3 Eylül 2010 Cuma

Ramazan Risalesi 29. Mektup 2. Kısım 5. ve 6. Nükte

20100903 Ramazan Risalesi 29. Mektup 2. Kısım file:///?notlar|20100903%20Ramazan%20Risalesi%2029.%20Mektup%202.%20Kısım|0|0

Ramazan Risalesi 29. Mektup 2. Kısım 5. Nükte

"Beşinci Nükte: Ramazan-ı Şerifin orucu, nefsin tehzib-i ahlâkına ve serkeşane muamelelerinden vazgeçmesi cihetine baktığı noktasındaki çok hikmetlerinden birisi şudur ki: Nefs-i insaniye gafletle kendini unutuyor. Mahiyetindeki hadsiz aczi, nihayetsiz fakrı, gayet derecedeki kusurunu göremez ve görmek istemez. Hem ne kadar zaîf ve zevale maruz ve musibetlere hedef bulunduğunu ve çabuk bozulur dağılır et ve kemikten ibaret olduğunu düşünmez. Âdeta polattan bir vücudu var gibi, lâyemûtane kendini ebedî tahayyül eder gibi dünyaya saldırır. Şedid bir hırs ve tama' ile ve şiddetli alâka ve muhabbet ile dünyaya atılır. Her lezzetli ve menfaatli şeylere bağlanır. Hem kendini kemal-i şefkatle terbiye eden Hâlıkını unutur. Hem netice-i hayatını ve hayat-ı uhreviyesini düşünmez; ahlâk-ı seyyie içinde yuvarlanır.

İşte Ramazan-ı Şerifteki oruç; en gafillere ve mütemerridlere, za'fını ve aczini ve fakrını ihsas ediyor. Açlık vasıtasıyla midesini düşünüyor. Midesindeki ihtiyacını anlar. Zaîf vücudu, ne derece çürük olduğunu hatırlıyor. Ne derece merhamete ve şefkate muhtaç olduğunu derk eder. Nefsin firavunluğunu bırakıp, kemal-i acz ve fakr ile dergâh-ı İlâhiyeye ilticaa bir arzu hisseder ve bir şükr-ü manevî eliyle rahmet kapısını çalmağa hazırlanır. Eğer gaflet kalbini bozmamış ise..."

"Mahiyetindeki hadsiz aczi, nihayetsiz fakrı, gayet derecedeki kusurunu göremez ve görmek istemez."

aş. kusur eksik anlamında, suç anlamında değil.

"Hem ne kadar zaîf ve zevale maruz ve musibetlere hedef bulunduğunu ve çabuk bozulur dağılır et ve kemikten ibaret olduğunu düşünmez. Âdeta polattan bir vücudu var gibi, lâyemûtane kendini ebedî tahayyül eder gibi dünyaya saldırır. Şedid bir hırs ve tama' ile ve şiddetli alâka ve muhabbet ile dünyaya atılır."

aş. öyle bir bağlanıyor ki, dünyaya hiç kopmayacakmış gibi. insan sevdiği şeyi istiyor.

"Şedid bir hırs ve tama' ile ve şiddetli alâka ve muhabbet ile dünyaya atılır. Her lezzetli ve menfaatli şeylere bağlanır. Hem kendini kemal-i şefkatle terbiye eden Hâlıkını unutur. Hem netice-i hayatını ve hayat-ı uhreviyesini düşünmez; ahlâk-ı seyyie içinde yuvarlanır."

aş. çok dikkat etmemiz gereken bir tabir. ahlaksızlık ne demek? kadın düşkünlüğü, içki düşkünlüğü değil. ahlaksızlık, netice-i hayatını ve hayat-ı uhreviyesini düşünmemektir. fiillerimizde ahiret endişesi yoksa, o iş ahlaksızca bir iştir.

hulka yani yaratılışa uygun bir iş değildir.

insanın yaratılışı ahirete bakar. yumurta, bir tavuk olmaya bakar. tohum ağaca meyveye bakar. bunun dışında bir faaliyetle ukllanılırsa, hulkuna yani ahlakına uygun davranmıyor demektir. insan ebed için yaratılmıştır. bütün arzuları istekleri ebede gider diyor. bütün arzuları ebede giden insan, hiç sınırlı bir şey istemiyor.

yy. devamını okumadık ama burası müslümanlardan çok diğerlerine mi hitap ediyor?

şu anlamda söyledim: burada girişte...

aş. nefis ahiret eksenli değil dünya eksenli düşünür. bu vesileyle müslümanlara hitap ediyor. ahlaksızlık demek yaratılışına uygun davranmamak demek. fıtratına uygun olanı, ona vermediğin zaman, ahlaksız olmuş olur.

halkı ve halıkı unutmak.

"İşte Ramazan-ı Şerifteki oruç; en gafillere ve mütemerridlere, za'fını ve aczini ve fakrını ihsas ediyor."

yy. oruç müslümanlar tutar. o zaman müslümanlara hitap eder.

aş. türkiyede içki içen, namaz kılmayan insanlar oruç tutar. oruç tutarken, o çirkin davranışlara onları engelliyor. oruç insana aczini bildiriyor.

yy. tutan için tamam, ama buradaki hitap sanki tutmayanlara hitap ediyor gibi geldi bana. çok ağır oluşundan dolayı.

"Açlık vasıtasıyla midesini düşünüyor. "

aş. her an ne kadar zayıf olduğunu oruçla anlıyor. gaflete girmesine engel oluyor.

mk. burada insanı şablonlandırmaya ihtiyacımız var. insanın okları var. bunlardan bir tanesi nefis. bir tanesi de doğru yol dediğimiz kalp yolu. nefis kötülüğü ister. peki bütün sorun şurada: kötülük ne demektir?

onu oturtabilirsek dünyamızda, ondan sonrası daha rahat olur.

çözümleyemediğim konuları ben karıştırıyorum. insanın iki yoluna ulaşmamızı sağlayacak bir merdiven çıkarmamız gerekiyor.

hş. burada başlangıçta nefis dediği için, öteki tarafa varmadan, nefsi frenlemenin hedefinde üstad.

aş. başta onu söyledi: ...

hş. nefsin terbiye edilebilir özelliği var.

mk. ben müzik dinliyorum. yahu bir ses var, niye benim sesim böyle değil diyorum. o kişi, her gün yıllarca eğitim alıyor. o eğitimi ala ala altın gibi tatlı bir ses oluyor. demek ki, şöyle bir vartaya yatıyoruz gibi geliyor bana: biz yaratılıştan iyiyiz. terbiye olmadan yaşayabiliriz. hayır, terbiye olarak, iyi olabiliriz.

aci. yani hep oruç mu tutacağız? terbiye olmak için?

mk. bir eğitim alıyorsunuz. ama o eğitim okuldan çıkınca bitmiyor, o eğitimi hayatın içinde kademe kademe ilerletiyorsunuz. kendi katmanlarınızda, o eğitim aslında devam ediyor. ama hiç eğitim almamışsanız, bir şeyleri tutturamıyorsunuz. ramazandaki 1 aylık eğitim, 1 sene boyunca ilerlemenize yardımcı oluyor.

hş. evet meleke kazanmanızı sağlıyor.

mk. şu boğazı durdurmak çok ciddi bir şey. bütün medyanın %30'u belki yeme içmeyle ilgili. ramazan orucu bu manada çok ciddi bir terbiye gerektiriyor.

sahura kalkmak bir terbiye işi. iftara çorbayla başlamak bir terbiye işi.

aş. hedefimiz nefsi terbiye etmek olmalı. bu manada manevi oruç tutacağız. her halde, nefsimizi terbiye edeceğiz.

aci. bir çarşıya gittiğinde, açık saçık insanları gördüğünde bile, ben oruçluyum diyorsun. normalde belki bakıp geçebiliyoruz; ama ramazanda dikkat ediyoruz.

aş. allah öyle bir yardım gönderiyor ki, anında hatırlıyorsun. harama karşı korunmada hassaslaşıyorsun. bir müzisyenin ince bir notayı fark etmesi gibi.

mk. nefsani davranmak demek, terbiyesizlik yapmak demek.

"Zaîf vücudu, ne derece çürük olduğunu hatırlıyor. Ne derece merhamete ve şefkate muhtaç olduğunu derk eder. "

aş. gerçekten daha iyi anlıyoruz. insan duygu olarak hassaslaştıkça, daha şefkatli davranmaya başlıyor.

dışarı çıktığımız zaman gözümüzü alıkoyuyoruz, o zaman anlıyoruz ki, cenabı hakka her zaman sığınmaya ne kadar muhtaç olduğumuzu her zaman hissediyoruz. bu da bir şükrü manevi.

fasık kalbi bozulduğu için, günahtan rahatsız olmuyor. başkasını da rahatsız etmekten rahatsız olmuyor.

bazı motorsikletler hem kendine zarar veriyor, hem de başkalarına zarar veriyor.

terbiye olunmamışlıktan dolayı, eğer rahatsızlık duymuyorsak, o noktada kalbimiz bozuk demektir. o incelikleri göremiyoruz.

aci. bunlar basamak basamak bence. kendi dünyamda bana soruyorlar, ramazanda nasılsın? ben diyorum: hissetmiyorum diyorum. ancak akşam vakti biraz oruçta olduğum zaman hissediyorum. bunu bilmeyen insanlar için kolay değil.

hş. ama her an tetiktesin.

aci. muhakkak öyle, ama insanın beklentisi var. ulvi duygular içinde onu yaşıyorum.

6. nükte

"Altıncı Nükte: Ramazan-ı Şerifin sıyamı, Kur'an-ı Hakîm'in nüzulüne baktığı cihetle ve Ramazan-ı Şerif, Kur'an-ı Hakîm'in en mühim zaman-ı nüzulü olduğu cihetindeki çok hikmetlerinden birisi şudur ki: Kur'an-ı Hakîm, mâdem Şehr-i Ramazan'da nüzul etmiş; o Kur'anın zaman-ı nüzulünü istihzar ile o semavî hitabı hüsn-ü istikbal etmek için Ramazan-ı Şerifte nefsin hacat-ı süfliyesinden ve malayaniyat hâlattan tecerrüd ve ekl ve şürbün terkiyle melekiyet vaziyetine benzemek ve bir surette o Kur'anı yeni nâzil oluyor gibi okumak ve dinlemek ve ondaki hitabat-ı İlâhiyeyi güya geldiği ân-ı nüzulünde dinlemek ve o hitabı Resul-i Ekrem (A.S.M.)dan işitiyor gibi dinlemek, belki Hazret-i Cebrâil'den, belki Mütekellim-i Ezelî'den dinliyor gibi bir kudsî halete mazhar olur. Ve kendisi tercümanlık edip başkasına dinlettirmek ve Kur'anın hikmet-i nüzulünü bir derece göstermektir.

Evet Ramazan-ı Şerifte güya âlem-i İslâm bir mescid hükmüne geçiyor; öyle bir mescid ki, milyonlarla hâfızlar, o mescid-i ekberin kûşelerinde o Kur'anı, o hitab-ı semavîyi Arzlılara işittiriyorlar. Her Ramazan شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِى اُنْزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ âyetini, nuranî parlak bir tarzda gösteriyor. Ramazan, Kur'an ayı olduğunu isbat ediyor. O cemaat-ı uzmanın sair efradları, bazıları huşu' ile o hâfızları dinlerler. Diğerleri, kendi kendine okurlar. Şöyle bir vaziyetteki bir mescid-i mukaddeste, nefs-i süflînin hevesatına tabi olup, yemek içmek ile o vaziyet-i nuranîden çıkmak ne kadar çirkin ise ve o mesciddeki cemaatın manevî nefretine ne kadar hedef ise; öyle de Ramazan-ı Şerifte ehl-i sıyama muhalefet edenler de, o derece umum o âlem-i İslâmın manevî nefretine ve tahkirine hedeftir."

aş. ramazan insanı öyle bir hale getiriyor ki, kurandaki mesajı anlayabilecek bir konuma getiriyor. kalbi doğrudan doğruya allahtan gelecek mesajı alacak konuma geliyor. muhammed asm. tam o haydeyken, vahiy geliyor ona.

ramazan o kıvam halidir. her ayda mümkün oluyor.

aö. vahiy ramazan dışında da iniyor. nüzul ve inzal arasında bir farktan bahsediliyor.

aş. inzal, insanlara abakar. cenabı hak zaman dışında olduğu için, zamana bağlayamazsın. ramazan hali üzere bir halde indiriyor, sonra insanın zamanda yaşamasından dolayı, kendi durumuna uygun olarak, orada mesajı gönderiyor.

hş. insan bir kez kurana muhatap olsa, o kapıdan artık bütün kuran girebilir. ramazanın 30 gün boyunca, insan nefsani arzulardan arınıyor, meleki bir hal alıyor, o yüzden kuranın mesajını taşımaya uygun bir hal alıyor.

"nefsin hacat-ı süfliyesinden..."

aş. nefsin fenaya giden ihtiyaçlarından, malayani haletten, yani hiçbir neticesi olmayan hallerden, bunlardan sıyrılıyor. amaçsız konuşmaktan sıyrılıyor. ve yemek ve içmeyi terk ediyor, melekiyet vazifesine benziyor. vahyi kim taşır? melekler taşır. demek insan da melek gibi terbiye gördüğü zaman, vahyi taşımaya müstehak oluyor.

allah için an yoktur. sanki allah ne için onu indirmişse, o senin için yeni oluyor. o biraz da ihtiyaca bağlı. vahye olan ihtiyacın sende tecelli etmesine bağlı. sen susadığın zaman, su senin için, an-ı nüzul oluyor.

aci. senin ihtiyacına cevap verdiği anda, senin için o ayet o anda inmiş oluyor.

"resulullahtan dinliyor gibi dinlemek"

aş. mektup, biri yazar, sen okursun. aynada ...

herkes o dönemde içkinin yasak olmasını istiyor. yanlış mana veriyor. hz. ömer diyor ki, ne zaman inecek bu ayet? tam insanlar ihtiyaç hissettiği anda iniyor ve yasaklanmış oluyor.

allah kuran okuyanlarla beraberdir. onda öyle bir an var ki, sanki allahla konuşuyormuşsun gibi kuran okuyorsun. sesi güzel olanlar, takvayla okumak, allah korkusuyla okumak anlamına geliyor. mesela, hz. bilal şın sesini çıkaramıyor. hz. muhammed diyor ki, bilalin sini onların şininden daha hayırlıdır.

mk. burada samimiyeti şablonlandırıyor üstad. çok güzel bir eğitim tarzı veriyor. buradasınız. buradan çıkıyorsunuz, hz. cebraille beraber bir tabloya koyuyor sizi. bu hissetmemizi kuvvetlendiriyoru. zübeyir ağbinin nefis terbiyesi kitabında hep o anda olmak terbiyesi verilir.

adamın bir sevgilisi vardır, seni seviyorum, diyemez. biz duygularımızı kullanmaya alışmamışız. burada duyguların da ilerisinde, görüntü olarak da hayal olarak da kendimizi nasıl terbiye edebileceğimizi gösteriyor bize.

"ve kendisi tercümanlık edip..."

aş. kuranın hikmeti nüzulu nedir? hem kendisi dinleyecek, allahla konuşacak bir nevi. sonra da başkalarının da allahla konuşmalarını hatırlatacak.

aci. bazı zamanlarda, denk geliyor, dedemin veya dayımın kuran okuması sahnesine gidiyorum.

yy. fotoğrafik bellek, onu o anda çekiyorsun.

orada farkına varmadan öğrenmede gerçekleşiyor.

aş. birçok insan dine dönerken, o çocukluğunda yaptığı gözlemi hissediyor.

yy. çocuğun çocukluğunun geçtiği köy, dünyanın en güzel köyüdür. çiçekler en güzel köydür. cennet onun için.

ben de hatırlıyorum, çocukluğumda bizim bir komşu vardı. sürekli kuran okurdu balkonda. o sesi unutmam.

""

aş. lisan-ı haliyle kuran okuyor. okuyanının huşusu olduğu gibi, dinleyenin de huşusu çok önemli.

mk. itiraz etmeden huşuyla dinlerseniz, ona hayran olursanız , o size geçer. okuyanın nasıl okuduğu önemli değil. sanat da böyle geçer.

"şöyle bir vaziyetteki bir ..."

aş. manevi nefret, o hali yaşamayanın... cenabı hak insana bir görev vermiş ya, sen o vazifeyi görmezlikten gelirsen, "sen beni itham mı ediyorsun" şeklinde olur ya.

yy. biz oruç tutmayanlara karşı kötü bir muamele edeceğiz anlamında değil. burada islam toplumundan bahsediyor. beyaz koyunların içindeki siyah koyunlar gibi. ahengi bozacaktır.

aş. manen hissediyorlar onu kalplerinde.

oğ. ilişkilerimde onlara karşı bir azalma hissediyorum.

aş. kendi içlerinde onu yaşıyorlar. pazarda gidiyorum, orada tesettürlü insanlar var. bizim çocuk muz almış yiyor. adam geldi, çocuğa diyor: "sen de mi oruç tutmuyorsun, ben de tutmuyorum, aferin". demek ki, vicdanında büyük bir tazip var. sen yapmasan bile, o içinde büyük bir ızdırap görüyor.

yy. bile bile bundan rahatsız olan. hiç umrunda olmayan insanlar da vardır. bir çoğu aslında oruç tutması gerektiğini ama tutamadığını hissediyor insanlar.

aş. batılı insanlar hürmet ediyor, senin oruç tuttuğunu öğrenince. ama burada inadına yapınca, o ızdırabın göstergesinden başka bir şey değil.
yy. doygun insanlarda bunu görüyorsun, ama gaflet vari hiçbir şeyi takmayan insanlar var.

aş. takmıyor değil, öyle görünüyor. bir yerde herkesin gözünün önde, semt pazarının önünde, masayı kurmuş çay içiyor.

aö. benzetme yaptığı "mescitteki cemaatin manevi nefreti" diyor ya, o mescit alem-i islam demek.

aş. burası islam toplumu. bizim köyde, ben dinsizim diyen biri var. adam kuranı kabul etmiyor, ama oruç tutuyor. demek ki, bir bağ var. tutmamak öyle bir şey ki.

yy. sizin oralı biri var, kızıl komünist kemal ağbi. geçen gelmiş, ramazandayız ben kendimi bildim bileli oruç tutarım diyor. ramazan bitsin bizde her şey var.

aci. diğerlerini yapamıyorlar, bari bunu yapalım diyorlar.

yy. oruç çok derin bağlarla bağlıyor insanı. izmir'de bir yere gitmiştik, oruç tutan yok. ama bayrama bir hazırlık var, sedalar süsler. çok büyük bir heves var. bu da güzel.

aci. ramazanı hissetmese bile, hepsi bayramı hissediyor.

yy. personeline bayram hediyesi alıyor. mutlaka bir şekilde ramazanın bereketi etkiliyor.

aş. solcusu bile, bundan etkileniyor. islam toplumunda buna muhalefet etmek, inadına yapmak olur.

aö. mümin birisi dünyadan göçtüğündü ona üzülmesi, kafir birisi göçtüğünde ona sevinmesine paralel. islam alemi de, cansız mevcudatın haline bir iştirak.

aş. allah bu kadar nimet vermiş, bu kadar nimet veren bir yaratıcının senede bir ay oruç tutacaksın, bunu kabul etmemek, bu kadar nankörlük olmaz, demek. manevi bir tahkiri hak ediyorsun demektir.

rd. her geçen gün bir kale düşüyor. adam bir ay tutardı. sonra 15 gün tutmaya başlıyor. sonra 3 güne iniyor. böyle gidiyor.

aş. önemli olan orada dinle ilgili bir bağın kalması. su üstüne yazı yazmak diye bir kitap var. müridine çiçek veriyor. çiçek solmaya başlıyor. solmaya başlayınca üzülüyor. çiçeğin kökünde çıkartıyor. orada bir sürü çürümüş kökleri gösteriyor. fakat orada yeşil bir kök kalmış, sen ona çalış diyor. onu diriltirsen, ötekiler kalmaz, diyor. önemli olan orada bir hayat damarının kalmasıdır.

yy. cumhuriyet bayramı geliyor, hiç toplumu derinden etkileyen bir şey var mı? yok. o kadar resmi tatil olmasına rağmen. üniversitede bile inkılap tarihi öğretirler, ama etkilemiyor. ama bayram günü desen, ramazan içinde desen, herkes bilir.

rd. kopuşların sebebi, bulundukları çevrede yalnız kalmak.

aş. eskiden dindarlara karşı bir tepki vardı. adam gelirdi, sen dün yakalanan militanın nesisin derdi. insan tedirgin davranıyor. ama şimdi o inat kırıldıktan sonra... ismail ambarlı ağbi anlatmıştı: bu hapse düşmüş, hücre hapsine. elini öyle bağlamışlar ki, kangren olacak. üstad geliyor rüyasında açıyor elini. çıkartıyorlar bunu, biriyle ellerini arkadan bağlamışlar. jandarmalar getiriyor. demişler ki: "biz namaz kılmak istiyoruz", jandarmalar böyle kılın demiş. o sırada açık bir kadın geçiyormuş. buna itici gelmiş o kadın. namaza durmuşlar. o kadın bağırmaya başlamış: "allah sizi kahretsin, bu adamlara yaptıklarınız nedir" demek insanların içinde bir takım dine karşı iştiyak var ama o istibdattan çıkamıyor. bugün cuma, yollar tıklım tıklım camiler dolmuş. vakit namazlarında 1 saf olan yerler 3 saf 4 saf dolmuş. istibdat kopunca, damarlar birden hayatlanmaya başlıyor.

Hiç yorum yok: