6 Mart 2009 Cuma

24. Lema - 2. Hikmet

"İkİncİ Hİkmet: Kadın ve erkek ortasında gayet esaslı ve şiddetli münasebet, muhabbet ve alâka; yalnız dünyevî hayatın ihtiyacından ileri gelmiyor. Evet bir kadın, kocasına yalnız hayat-ı dünyeviyeye mahsus bir refika-i hayat değildir. Belki hayat-ı ebediyede dahi bir refika-i hayattır. Madem hayat-ı ebediyede dahi kocasına refika-i hayattır; elbette ebedî arkadaşı ve dostu olan kocasının nazarından gayrı başkasının nazarını kendi mehasinine celbetmemek ve onu darıltmamak ve kıskandırmamak lâzım gelir. Madem mü'min olan kocası, sırr-ı imana binaen onun ile alâkası hayat-ı dünyeviyeye münhasır ve yalnız hayvanî ve güzellik vaktine mahsus muvakkat bir muhabbet değil; belki hayat-ı ebediyede dahi bir refika-i hayat noktasında esaslı ve ciddî bir muhabbetle, bir hürmetle alâkadardır. Hem yalnız gençliğinde ve güzellik zamanında değil, belki ihtiyarlık ve çirkinlik vaktinde dahi o ciddî hürmet ve muhabbeti taşıyor. Elbette ona mukabil, o da kendi mehasinini onun nazarına tahsis ve muhabbetini ona hasretmesi mukteza-yı insaniyettir. Yoksa pek az kazanır, fakat pek çok kaybeder.
Şer'an koca, karıya küfüv olmalı, yani birbirine münasib olmalı. Bu küfüv ve denk olmak, en mühimmi diyanet noktasındadır. Ne mutlu o kocaya ki; kadınının diyanetine bakıp taklid eder, refikasını hayat-ı ebediyede kaybetmemek için mütedeyyin olur.
Bahtiyardır o kadın ki; kocasının diyanetine bakıp "ebedî arkadaşımı kaybetmeyeyim" diye takvaya girer.
Veyl o erkeğe ki; sâliha kadınını ebedî kaybettirecek olan sefahete girer. Ne bedbahttır o kadın ki; müttaki kocasını taklid etmez, o mübarek ebedî arkadaşını kaybeder.
Binler veyl o iki bedbaht zevc ve zevceye ki; birbirinin fıskını ve sefahetini taklid ediyorlar. Birbirine ateşe atılmasında yardım ediyorlar!.."

aş. birinci hikmet, sanki fıtrat açısından ve hayat-ı içtimaiyeye bakan yönüyle, tesettürün fıtri olduğunu vurguladı. ikinci hikmet de, iman nokta-i nazarından baktı.

kuranda ayetler var ya, onlar eşleriyle karşılıklı oturup dünya hatırlarandın bahsederler. kendimize sormak lazım: cennette biz dünyadaki hatırlaramıızı konuşacağız. o zaman dünyada buna değer şeyler yapmamız gerekiyor. esvgi ve saygı esaslı bir iilişki olduğunda konuşmaya değer olur. ama aynı evi paylaşan iki insan şeklinde olursa, bu dünyada ortak paylaşımı olmayan, din noktasında, aynı idealleri taşımayan o zaman ne konuşacaksın ki? eğer ahirete bakan bir evlilik yoksa, aslında oraya da gitmiyor gibi geliyor bana. orada değişecek bir şey yok. buradan götüreceğiz cennet ve cehennemi. burada allah adına bir muhabbet tesis olmuşsa, o zaman orad da devam eder. ama buradaki ilişki karşılıklı bir menfaat ilişkisiyse, orada bu ilişkiye gerek de kalmaz gibi geliyor bana.
ahirette herhalde sefahati konuşacağız veya kavgalarımızı konuşacak değiliz.

hş. şu açıdan bakmak istiyorum: kadın erkek deyince, iki kişi arasındaki ilişkinin en güçlü olduğu ilişki. her şey gibi, bunun bitmemesini ister. burada bu ilişkiyi, sırf dünyalık olarak görmemek lazım. sonsuza kadar görerek ilişkiye öyle bakmak lazım. bir mümin kocasıyla bu ilişkiyi sonsuz ebediyete gidecek şekilde kurmalı. o zaman, bu dünyada başka erkeklerin nazarını alacak şekilde topluma çıkarsan, o zaman o ebedi ilişki zarar görmeye başlar.

aş. batı filmlerinde ilişkiler çok laçka olmasına rağmen, aldatma kavramı, herkese çok ağır geliyor. sanki lekeliyor. insan ebedi birlikte olmak istiyor. onu lekeleyecek hiçbir şey istemiyor. deseniz ki, herhangi bir ehli dünya bile, bitsin diye ilişki kurmaz kimse. sevmişse, onunla ilişkisinin devamını ister. evlilikte de boşanma düşüncesiyle evlilik olmaz. bu işe girdim artık. herkesle olan ilişkimiz budur.
şimdi şöyle düşünelim: kadın işyerine gidiyor. erkeklere karşı tavırlarında, albenili bir tavır takınıyor. erkek de gözü başkasına gidiyor. bunu ahiretten seyredince çok hoş bir manzara gözükmüyor. sevgiyi baltalayan bir hal. insan bunları görmek isetmiyor. eğer bizim ilişkimiz sonsuza gidecekse, ahirette de her şey ortaya çıkacak, bu ilişkiyi lekesiz yapmamız lazım. tesettür sadece kadının değil, erkeğin de önemli. kendini pazarlamaması, yani allıhn verdiği güzellikleri sahiplenmemesi anlamında anlarsak, ebedi muhabbeti sağlamlaştıran bir şey. öte yandan ne kadar bozulursa, ilişki de öyle olur.


ilişki genelde neden bozulur? ihanetle. beni sevmiyor, başkasının nazarlarını arıyor gibi. devamlılığı kıran bir şey..

ak. erkeklerin tesettürü var ya, meziyetin varsa, gizli kalsın.

hş. burada kadının tesettürü önemli olması şöyle: gençlikte görüyorsun, yaşlandığında erkek çok sığınmaya muhtaç değildir. kadın belki bir nevi yardımcı olur, ama daha çok himayeye muhtaçtır. kocası, oğlu yoksa kadının yaşama alanı çok daralıyor. şefkat hissine karşılık bir nokta/ı istinad arıyor. bu nedenle, kocasına rağmen gençlikte, diğer erkeklerin meylini celbetmeye kalkarsa, yaşlılıkta bunun ceremesini görüyor.

aş. şefkati haketmediğini gösteriyor.

hş. evet, belki kocasıyla birlikte olsa bile, kocası ilgili değildir. erkek de ister ki, bu benim kadınım olsun, başkasıyla paylaşmayayım.

kadının yaşlılık anında özellikle çirkinleştiği anda, birinin şefkatine çok ihtiyacı vardır. bunun için de gençlikte kendini muhafaza etmesi lazım.

oğ. yoksa ileride sevmek beklediği nazarlardan nefret görür.

hş. nefret şöyle görür: onun etine bakıyordu. yaşlanınca, o yere bakan artık iğrenir.

oğ. sırf görsel manada değil, insani olarak da öyle, gelmiş kaç yaşına hala nasıl dolaşıyor.

aş. o niye öyledir? o insan kendini başkalarına bedeni üzerinden ilişki kurdu, nazarları celbetmeye çalıştı. bu sefer bedeni onları rahatsız edince, bu sefer insanlar ondan nefret ediyormuş gibi hissedebilir. kadının asıl meselesi ilgi görmek, eşfkat görmektir. bir şekilde yanılıyor. bedeni üzerinden bunu görmeye çalışıyor. aslında iffet ve insaniyet üzerinden ilgi görmeye çalışsa, o ebediyete kadar devam edeceği için, o yönünü öne çıkarsa, hiçbir zaman ilgiyi kaybetmeyecek. beden üzerinden ilişki kurduğu için, eninde sonunda bitecek.

rm. zaman içinde karşı taraftaki insanların ilgisi başka tarafa kayabilir. malzeme aynı malzeme, makyaj ve operasyonlar. artık size itici geliyor.

aş. genelde ilişkilerde, menfaat ilişkisi tarzındaysa, o ilişki, dünyevi netice varsa, kısmen devam edebiliyor. menfaat devam ettiği müddetçe devam ediyor. mesela bazı evliliklerde var. adam iş adamıdır. kadını imaj olarak kullanıyor. vitrin malzemesi olarak kullanabiliyor. kadın da zengin kocası olduğundan menfaatleniyor. böyle bir ilişki menfaat ilişkisidir.

böyle bir ilişki eninde sonunda biter. çünkü menfaat uzun süre devam etmez. daha üstün menfaat bulunduğu zaman onu terk edebilir. ama sevgiye dayalı bir evlilik olduğu zaman, o sevgi, kalıcı olur. daha da pekişir.

ne kadar müspet tavır görürse, sevgi o kadar pekişiyor. güzel haslet olursa devam ediyor. ahlaki, dini, maharet vs.

bir de fedakarlık meselesi. benim düşüncem, eleştiriye açık. bazı ilişkiler zaaflar üzerine yürür. bu tehlikelidir. sen bunu yapıyorsun, ben de böyle yapıyorum. karşılıklı pazarlık yapar. erkek hanımının bir takım problemlerini biliyor, ama onu görmezden geliyor. erkek de kocasınınkileri biliyor. onları görmezlikten gelsin, eğer kadın bildiği halde görmezden geldiğini anlarsa, sevgisi pekişecektir. erkek de öyle. su götürme meselesi gibi. evliliği kurtarmak için ağaç ekmişler. kurursa bırakalım demişler. akşamları ikisi de su getiriyor. ikisi de kurtarmaya çalışıyor, ama gizli gizli. zaaf üzerine bir ilişki kuruluyorsa, o bir yerde yıkılacaktır. ama öte yandan af, bağışlama üzerine bir ilişki kurulursa, o muhabbeti pekiştirir.

iki de bir hatasını ösöylemek yerine, dua etmişsin, onları hoşgörmüşsün.

allahın hannan diye ismi vardır. manasını şöyle düşünmüştüm. kayalık bir yer vardı. dağdan denize doğru inmiş. oyulmuş bir yerde insanlar denize atlardı. babam oraya gitmemi yasaklamıştı. çok tehlikeliydi. bizde de merak var. insanlar sıraya giriyorlar. bir gün gittim. kaydım denize düştüm. ama o korkunun getirdiği şeyle, hiç panik yapmadım, suyun üstüne çıktım, yosuna tutunup bekledim. biri kurtardı beni. sonra utandım babamdan. bekledim. güneşte kurumuşum. babam bu meseleyi duymuş. fakat bana hiçbir şey söylemedi. gelirken çikolata da getirmiş. ben de bilmiyorum, biliyor mu diye. hiç belil etmedi. ondan sonra babama olan sevgim iki kat arttı. bildiği halde affediyor, ve bunu çaktırmıyor. bu muhabbeti öyle pekiştiriyor ki, karşınızdakinin bir kusuru var, öyle bir şekilde onu affediyorsun ki, ona belli etmiyorsun. hannan o demek. kusuru affeden, fakat kulunu mahcup etmeden affeden.

rm. samimi olmak gerekiyor değil mi? diş macununu hep ortadan sıkıyorsun dediğinde, sen de yemekleri tuzsuz yapıyorsun dememesi lazım.

mk. burada çok tatlı söylemiş. gençliğinde yaşamıştır. ben de yaşadım. bir gün sevgili eşime... o kadar çok bütünleşiyorsunuz ki, onunla sınırsız bir ilişkinizin olmasını, ve bunun başka biri tarafından hiç zedelenmesine rıza göstermiyorsunuz. bir gün dedim: "ben ölürsem evlenecek misin?" bu sevgiyi ifade etmenin yollarından biri. asla, ben ölsem bile kabullenemiyorum. senden öyle bir sevgi bekliyorum.

sevdiklerimize karşı, onunla ilişkisinin zedelenmemesini istiyor. bunun için, birbirinize saygı göstermeniz lazım. sizin gördüğünüz kusurlarını, ki o bile hakiki kusur değildir. herkesin adeti kendine hoş gelir. benim adetim bana hoş geldiği gibi, eşimin adeti de ona hoş görünüyor.

hş. fakat sigarayı düşünelim. herkes bunun yanlış olduğunu bilir, ama alışkanlıktır.

mk. biz erkeklerin de zaafı vardır. ama yaklaşım burada çok önemli. sigara içen eşimize karşı, git lan buradan diye davranmak var, veya sizden ayrı kalmak bana ağır gelecek, ama lütfen balkonda içebilir misiniz? bunları basit görmeyiniz. eskiden sanatın ne işe yaradığını ben bilmezdim. sanat insanın duygularının incelmesini sağlayan bir şeydir. sevgi de sanatın en zirvelerinden biridir.

gerçekten aile hayatı çok tatlı bir hayat. o eşinin çok nadide olmasını istiyor insan. o yüzden burada diyor ki, tesettür bunun için çok önemlidir. yoksa bu ilişkileri zedeler. hiç toz konmasını istemediği duyguları, açık seçiklikle başkalarına gösterirse, bu ilişkiyi zedeler. istikrarlı ve tutarlı olmaz.

erkeği niye alakadar ediyor tesettür? sen varken başkasına bakamam, çünkü benim için sen dünyanın en güzelisin. başkalarına bakarsam, senin değerin düşer. yoksa ben değersiz hissederim eşimi. bizim de tesettürümüzün bu olduğunu hissetmeliyiz.

dedemiz çok tatlı söylüyor. ben buraları okuyunca, gençliğimde yandığım şeyleri anımsatıyor. evlenmemiş, ama duygusal olarak evliliğin en ince ritimlerini hissetmiş. dünyevi olarak bile insan bunu kaldıramıyor. cismani lezzetin sadakatin üstüne çıkar. ub samimi ilişkiyi öyle yaşayabilir ki, sen benim için o kadar değerlisin ki, dünya sınırlarını da aşar, ben seninle ahiret hayatı yaşamak isterim. bu yüzden asla namaharmee bakmam. çünkü sende çirkinlik arızası oluşsa bile, benim için en güzel kadınsın. bu güzelliğin için başkasına bakmayacağım.

yk. eşimiz yoksa bakacak mıyız?

mk. bunu düşünelim, öyle cevap verelim.

oğ. leylayı görenler mecnuna demişler ki, bu kara kızın nesine aşık olmuşsun? o da demiş ki siz onu bir de benim gözümle görün.

mk. bu çok ciddi bir konudur. bu asrın problemidir. güzellik ve çirkinlik kavramı. eşimiz güzel mi, nasıl karar vereceğiz? şimdi o kadar çok güzellik hastalığı var ki, çok izafi bir şey. yunusun sorusunu başka şekilde soracağım. eşimizi biz herkesten güzel nasıl görebiliriz?

resmine bakıyorsun, hakikaten diğerlerinden daha güzel değil. eşimizi nasıl güzel göreceğiz? aslında hep başkaları için değerlendiriyoruz. biz kendimiz çok mu güzeliz? aslında cenabı hakkın yarattığı her şey kendine has güzel. kimisinin tadı, kimisinin sesi, kimisinin huyu, kimisinin buyu şuyu güzel. biz onu yarattıkları itibarıyle kendine has güzelliği olduğunu kabul etmeliyiz. sadece eşimiz için değil, kainattaki tüm varlıklar için doğru.

başka bir soru soralım. kimin işi daha güzel? neye göre karar vereceksiniz? aslında her şeyde aynı soru var. fakat eş konusunda bunu çok bariz yaşarız.

tn. herkes pazardan kendi aklını almış. herkes kendi aklını sever.

mk. dünyanın en güzel çocuğu hangi çocuktur? kendi çocuğunuzdur.

aci. vaka öyle de gerçekte, bunun üzerine başka artılar da olması lazım. suretin ötesine geçip, bunun...

aş. ebedi arkadaşımı kaybetmeyeyim diyor. allah her şeyi sana hediye olarak veriyor. aslında hastalık, hastalıktan iyileşmek için verilmiş bir şey değildir. hastalık şafiyi bulmak için verilmiştir. ondan sonra iyileşmen çok önemli değil. her zaman allah sana bir hediye veriyor. önemli olan o hediyeyi, bekaya götürüp götüremediğindir. ebedileyştirecek bir ilişki içine girmiyorsak, helak olmuşuz demektir.

aslında herşeyle bir ilişki kuruyoruz. o ilişkinin ebedi olmasını istiyoruz. bir mümin, kainata baktığında, herkesi kardeşi gibi görür, ve herkesi yanında olsun ister. kimseyi dışlamak istemez. nasıl ebedi hayatımda birlikte olabilir nazarıyla bakar. kimseye düşman gözüyle bakmaz. şu insanla nasıl ebedi bir diyalog kurabilirim? ona da kendi paylaştığı hakikatleri anlatmaya çalışır.

o yüzden burada,
" Bahtiyardır o kadın ki; kocasının diyanetine bakıp "ebedî arkadaşımı kaybetmeyeyim" diye takvaya girer.
"

bur kadına, şu güzelliğini seviyorsun, aklını seviyorsun. bu ilişkini ebedi yapmak istemez misin? kaybetmek istemezsin. o zaman gel şunu, din dairesinde allah adına yap ki, ebedi olsun, kaybolmasın. kocaya bakıyorsun, allah bana bir hediye vermiş. kimse boşanmak için evlenmiyor. bu hediyeyi, nasıl ebedi kılabilirim? en güzel yöntem, o ilişkiyi dinde taklit etmek. o ilişki şimdi başlayan bir ilişki de değil. öncesinden de bana verilecek nimetler ebediyen kaybetmemek için, şimdiden ona hazırlanmam lazım. her ilişkimi helal dairesinde yaparsam, evlilik ilişkisini de helal dairesinde yapabilirsin. fakat günah işlesek, yine istiğfar edeceğiz. pişmanlıkla, onu hayra vesile edip, o ebedi arkadaşımla ilişkimi bozacak bir tarz davranışa nefretle bakabilir. geçmişin günahı da , haseneye çevirebilir.

takva nedir? ebediyeti kaçırmayayım diye yapılan bir tavırdır. rabbimin hediyesine uygun tavrı gösterdim mi, tavrıdır. bu ilişkimi yok etmeyeyim. nasıl yok etmem. takva dairesinde davranmakla. riyakarlığa, harama girmemekle.

mk. bu paralelde şu paragrafla bağlayalım:

"Şer'an koca, karıya küfüv olmalı, yani birbirine münasib olmalı. Bu küfüv ve denk olmak, en mühimmi diyanet noktasındadır."

şimdi sana dediler ki, padişahın kızı var. seni de görmüş çok beğenmiş dediler. evlenir misin? evlenmez misin?

maa. ben evlenmem, mali açıdan denk değiliz.

mk. ama sevgi var kardeşim.

ak. abi iyi nurcuysa ben evlenebilirim.

maa. ahlak önemli, ama bu dönemde pek sökmüyor kanaatindeyim.

aş. diyanetteki küfüvlük zaruridir. diğerlerinin de olması gerekir. biri dünyevi, diğeri uhreviyse, zaten çok sorunlar olur.

mk. dindarlıktan ne anlıyorsun sen?

hş. koca karıya küfüv olmalı. kadın olmasa da olur. koca öğretmenlik vazifesini yürütebilir.

ir. kadınlar doğası itibariyle, bir şeye bağlı olmak isterler. kendi merkezlerinin dışında yaratıldıkları için, sığınabilecekleri çok kuvvetli bir merkez isterler. kadınlar acizliği asla affetmezler. oradan kaçarlar. koca, sağlam nokta olacak ki, kadın oraya bakarak hizaya gelsin.

aş. kocasını dindar görür, ona tabi olur, koca da karısına tabi olur. uymaya dindarlık yönünden teşvik ediyor.

mk. çok basit bir şey anlatacağım size. ben de öyle anlıyordum. fakat bizim şıh aliden allah razı olsun. iki tane bardak var. eğer bunların arasında çok mesafe olursa, buradan su bile döksen, adamın kafasını kırar. en güzel ilişki, yanyana olan ilişkidir. normal insan olmak, en iyisidir. eşler arasında da, iki tane birbirine eşit olan şey, 11 olur. alt alta olursa, 2 yapar. eşit olmak, iletişim açısından bilgi akışını hızlandırır.

hş. abi, o şimdi yukarıdan kimin ne attığına bağlı. mk doğru söylüyor. fakat resulullahın ve sahabelerin hanımlarıyla ilişkileri olsun, öyle atılır gibi değil. hz. zeynep ve zeydin küfüvlük noktasında kadının biraz daha üstün olmasından dolayı anlaşamıyorlar. denk olması iyidir, ama bu her zaman bulunamaz. erkeğin bir adım önde olması, daha sağlıklı.

aci. şart da değil.

mk. eşit ilişki, öyle bir devir daim oluyor ki, aradaki mesafeler kısa zamanda kapanıyor. öbür türlü, yıpratıcı oluyor.

aş. hüsnü erkeğin sorumluluğu açısından bakıyor, bu farklı bir konu. önemli olan kişilerin yakın olması. sorumluluk açısından bakarsanız, dindar olurlarsa, her ikis de pozisyonlarını bilir. fakat dindarlık konusunda denklik olması uygundur.

zeyd ve zeynep konusunda arada ciddi fark var.

dindarlık meselesinde uçurum olursa, insan beklenti içine girebiliyor. öteki de uyumsuzluk yaşayabililyor. insanın vicdanı da var. sürekli vicdanıyla yüzleşmek. sen derinlemesine iman yaşıyorsun. fakat muhatabın bu donanıma sahip değil. küçük bir üflemeyi bile, taş gibi algılayabilir. yakın ilişki her zaman sağlıklıdır. bu benim arkadaşım giib. ben de onunla aynı seviyedeyim.

tn. denklik monotonluk getirmez mi?

aci. denklik kavramını biraz açmak lazım. başka bir denklik daha olması lazım. biz birbirimize bu açılardan denkizdir, ama karşı taraf beni anlamıyordur. denkilk insanların birbirini anlaması şeklinde olması lazım. iki kişiy iyi dini eğitim almışlar. fakat kültür olarak birbirlerini anlayamıyorlar. burada bir denklik söz konusu olmuyor.

mk. evet, aynı şekilde düşünüyorum. zeyd ve zeynep dindardı. niye boşandılar?

ben eşimin yaptığı bir yemeği sevmediğim halde, onun sevgisini kırmamak için yiyorum. ama devamlı bu olursa ne olacak? aynı yörenin insanları birbiriyle daha kolay anlaşıyor.

bir şey daha söyleyeceğim. gençler için bu gazel olabilir. bu zamanda insanların parası, pulu, makamı çok kıymetli. kimse burnundan kıl aldırtmıyor. sevgili dedemiz, bu asır enaniyet asrıdır diyor. o inasnın, sahip olduklarından feragat ederek başkasıyla bir hayatı paylaşması çok zor bir şey. o yüzden hüsnünün söylediği şeyler var ya, para, görgü, sülale vs. görgü çok önemli bir şey. ailedeki damarlar, asabiyetler, hastalıklar bile, geçiyor. sülale deyip geçmeyelim, bunlar çok önemli şeyler.

...
aci. biz bu konuşmaları yaparken hep bilirkişi olarak konuşuyoruz. ben biliyorum, karşı taraf da bana denk olacak. ama aslında kimse bilmeyebilir. bir ilişki beraber doğmuş da olabilir. bu ilişkide beraber ilerleyerek paylaşımlarla gelişme de olabilir.

konuşurken, hep belli bir seviyede gibi algılıyoruz.

dindar olsun, şunu yapsın bunu yapsın diye bakınca, bazı şeylerin önü kesilmiş gibi geldi bana. beraber yola çıkılabilir diye düşünüyorum.

mk. biz erkeklerin en büyük problemi, allah bize halife dedi diye, biz herkesten kendimizi üstün görme hastalığına giriyoruz. kimse itilmeyi kakılmayı kabul etmez.

ikinci bir husus ,b biz şunu söyelmiyoruz: ben bu kıza layık mıyım? herkesin bunu kendine sorabilmesi lazımm. bizim yusufun cibrandan söylediği bir şey vardı. birbirimizi tartmaya, kalkarsanız, bunun sonu, çıkmaz bir sokak. ama şöyle oluyor, beşiktaşa gdiiyorum, yıllarca müşterim olan insan var. karşılıklı eşit ilişki hissediyorum. öbür taraftan diğeriyle bunu hissetmiyorum.

Hiç yorum yok: