtratına ters bir şey. kadın biraz tedbircidir. kadın bu fıtratın dışında bir tavra girmekle fıtratını da bozmuş oluyor. kadının cömert olması, bozulduğu anlamına gelir.

rm. fakat şartlar bunu gerektirebilir. evli kadın, kocası ölüyor.

aş. o ayrı. istisnaları konumuyoruz.

ir. yani kadın aile hayatında merkez şahıs olmamalı mı?

hş. kervan gidiyor. kadınların develerini çeken kişiye diyor ki, billuriyeleri incitme diyor resulullah. kadının tabiatı bu. kırılmaya çok müsait, çok nazik. ikimiz arasında bir şey konuşuruz, fakat kadına karşı çok dikkatli konuşmamız gerekir. o yüzden muhafaza edilmeye muhtaçtırlar. kaba bir sandalyeyi atar götürürsün.

aş. zayıf bir insanın cömert olması, fıtratına terstir. daha korumacı, himayeci, sırtını bir yere dayaması gerekiyor. elinin açık olması, fıtratının bozulduğu anlamına gelir.

oğ. topluumda da öyle. belli bir ortamda, sesini yükselterek konuştuğunda bir kadın, itici geliyor.

ir. islamiyet bir erkek dinidir diyebilir miyiz?

mk. bu konu, çok ince. çok da zor bir konu. hem görmek gerekiyor hem de araştırmak. ben aile okulu diye bir programı izliyorum pazarları. yıllarca evlilik yaşadım, fakat ilimle konuşan insanların çok farklı şeyler söylediğini gördüm.

burada iki nokta var. bizim bilhassa türk erkeklerinde, ki çok saygıdeğerdirler, biz şöyle bir şeye giriyoruz. biz erkekler, herkesi hizaya dizeriz. özellikle kadınları da hizaya dizmek için yaratılmışız. halbuki, şunu gördüm: herkesin kendine has bir duruşu vardır. burada iki nokta bizi yanıltabiliyor.

bir tanesi, abdürreşitin savunduğu, kitabiyat dediğimiz, islamiyetin iddia ettiği bir çizgi var. bir de toplum hayatında,, bizim bunu adapte etmekle getirdiğimiz yaşantı tarzımız var.

islam hukuksal olarak böyle bir sistemi kurmuş ki, erkeği dış işlerde sorumlu tutarak, evin sorumluluğunu erkeğe vermiş. kadına da el bebek gül bebek, evin her türlü sümbülünü derleyip toplayan yapmış. ikisini bir bütün yapmış. ister önde olun, ister arkada. bütün olamıyorsanız, yarımsınız demektir. bu bütün olmayı, islamiyet becermiş. önemli olan bütün olmayı becermek.

burada iki nokta daha var. bütün olmayı kabullenmek yerine, ben öncül olacağım, merkez olacağım gibi şeyler... bütünleşebiliyorsanız çok korkmamak lazım. bütünleşemiyorsanız, zaten her şey batar. bu dürtülerden biraz daha korkmadan yaşayabileceğimizi sanıyorum.

diğer bir nokta ise, biraz ters gelebilir, yeni öğrendim. bu zamanda, kadın asrı olduğu için, kadınlar çok gelişik ve değişik. hem duygularını, vs. çok daha isabetli karar verebiliyorlar. erkekler, derdi maişetin derinliklerine çok daldıklarından, daha sıkıntılı oluyorlar. zaten aile olmak demek, birbirinize sormadan karar verebiliyorsanız, bütün olamamışsınız demektir. önemli olan bütün olmaktır.

söylenen konunun inceliği ise şuradan kaynaklanıyor: ailenin finansmanını erkek karşılamak gerektiği için, onun getirdiğini onun nezaretinde birisi dağıtabilir. sehavet bu manada. eğer kişinin kendi kazancı varsa, saygındır ve kendi sorumluluğudur. kadın zekatını vermezse, kendisi sorumlu olur.

burada benim yaşadığım ince bir nokta daha var. eğer kadın sehavetliyse, ve kazancı varsa, ilk önce eşine ikram etmesi gerek. eğer eşine ikram etmeyip de dışarıya savurganlık yapıyorsa, orada problemler var demektir. ama hepsini eşine vermesi de gerekmez. kişi tasarruf edebilir. tasadduk etmek, ön plana çıkmak gibi algılanacaksa, aynı şey erkek için de geçerli olur. eğer bir aile oluyorsanız, o aile sizin cennetiniz olacaksa, her şeyden önce o ailenin duygularını öne alarak yaşamanız gerekir.

geçen gün markette bir hanım, eşim çabalarla kazanıyor, biz de harcıyoruz dedi. biz de onun için harcamaya çalışıyoruz. bu duyguyu taşımıyorsanız, zaten o zaman bütün olamamışsınız demektir. bir adam ne için yaşar. stresi, yorgunluğu... akşam çoluk çocuğuma bir helal rızık getireyim, onun bir tebessümünü göreyim. evlilikte bütün olmaya çalışmak lazım.

bir erkek için en güzel ikramı kadındır. kadın için de en güzeli erkektir.

bu noktada biz erkekler, özellikle geleneksel erkekler, kadının rolünü rahat yapmasına önem vermemiz gerekir. dahil müdürü dediğinizde, kadının serbest karar verip düşünebilmesi lazım. erkekler maişet derdiyle evde çok durmadığı için, dahiili müdürün bir çok noktalardaki kararlarını saygıyla karşılamalı. hayat tarzının gereği olarak, ona çoğu zaman destek vermek lazım. sıcak ve sorumluluk taşıyan insanlara yardımcı olmak lazım. onları paspas gibi görmemek lazım. biz maişeti temin ediyoruz diye, onların kendi evi hissetmeyecek bir duygu yaşatmamız, eşimize acı vermektir. onların da bir insan olduğunu, onlara gerçekten güvendiğimizi, onların hissiyatlarına değer verdiğimiz. herkese kendi adedi hoş gelir. onun farklılıklarının güzel olduğunu kabul etmemiz lazım.

aş. bunun esası nedir diye düşündüm. genelde katılmakla birlikte, bir takım şeyleri de zihnimizde oturtmamız lazım. şeytan, insan yaratıldığında, secde et emrini alıyor. şeytan etmiyor, ben ateşten yaratıldım diyor. cenabı hak, şeytana bir görev yükledi. insana da bir görev yükledi. insan dese ki, ey şeytan, bana secde et. bu insanın haddine düşmüş bir şey değildir. görevleri allah yükler. insanın yapması gereken, allahın kendine verdiği görevi fark etmesidir. kadın da erkek de kendi fıtratını bilecek ve ona uygun olarak yaşayacak. bunun olması, başkası üzerinde tahakküm kurması anlamına gelmez. yoksa, ona yüklenen sorumluluğu istismar ederek, kendisini üstün görmek, ,şeytani bir tavırdır. dese ki, ey şeytan bana secde et deseydi, şeytandan farkı olmayacaktı. allahın şeytana verdiği vazifeyi, bir üstünlük olarak kullanmış. onunla tahakküm etmek istemişti.

her zamanın bir şeriatı fıtratı vardır. şeriat dairesinin bize biçmiş olduğu vasıfları iyi anlamamız gerekiyor. kadın cihata katılmakla mükellef değil. sadece hastalara yardım etmesi yönünden bu mümkün. yoksa savaşması da caiz görülmemiş. çünkü kadın fıtratı böyle bir sorumluluğu yüklenebilecek yapıda değil.

kadınların çoğu, sorumluluk almak istemezler. bu fıtratı gereği öyledir. allah da karar verme sorumluluğunu erkeğe verir. kendisi fikri söyler, ama sorumluluğu sen al ister. bu onun zaafiyetinden kaynaklanır.

mesela, çocukla ilgili terbiye usulleri var. kendisi fikir verir. ama senin karar almanı ister. fikrin kendisinden çıkmasından hoşlanır, ama uygulamadaki yanlış olma ihtimalini senin yüklenmeni ister.

bu roller belli olmazsa, uyum olmaz. erkek eve geldiğinde, sığınacak kalesi olarak görmek ister. o uyum olmazsa... kadın kendisinin ait olduğu, var hissettiği bir ortam istiyor. orada kendini köle gibi hissederse, bu sorunlu bir şeydir. rollerimizi nasıl benimsiyoruz? kendi kendimize mi rol biçiyoruz, yoksa allahın bize biçtiği role razı mıyız? eğer razıysak, o zaman rollerde yardımlaşma olur.

ben desem ki, erkek evde hakimdir, sen bana uymak zorundasın, bu acz mesleğine uymaz. bunun yerine: allah bana bu sorumluluğu vermiş, bu senin için de daha iyidir. genel çerçeve bu. en önemli mesele, rolümü ben mi belirliyorum, rabbim mi belirliyor. başkasının kusurunu aramak yerine, kendi kusuruna odaklan, başkasının kusuruyla ilgilenecek zamanımız olmaz. sadece başkasına yardım etmek için, ızdırap çeker. kendini kusursuz gören insan, sürekli tartışma çıkartır, tahakküm etmek ister.

mk. fakat insanların bu zamanda, racül dediğimiz yani erkeğin öncül yaratılmasını, konuşmamızda çok bahsediyoruz. burada erkek bir kadına nasıl merhamet eder, bu konular bizim ilgimizi çekmiyor.

aş. ben erkeğin oldukça merhametli olduğunu düşünüyorum. bu asır feminizm asrı. kadınların icddi bir şekilde dizginlenmesi gerektiğini düşünüyorum. biz merhametin tokadını yiyoruz. yeri geldiğinde ihç kimsenin, olmazsa olmaz konumunda olmaması gerekiyor. bütün mesele, rolünü doğru oyna.

hş. bir yerde ifrat varsa, orada tefrit de vardır. bu denge bir tarafa doğru bozulursa, belki erekğin güçsüzlüğündendir, kadında feminizm doğmuş.

yy. bayanların yetişme tarzı, hepsi bir evde doğuyor, o kültürde yetişiyor. kız çocuklar yetişirken, o kadar çok fıtrat bozucu şey var ki: kızım oku, kocana muhtaç olma. o kadar çok telkinle, yetişiyorlar ki, okuyan kızlara özentili. kız çocuğu bunlarla büyüdüğünde, ilk düşmanı kocası olacak kişi.

hk. kadınlar yuvalarından çıkıp beşeri yoldan çıkarmış. yuvalıran dönmeli, bahsini nasıl anlayacağız?

"..."

mk. burada yuva tabiri önemli. eski aile hayatını düşünelim. kadın çalışıyordu. şimdi şehirde çalıştığı zaman sorun. çalışmasa sorun. adaptasyon denildiği zaman...

aö. mukayese edilmez diyor şehir ve köy hayatı.

mk. yaşam tarzının değişmesinden kaynaklanan sorunlar meydana geliyor. eskiden evde oturduğunda tespih çekiyordu. şimdi dallasa gidiyor. bu ev, yuvaysa, dallas seyretmekten kocasını bile karşılamıyor.

aö. yine de yuva olmaya en layık yer, ev gibi gözüküyor.

hş. fıtri yer olmalı.

yy. olayı fiziki ortam, hep evin içinde olacak, öyle bir şey yok.

mk. konuyu getirdiniz yine. ev demek, aile demek, bütünleşmek demektir. eğer evde bekleyen veya dışarıda çalışan eşiniz, eğer birbirinizi özlüyorsanız, birbiriniz olmadan karar veremiyorsanız, o sizin için çok değerliyse, o zaman aile olabiliyorsunuz. aynı evde oturup da, birbirinin yüzünü görmek istemeyen insanlar var.

öbür türlü, eve gitmek istemeyen insanlar oluyor. veya zorla alıyorsun, acaba yine bir şey mi isteyecek diye ödün patlıyor. korkmadan yapmak lazım.

aş. güzel bir nokta, ben şöyle bir şey. bu tespitleriniz, buradaki tespiti yanlışlamıyor.. yuva dediğimizde bir kavramdır. ev anlaşılmamalı. kadın bir meclis içine girdiğinde, orada bir fıtrat bozukluğu var. burada ne diyor: riyakarlık depreşir. bu fıtri bir durum. ama diğer dediğin de doğru. kadın illa eve mi hapsolacak? bu toplum köy hayatı gibi de değil. şu dediğimiz şeyi de nakseden bir şey değil. o zaman kadının tesettüre girmesi gerekiyor.

kadınların bulunduğu ortama gitmiyorum. bir şekilde, toplumsal hayattan en az zararla kurtulmaya çalışıyorum. evimde karşılıklı mutluluk olmazsa, o daha beter. orada mutluluk olması gerekiyor. fakat bu sığınak olurken, bu fıtri olan şeyleri de ihmal etmemek lazım. bunun derdini yaşamak gerekiyor. acaba çözüm kadının bir yere gitmesi midir?

yy. bunu bir dert olarak görmemiz ve çözüm üretmemiz gerekiyor. iş hayatı yok, sokak yok, pazar yok. ne yapacak evde?

mk. veya yapsa ne olur: ben bulaşık makinesi değilim, dese bitmiş demektir.

yy. erkeğin sosyal hayatttaki, kariyer atılımına kadınlar girmemesi üzerine kurulu bu.

aş. kadının rolü bellidir. birincil rolü belli. erkeğin de birincil rolü belli.

yy. kadın da çalışabilir, fakat birincil rolü o değil.

mk. kadın zaruriyet ve ihtiyaç varsa, bir yere ciddiyetle gitmesi ve ciddiyetle maksadını gerçekleştirmesi. kıvırtmamalı. biz erkekler de kıvırtan kadınların olduğu yerlerde, kıvırtmamayı sağlamalıyız.

aş. ben kadının gitmesini istemediğim gibi, ben de kadınların bulunduğu yere gitmemeyi isterim.

mk. sen zor şeyler istersin. fakat bu toplumda, bu var veya yok. ama benim orada, hala elinden başka bir yerini görmediğim bir kadın var. imreniyorum. çok edepli bir kadın.

aş. burada bakkal pazar gibi geçici yerlerden bahsetmiyor. daimi yerlerden bahsediyor.

mk. tesettür olmazsa, erkekler kuvvetten düşer, demiş sait nursi. erkeklerin gücü düşerse, toplumun da gücü düşer.

aş. sanatı beceremeyecek, iş yapamayacak.

mk. fakat benim bir sorum var: erkekler ayda bir iki gücünden güç atacakları yerde, tesettürsüz biriki günde bir atar, diyor.

aş. fıtri olan 15 gün diyor üstad. ama kişinin bünyesine göre değişebilir.

mk. medeniyet, kadınsı şeylerle insanları meşgul ederek, insanların düşünmeleri zayıflıyor. gençlerde laçkalık, konsantrasyonsuzluk. iş hayatına bile girmeleri çok gecikiyor.

aş. ahlak bozuldukça, insan tembelleşiyor. rızıkta da gayri meşru yolları arıyor. işsizlerin çoğalmasının bir sebebi de o: iş yapacak adam yok.

Hiç yorum yok: