12 Eylül 2008 Cuma

Yirmidozuncu Mektup 2. Kısım 6. Nükte

(...)
A: Okuduğumuz Kuranın hakikati ne zaman iniyor? Ramazandaki haleti ruhiyeyi kazanmakla. Ramazan sadece o aya mahsus bir şey değil. Kuranla muhatap olma halinin sembolik bir ifadesi. O yüzden Kadir Gecesi yılın her günü olabilir.
O: Niye Ramazanda arayın diyor o zaman?
A: Özellikle Ramazanda arayın. Ramazan o haleti yakalamaya en uygun zaman dilimi olduğu için.
Y: Kadir geceni kendin oluşturacaksın yani.
x: Kadir Gecesi insanların bağışlanması için bir vesile.
A: Fakat biri Ramazanı kaçırdı diye, şeyi kaçırdı olmuyor.
Dün geceki Kadiri yakalamak diye bir ifadesi vardır Üstadın. Öyle bir merhaleye varırsın ki, dün geceki kadirle yarınki Bayramı aynı anda yaşarsın. Demek ki zamanın üstüne çıkıyorsun. Manevi bir haleti anlatıyor.
"Kur'an-ı Hakîm, madem Şehr-i Ramazan'da nüzul etmiş; o Kur'anın zaman-ı nüzulünü istihzar ile o semavî hitabı hüsn-ü istikbal etmek için Ramazan-ı Şerifte nefsin hacat-ı süfliyesinden ve malayaniyat hâlattan tecerrüd"
Bu ramazan olmasa bile, nefsin hacatı süfliyesinden kurtulmak gerekiyormuş, ve maleyaniyattan. Yani neticesi boş manasında.
E: Kuran yeni nazil oluyormuş gibi nasıl okunur? Ne fark eder yeni nazil olması? Heyecanı yaşamak mı?
A: Ben kendi dünyamda hissettiğimi söyleyeyim. Bir şeyi görüyorsun, ah işte tam budur diyorsun. Kuran ne zaman tahakkuk eder, diye tartışmışlar. Gazali diyor ki, belli olmaz, bir anda gelir diyor. Vicdani bir şeydir.
E: Burada başka bir şey anlatıyor. Burada bir hayatı ruhiyeye girmemiz gerektiğini söylüyor.
A: Oradakik hakikati anlayabilmek için, o heliti ruhiyeyi yaşamak gerekiyor.
E: Oruç onun en büyük vesilesi. Yemekten içmekten...
A: Anladığımız Kuran değil. Hakikatine tam muhatap değiliz. Bir şey hissediyor, ama tam anlamıyor.
Y: Hz. Osmanda olması lazım. Sahabelerden biri bir yeri okuyor, bayılıyor düşüyor orada.
A: O ayetin nüzulune kendini hazır etmiş.
Y: Kalbine etki yapmış.
A: Hz. Aliye bir soru soruyorlar. Bu soruya yanıt vermek istemiyor. Israr ediyor. Söylüyor. O da bir anda ölüyor. Yeri geldiğinde bir söz böyle etki eder diyor.
Y: Peygamberimizin hadislerinde de görüyorsun. Birine bir şeyi yap, kesin cennete gidersin diyor. O adamın ihtiyacına göre.
O: Kuranı Kerimi internet diye kabul etsek, o her yerde her zaman var. Fakat oradan bir yeri sen indirdiğin vakit, orası sana nüzul etmiş oluyor.
A: Kuran zaman ve mekan üstü. Zaman ve mekan sınırlaması yok. Ancak sen ona irtibat kurduğun anda, o ana Ramazan haleti ruhiyesi deniyor.
O hakikate kendini açmış oluyorsun. O yüzden Ramazanın son 10 gününde itikafta riyazet vardır. Hemen hemen hiçbir şey yemezler. Öyle bir şey ki, yemek içmekten kesilince, insanın duyguları çok inceliyor. İnsanın şehveti azalıyor, hırsı azalıyor. Öfkesi azalıyor. Bütün dünyevi istekler kayboluyor. Kızmak istesen bile kızamıyorsun. Canın bir şey çekmiyor.
Burada çok ilginç, Kuranı üç şekilde dinlemek. Hacda onu çok güzel anlıyorsunuz.
Y: Bir de ihtiyaç olacak. Zihin başka yerlerde olduğu zaman olmuyor.
A: Özellikle Ramazanda dinliyorsun, üzerine tefekkür ediyorsun. Bir anda bi hakikat zihnine geliyor.
"Ramazan-ı Şerifte nefsin hacat-ı süfliyesinden ve malayaniyat hâlattan tecerrüd"
Gözünü haramdan, kulağını gıybetten, boş işlerden uzaklaşacaksın.
"ve ekl ü şürbün terkiyle melekiyet vaziyetine benzemek"
Vahyi melekler taşır, yani onlar vasıtasıyla nüzul eder. Sen de adeta melek gibi, vahyi karşılıyorsun, onu insanlara tercümanlık ediyorsun.
Ah: Resulullahın kalbinin yıkanmasıyla bağlantılı mı?
A: Tabi. Çocukken ve miraçta temizleniyor. Belki daha fazla da olabilir. Fakat bunun için dünyevi isteklerden çekilmek lazım. Bir kalpte hem dünya sevgisi hem Allah sevgisi bulunmaz diyor. Dünya sevgisi azaldıkça, Allah sevgisi artar.
Md: Ehli dünya maddi konularda nasıl hassas oluyorsa, neyin nereden geleceğini hemen anlıyor. Her şey ilgilenmekle ilgili.
A: "ve bir surette o Kur'anı yeni nâzil oluyor gibi okumak ve dinlemek ve ondaki hitabat-ı İlahiyeyi güya geldiği ân-ı nüzulünde dinlemek"
Sanki sen ilk defa muhatap oluyorsun. Bu her zaman mümkün, çünkü zamandan bağımsız.
Burada da 3 merhale var.
"ve o hitabı Resul-i Ekrem (A.S.M.)dan işitiyor gibi dinlemek, "
Yani Resuli Ekreme vahiy geliyor ve sen o anda muhatap oluyorsun. Burada şu da önemli gibi geliyor. Niye bu önemli? Çünkü orada bir olay oluyor. O olaya binaen vahiy geliyor. Senin başına bir şey geliyor. Hemen ona Allah yanıt vererek vahiy geliyor. Burada doğrudan senin bir sualine yanıt oluyor. Şimdi sen burada bir kitabı okuyorsun. Bir ihtiyaca binaen okumadın. Fakat bazen bir sıkıntına yanıt aramak için okuyorsun, birden o yanıtı görüyorsun. Hayatın içinden olunca, Allahın sana muhatap olduğu çok açık. Olay oluyor, Resuli Ekrem doğrudan doğruya cevabı taşıyor.
İkinci merhale:
"belki Hazret-i Cebrail'den, belki Mütekellim-i Ezelî'den dinliyor gibi bir kudsî halete mazhar olur."
Cebrail Resulullaha anlatıyor. Sen Cebraille Peygamber arasında oturmuşsun, orada dinliyorsun. Veya Resulullahın yerinde bir manada sen varsın.
"belki Mütekellim-i Ezelî'den dinliyor gibi bir kudsî halete mazhar olur."
Bir hadis var: Kuran okuyan Allahla konuşmuş gibidir. Ramazanda Kuranın hakikatleri çiçek açıyor. Sen bir topraksın. Cemre toprağa düştüğü zaman, çiçekler fışkırmaya başlıyor. Sen de önce kendini hazırlıyorsun. Sonra Kuran senin kalbinde çiçek açıyor.
"Ve kendisi tercümanlık edip başkasına dinlettirmek ve Kur'anın hikmet-i nüzulünü bir derece göstermektir."
Kuranın hikmeti nüzulu ne? Kuran niye inmiştir?
İnsan kendi aklıyla hakikate ulaşamıyor. Kuran bir aracı vasıtasıyla Allah kendini arayana kendisini ulaştırıyor. Sen de adeta meleklerin görevini yapıyorsun. Allahtan gaflet eden insanlara Allahla ilişki kurdurtuyorsun.
x: Hz. İbrahimin Allahı bulması vicdani değil mi?
A: O hadiseyi birilerine öğretmek için kullanmış olabilir. Akıl hiçbir zaman hakikate tek başına olamaz.
O: Bir yaratıcının olduğunu bilir de nasıl bir şey olduğunu bilemez.
A: Peygamber göndermedikçe, hesap sormayız diyor ayette. Çünkü resul olmadan ulaşmak mümkün değil., hakikate.
O: Tek sorumluluk Allahın varlığını bilmek değil midir?
A: Nasıl bir allaha iman ediyorsun?
O: O da Allahın sana tanıttığı kadarıyla. Bizim konuştuğumuz İslam gibi değildir belki. Belki Afrikadaki bir yerli, yaratıcı bir varlığın bulunduğunu anlayabilir. Bundan sorumlu da olabilir diye düşünüyorum.
A: Bu dünyada yaptıklarıyla mesuldür diyor. Azap vermeyeceğiz diyor ayette.
"Evet Ramazan-ı Şerifte güya âlem-i İslâm bir mescid hükmüne geçiyor;"
Şairin bir cemaate bakan veçhesi vr ya. Cemaatle yapılan bir şey, duygu açısından çok daha farklı bir haleti ruhiye kazandırıyor insana. En sıradan bir namaz bile, cemaatle kılındığı zaman, gafleti aşan bir özelliği var. Daha böyle zevk veriyor. Maddi hava nasıl insana etki eder. Manevi hava da insanların ortak bir şeye katılması manasına geliyor, müthiş etkiliyor.
"öyle bir mescid ki, milyonlarla hâfızlar, o mescid-i ekberin kûşelerinde o Kur'anı, o hitab-ı semavîyi Arzlılara işittiriyorlar."
Adeta melekleşiyor onlar. Melekler arzlılara işittiriyor.
"Her Ramazan (ayet) âyetini, nuranî parlak bir tarzda gösteriyor. Ramazan, Kur'an ayı olduğunu isbat ediyor. O cemaat-ı uzmanın sair efradları, bazıları huşu' ile o hâfızları dinlerler. Diğerleri, kendi kendine okurlar."
Çünkü Kuran çok daha fazla okunuyor. En çok hakikatler de o dönemde ortaya çıkıyor. Çünkü o zaman çok Kuran okuyoruz.
"Şöyle bir vaziyetteki bir mescid-i mukaddeste, nefs-i süflînin hevesatına tabi olup, yemek içmek ile o vaziyet-i nuranîden çıkmak ne kadar çirkin ise ve o mesciddeki cemaatın manevî nefretine ne kadar hedef ise; öyle de Ramazan-ı Şerifte ehl-i sıyama muhalefet edenler de, o derece umum o âlem-i İslâmın manevî nefretine ve tahkirine hedeftir."
Kitarnun bir konserinde 1.5 milyon insan çık çıkarmadan dinlemiş. Öyle bir şey düşünün. 1.5 milyar insan çıt çıkarmadan dinliyor. Orada biri çıksa, bağırıp çağırsa, nasıl bütün insanlar ona kızar.

Hiç yorum yok: