8 Nisan 2010 Perşembe

Muhakemat

amç. 1911de bakıyor adam. ne var? sınırlar geri çekilmiş, iyice küçülmüş. her cephede yenilmiş. herkesin gökten bir kurtarıcı beklediği, veya yerin dibine girsek de yaşamın zülünden kurtulsak dediği bir anda, emareler görüyorum diyen bir adam, ya deli olacak, ya da...

...
"Eğer sual edersen: Senin bu telâşın ve ulûm-u mütearife hükmüne geçen şeylere burhan getirmeye ne lüzum vardır? Zira telâhuk-u efkâr ve tecârübün keşfiyatıyla meydan-ı bedahete gelen mesaile burhan getirmek, malûmu ilâm demektir.

Cevaben derim: Maatteessüf, benimle şu zamanın kıt’asında iştirak eden cümlesi, eğer çendan sureten on üçüncü asrın evlâdıdırlar, fakat fikir ve terakki cihetiyle kurun-u vustânın yadigârlarıdırlar. Güya muasırlarımız üçüncü asrın nihayetinden on üçüncü asra kadar geçmiş olan asırların fihristesi veyahut enmûzeci veyahut melez bir kavimdirler. Hattâ bu zamanın çok bedihiyatı, onlarca mevhumat sayılır."

amç. herkesin şaştığı bir profil çizdi üstad. herkes biliyor geri kalmışlığı.

adam gökten zembille mesih inecek diye bekliyor.

"Cevaben derim: Maatteessüf, benimle şu zamanın kıt’asında iştirak eden cümlesi, eğer çendan sureten on üçüncü asrın evlâdıdırlar, fakat fikir ve terakki cihetiyle kurun-u vustânın yadigârlarıdırlar."

amç. fikir cihetiyle, ancak ortaçağdansınız. görünüşte 20. yüzyıla ait görünseniz de.

aş. üstad 300'e kadar galiben, 500'e kadar ..., ondan sonra mağluben diyor.

"Güya muasırlarımız üçüncü asrın nihayetinden on üçüncü asra kadar geçmiş olan asırların fihristesi veyahut enmûzeci veyahut melez bir kavimdirler. Hattâ bu zamanın çok bedihiyatı, onlarca mevhumat sayılır."

hş. açıkça mürteci diyor.

amç. ortaçağdaki dogmatik, vahşi fikirlere sahipsiniz.

aş. o dönemdeki osmanlının hali de ortaçağ haline benziyor.

hş. ortaçağda islam en parlak dönemlerinde. burada referans olarak avrupa ortaçağını alıyor olmalı.

amç. elbette. garplılaşma algısından dolayı, batının zaman algısına bakıyorlar. ahiretle dünyayı ardışık zannedersin diyor ya. aslında müslümanın zaman algısı çizgisel değildir. mesela asrı saadet geride görünse de hakikatte en ileri seviyedir.

şimdi hutbe-i şamiye, bu geri kalmışlığın hem tespiti, hem de kuranı hakimden mülhem tedavisi için başlı başına yeterli olabilecek bir eser. tabi başka tamamlayıcı eserler de var.

tabi daha yoğun baktıran hutbe-i şamiye.

özellikle birinci hastalığın, yani ümitsizlik hastalığının tedavisini anlatan kısım, neredeyse lüppün de lüppü olmuş. birincisi, birbirine bir ağ kurarcasına bağlı. o birincisinin çözülmesiyle, diğerlerinin çözümü hem kolaylaşan, hem de o olmadan diğerlerinin çözümünün pek anlamlı olmayacağı şekilde bina etmiş.

burada da yine girizgah ama belagatı çok ustalıklı kullandığı için, o kısımları pas geçemiyor insan.

nasıl hitap eder insanlara.

"Ey bu Câmi-i Emevî'de bu dersi dinleyen Arab kardeşlerim! Ben haddimin fevkinde bu minbere ve bu makama irşadınız için çıkmadım. Çünki size ders vermek haddimin fevkindedir. Belki içinizde yüze yakın ulema bulunan cemaata karşı benim misalim, medreseye giden bir çocuğun misalidir ki; o sabî çocuk sabahleyin medreseye gidip, okuyup, akşam da babasına gelip, okuduğu dersini babasına arzeder. Tâ doğru ders almış mı? Almamış mı? Babasının irşadını veya tasvibini bekler. Evet bizler size nisbeten çocuk hükmündeyiz ve talebeleriniziz. Sizler bizim ve İslâm milletlerinin üstadlarısınız. İşte ben de aldığım dersimin bir kısmını sizler gibi üstadlarımıza şöyle beyan ediyorum:"

aş. burada tabi maziyi de gözönünde bulundurarak, arapların islama yaptığı katkıyı nazara alarak onlara bir hürmet babında söylüyor. bakın bakalım ben doğru mu anlamışım der gibi mütevazi bir tavırla söylüyor.

"Ben bu zaman ve zeminde, beşerin hayat-ı içtimaiye medresesinde ders aldım ve bildim ki: Ecnebiler, Avrupalılar terakkide istikbale uçmalarıyla beraber bizi maddî cihette kurûn-u vustâda durduran ve tevkif eden altı tane hastalıktır. O hastalıklar da bunlardır:"

amç. biz niye geri kaldık sorusunu yanıtlıyor. bunu okurken, şimdiye bakıp, ne kadar aşmışız diye bakabiliriz.

aş. bu ifadeden şunu anlamayacağız tabi, maddeten terakkiye teşvik ediyor. çünkü yeni said döneminde maddi terakkiye çok önem veriyordu, bundan dolayı bir takım hatalara düştüğünü söylüyor.

amç. versiyon değişikliğiyle, bin yıl öncesindekiler de gelseler bin yıl sonrakiler de gelseler aynı şeyi söyleyeceğim diyor. eski said o zaman tam anlatamadı. bir de o günkü konjönktür maddiyat üzerine kuruluydu. tabi o günlerde de aynı şeyi söylüyor. yarın ölecekmiş gibi yaşayan adamın hiç ölmeyecekmiş gibi çalışabileceğini söylüyor. manevi yoklukla, maddi terakkinin hiçbir yere varmayacağını söylüyor. ama o zamanlar ben biraz karmaşık, o zamanki oradaki zeki talebelerime biraz daha özlü tarif etmek zorunda kaldım diyor.

aö. insaniyetin terakkisi anlamında değil mi.

amç. tabi öyle olacak. yeisin çözümü. bu maddi geri kalmışlığa da çözüm. biz mesela iş yerinde motivasyon diyoruz. bunu kırsan, iş yapabilir mi o adam. değer üretebilir mi. yapamaz. ümitsizlik, maddi ve manevi çok ciddi küsufa durgunluğa yol açan bir etmen. bunun çözümünde demiyor ki, haydi coşkulu şeyler düzenleyin, konforunuzu artırın demiyor. bu nereden geçer. çok ciddi hedef koymaktan geçer, demeyecek.

bakalım ne diyecek?

" Birincisi: Ye'sin, ümidsizliğin içimizde hayat bulup dirilmesi.

İkincisi: Sıdkın hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede ölmesi."

mk. ümitsizlik deyince bilmiyorum kim ne anlıyor. bu ciddi bir konu geliyor. ümitsizlik ne düşündürüyor?

hş. ahiretsizlik anlıyorum ben.

is. ne yapsan değişmez anlıyorum ben. çaresizlik. sonu ölüme çıkan her şey ümitsizliğe götürüyor.

mk. ümitsizliğin versiyonları var bence. mesela şöyle hissediyor. kendini yetersiz görüyor. başkaları araba kullanabilir, ama ben kullanamam. bu duyguyu taşıyan adama araba öğretmek çok zor. normalde nasıl düşünmesi lazım? bu öğreniyorsa, ben de insanım, benim de öğrenebilmem lazım.

mesela hanımıyla kavga ediyor adam. bu hanım laf dinlemez diyor. halbuki kendi hayatında da vardır, uzlaşamadığı birçok insanlar belirli bir zaman sonra uzlaşmıştır. bu sefer ilişkilerde ümitsizliğe düştüğünüz zamanda hiçbir ilerleme olmadığı gibi, gerileme de oluyor.

mesela takıyoruz biz kafaya, risale anlaşılmazdır diye. bu bir kanaat. neden anlaşılmaz. anlayanlar nasıl anlamış, diye soramıyoruz. veya tümünü anlamam mı gerekiyor? yani ümitsizliği hayatımızın içerisinde basit görmeyelim.

eskiden birisi çıkmıştı, "yahu kardeşim gazoz kapağını yapmadan tank yapamazsın." yani bugün gazoz kapağını yapıyorsak, bundan dolayı kendimizi kötülemek yerine, ümit içinde olmak gerekiyor diyordu.

amç. biz bu yeisi öldürmüştük, birileri geldi yine diriltti.

oğ. ümitsizlik, yaratıcıyla ilişkimizi kesiyor. sosyal ayatta, o yapacağımız işin duasını da kesiyoruz. bir yerde allaha güvenmemek. allahtan ümidinizi kesmek gibi.

aş. toplumun en büyük hastalığı, özellikle bu asırda, günahlar çok fazla ileri gittiği için, insanların nefisleri vicdanlarına galip geldiği için, insanlar günaha karşı kendilerini engelleyemiyor. en büyük yeis orada doğuyor. şeytanın en büyük silahı da odur. "benim gibi adam adam olur mu" diye vehimler veriyor. aslında en büyük ümitsizlik orada. öyle bir hale geldik ki, bir zamanlar medeniyet kuran toplum, şimdi çok sefih ve sefil bir haldeyiz. osmanlı, o zaman gayri meşru şeylerde de zirve yapmış. artık herkesin içine işlemiş, biz kesinlikle adam olmayız. buradan ne çıkar ki, diye vazgeçmişler.

amç. bir de oryantalistler, bunların sanki bizim genetiğimizde var olduğunu söylüyorlar. iktisat teorisinde var ya, toplumların becerileri var. biz diyor, çip üretiriz. sen iyi patates üretiyorsun. iki kamyon patates getireceğin, bir tane çip alacaksın. veya müslümansın kardeşim, millet aya çıkıyor. bunları öyle bir içselleştiriyor ki. bir de dışarı çıkınca nefes alınacak bir tablo değil. ümitsizliği anlatıyor. sıtkın çözümünü anlatırken, yine ilk cümlesinde "allahın ipine sarılın" diyerek, ümidin farklı bir veçhesini gösteriyor.

mk. basit şeyler söyleyelim. ümitsizlik sadece kötü niyetle değil, iyi niyetle yapıyorlar.diyelim ki, patates üretecek. bunn için, bazı gereken şeyler var. babasından görmüş. iki sene çok güzel olmuş, üçüncü sene olmamış. ne yapacağını bilmiyor. araştırması gerekiyor. adam yine aynı şeyi devam ettiriyor. ne diyor o zaman. ben yapamıyorum, amerikalı yapıyor oluyor. insanlarımız çalışkan olmadıkları için değil. bu konuyla ilgilili bilgiyi tekamül ettirmesi gerekiyor. adam uzaya gitti diyoruz. bizim için bir cümle. ama oraya gitmek için, adamlar kaç yıl uzadılar. biz o uzamayı görmezlikten geliyoruz. o uzamayla ilgili çalışmalardan yeise düşüyoruz.

hş. adamlar şunu yapıyor demek, yeisin tohumudur. bu allahın harikalarıdır. sen de onun bir kulusun. eğer allahın koyduğu kurallara uyarsan, her şey olur. bunlar marifet değil. marifet, allahın ipine sımsıkı sarılmak.

uzaya gitmek bir marifet mi?

mk. uzaya gitmek açısından değil, oraya gtimek için, allahın koyduğu kurallara uymak, bu bir marifet.

hş. biz uzaya gitmenin altında eziliyoruz. bunun altında ezilmemize gerek yok.

o allahın bir ihsanıdır. bana da verir ona da verir.

amç. tedenniden üstad, ciğerim fereyan ediyor diyor. bu aşağılık kompleksi değil. atak yapma hırsı. beni şecaate getiren diyor ya. bu ezilme büzülme değil. başka yerde geçecek. onların yüzyılda aldığı mesafeyi biz on yılda alırız. demiyor ki, "amerikadan 200 yıl gerideyiz."

şimdi 2020 ingiltere, rusya, üç numara türkiye diye konuşuluyor. bir zamanlar zencisiniz diyenler, şimdi bize hayretle bakıyor.

aş. bence bu da şecaat değil. bildiğin işi doğru yapmak, sünnetullaha tabi olmak manasında. ne yapıyorsan yap.

yoksa arı balı yapıyor değil mi. ben bal olamam. arı nasıl bal yaptı diye hayran hayran bakarım. onu ona allah yaptırıyor. allahın bir sürü hayvanı vardır, dünyanın imaratı için çalıştırıyor. batılının eline de uçağı, aleti verir. allah yaptırıyor. ama benim şurada yanmam gerekiyor: ben sünnetullaha uymadığım taktirde, hiçbir işi tam yapamam.

amç. dünyevi geri kalmışlığın çaresi de kurandır diyor. mucizeler senin teknolojik ilerlemene ışık tutuyor diyor.

hş. biz görevimizi yapacağız, ama kalkınma verir allah veya vermez.

biz maddi maddi diyoruz. dünyanın derdini unutuyoruz. benim derdim cip değil. benim derdim, saadeti ebediye yollarını aramak. önemli olan o jip değil. gerekirse, cipe binerim. hiç önemli değil. onları da allah bize hizmetkar etmiş.

aci. o ihsanlar neticesinde allaha karşı muhabbeti artacak, inançlı bir kişi için. cip sadece bir örnek. ben o cipe sadece binip geziyorsam, onların nimetliğinin farkındaysam, o cennetteki mutluluğu da artıracak bir şey.

hş. bu allahın fazlındandır diyebiliyorsan, cip de olur, uzaya gitmek de olur.

ama bizim meselemiz, cip yapmak değil. gerçek dine sarılalım, insanların aklına gelmeyen şeyleri buluruz.

aci. ama dua etmezsen bulamazsın.

hş. "ben bunu yapamam" dediğin zaman, bunun faili benim demek istiyorsun. her işin esas sebebi allahtır. ben bunu yapamam deyince, birilerine etkenlik veriyorsun.

amç.

"Bu altı dehşetli hastalığın ilâcını da bir tıp fakültesi hükmünde hayat-ı içtimaiyemizde, eczahane-i Kur'aniye'den ders aldığım "Altı kelime" ile beyan ediyorum. Mualecenin esasları onları biliyorum."

amç. ümit allaha karşı güvenin bir sonucudur. eğer ümitsizlik varsa, allaha karşı güvensizlik var. bu çok ciddi bir mesele. ben yapacağım, ama yaptıracak olan kim allah. ben yapsam bile, allah yapmayacak diye düşünmek, bu da güvensizlik veya yardım etmeyeceğine inanmak. bu ümitsizlik.


" BİRİNCİ KELİME: "El-emel". Yani Rahmet-i İlahiyeden kuvvetli ümid beslemek. Evet ben kendi hesabıma aldığım dersime binaen: Ey İslâm cemaati! Müjde veriyorum ki: Şimdiki âlem-i İslâm'ın saadet-idünyeviyesi, bahusus Osmanlıların saadeti ve bilhassa İslâm'ın terakkisi onların intibahiyle olan Arab'ın saadetinin fecr-i sadıkının emareleri inkişafa başlıyor ve saadet güneşinin de çıkması yakınlaşmış. Ye'sin burnunun rağmına olarak (Haşiye) ben dünyaya işittirecek derecede kanaat-ı kat'iyemle derim:"

amç. böyle dediği halde, manevi demedi bakın. dünyevi saadetinin emarelerini görüyorum.

mk. ben şöyle desem doğru mudur: bu alamanları allah yaratmıştır. bunlar da şu konularda gelişmişler. bunları allah yarattığına göre bunların bilgilerini de allah vermiştir. ben de allah kuluyum, bana da verir. bu doğru mu?

amerikayı da allah mı yarattı? öyle.

aş. o dönem üstad niye bunu söylemiş. islamdaki geriliğin, maddi gerilikten kaynaklandığı gösterildiği için, üstad öyle bakıyor. yeni saidde daha farklı.

alman ne istiyorsa, ona veriyor. türk ne istiyorsa da ona veriyor. orada ne istediğimiz önemli.

"İşte, İslâmiyetin hakaikı hem manen, hem maddeten terakki etmeye kabil ve mükemmel bir istidadı var.

Birinci cihet olan manen terakki ise: Biliniz! Hakikî vukuatı kaydeden tarih, hakikata en doğru şahittir. İşte tarih bize gösteriyor. Hattâ Rus'u mağlub eden Japon başkumandanının İslâmiyetin hakkaniyetine şehadeti de şudur ki:"

amç. ilk başta manen terakkiyi söylüyor.

mk. bir kimse, almanlara rahmetin geldiğine, fakat rahmetin kendisine gelmediğine inanırsa, maneviyatı bunun nasıl olur?

amç. ne maddeten terakki inkar edilir, ne de manen terakki. bu ikisini birbirinden ayırıp, birini tercih etmek, müminin tespiti olamaz. lakin şu tespiti olmak zorundadır: manen terakki, hayati ve öncelikli olandır. bu olmadan, maddeten terakkiden ne bahsedebiliriz, ne de bir şey elde edilebilir.

üstad birinci cihet olan manen terakki diyor.

aş. ahireti isteyene, hem dünyayı hem ahireti birlikte veririm diyor ayette. sadece ahireti değil. batı dünyası, dünyayı tercih etti. fakat dünya savaşlarında, bunun ne hale getirdiğini dünyayı gördük. dinsiz medeniyetin, ne büyük bir cinayete sevkettiğini gördük. atom bombasını istersen, onu da veriyor. ama onu nasıl kullanacaksın sen. allahı tanımak için mi kullanıyorsun? yoksa başkasına üstünlük taslamak için mi kullanıyorsun? o zaman bakış açımızı belirlemek lazım. ben eşyaya niye sahip olacağım? zalim bir adamın eşyaya sahip olması kötüdür. ama mümin için iyidir. önemli olan, benim hangi niyetle onu talep ettiğim. ben içimde bir eziklik hissediyorsam, ondan din de çıkmaz. çünkü başlangıçta zihniyetini bozmuşsun. onunla dünyevi alanda yarışmayı, dinin temeli olarak görüyorsun.

mk. bende şöyle bir kompleks vardı eskiden. bir adam zengin olacağım dediği için, zengin olur zannediyordum. zamanla şunu gördüm. bir adam bir şeyi çıkartır. bir talep görür. öteki müşteri gelir, şunu da yapar mısın der. onu da yapar. bir başkası gelir, şunu da yapar mısın der.

bir şeyin hakkını verirseniz, bir rağbet görüyor. sonra allah talep getiriyor. yönlendiriyor. dışarıdan bakınca ben eskiden şöyle görüyordum: bunlar dünyayı kapsamak için bunları yapıyorlar. şimdi farklı görüyorum. bir şeyde bir kıvamı yakalamışsanız, bir başkası da bunu da getirir misin diyor. bunu görünce, kendi elinde değil bazı şeyler.

hş. işte eziklik duymazsan neticede her şeyi yapabilirsin.

hz. ömer zamanındaki islama bakın. bir de bu zamandaki afganistana bakın. o zamanın abd'si iran gibi gözüküyor. islam orduları oraya bir aracı gönderiyor. kisranın kafası neye çalışıyor. onun geldiği yerleri öyle bir süsleyeyim ki, bizim altımızda ezilsin, diyor. adam alıyor, mızrağını. tık tık, ipekleri kese kese ilerliyor. burada ne demek istiyor. ben senin bu ihtişamına ezilmiyorum. ufacık bir orduyla, senin dünya saltanatını yıkabilecek kapasitedeyim diyor. ben onların karşısında ezilmeyeceğim. esas vazifem nedir? allaha kulluk. bunları kaçırıyoruz.

diyor ki, allah, ben sizi yemek yedirmeye göndermedim. insanlara bakıyorsun, tüm vakitlerini rızıkla geçiriyor. beni doyurmak kimin vazifesi. allahın vazifesi.

mk. hüsnü ağbi doğru söylüyorsun, ama benim köyümde de aynı sıkıntı vardı. adam akşam yatarken rahat uyuyamazdı. çiy olacak mı, yağmur yağacak mı. balıkçı çıkarken, balık gelecek mi? bu hayatın içinde var zaten.

bizim müslümanlar savaş kazandıkları zaman bunu güç kabul etmiyorlar. saat yaptık, müslümanlar alet yapmışlardır dediğimizde, böbürlenenden geçilmiyor. avrupalı başka bir şey yaptığı zaman, biz böyle bakıyoruz.

aş. neticede maddi kulvarda yarışıyor demektir.

zk. maddi terakkiyle manevi terakkiyi ayırmak doğru gelmiyor bana.

amç. ayırmıyor üstad zaten. ilmi de tarif ederken, dinsiz ilim olamayacağı gibi, ilimsiz din de olamaz. islamın özgünlüğü ve muhkemliği burada yatıyor. biri bir yerde biter, öbürü başlar, zihniyetini yıkan bir din bu. dünya biter sonra ahiret başlar. bu tahrif edilmiş, yahudiyetin tüm kazuratını atıp, sen dünyada işlerken, ahireti kazanırsın.

aş. muhammed ağbinin dediği güzel bir noktadır. ben kendim yaptığı zaman, övünüyor, onlar yapınca eziliyorsam.

mümin nimeti allahtan bilir. gideni de allahtan bilir. kim vermiş derdi.

aö. himmetin millete hasredilmesi. o dönemlerde hakim anlayış bu olması. avam-ı müminin kendi medeniyetinin geri kalışını görünce, islamiyette bir hakikatsizlik mi var diye şüpheye düşebiliyor. orada topluma bir faydası olsun diye, maddi terakki vurgusu yapıyor.

ir. dünyayı isteyen ilme sarılsın, ahireti isteyen ilme sarılsın. her ikisini de isteyen ilme sarılsın, diyor peygamber efendimiz.

1 yorum:

uilliackwadhwani dedi ki...

Bally's Casino | Bally's sister site - BBSEEON.NET
Bally's New Jersey is one of the largest casinos in pcie 슬롯 the state and has just launched their brand. With the launch 에볼루션바카라 of 벳무브 Bally's brand on 코인 일정 사이트 Betway, 피망 포커 apk you can access