21 Kasım 2008 Cuma

Hutbe-i Şamiye Birinci Kelime

" Bu altı dehşetli hastalığın ilâcını da bir tıp fakültesi hükmünde hayat-ı içtimaiyemizde, eczahane-i Kur'aniye'den ders aldığım "altı kelime" ile beyan ediyorum. Mualecenin esasları onları biliyorum.
BİRİNCİ KELİME: "El-emel". "
A: Yeisin karşısına el-emel koymuş.
"Yani rahmet-i İlahiyeden kuvvetli ümid beslemek. Evet ben kendi hesabıma aldığım dersime binaen: Ey İslâm cemaati! Müjde veriyorum ki: Şimdiki âlem-i İslâm'ın saadet-i dünyeviyesi, bahusus Osmanlıların saadeti ve bilhassa İslâm'ın terakkisi onların intibahıyla olan Arab'ın saadetinin fecr-i sadıkının emareleri inkişafa başlıyor"
A: Üstad bir yerde 100 sene sonra gelecek olayların emarelerini o zaman hissettim diyor. İşte bugün için yazılmış bu emareler. Müjdeler şimdi için okuyabiliriz.

"ve saadet güneşinin de çıkması yakınlaşmış. Ye'sin burnunun rağmına olarak (Haşiye) ben dünyaya işittirecek derecede kanaat-ı kat'iyyemle derim:"
"(Haşiye): Eski Said, hiss-i kabl-el vuku' ile 1371'de -başta Arab Devletleri- Âlem-i İslâm'ın ecnebi esaretinden ve istibdadından kurtulup İslâmî devletler teşkil edeceklerini kırkbeş sene evvel haber vermiş. İki Harb-i Umumî ve 30-40 sene istibdad-ı mutlakı düşünmemiş. Bin üçyüz yetmiş'te olan vaziyeti bin üçyüz yirmi yedi'de olacak gibi müjde vermiş, te'hirinin sebebini nazara almamış."

A: Özellikle ikinci dünya savaşından sonra islam ülkelerinin hürriyetlerine kavuşmasını çok müspet olarak yorumluyor. o dönemde çoğu özgürlüklerine kavuştu.

g. yalnız bunu başlangıç sayıyor değil mi? çünkü ekonomik ve kültürel bağımsızlık ayrımı yapıyor. müslümanlar hala kültürel bağımsızlığını hissetmemişler. araplar şimdi bir kriz çıkardı diyorlar.
a. şu anda arap paraları çok değerli.

" İstikbal yalnız ve yalnız İslâmiyet'in olacak. Ve hâkim, hakaik-i Kur'aniye ve imaniye olacak. "

a. üstad bu konuda çok emin.

"Öyle ise şimdiki kader-i İlahî ve kısmetimize razı olmalıyız ki, bize parlak bir istikbal, "

a. ilginçtir. yusuf suresinde konuşuyorduk. kötü rüyalar hemen olayın akabinde gelir. iyi rüyaların tevili ise uzun süre sonra çıkar. ta ki kötü rüyalar hemen geçsin, vehim kalmasın diye. iyi rüyaların tevilinin uzun sürmesi, sürekli ümit beslemesi için. burada da fecri sadık istikbalde olacağını bilmek bile, insnaları o ümitle teşvik ediyor.

"ecnebilere müşevveş bir mazi düşmüş. Bu davama çok bürhanlardan ders almışım. Şimdi o bürhanlardan mukaddematlı bir buçuk bürhanı zikredeceğim. O bürhanın mukaddematına başlıyoruz:
İşte İslâmiyetin hakaikı hem manen, hem maddeten terakki etmeye kabil ve mükemmel bir istidadı var.
"
a. demek ki, geleceğin islamiyete ait olacağına delil, islamiyetin mahiyetidir. maddi ve manevi terakkiyi teşvik eden bir yönü var.

" Birinci cihet olan manen terakki ise: Biliniz! Hakikî vukuatı kaydeden tarih, hakikata en doğru şahiddir. İşte tarih bize gösteriyor. Hattâ Rus'u mağlub eden Japon başkumandanının İslâmiyetin hakkaniyetine şehadeti de şudur ki:
Hakikat-ı İslâmiyetin kuvveti nisbetinde, Müslümanlar o kuvvete göre hareket etmeleri derecesinde ehl-i İslâm temeddün edip terakki ettiğini tarih gösteriyor. "

a. ne zaman islama sarılmışlar, o zaman medeniyete hakim olmuşlar ve dünyaya öncü olmuşlar. endülüs medeniyeti şimdiki amerika gibiydi. o zamanki ilmi terakkiyatta şimdiki teknolojinin getirdiği zararlar yoktu. adam musluk yapmımş, elini sokuyorsun, akıyor. o zaman bunu yapmışlar.
seyyid hüseyin nasr bunu ciddi olarak iddia ediyor. 80lerde yılın felsefesicisi seçildi bu adam. bu adamın en büyük iddiası, batı medeniyyetinin temelinin endülüste tıldığıdır. dolayısıyla medeniyetin temeli bize aittir. birçok oradaki bilim adamının kendi teorileri, müslümanlardan doğrudan kopyaladıkları eserler. bu büyük bir muamma zaten. bir yandan silahı eline almış, bir yandan medeniyeti eline almış. ingilterede metro, ta 120 sene öncesinden gelen afrikadan gelen ağaçlar var. hala aşınmamış. 100 sene önce ne yapmışlar? afrikadan malzemeyi getirmişler. köleler getirmişler. kürek çektirerek getirmişler. ölenleri atmışlar. sağlamları yeraltında çalıştırmışlar. etrafına da genelevler kurmuşlar. oradan kazandıklarını da oraya harcamışlar. batı medeniyeti gerçekten masum bir medeniyet değil.

"Ve ehl-i İslâm'ın hakikat-ı İslâmiye'de za'fiyeti derecesinde tevahhuş ettiklerini, vahşete ve tedenniye düştüklerini ve herc ü merc içinde belalara, mağlubiyetlere düştüklerini tarih gösteriyor. Sair dinler ise bilakistir. Yani salabet ve taassublarının za'fiyeti nisbetinde temeddün ve terakki ettikleri gibi, dinlerine salabet ve taassublarının kuvveti derecesinde de tedenni ve ihtilallere maruz kaldıklarını tarih gösteriyor. Şimdiye kadar zaman böyle geçmiş."

a. bu niye böyledir? neden batı dillerindeki taassub onları geri götürürken, biz islama sarıldıkça medenileşmişiz. o dinlerin tahrip olması nedeniyle diyoruz, ama bunun altında yatan kendi insani görüşlerinin hakim olmasıdır. insan nazarı da sınırlı olduğu için, açısı her zaman sınırlı olacak. insan her zaman bir yere kadar görür. o yüzden nazarı eskiyecektir.

her ne kadar islam btaklidi bile yerleşse, beşerin nazarıyla budanmadığı için, elinde metin var. o metini okuyup yeniden yorumlayıp asla dönebilme imkanın var. vahiy olduğundan, vahiy her zamana ışık tutar. bu yüzden gelecek asırlara ferasetimiz de daha çok olacaktır. islamiyetin mahiyeti de vahiy olması sebebiyle, ileri görüşlü mahiyettedir. her zamana bakan veçhesi vardır. insanın nazarıysa, beşeri fikirler ona girmiş. ne kadar kaynak iyi olsa bile, fikirler onlardan kaynaklandığı için, hep taassup nispetinde onları sınırlamış.

gerçekten şuna bakıyorum, dogmatizm açısından hristiyan, yahudi ve müslüman toplumlarına bakın. müslümanlarda amel veçhesinde bile taassup olsa da rijitlik yok. yahudiler ise bu konuda çok hassaslar ve dinden çıktın diyorlar ve bu yüzden savaşıyorlar. bizde öyle değil, amel daah esnek. islamın dayanağı daha sağlam olduğu için, daha hoşgörülü, ve esnek, kuşatıcı, özgüven daha çok olduğu için insanlarda. şöyle anlıyorum. radikal marjinal gruplarda, insanlar yeni fikirlere açık olamazlar. çünkü kendi cemaati koruyan yapının bozulacağından korkarlar. fakat kendinden emin cemaatler, sen öyle düşünebilirsin diyebililer. çünkü kendinden emindir. fakat birilerini sıkmayla bir şey yaparsanız, orada hep okrku yaşarsınız. hristiyanlık da böyle olduğundan, marjinal kalmış gruplar... zihni yapı eskiyi korumaya çalıştıkça, ilerlemeyi engelledi. dolayısıyla insanlar bir yerde onu çatlattı. tıpkı marjinal yapıların kendi içerisinde çatlaması gibi.
islamın da böyle bir mahiyeti var.

amç. islamın da yahudileşmesi süreci var ya. benzerlik şurada. pagan kültürüyle, roma imparatoruyla tokalaşma meselesidir. yani otoritenin istedikleri buyruklar noktasında dinini zorlama neticesinde biz tahrifi görüyoruz. bizde de aynısı var. gazaliden sonraki dönemin milat görülmesinintemelinde bu var. bizde de sosyolojik olarak, tarikat kültürünün, pagan sözleşmeye çok benzer bir yanı var. biz de aslında zımni olarak otoriteyle tokalaşarak...

a. şimdi suriyede devletle tarikatların hiçbir probelmi yoktur. ama kesinlikle siyasi oluşuma zerre müsaade edilmez. ihvancılar, hamada topa tutulmuş. 30000 kişi ölmüştür. fakat efvaride bir şeyh var. bir emirle 1000 kişi kalkıyor. ama devletle hiçbir problemleri yok.

amç. çünkü devletle aralarında dünyevi bir anlaşma var. devlet onlara koruma sağlıyor. onlar da o koruma altında kendi dogmalarını yaşıyorlar. üstad onu vurgulamaya alışıyor. müslümanlar yaşayaış biçimlerini, özgür birey olana saadet döneminden, kulbireylolan formaliteye döndürünce sorun yaşıyor. islamiyete sarılmanın, sosyal yapıdan çıkıp kuranının özüyle hemhal olmak bildiğinden o örneği veriyor. tarikattaki yapının, yahudileşmeyle benzer olduğunu görmek lazım. aklını, şepyhin cebine koyan, hatta yaşam tarzını, saadetini ona emanet eden insandan. halbuki, sahabe, peygambere soruyor, ey resulum ben bunu anlamadım.

a. bir itiraz edeceğim. sahabelerin sadece bedevileri soru sorarmış. medeni olanlarında çok ciddi biredep var. tarikat bir yönüyle senin dediğin doğru. fakat bir yandan da toplumun adabını koruması açısından önemli. eğitim sistemine bakın. bir yandan toplumu bir kalıba sokuyorsunuz. fakat eğitme işi, öğretmen öğrenci ilişkisiyle olur. sahabe döneminde de yapılan budur. o anlatıyor, öbürü dinliyor. bu yapı var. fakat bu yapı bireysel farklılıkları baltalayan bir yapı değil. hem ona açık. ama edep de veriyor. o yüzden imamı azamın oğluna söylediği şey: siz hakika için yapmıyorsunuz. bizler hakikat ortaya çıksın diye münazara gösterdik. sizlerse üstün çıkmak için tartışıyorsunuz.

amç. evet. o vardır. fakat birey denen şeyi ortadan kaldıran, herkesi aynılaştıran, şimdiki resmi ideolojinin yaptığı gibi tektipleştireceği, hocamız ne derse biz oyuz ve onu layusel olarak nitelendiren, tanrının yerine konuşan kişi haline getirdği, adeta papazlaştırdığı bir yaşam kültürü oluşmuş durumda. yoksa tabi ki, enfusi süreçler itibariyle, nefsi terbiye etmek açısından çok eşsiz örnekler olduğu aşikar. ama asrı saadette birey olan müslümanı, bu otorite ile kurulan protokol ilişkisi, bir teba-kul haline getiriyor ki, islami tefekkürün azaldığı, üstad diyor ya, hayalat ve evham bulutlarına sardınız, o da sizden nefret etti islamiyet.

a. emevi, aslında saltanat kanalında bu problem yaşandı. devlete itaat adı altında, ulul emre, yani devletin imamlarına itaat gelişti. fakat şu çok önemli, münazarattaki: mümin izzeti gereği tezellüle tenezzül etmez. ama şefkait gereği... kendsi zulme razı olmaz, başkasına da zulmetmez, hatta başkasınona zulmet dese de ona razı olmaz. geylani gibi zatlar özellikle. bunlar istismar edilmişlerdir. tarikatın yapısında bu hassaslık vardır. imanın toplumlara yayılmasına baktığınızda, aslında fetihleri yapan mücahitler değil, tarikatlardır. alttan alta. o kişiler, aslında bireysel haklara çok hoşgörülü davranıyorlar.

örneğin, hz. ali döneminde bile adam peygamberlik iddia ediyor. ama yine de öldürülmüyor. biri geliyor, açıkça küfrünü iddia ediyor. kimse ona cevap verene kadar dokunmuyor. tarikatin de kemale erdirme noktasında çok hakikatleri var.

fakat özellikle develet manipüle etmiş. osmanlıda da var. emevilerle başlayan bir şey bu. sistemi muhafaza etmek istemiş. bir nevi ruhbanlaşmaya geçişler olmuş. ama esas fonksiyonu bu değil.

amç. veya ona tasavvuf diyelim. benimkisi örgütsel yapı olarak tarikat.

a. hatta sahabeler dermiş ki, keşke bir bedevi gelse de sorsa.

h. şeyhin merhametli olmasından ziyade, müritlerin de şeyhin ötesine geçecek kabiliyette olması lazım. amç'nin anlattığı şey, bedirde oluyor. sahabe soruyor, bu senin fikrin midir, yoksa vahiy midir? benim fikrim deyince, sahabe başka bir öneride bulunuyor. savaş taktiği açısından bakınca, belki güzel bir yöntem. bizde de soru sormayan veya şeyhini hatasız ve her şeyi bildiğini görüp yanılmadığını zannederek onun ötesini göremeyen bir sürü insan olmuştur tarihte. bu sakıncalı bir şeydir. resule bile böyle yapan sahabeler varken, bizim mrşitlere çok rahat soru sormamız lazım. üstad arkadaşlarına ne diyor? benim tüm lafımı altın zannetmeyin. altın ise alın, kötüyse arkasına beddua ederek bana gönderin.

a. üstad ne yapmış? kişisel özellikleri. ...

h. toplumad ne derece hoşgörü olsa bile, bence bir mürit sorunca, alınacaklarını zannetmiyorum. ama öyle bir toplum olmuş ki, baskı altında soru soramaz olmuşlar. biz eskiden derste otururduk. öğretmen karşısında soru soramazdık, o kadar çok sorular vardı ki. öğrenemedik bazı şeyleri. şimdi çocuklar biraz yanlışlık yapıyor ama daha iyi soru soruyorlar. bu ne kültürü?

a. aslında bizim yapı, özellikle nur talebelerindeki dershane yapısı. osmanlı.

amç. risalei nur tarikatları var demiştim ben bir kere, asıyorlardı beni.

adamın köpeği ısırdı şeklinde söylemezsen, dikkat çekmez.

a. bu ortamı görüyrosun değil mi, en güzel yol budur. başkasının yoluna küfredercesine konuşmak olmaz.

amç. yok o ortam değil, email ortamı daha bağımsız bir ortam ya. o ortamları da çok biliyorum. onların da çok faydalı oldukları yönleri biliyorum. takva anlamında bir model arasam, kurdoğlu cemaatine giderim. hassaslık açısından, günahtan kaçınma gayretini o formatta görüyorum. meşveret cemaati. tak tak sayfa sayfa söyler. şrank diye açar. böyle bir katkısı var. orası tabi farklı bir şey. tarikat kültürü. sözlü kültür bu. doğuda var olan bir şey. edebiyatı biriktirme andeti var ya, anlatıla anlatıla. yazma şeyi yok. bu bir gelenek sözlü açısından. ona çok uygun bir kültür. o yüzden bizim tarikatlarda budizm gibi doğu dinleriyle benzerlikler bulnur. şeyi vurgulamak lazım. risalei nur mürşit davranışını reddettiği gibi, aslında en başta mürit davranışını reddeder. üsta der, ben de sizin gibi bir ev arkadaşıyım. üstadın istediği gibi çıkmaz meşveret kararı. üstadım, sizin burada kalmanızı uygun görmedik, şurada kalın demişler. üstad kırılır, ama erkanlarımı kıramam der. asrı saadet kültürü diyoruz ya, o yönüyle değerlendirmekte fayda var.

a. bunları da test ederken, zihnimizde çok iyi tartalım. feminizm, batı tarafından zayıf karnı görünen meselleere bakarken, batı perspektifinden bakıyoruz. batı insan tipini esas alarak bakıyoruz. şimdi 4 kadınla evliliği çok kötü görüyoruz. fakat 40 milyon insan, sırf kocaları öldüğü için, tapınak evlerinde kalıyor ve erkeklere peşkeş çekiliyorlar. biz bunlara 3. 4. kadın ol desen, hemen kabul ederler.

af. a yapma ya. şimdi bir cüzi örneğe takılıp şey yapılamaz.

a. batı dünyanın yedide biridir. afganistan, hindistan gibi geri kalmış toplumlar. islam kemal olana da gösetrir, ama diğer insanları da nazara alarak böyle opsiyonlar koyar. biz batı anlayışıyla baktığımızda, bu bize saçma geliyor. öte taraftan bize çok saçma gelen bir davranışı, bazı toplumlarda kadınlar zorla kocalarına getiriyor.

amç. şu anda çok güzel. dinimizin en önemli hususlarından birine temas ettik.

1. bilimsellik deyince bunu putlaştırıyoruz. ölçülebilir olan, mantıklabilgi olarak değerlendirdiğimiz her şeyi, mutlak doğru kabuluyle değerlendirmemiz var. her şeyin bakışı frengi bakış açısıymış gibi. bu hem hastalık, bulaşıcı çünkü. ortaçağ karanlık diyoruz niye? batı karanlık o yüzden. bak bakalım, doğu ortaçağı karanlık mı? veya kadını değerlendireceğiz. özgür kadın profili. madenlerde çalıştırılıyor falan. ingilterede ilk kadınlar madenlerde çalıştırılıyor. kafa çekme hususu da, arpa suyu yorgunluğu alır. bunlara diyorlar ki, 3 saat çalışırsan, sana bedava bira. bakarken, kadını konumlanıdırken, oradan bakacaksnı. savaşı algılayacaksın. oradan bakacaksın. oradan bakmak mecburiyetinde değiliz. onlara biz öğretmişiz.

af. çok araya giriyorum, ama şu açıdan bakalım diyeceğim. türkiyede dört kadın üzerinde konuşuyorsak, bu sanmam ki, avrupa medeniyetinin yakıştırması. öncelikle kendi nefsinin yakıştırması.

a. o ayrı konu, biz... sanki tüm insanlık batı refah seviyesine ulaşmış da. sait nursinin şu fikri tesettür risalesinde okuduğunuz ,zaman çok geride kaldı diyorsunuz. boş izah dersiniz. ama milyarlarca insanın derdine çare olacaktır. yoksa ben bunu öneriyor değilim kendimiz için. birileri bunu gerçekten diyor. ortaçağda bu kaldı diyor. ama şu an hala ortaçağda yaşayan milyarlarca insan var. şu doğrudur, şu yanlıştır dört kadın meselesi değil. din bir şey getirirken, tüm insanlığın ihtiyaçlarıın dikkate alır.

amç. 40 milyon dediğiniz örneğe katılıyorum. bu azımsanacak bir rakam edğil.

a. water diye bir belgesel yapmışlar. 2000 yılında 40 milyon bayan, 3 yaşından ölüme kadar, toplumda tecrit edilerek bir yerlerde hapsediliyor. bu insanlarda din sana bir öneri getiriyor. batılı bir fahişe dönmüş diyor ki, öyle bir şey olacak ki, batılı fahişe kadınların evlenmek için, her şeyi kabul edecek konumdalar. yeter ki, kendilerine cinsel obje olarak bakmasınlar.

af. şu anda da istekleri o.

h. burada gocunacak da hiçbir şey yok. islam sınırsız evlilikten sonra bir sınır koymuş. bize yasaklamıyor 2'yi. ama normali budur birdir diyor.

a. sosyolojik toplum yaparken, hangi toplum için bunları düşünüyoruz.

zk. hüsnü ağbi sizin mantığınızda yanlışlık var. kötüden biraz daha iyiye getirmek değil. sizin mantığınız böyle.

a. esirlik mevzusunda da bunu söylüyor.

kölelik niye kaldırılmamış? köle kavramı olmasaydı, allaha kulluk anlaşılmayacaktı.

amç. bir nükleer savaş görürsek, ne olacağı belli değil. birden bire ilkçağa geri gelmek. 1929 buhranından daha kötü. yeni bir dünya mı var? bir ay içerisinde olmuş bir hadisenin, insanlığı ne kadar geriye götürdüğün gözlemliyoruz. dünyada 40 milyon kadının böyle bir hale geleceği aklına gelir miydi? yarın koşullar neyi getirecek bilmiyoruz. biz sadece doğrusal zannediyoruz, zamanı. oysa bilmiyoruz bundan sonra ne koşullar yaşanır.

h. zaten öncesi de var bunun. 1500 sene içinde biz bugünü düşünüyoruz. kölelik daha düne kadar devam etmiş.

a. üstad esirlik bitti, ecirlik başladı diyor.

h. ama insanın alınıp satıldığı ortam yok.

a. bak yok değil. batıda yok. afrikada dolu bulursun. yok zannediyoruz biz. afrikada yüzlerce kabile var. hatta ürdüne gidin, s. arabistana gidin. cariye de var, köle de var. çok yaygın olan bir şey. biz sadece görmüyoruz. dünya bunlardan ibaret değil. kölelik batıya da gelirse de şaşmayın.

a. biz din bir kural getirdiği zaman belli bir topluma göre yapmaz. tüm insanlara göre bunu getirir.

y. toplum hep ileriye gitmez. her toplumun kendi içinde geçirdiği aşamalar olduğu gibi. batıda yaşayan insanların teknolojik koşullarda yaşadığı gibi, fakat bazı insanlar hala incir yaprağı takar. belki insani açıdan daha gelişmiş de olabilir, onu bilemeyiz.

tümüne birden hitap ediyor.

g. fakat kölelikle ilgili olarak üstad lineer bir ilişki kuruyor. en son seviye, hürriyet mertebesi diyor. tabi bitmiyor her şey.

a. terakki yoktur manasında değil. ama bir toplumda her kesimden insanlar var.

amç. fakat niye islamda kölelik kalkmıştır diye bir ayet gelmedi hikmetini soruyor? savaş koşulları, kölelik koşullarının yeniden doğrudğu ortam demektir. esir alınıp esir verilir. bu koşullar oluşuyor. tsavaş koşullarında böyleb ir durum ortaya çıktığında, bu varsayılan bir değerse, kölye muamelenin doğru hukuki bir şekilde yapılması amaç.

a. yani işleyişi düzenlemeye çalışıyor. madem böyle bir şe olacak, kuralını allah koyuyor.

y. bir de şöyle bir ayet okusak, kölelik kalktı. ya ne diyor ki, bu . zaten köle yok ki. fiziki anlamda insanların alınıp satıldığı bir durum. fakat şimdi kölelik şekli değişmiş.

h. enfusi anlamda başka bir şekilde anlaşılabilir.

"Hem Asr-ı Saadet'ten şimdiye kadar hiçbir tarih bize göstermiyor ki; bir Müslümanın
--- sh:»(H:23) ¯ --------------------------------------------------------------------------------------------
muhakeme-i akliye"
a. diğer dinler akla dayandığından, biri diğerine üstün. fakat islam vahye dayandığından hiçbir zaman aşılamamış.

"ile ve delil-i yakînî ile ve İslâmiyete tercih etmekle eski ve yeni ayrı bir dine girdiğini tarih göstermiyor"

a. şimdi insanlar, batıl dinlere, ihtiyaca binaen, maddi gerekçelerle giriyorlar. para veriyorlar vs.

amç. tevfik fikretin oğlu papaz olmuş deyince, ben onlara diyorum. o zaten dinsizdi, din seçmiş.

y. misyonerler, hristiyan oldu çocuklar diyor ya. adam daha hiç müslüman olmamış ki.

"Avamın delilsiz, taklidî bir surette başka dine girmesinin bu mes'elede ehemmiyeti yok. Dinsiz olmak da başka mes'eledir. Halbuki, bütün dinlerin etba'ları ise -hattâ en ziyade dinine taassub gösteren İngilizlerin ve eski Rusların- muhakeme-i akliye ile İslâmiyete dâhil olduklarını ve günden güne, bazı zaman takım takım kat'î bürhan ile İslâmiyete girdiklerini tarihler bize bildiriyorlar (Haşiye)."

a. islamın akla abakan veçhesi çok yüksek. insanlar akli düşündükleri halde, islama girmişler.

amç. en etkili 500 kişi diye bir kitap vardı. orada da hz. muhammeddir diye birinci kişi diye sıralamışlar.

a. hatta bilgisayara veri vermişler, bilgisayar kendi seçmiş.

"(Haşiye): İşte bu mezkûr davaya bir delil şudur ki: İki dehşetli harb-i umumînin ve şiddetli bir istibdad-ı mutlakın zuhuruyla beraber, bu davaya kırkbeş sene sonra şimalin İsveç, Norveç, Finlandiya gibi küçük devletleri Kur'anı mekteblerinde ders vermek ve kabul etmek ve komünistliğe, dinsizliğe karşı sed olmak için kabul etmeleri ve İngiliz'in mühim hatiblerinin bir kısmı Kur'an'ı İngiliz'e kabul ettirmeye taraftar çıkmaları ve Küre-i Arz'ın şimdiki en büyük devleti Amerika'nın bütün kuvvetiyle din hakikatlarına taraftar çıkması ve İslâmiyetle Asya ve Afrika'nın saadet ve sükûnet ve musalaha bulacağına karar vermesi ve yeni doğan İslâm devletlerini okşaması ve teşvik etmesi ve onlarla ittifaka çalışması, kırkbeş sene evvel olan bu müddeayı isbat ediyor, kuvvetli bir şahid olur."

a. o dönem hasebiyle öyle. ama bence bu dönem için de böyle. bize yapmacıktır, yok takiyedir dese bile, bunu yapmak zorunda olmaları bile gösteriyor ki geliyorlar. bunu yapmak zorunda kalıyorlar. halkın istediğine gelmek zoundadır. bu bir kazanımdır. baykalın çarşaflı kadına rozet takması da bunu gösteriyor. bu bir gerilemedir. veya bir ilerlemedir. amerikada da bir zencinin gelmesi öyle.

zk. amerikada okullarda hz. ademden gelmeyi okullara koymayı zorunlu yapmaya çalışıyorlar.

a. bir asır sonra gelecek olan, müjdeleri bence şimdiye bakıyor. hürriyet ilanı 1908'de. tam 100 sene geçmiş. bir asır sonraki hadiseyi şimdiden söylemiş diyor. hadislerde de öyle. 1500 yıl önce söylenen bir hadis şimdi gerçekleşiyor. çok açık bir hadis var. diyor ki "köle efendisini yönetmedikçe, kıyamet kopmayacaktır."

o iyi bir insan olması önemli değil. bu bir hadisin gerçekleşmesidir.

g. obama da aynı eğitim sisteminden geçmiş.

a. obama önemli değil. sembollerdir önemli olan. zenciler köleydi. ve o köleler ne oldu şimdi?

y. köleleri de kendi kabileleri veriyor biliyorsun değil mi?

a. bunu obamayla karıştırma. sembollerle konuşacağız. 70'e kadar adam otobüste yanına oturmuyor.

amç. yer verme kanunu vardı.

a. diyor ki, "beyaz ev fetholunmadıkça, kıyamet kopmayacaktır."

y. bir de obama müslüman oluyormuş...

"Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemalâtını ef'alimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler; belki Küre-i Arz'ın bazı kıt'aları ve devletleri de İslâmiyet'e dehalet edecekler."

a. üstad 2020 ile 2050 arası, amerika ile avrupanın islama giriş zamanı olarak söylüyor.

amç. galibane...

a. kıyamet 2146 civarı.

g. makam tarihidir onlar. geçmişini ne kadar yaşamışız.

x. kıyamet ne zaman kopacak tarihi var mı?

am.

(Kastamonu Lahikası, s.33):
http://www.sorularlarisaleinur.com/subpage.php?s=kulliyat&risale=656

"Ahir Zamandan Haber Veren Mühim Bir Hadis:

'Ümmetimden bir taife Allah’ın emri gelinceye kadar (kıyamete kadar) hak üzerinde olacaktır.' Ramazan-ı şerifte onuncu günün ikinci saatinde birden bu hadîs-i şerif hatırıma geldi. Belki Risale-i Nur şakirdlerinin taifesi (talebeler topluluğu) ne kadar devam edeceğini düşündüğüme binaen ihtar edildi.

'Ümmetimden bir taife..' (şedde -Kur'ân-ı Kerîm okurken tek sessiz harfin iki defa okunmasına yarayan işaret- sayılır, tenvin -kelimenin sonunu «Nun, nin, min, in» diye okumak veya öyle okutan işaretin adı- sayılmaz) fıkrasının (bölümünün) makam-ı cifrîsi (cifir hesâbına göre olan netice, sayı değeri) 1542 (2117) ederek nihayet-i devamına (varlığının sonuna) îma eder. 'Hak üzerinde olacaktır.' (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi 1506 (2082), bu tarihe kadar zâhir ve aşikârane (açık ve ortada), belki galibane; sonra tâ 1542 (2117) ye kadar, gizli ve mağlubiyet içinde vazife-i tenviriyesine (aydınlatma görevine) devam edeceğine remze (işarete) yakın îma eder. 'Allah’ın emri gelinceye kadar' (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi 1545 (2120), kâfirin başında kıyamet kopmasına îma eder.

'Gaybı Allah’tan başkası bilemez.' Cây-ı dikkat (dikkat edilecek nokta) ve hayrettir ki, üç fıkra bil'ittifak (hepsi birlikte) 1500 tarihini göstermeleriyle beraber, tam tamına manidar, makul ve hikmetli bir surette 1506 dan 1542 ve 1545 e kadar üç inkılab-ı azîmin (3 büyük devrimin) ayrı ayrı zamanlarına tetabuk ve tevafuklarıdır (uygun düşmeleridir). Bu îmalar gerçi yalnız birer tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil, fakat birden ihtar edilmesi bana kanaat verdi. Hem kıyametin vaktini kat'î tarzda kimse bilmez; fakat böyle îmalar ile bir nevi kanaat, bir galib ihtimal gelebilir. Fatiha'da 'doğru yol' ashabının taife-i kübrâsını (büyük topluluğunu) tarif eden 'kendilerine nimet verdiklerinin' fıkrası, şeddesiz 1506 veya 1507 ederek tam tamına 'hak üzerinde olacaktır' fıkrasının makamına tevafuku (rasgelmesi) ve manasına tetabuku (uygun olması) ve şedde sayılsa 'ümmetimden bir taife' fıkrasına üç manidar farkla tam muvafakatı ve manen mutabakatı (uygunluğu) bu hadîsin îmasını teyid edip remz derecesine çıkarıyor. Ve müteaddid âyât-ı Kur'aniyede (Kuran’ın birçok ayetinde) 'doğru yol' kelimesi, bir mana-yı remziyle (işari manayla) Risalet-in Nur'a manaca ve cifirce îma etmesi remze (işarete) yakın bir îma ile; Risalet-in Nur şakirdlerinin taifesi, âhirzamanda o taife-i kübra-i azamın âhirlerinde (ahirzamanın o büyük topluluğun sonlarında) bir hizb-i makbul (makbul topluluk) olacağını işaret eder diye def'aten birden ihtar edildi.' "

g:
(Muhakemat):
"Dokuzuncu Mukaddeme
Ukûl-ü selime yanında muhakkaktır ki: Hilkatte hayır asıl, şer ise tebaîdir. Hayır küllî, şer cüz'îdir. Şöyle görünüyor ki: Âlemin herbir nev'ine dair bir fen teşekkül etmiş ve etmektedir. Fen ise, kavaid-i külliyeden ibarettir. Külliyet-i kaide ise, o nev'de olan hüsn-ü intizamına keşşaftır. Demek cemi' fünun, hüsn-ü intizama birer şahid-i sadıktır. Evet külliyet intizama delildir. Zira birşeyde intizam olmazsa, hüküm külliyetiyle cereyan edemez. Çok istisnaâtıyla perişan oluyor. Bu şahidleri tezkiye eden, nazar-ı hikmetle istikra-i tâmmdır. Fakat bazan intizam görülmüyor. Çünki dairesi, ufk-u nazardan daha geniş, tamamen tasavvur ve ihata olunmadığı için, nizamın tasvir-i bîmisali kendini gösteremiyor. Binaenaleyh umum fünunun şehadetleriyle ve nazar-ı hikmetten neş'et eden istikra-i tâmmın tasdikıyla sabittir ki: Hilkat-ı âlemde maksud-u bizzât ve galib-i mutlak, yalnız hüsün ve hayr ve hak ve kemaldir. Amma şer ve kubh ve bâtıl ise; tebaiye ve mağlube ve mağmuredirler. Eğer çendan savlet etseler de muvakkattır. Hem de sabittir ki: Ekrem-i halk benî-âdemdir. İstidadı ve san'atı buna şahiddir. Hem de benî-âdemin en eşrefi, ehl-i hak ve hakikat olan doğru Müslümanlardır. Hakaik-i İslâmiyet buna şehadet ettiği gibi istikbalin vukuatı da tasdik edecektir. Hem de sabittir ki: Ekmel-i küll Muhammed'dir (Aleyhissalâtü Vesselâm). Mu'cizatı ve ahlâk-ı kâmilesi şehadet ettiği gibi, muhakkikîn-i nev'-i beşer de tasdik ederler. Hattâ a'dası da teslim ediyorlar ve etmeye mecburdurlar.
Vakta ki bu böyle, şu şöyle ve o öyledir. Acaba nev'-i beşer şekavetiyle o fünunların şehadetini cerh ve istikra-i tâmmı nakz ve ibtal ve meşiet-i İlahiyesinin karşısında temerrüd, taannüde muktedir olacak mıdır? Kellâ, muktedir olmaz ve olamaz. Âdil ve Hakîm-i Mutlak'ın Rahman ve Rahîm ismine kasem ederim: Nev'-i beşer, şer ve kubh ve bâtılı, zahmetsiz yani (biselâmet-il emr) ile hazmedemeyecektir. Hem de hikmet-i İlahiye müsaade etmeyecektir.
Evet hukuk-u umumiye-i kâinata cinayet eden afvolunmaz, râh-ı adem verilmez. Evet binler sene şerrin galebesi yalnız bu dünyada en ekall bin sene mağlubiyet-i mutlaka ile netice verecektir. Âlem-i uhrada hayır, şerri i'dam-ı ebedî ile mahkûm edecektir. Yoksa âlemin muntazama ve mükemmele ve evamir-i İlahiyeye mutia olan sair enva' ve ecnas; bu perişan ve şekavetçi olan nev'-i beşeri kendileri içinde kabul etmeyerek, hukuk-u vücuddan iskat ve zulmethane-i ademe nefy ve vazife-i hilkatten tardetmek, iktiza ve arz-ı hal edeceklerdir. Bu ise bütün istidadat-ı beşeriyeyi ve âlemde saltanat sürmek ve âhirette saadet-i ebediyeye mazhar olmak için mücehhez edilen kabiliyatı ve müyulatı abes ve beyhude olmaklığı istilzam eder. Abes ise istikra-i tâmma münakız olduğu gibi Sâni'-i Hakîm'in hikmetine dahi muarız ve Nebiyy-i Sadık'ın hükmüne de muhaliftir. Evet istikbal bu davaların bir kısmını tasfiye edecektir. Fakat tamam tasfiyesi ise âhirette görülecektir. Şöyle: Eşhastan kat'-ı nazar, nev'î ve umumî hüsn ve hakkın meydan-ı galebesi istikbaldir. Biz ölsek, milletimiz bâkidir. Kırk sene ile razı değiliz. En ekall bin sene galebeyi isteriz. Lâkin hem şahsî, hem umumî, hem cüz'î, hem küllî olan hüsn, hak ve hayır ve kemalin meydan-ı galebesi ve mahkeme-i kübrası; ve beşeri, sair ihvanı olan kâinat-ı muntazama gibi tanzim ve istidadıyla mütenasib tecziye ve mükâfat veren, yalnız dâr-ı âhirettir. Zira onda hak ve adalet-i mahza tecelli edecektir. Evet bu dar dünya, beşerin cevherinde mündemiç olan istidadat-ı gayr-ı mahdude ve ebed için mahluk olan müyulat ve arzularının sünbüllenmesine müsaid değildir. Beslemek ve terbiye için başka âleme gönderilecektir. İnsanın cevheri büyüktür, mahiyeti âliyedir, cinayeti dahi azîmdir. İntizamı da mühimdir, sair kâinata benzemez; intizamsız olamaz. Evet ebede namzed olan büyüktür; mühmel kalamaz, abes olamaz. Fena-i mutlak ile mahkûm olamaz. Adem-i sırfa kaçamaz. Cehennem ağzını, Cennet dahi ağuş-u nazendaranesini açıp bekliyorlar."

binler sene şerrin galebesi, yalnız bu dünyada yalnız en az bin sene mağlubiyet-i mutlaka verecektir. eşhastan kat-ı nazar...
en az 1000 sene galebe isteriz, diyor. demek ki, islam hakim olduktan sonra bu en az 1000 sene sürmesi lazım.

amç. islamın geri kalmasının hesabını yaparken, oradaki 1000 yıl matematiksel değil. bizim gazaliden sonraki dönemi alırsan, oradan 1000 eklediğinde yine 2100'e gelir. biz aslında geri kalmış değiliz.

af. illa tarih vermeye zorlamayın kendinizi.

mr. önceki hesaba göre, kötümser tahminle 2050'de amerika kıtasında hakimiyet islama geçiyor, 2100'de de islamın hakimiyeti sona eriyor. o zaman sadece 50 yıl mı sürecek islamın hakimiyeti. bu çok kısa bir süre.

h. bu şimdi bize çok basit gelebilir. hendek savaşında taş çıkıyor. taşı vururken, diyor ki, kisranın sarayı bizim olacaktır diyor. bir daha vuruyor, kayserin sarayı bizim olacaktır. bunların arasında parallellik var. 1940larda islam neredeyse bitmiş gibi.

a. bir sene kabeye hiç insan gidememiş. 40-50 kişi ancak gidebilmiş.

h. bu zamanda böyle bir ümidi vermek herkesin harcı değil. oradaki insanlara da müthiş bir baskı var.

a. kıyametin ne zaman kopacağını bilmek dahi insanı çok huzursuz edebiliyor. demek insan sadece kendi hayatıyla değil, kendinden sonraki veya tüm insanlığın hayatıyla da ilgili.

h. insan çok sınırlı bir kapasiteye sahip.

a. üstad başka dünyalardan da bahsediyor.

g. galibiyeti mutlak tarihi olarak görelim bunu.

af. islamda galip olan şeyler daha fazla. şer dediği şeyler, tali şeyler.

g. makam tarihidir bunlar. gerçek tarih olarak görmemeliyiz.

amç. bu tür konular açıldığında ben şunu anlatıyorum: üstada talebeler soruyorumuş: mehdi nasıl çıkacak, neye benzeyecek? üstad da patlatmış. mehdi gelirse, seni vazife başında bulsun.

af. o şimdiye bakıyor. sonrasına bakmıyor.

g. sadece bir mektuba bakıp yorumlarsak, eksik kalacak. bir başka yerde de nev-i beşer bütün bütün yoldan çıkarsa, kıyameti görürüz diyor. gayba aykırıdır o şey.

Hiç yorum yok: