3 Aralık 2010 Cuma

Altıncı Şua

Şimdiye kadar Fatiha'nın tefsirini yaptık, şimdi de namaz tamamlansın diye teşehhüdü okuyoruz.

"Altıncı Şua şualar 6. şua


Yalnız iki nüktedir.

بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ

[Namazdaki teşehhüdde bulunan

اَلتَّحِيَّاتُ اَلْمُبَارَكَاتُ اَلصَّلَوَاتُ اَلطَّيِّبَاتُ لِلّهِ

ilâ âhirenin iki noktasına gelen iki suale iki cevaptır. Teşehhüdün sair hakikatlarının beyanı başka vakte talik edilerek bu "Altıncı Şua"da yüzer nüktesinden yalnız iki nüktesi muhtasar bir surette beyan edilecek.]

Birinci Sual: Teşehhüdün mübarek kelimatı, Mi'rac gecesinde Cenab-ı Hak ile Resûlünün bir mükâlemeleri olduğu halde, namazda okunmasının hikmeti nedir?

Elcevap: Her mü'minin namazı, onun bir nevi Mi'racı hükmündedir. Ve o huzura lâyık olan kelimeler ise, Mi'rac-ı Ekber-i Muhammed (Aleyhissalâtü Vesselâm)da söylenen sözlerdir. Onları zikretmekle, o kudsî sohbet tahattur edilir. O tahatturla o mübarek kelimelerin manaları cüz'iyetten külliyete çıkar ve o kudsî ve ihatalı manalar tasavvur edilir veya edilebilir. Ve o tasavvur ile kıymeti ve nuru teâli edip genişlenir.

Meselâ: Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, o gecede Cenab-ı Hakk'a karşı selâm yerinde اَلتَّحِيَّاتُلِلّهِ demiş. Yani: "Bütün zîhayatların hayatlarıyla gösterdikleri tesbihat-ı hayatiye ve Sâni'lerine takdim ettikleri fıtrî hediyeler, ey Rabbim sana mahsustur. Ben dahi bütün onları tasavvurumla ve îmanımla sana takdim ediyorum."

Evet nasılki Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm اَلتَّحِيَّاتُ kelimesiyle, bütün zîhayatın ibadat-ı fıtriyelerini niyet edip takdim ediyor. Öyle de: Tahiyyatın hülâsası olan اَلْمُبَارَكَاتُ kelimesiyle de, bütün medar-ı bereket ve tebrik ve bârekallah dediren ve "mübarek" denilen ve hayatın ve zîhayatın hülâsası olan mahluklar, hususan tohumların ve çekirdeklerin, danelerin, yumurtaların fıtrî mübarekiyetlerini ve bereketlerini ve ubudiyetlerini temsil ederek, o geniş mana ile söylüyor. Ve mübarekâtın hülâsası olan اَلصَّلَوَاتُ kelimesiyle de zîhayatın hülâsası olan bütün zîruhun ibadat-ı mahsusalarını tasavvur edip dergâh-ı İlahîye o ihatalı manasıyla arzediyor. Ve اَلطَّيِّبَاتُ kelimesiyle de, zîruhun hülâsaları olan kâmil insanların ve melaike-i mukarrebînin, salavatın hülâsası olan tayyibat ile nurani ve yüksek ibadetlerini irade ederek Mabuduna tahsis ve takdim eder."

aş. Burası Miracta Cenabı Hakla Resulu arasındaki konuşma. Cenabı Hakka, Muhammed Asm'nin miraç suresinde geçirdiği her şeyi takdim ediyor.Şu cümle, tümünü özetliyor, tüm mirac-ı nebeviyeyi. Mirac insanın külli ubudiyetini temsil ediyor. Bu cümle de tüm miracı temsil ediyor.

"Birinci Sual: Teşehhüdün mübarek kelimatı, Mi'rac gecesinde Cenab-ı Hak ile Resûlünün bir mükâlemeleri olduğu halde, namazda okunmasının hikmeti nedir?"

"Elcevap: Her mü'minin namazı, onun bir nevi Mi'racı hükmündedir. "

aş: İnsan gün boyunca şu dört hakikati ne kadar yaşamışsa onları namazda Cenabı Hakka takdim ediyor.

"Ve o huzura lâyık olan kelimeler ise, Mi'rac-ı Ekber-i Muhammed (Aleyhissalâtü Vesselâm)da söylenen sözlerdir."

aş. Şazeliler halka kuruyorlar. Bunlar devir devir büyüyor. Ortada şeyhin belirlediği biri var. Şeyh de halkanın bir tarafında tutuyor. Ortadaki adam zikri başlatıyor. Halkadaki insanların konumlarını değiştiriyor. Her biri bir mevcudatın bir tespihatını temsil ediyor. Ortadaki bir zikri yönetiyor. Sonra bunları alıp, şeyhin önüne gidiyor ve zikri ona takdim ediyor. Burada kainatın insanın, Cenab-ı Hakla ilişkisini temsil etmişler. İnsan ortada, etraftaki halkalar tüm mevcudat. Onların zikrini dinliyor anlıyor ve bunları Allaha takdim ediyor. Mirac dediğimiz şey de insanın Allah'ın esmasını ne kadar anlamışsa kainatta onu namazda takdim ediyor. Resulullah, bunun külli ubudiyetini Miracda yapmış. Gün boyunca ayetlerle karşılaşıyoruz, onlardan esmayı okuyoruz ve namaz sırasında bütün bunları Rabbe takdim ediyoruz.

Burası, o takdim ediş sırasında insanın ne söylediğini, insanın nasıl bir ubudiyete mazhar olduğunu özetleyen bir yer.

"Onları zikretmekle, o kudsî sohbet tahattur edilir. O tahatturla o mübarek kelimelerin manaları cüz'iyetten külliyete çıkar ve o kudsî ve ihatalı manalar tasavvur edilir veya edilebilir. Ve o tasavvur ile kıymeti ve nuru teâli edip genişlenir."

aş. Bir şeyin cüziyetten külliyete çıkması ne demektir? Bir kedinin yavrusunu sevmesi, Rahmaniyetin cüzi bir numunesidir. Bunu kediye verebilirsin, kedi yavrusunu seviyor. Merhametin bir tecellisi.

Bir insan aynalarla dolu bir odaya girdiğinde, kendisi bir kişiyken, aynalar vasıtasıyla sayısız tecelliye mazhar olur. Kendisi cüzi iken, külli mahiyete gelir. Yani her bir aynada o insan gözükür.

Külliyet ile küll arasındaki fark şudur. Küll ile cüz aynı cinstendir. Küllün oluşması için cüzlerin olması gereklidir. Cüzi ise küllinin parçası değildir. Sonsuz tane bile olsa, külliden bir parça değildir. Ama her şey onu gösterir.

Bir kedi yavrusuna merhamet ediyor. Bu merhameti, cüz küll ilişkisinde düşündüğümüzde; merhameti Allah'ın merhametinden bir parça olarak görersek, bu şirk ifade eden bir durum olur.

hş. Ben cüziyi itibari olarak anlıyorum.

aş. Kişi bir fertken, sonsuz görüntü olmasıyla külliyet kesbetmesi ne demektir? Bir özelliğinin her yerde gözükmesi demektir. Ama o yansımalar hiçbir zaman, onun bir parçası değildir.

O yüzden biz panteistlerden farklıyız. Onlar bütün akılların birleşmesinden oluşan bir akla inanırken, bizim anladığımız tevhidde, mevcudat cüzi konumundadır. Cenabı Hakkın esması külli konumdadır. Yani parçası değildir.

Eğer biz anneyle yavru arasındaki ilişkiyi, bir cüzi görüntü olarak görmezsek, o zaman her bir rahmeti sebeplere dağıtabiliriz, bu ise şirk olur.

Ben mesela, kendim namaz kılıyorum; fakat tüm mevcudat, tüm zerrelerim, müminler hepsi Allah'ı tespih ediyor. Sen bir insanken, bir fert olarak ibadet ederken, miracı tahattur etmekle, tüm mevcudatın ubudiyetine dönüşüyor. Ben, zerrelerim, tüm müminler ve tüm kainatla bilikte ubudiyet ediyorum.

"Meselâ: Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, o gecede Cenab-ı Hakk'a karşı selâm yerinde اَلتَّحِيَّاتُلِلّهِ demiş. Yani: "Bütün zîhayatların hayatlarıyla gösterdikleri tesbihat-ı hayatiye ve Sâni'lerine takdim ettikleri fıtrî hediyeler, ey Rabbim sana mahsustur. Ben dahi bütün onları tasavvurumla ve îmanımla sana takdim ediyorum."

aş. Eğer merhamet cüziyette kalırsa, yok olur. Fakat tüm zayıflara merhamet edenin merhameti şu anda orada yansıyor dedin mi, tıpkı güneşin ışığı bir kabarcıkta görünmesi gibi, tüm kabarcıklarda tecelli eden güneşin yansımasıdır dediğin anda, tüm denizin üstünde tecelli eden güneşle irtibat kurmuş oluyorsun. Yani her zaman her yerde tecelli eden bir hakikatin bir ucu oluyor.

Tahiyyatla, her yerde herkesin yaptığı ubudiyete dahil oluyoruz. Ubudiyetin olmadığı bir nokta bile yok, bunu demek suretiyle külli bir hakikatin içine girmiş oluyoruz.

"Evet nasılki Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm اَلتَّحِيَّاتُ kelimesiyle, bütün zîhayatın ibadat-ı fıtriyelerini niyet edip takdim ediyor. Öyle de: Tahiyyatın hülâsası olan اَلْمُبَارَكَاتُ kelimesiyle de, bütün medar-ı bereket ve tebrik ve bârekallah dediren ve "mübarek" denilen ve hayatın ve zîhayatın hülâsası olan mahluklar, hususan tohumların ve çekirdeklerin, danelerin, yumurtaların fıtrî mübarekiyetlerini ve bereketlerini ve ubudiyetlerini temsil ederek, o geniş mana ile söylüyor."

aş. Hayatı ifade eden ne varsa, hepsini o verdi manasında bir tespihat var.

Mesela bir araba çalışmasıyla, beni yapanın güzel iş yaptığını gösterir. Güzel bir aletin çalışıyor olması, efendisini öven bir hal olur.

Birinci katta, ne kadar hayattar olan ne varsa, ki hayattar olmayan hiçbir şey yoktur, tüm mevcudatın ubudiyetini sana sunarım, diyor.

Bu yetmiyor, sonra el mübarekatuh, diyor. Bir çizgi sonsuz noktadan oluşur, bir düzlem sonsuz çizgiden oluşur. Bir ağaç var, üzerinde sayısız meyve var. Bunların hepsi sana tespih eder. İki, her bir meyvenin içinde bir tohum var, ve onun içinde bir ağaç kadar potansiyel var. Dolayısıyla, ağacı bir tohumun içine koydu, her bir tohum da kainatın ifade ettiği manayı ifade ediyor dedi. Her bir hayat sahibi sayısız hayat sahibi kadar tespih ediyor. Yani bir boyut artıyor. Yatay eksendeki her bir noktayı sonsuz noktalardan oluşan bir doğruya çevirdi.

Mekansal sonsuzluk vardı, zamansal sonsuzluğu da ekleyerek, tespihatın keyfiyetini artırdı.

Ben sana sadece bütün mevcudat ibadet ediyor demiyorum, her bir zerre tüm kainat miktarınca tespihat yapıyor, diyor. Böylece ubudiyeti küllileştirmiş oluyor.

aö. Merkezde Mabud ismi var. Cüzi ubudiyetler bunun tecellisiyken, hepsinin küllileşmesi oluyor.

aş. Peki es-salavatın farklılığı nedir?

"Ve mübarekâtın hülâsası olan اَلصَّلَوَاتُ kelimesiyle de zîhayatın hülâsası olan bütün zîruhun ibadat-ı mahsusalarını tasavvur edip dergâh-ı İlahîye o ihatalı manasıyla arzediyor. "

Ağaç, ağacın tohumları, o tohumların içinde sonsuz ağaç var. Ama ruh dediğim zaman hem zamanı hem mekani içine alabilen, hepsini aynı anda ihata edebilen bir mahluka dönüşüyor. İnsanı düşünün. Her bir dna, bir nesli barındırabilir. Ama ruh, tüm zihayatı ve ziruhu içine alabilecek bir mahiyet kesbediyor.

Ağacın tüm meyveleri tespih ediyor. Tohumlar da diyor ki, bu tesphiat sonsuzdur. Bir de ziruh var. Onun tüm ubudiyetlerini sunabilecek mahiyette. Yani tohumundan ağacına kadar tüm silsileyi içinde barındırabilecek mahiyette. Ağaç dediğimiz zaman bir şahsı manevidir. Tüm ağaçları içine alabilecek bir mahiyet kazanıyor.

Cansızlara baktığımızda çeşit çeşit var. Tohumlu bir canlı, bunu tüm zamana katıyor.

hş. Ziruh farklı varlıkları bir araya topluyor. Mesela bir hayvan et yemekle, başka bir hayvanı da içinde barındırıyor. Herhangi bir ziruha bak, tüm kainatı temsil ediyor.

aş. Ruh, başlangıçtan sona kadar olan tüm insanları bir araya bağlıyor,hem de o potansiyeli de insana bağlıyor. Yani bebekten ölüme kadar tüm anı birbirine bağlıyor, hem de dna'daki potansiyeli de ona bağlıyor.

"Ve اَلطَّيِّبَاتُ kelimesiyle de, zîruhun hülâsaları olan kâmil insanların ve melaike-i mukarrebînin, salavatın hülâsası olan tayyibat ile nurani ve yüksek ibadetlerini irade ederek Mabuduna tahsis ve takdim eder."

aş. Ziruhlar zaman ve mekanı birleştirdiler. Zişuurlar da tüm ziruhların yapmış olduğu tüm ubudiyetleri birleştirip Allaha takdim ediyor. Ziruhların yaptığı ibadetleri fark etti.

aö. Zişuur yerine burada melaike-i mukarrebin demesinin maksadı?

aş. Bir örnek vereyim: Benim ruhum, bedenimdeki tüm zerratın ubudiyetini takdim ediyor. Sen bu cemaatin lideri oldun, bir şahsı manevi olarak anılıyorsun. Ayette diyor ya, o gün imamlarıyla çağrılır. Çünkü o imam tüm hepsini bir parçası gibi görüyor. Cebrail As. da tüm meleklerin toplamı gibi. Bir babanın ailenin bütününü temsil etmesi gibi.

En sonda, Muhammed ASM. tüm peygamberlerin, velilerin, mevcudatın tüm zamanlardaki her halinde potansiyel olarak veya o andaki ubudiyetlerini temsil ediyor. Mirac da bunun gerçekleşmesi. Mirac'da ona tüm zamanlar gösteriliyor. Tüm peygamberlerin makamında terakki ediyor. Cebrail As. mertebesinde mülk ve melekutu terakki ediyor.

Hiç yorum yok: