14 Kasım 2008 Cuma

Hutbe-i Şamiye

Arabî Hutbe-i Şamiye Eserinin Tercümesi
(ayet)
Bütün zîhayatlar hayatlarının lisan-ı halleriyle Hâlıklarına takdim ettikleri manevî hediyelerini ve lisan-ı halle hamd ve şükürlerini, o Zât-ı Vâcib-ül Vücud'a biz de takdim ediyoruz ki, demiş: (ayet) Yani, rahmet-i İlahiyeden ümidinizi kesmeyiniz. Hem hadsiz salât ü selâm ol Peygamberimiz Muhammed Mustafa (A.S.M.) üzerine olsun ki, demiş: (ayet) Yani; benim insanlara Cenab-ı Hak tarafından bi'setim ve gelmemin ehemmiyetli bir
hikmeti, ahlâk-ı haseneyi ve güzel hasletleri tekmil etmek ve beşeri ahlâksızlıktan kurtarmaktır.
Hamd ve salâttan sonra: Ey bu Câmi-i Emevî'de bu dersi dinleyen Arab kardeşlerim! Ben haddimin fevkinde bu minbere ve bu makama irşadınız için çıkmadım. Çünki size ders vermek haddimin fevkindedir. "
A: Hafızlıkta hala bir silsile vardır. Tarikatta da ve ilimde de bir icazet var. Bu bir diploma gibi bir şey. Bunu alabilmek için ,sadece ilmi yetkinlik yetmiyor, edeb de gerekiyor.
AMÇ: İlmiyle amel etme noktası da önemli olduğu için. İnsanlar şimdi bir şeyler söylüor. Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma, mantığı var şimdi. Adam mütevazilik dersi veriyor, seminerden çıkarken, "sen ne anlarsın" diyor. Edepli olması, tamamlayıcı hatta zorunlu unsur.
"Belki içinizde yüze yakın ülema bulunan cemaata karşı"
AMÇ: O dönemde 23 yaşında.
" benim misalim, medreseye giden bir çocuğun misalidir ki; o sabî çocuk sabahleyin medreseye gidip, okuyup, akşam da babasına gelip, okuduğu dersini babasına arzeder. Tâ doğru ders almış mı? Almamış mı? Babasının irşadını veya tasvibini bekler. Evet bizler size nisbeten çocuk hükmündeyiz ve talebeleriniziz. Sizler bizim ve İslâm milletlerinin üstadlarısınız. İşte ben de aldığım dersimin bir kısmını sizler gibi üstadlarımıza şöyle beyan ediyorum:"
AMÇ: Sonradan söylediği şeyler, o üstadları şaşırtacak çözümler. İslam dünyasının hem analizini yapıp, hem de onunla yetinmeyip isabetli reçeteler çıkartıyor. Alimler sen hastasın deyip göndermişler. Nasıl çözeceğiz sorusuna yanıt vermemişler. Adamın hastalığını analiz edip kapı dışarı etmemiş.
M: Burayla ne alakası var?
AMÇ: Şu anlamda söyledim. Analizlerini yapıp bırakmıyor.
M: Burada konsept ne?
Ah: Şunun için bahsetti...
A: İslam aleminin geri kalma sebeplerini okuyacak burada. O hastalığı sadece tespit etmemiş, tedavisini de gösterecek.
Ah: Öyle bir tespit yapıyor ki, oradaki tüm alimleri şaşırtacak tespitler yapılyor. Hem de takdim ederken, ben size burada dersimi aktarıyorum, gibi mütevazi bir söz ediyor.
M: Bence mütevazilik yok. Gerçekten Arap alemi bizim hepimizin üstadıdır. Çünkü biz o gelenekten bu dersleri alıyoruz. Bu normal insan olmanın saygı duymanın çok önemli bir ilişkisi. Zaten iletişimin en önemli kuralı, karşıdaki insana saygı ve sevgi duymuyorsanız... Bizim İslam Kültürü nedir? Arap kültürü. Arabistanda Allah göndermiştir İslamı. Hem yer itibarıyle, hem millet itibarıyle böyle bir millete saygı duymanın önemini vurguluyor. Böyle saygılı sevimli bir ilişkiyi kuruyor.
Rz: Burada üstad enesini ortaya atmıyor. Bununla ilgili.
M: Karşıdaki insanla ilişki kuramıyorsanız, enenizi ortaya koyuyorsunuz demektir. Onun için ben hep şöyle derim: Sait Nursi, duygusal, sevgisel, sıcak İslamı insanlara bu zamanda sunuyor.
"İşte ben de aldığım dersimin bir kısmını sizler gibi üstadlarımıza şöyle beyan ediyorum:
Ben bu zaman ve zeminde, beşerin hayat-ı içtimaiye medresesinde ders aldım ve bildim ki: Ecnebiler, Avrupalılar terakkide istikbale uçmalarıyla beraber bizi maddî cihette kurûn-u vustâda durduran ve tevkif eden altı tane hastalıktır."
AMÇ: kurun-u vusta: orta çağ. tevkif etmek: durdurmak.
"O hastalıklar da bunlardır:
Birincisi: Ye'sin, ümidsizliğin içimizde hayat bulup dirilmesi."
AMÇ: Bu çok çeşitli vesilelerle ortaya çıkıyor. En kabası, bizden adam olmaz. Başka katmanlarda, başka tezahürlerle ortaya çıkıyor. En basitinden, Türk gibi bitirmek, Alman gibi başla. Birçok veçheleri var. Çok manidar bir hastalık. Kendi nefsimizde de izlerini basit işlerde dahi görebileceğimiz çok yaygın bir hastalık. Ve Osmanlının son zamanlarında, oryantalistlerin etkisiyle, geri kalmışlığın doğal sebebi olarak doğulu olmak sayılıyor. Siz doğulu olduğunuz için geri kaldınız, politikasıyl bizi ikna etmişler. Bu dönemlerde, en çok izini gördüğü, Osmanlıda sukuthu hayale uğramış, gittikçe kan kaybeden bir atmosferde bunu analiz ediyor.
A: Bugünlerde bir yazı okudum. Liberallerin özellikle çok dillendirdiği ve Mustafa filminin arkasında yatanın bir yeis olduğunu vurguluyor. Biz genelde insanları yüceleştiririz. Adeta onları tanrısallaştırırız. Veya olağanüstü özellikler vermek isteriz. Kahraman beklentisi vardır. Bu beklentiyi sürekli empoze edilen bir şeydir. İnsanların kabiliyetlerini engelleyen bir şey. Ben bir şey yapamam, bunları yapmak için süper yetenekli bir insan olmak lazım. Böylece insanları belirli bir seviyede muhafaza eden bir manipülasyon yapmaya çalışmışlar. Sıradan bir insanın bile çok büyük işler yapabileceği inancını bastırmışlar. Avrupada büyük buluşlar yapan insnalar, normal insanlardan 3 kat fazla hata yapan insanlarmış. O insanların da senden benden fark ıyok, ama onların bir iç baskısı veya ezilmişlikleri yok. Öğrenilmiş çarezsizlik.
Y: Bu öğretilen bir şey. Biz korkuyu annemizin karnındayken öğrenmiştik diyor.
A: Ahmet Altan gibi bazı insanlar bunu çok işliyorlar. Müslüman toplumlarda da özellikle, günahı ifşa ederek, bir nevi onun lezzetine müptela olmuş, kurtulmak istemiyor. Burada da bir takım insanları idealize ederek, sahabe veya evliya gibi, biraz insanüstü gvasıflar koyarak, ne oluyor? Onlar çok farklı insanlardı. Dağda yaşar, toplumun içinde değildir. Hatta Hz. Peygamberi de öyle bir konuma getirmeye çalışıyoruz. Halbuki onlar sıradan insanlardı. Ve sıradan hayatı dönüştürmeye çalışan, kompleksleri olmayan, hatalarını düzeltebileceklerine inanmış insanlardı.
Can Dündar şunu diyor. Atatürkün asıl gayesi şuydu: İktidarı semadan yere indirmekti. Dini gerek siyasalgerek sosyal alandan çıkarmaktı. Peki ne yapacaktı? Deccal din afyondur demişti. İslam toplumunda, bunu diyemezdi. Dini nereye mahkum edecek? Vicdana. İlginçtir, Can Dündar Sait Nursi çalışacak. Bana çok ilginç geliyor. Bu adam niye SN'Yi çalışacak? ASN, siyaseti bırakmış. Atatürk dini toplum hayatından dini çıkarmaya çalışıyordu. SN ise dini kalp işi olduğunu söyleyecek. O zaman ikisi birbirin tamamlayacak. CD, ideolojik olarak dinin sosyal hayattan çıkmasını isteyecek. Muhtemel olarak ben böyle bir beklenti içindeyim.
Ben aslında bunu yapmak istedim diyor. Tüm okumalarımda Atatürkün maksadı iktidarı gökten yere indirmekti var. Biz ilhamlarımızı gökten almadık, yerden çıkardık.
AMÇ: Sofya anılarında var, bütün devrimleri.
A: Burada din, sadece kalpte yaşanan bir olgu haline getirme duygusunu, bu şeyler pekiştiriyor. Sürekli idealizasyon anlayışı. Aslında sorumluluktan kaçmak.
Y: İyi niyetle de yapılabiliyor. Onlar aşağılanıyor, Kuranda. Hiçbir şey yapmayıp bahane arıyorlar. Kendisine ne kadar yaklaşırsa, o kadar çok model olmak zounda. Sen peygambersin tabi ki, yaparsın. İyi de ben de senin gibi yaşıyorum. O yüzden uzak örnek almak istiyorlar. Onlar kim ki, biz ayağının altındaki toz toprak olamayız.
M: Bu derste de ben öyle algılıyorum. Burada birinin bir şeyi seslendirmiş olması diğer arkadaşların o kapasitede olmadığı anlamında değil. Her insan da Allah bu idarkı verdiğini, ama bazı insan bazı zaman ifadelendirir. Ben yıllarca dinledim. Ama vakti saati geliyor, dillendir diyor. En büyük insan normal insan. Daha başkası anormaldir. Bu beklentiden çıkmamız gerektiğini konuşuyoruz, iki seneden beri.
Bir de, çok dahi dediğimiz insanlar, normal insanlardan çok daha fazla hata yapmıştır. Aslında bu şu manaya geliyor: insan bir şeyi bir seferde idrak edemez. Çok deneyim yapan insanlar otomatikman çok hata yapar. Çok çaba gösterdiklerini gösterir.
Ben ticari hayatta, belki faydalı olur, size anlatayım. Pazarlamacılık ve satıcılık çok zor bir zanaattir. Ama aslında herkes satıcılık yapabilir. Aslında çok olay bir şeyidr. Fakat neden insanlar bunu çok zor görürler? Çünkü satıcılık yapmanız için uzun süreç gerekir. Sizin satabilmenizde değildir o olay. Karşınızdaki insanın, size istikrar içinde güvenebilmesi lazım. Çoğu insan buna katlanamadığı için, satıcılığı çok ağır görür.
"İkincisi: Sıdkın hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede ölmesi.
Üçüncüsü: Adavete muhabbet."
AMÇ: Sıdk: doğruluk. Adavete muhabbet, yani düşmanlıkla beslenmek.
" Dördüncüsü: Ehl-i imanı birbirine bağlayan nuranî rabıtaları bilmemek.
Beşincisi: Çeşit çeşit sâri hastalıklar gibi intişar eden istibdad.
Altıncısı: Menfaat-ı şahsiyesine himmeti hasretmek.
"
AMÇ: Yani şahsi menfaatini toplumun menfaatinden üstün görmek.
istibdat, sadece siyasi anlamda değil. ilmi, duygusal bir çok çeşidini burada kastediyor.
"Bu altı dehşetli hastalığın ilâcını da bir tıp fakültesi hükmünde hayat-ı içtimaiyemizde, eczahane-i Kur'aniye'den ders aldığım "altı kelime" ile beyan ediyorum. Mualecenin esasları onları biliyorum."
"BİRİNCİ KELİME: "El-emel". Yani rahmet-i İlahiyeden kuvvetli ümid beslemek. Evet ben kendi hesabıma aldığım dersime binaen: Ey İslâm cemaati! Müjde veriyorum ki: Şimdiki âlem-i İslâm'ın saadet-i dünyeviyesi, bahusus Osmanlıların saadeti ve bilhassa İslâm'ın terakkisi onların intibahıyla olan Arab'ın saadetinin fecr-i sadıkının emareleri inkişafa başlıyor ve saadet güneşinin de çıkması yakınlaşmış. Ye'sin burnunun rağmına olarak (Haşiye) ben dünyaya işittirecek derecede kanaat-ı kat'iyyemle derim:
İstikbal yalnız ve yalnız İslâmiyet'in olacak. Ve hâkim, hakaik-i Kur'aniye ve imaniye olacak. Öyle ise şimdiki kader-i İlahî ve kısmetimize razı olmalıyız ki, bize parlak bir istikbal, ecnebilere müşevveş bir mazi düşmüş. Bu davama çok bürhanlardan ders almışım. Şimdi o bürhanlardan mukaddematlı bir buçuk bürhanı zikredeceğim. O bürhanın mukaddematına başlıyoruz:
(Haşiye): Eski Said, hiss-i kabl-el vuku' ile 1371'de -başta Arab Devletleri- Âlem-i İslâm'ın ecnebi esaretinden ve istibdadından kurtulup İslâmî devletler teşkil edeceklerini kırkbeş sene evvel haber vermiş. İki Harb-i Umumî ve 30-40 sene istibdad-ı mutlakı düşünmemiş. Bin üçyüz yetmiş'te olan vaziyeti bin üçyüz yirmi yedi'de olacak gibi müjde vermiş, te'hirinin sebebini nazara almamış.
"
Mt: Burada bir şey aklıma geldi. Şu an islam aleminin geçmişi müşevveş diyor. Gelecek noktasında düzgün olacak diyor.
A: Onların şu anki durumu mazi olacak. İki dünya savaşı yaşamışlar. Müşevveş gelecekleri var.
AMÇ: Ortaçağ karanlığı onlar için geçerli. Bir tek son yüzyılda aşırı bir çıkışları var. Onun da içinde, kan var, gözyaşı var. Sicilleri temiz değil.
A: Kaderi ilahi. Hadisin hükmünün geçekleşmesi. Batı medeniyet, aslında sömürge medeniyetidir. Sömürgelerden aldıkları kaynakları ve insanları kullanarak bu hale geldiler. Aslında o medeniyetin aslı efendisi, o kölelerdir. Şimdi o köle, efendi oldu. Zenci bir insanın bonların başına geçmesi, kaderi ilahinin bir tecellisidir. Özellikle Afrikalı köleleri burada kullandılar.
Tabi sembolik anlamda. Obama iyi kötü anlamında değil.
Y: Adamın kültürü neyse odur.
A: Kültür olarak düşünme. Adam renginden dolayı aşağılanan bir insan.
Y: Ama hala öyle.
AMÇ: Tabloyu koyduğun zaman hoş duruyor.
H: Kölelik aslında şu annda, köle olarak daha acımasız bir şekilde kullanılıyor.
A: Ya Emel diyeceksin.
Y: Aslında çok akıllı adam bunlar. Ximdiye kadar hep beyaz çizilirdi, Amerikanın temsili olan o vahşi karakter olarak. Şimdi o gitmiş. Tablo değişti. İnsanlar biraz daha sempati duyacak. Millet acaba düzelecek mi diye bakacak. Öfkeyi azalttılar.
A: Kaderi ilahi, bulutsuz bir havada bir anda bulutları toplatır mı? Bir anda insanların kalbini değiştirir mi? Değiştirir. Bir zamanlar çok uzun sakallıydım. Herkes bana böyle bakıyordu. Bağdat Caddesinde dolaşamıyordum. Bütün olaylar, hep müslümanlar yaptı, nazarıyla gösteriliyordu. Şimdi bir Ergenekon olayı çıktı. Her şey tersine döndü. Ulusalcılar sokakta dolaşamıyorlar. Biz rahat istikbali gördük.
H: Şimdi ABD çökerse, ne derler?
Y: Manşet: Yamyam yedi. Dalga geçecekler.
AMÇ: Resim hoş.
A: Semboller önemli. Avam sembollerle hareket eder. O adamlar ne yaparsa yapsın, Allah bir kalemde her şeyi değiştirir. Mesela Bin Ladin Amerikanın adamı olduğu ortaya çıktı. Ne olur? Bir anda toplumun bakışı değişir. Toplum basit imajlarla şeyini değiştirir.
AMÇ:
" İşte İslâmiyetin hakaikı hem manen, hem maddeten terakki etmeye kabil ve mükemmel bir istidadı var.
Birinci cihet olan manen terakki ise: Biliniz! Hakikî vukuatı kaydeden tarih, hakikata en doğru şahiddir. İşte tarih bize gösteriyor. Hattâ Rus'u mağlub eden Japon başkumandanının İslâmiyetin hakkaniyetine şehadeti de şudur ki:
Hakikat-ı İslâmiyetin kuvveti nisbetinde, Müslümanlar o kuvvete göre hareket etmeleri derecesinde ehl-i İslâm temeddün edip terakki ettiğini tarih gösteriyor. "
A: Nasr der, Batı hep İslamdan aldığı şyelrele gelişmiştir: Allahın iki kanunu var: Bir sünnetullah. Bir de şeriat kanunu. İslam geleneğinde ikisinni birlikteliği anlayışı olduğundan, hem maddeten hem manen gelişmeye müsait bir durumu var. Batı, maddi kısmı oradan alarak, bir yere gelmişler. Ama İsalm tembellikten kurtulursa, kendi doğasından dolayı, çok daha hızlı gelişebilecektir.
M: Oralarda çok zor tabi. Şimdiki Batı gelişmişliği. Bir şey var. Ama ne kadarı doğru ne kadarı ayrı, onu ayırt edemiyoruz. insanlar bir peynir bir zeytin yiyor diyorlar. öbür taraftan, yiyecekleri, kimyasal gübrelerle hormonlamışlar ki, yediğinle insanı zarar ettiriyor. arada çıkılmaz bir sokak var.
a: müslümanlar da iki tarafı birleştirebilecek mahiyette olduğundan, hem dünyevi hem uhrevi saadet getirebileceklerinden, onları çok geçebilrler.
şu anki batının bankaları şişirme şeyi var. bir anda çöktü. zahire baktığında çok güçlü görünüyor. belki bunlar da öyledir. üstad bunu çok vurguluyor. deccalin ve süfyanın çalıştığı yerde, medyayla, zayıf olan gücünü çok yüksek göstermeye çalışır. aslında medeniyetin çok güçlü olmadığı. ispirtizma ile. ispirtizma, televizyon. yani manyetizma ve görüntü. zihinleri meşgul ederek, amerika böyle güçlü. insanlar hep yeis ile zannediyor ki, biz orayı asla yakalayamayız.
AMÇ: siyonizm için de öyle bir şey var. öyle bir şey ilka ediliyor ki, tuvalete girsen, adamın haberi olur. her şeyin altından bunlar çıkıyor burada. sanki hiçbir şeyi biz yapamayız. tehditi görmemek değil tabi ki, ama elini kolunu bağlı hissetmek gibi bir bağlılık yaratıyor.
m: deveyle giden bir adam, yanından araba geçerken, otomatik eziliyorsun. şıhı azam anlatırdı. bir adam 300 kilometrelik arabaya binerse, buna kalbi dayanır mı?
A: biri dedi. meşhur bir japon hikayesi var. iki çinli oturuyormuş. adam 15 günlük yolu bir saatte alıyor diyor. öbürü demiş: peki geri kalan 14 günü ne yapıyor? çok ilginç. teknoloji zaman kazandırıyor. bu zamanı ne yapıyoruz? daha çok teknoloji kullandığımızdan zamanı öldürüyürouz. insanların artık şu an zamanı yok. hani bize teknoloji zaman kazandıracaktı? insanca yaşayacaktık. ama olmadı. o teknolojinin devamını sağlayabilmek için, sürekli para harcıyoruz. kazandığımız zamanı nerede kullanıyoruz?
m. biz bunları soru işareti olarak soruyoruz. yokas, biz nasıl yaşamalıyız, bu ayrı bir konu.
h. kızılderili reisini almışlar. trenle gidiyorlar. adam diyor ki, treni durdurur musunuz, benim ruhum arkada kaldı. sırf maddiyata yönelik icatlar geliştirmiş. insanın ruhunu düşündüğü yok.
y. papalaginin bir kitabı var.
fy. 10 km hızla giden araba için de aynı durum.
m. belki çok güzel şeyleri de var. ben bunu sırf kötülemek için söylemedim. diyelim ki, eskiden çocukken bir zeytini üçe bölüp yerdik. ekmeğin üstüne toz şeker ekip su koyardık. bugün insanlar o kadar ço
k yemeğe şey ki, insanlar şişmanlıktan sorun yaşıyor.
"Ve ehl-i İslâm'ın hakikat-ı İslâmiye'de za'fiyeti derecesinde tevahhuş ettiklerini, vahşete ve tedenniye düştüklerini ve herc ü merc içinde "
a. adam diyor ki, bir tane islam ülkesi var mı zenginleşmiş. bu bizim ezikliğimiz. bunun bir sebebi, sadece bizim tembelliğimiz değil. batı medeniyetine yaklaştıkça, okadar istibtdata girmişiz.
y. bu da bizim kabahatimiz.
m. hayır yusuf ağbi, bir tespit söyleyeceğim. bazı başörtülü kızlar, sokakta sevişiyorlar. bu sefer insanlar diyor ki, takmasın o zaman. yav kardeşim o zavallı insan, başörtüsünden dolayı sevişmiyor ki. bu medeniyetin etkisinden dolayı, dayanamadığından bunu yapıyor. insan artık kendini frenleyemez hale geliyor. buna rağmen kız diyor ki, ben bunu istemiyorum.
a. yani medeniyet ona bir uyuştuurcu yedirmiş. ama kalbi orada değil başka yerde. parçalanmış bir kalp. ikilemi içinde kalıyor sürekli. batı medeniyetinin o kalplere attığı zehirden kaynaklanıyor.
y. bir kokteyle osmanlı paşası çağırmışlar. frak giyip gidiyor. ingiliz elçisi diyor ki, paşa iyi yakışmış. paşa diyor, bakma bunu giydik, altımda acem donu var.
amç. bir de elimizde hiçbir şey bırakmamışlar. örnek var mı sebebi bu. bir de verimsiz bir aşırı zekamız var. bir de dünyaya sanıldığının aksine daha fazla yöneldiğimizden. hırsla hasarete götürecek şekilde, ahireti unutturacak şekilde dünyaya sarılmasıyla. dünyaya sarılmadığımızdan değil, onların bile hayal edemeyeceği kadar daha geniş bir hırsla dünyaya sarıldığımızdan. ama müslümanların kusurları bu dünyada çekiliyor. o yüzden tokat vuruluyor. bu da şefkati gereği.
mt: daha mı fazla dünyaya bağlanıyor demiş üstad. neden?
m. buradaki versiyonu kavrayalım. adam babadan gelmiş sanayici. adım adım gelmiş. her türlü özelliğini biliyor. kültür olarak yetişiyor. sabri ülkerin fabrikaları çok küçüktü eskiden ama adam o çekirdeğin içinde yetişmiş. çok himmeti olan bir insan. adam ir ömür vermiş. biz diyoruz, kolaycana yapar gideriz diyoruz. bizim çalışan işçi arkadaşlarımız şunu düşünüyor: benim hakkım vs. tamam ona bir şey diyemeyiz. ama firmanın kaç tane batak verdiğini kimse düşünmüyor. veya bugün 1 saat kaytarsam diyor. tek belli olmasın diye telefon etmeyeyim diyor. ama memlekete giderken de patron bana izin versin diyor. uzun vadeli düşünmüyoruz.
h. daha çok çalıştığımızın kanıtı. bizimkiler haftasonu dinlemez. gece çalışır. bir avrupalıyı çalıştıramazsın. şu anda bile, iş için 4 saat yollarda. avrupalılar çok daha az çalışıyor. ama müthiş bir ekonomi zihnimizde. bir şeyi iş için yapıyorsak, meşrudur. mesela derse gidiyorum desem, kıyamet kopar. ama işe gidiyorum desem, bir şey olmaz.
y. ali ağbi anlatıyor. gelin işe giderse çocuğa kayınvalide bakıyor. ama derse gidiyorsa bakmaz.
h. bizim milletin zihniyeti bu. toplum oy verirken bile cebini düşünyor. bizim toplum en çok dünyaya sarılmıştır.
amç. tüm islam alemini anlatıyor. biz daha çok yöneldiğimiz için, hırs gösterince hasaret oluyor.
a. 7. nota 17. lema "aya zanneder misin ki..."
m: biz iyi niyetliyiz. başkasıyla ilgili menfi bir şey düşünmek bize çok ters geliyor. ama adam ticareti elinde tutabilmek için, başkasının önünü nasıl keserim diye binbir yol düşünüyor. seni öyle bir takla attırıyor ki, bir tane mal var. naylon. bunun girişi 3.5 milyon. adam girişi fiyatına veriyor. sonra tuzağa düşürüyor, başka bir şeyi sana daha yüksek fiyata satıyor. batı medeniyeti, sadece müspet üretmekten kaynaklanmıyor. menfi desiselere dayalı. hürriyet getirdim diyorsun, peki ırakın petrol bağlantılarıyla ne alakan var senin? şimdi kimse onlara inanmıyor. artık amerikayı rusya gibi emperyalist olarak görüyor herkes. kimse inanmıyor.
amç. kastamonu lahikasında çinle amerikanın zihinsel ortaklığından bahsediyor üstad. oryantalizm öyle işlemiş ki. stokholm sendromu, tecavüzcüsüne aşık kız sendromu. kafamızda takke, üstümüzde beckham forması. malezyada gördüm bu adamı. takke de var, forma da var. adamla konuşuyorsun ikna edemiyorsun. medeniyet getirdi bize ingilizler. vipde bir numara kraliçe diyorsun. nasıl kabul ediyorsun? oradan da kaşınmıyor. biz orangutandık diyor.
y. misyonerlerin en tipik giriş noktası, bak işte avrupa ileride müslümanlar geride. en basit girişi.
amç. onlar şöyle bakıyor. ispanyollar amerikaya inince şöyle iki taraflı bir yaklaşım yaşamış. bunlar bize benziyor, ama hayvan gibi. bizde alet var, giysi var. bunlar herhalde insan hayvan arası bir şey olsa demişler. bunlar tüfeği ateşleyip adamı öldürünce, bunlar da şöyle düşünmüş. bunlar yarı tanrı olsa gerek.
y. onların tanrı mitolojisinde atın üzerinde insan, işte tanrı bu diyorlar.
amç. bizim batıya bakışımız böyle. yerli gibi bakıyoruz. amerikada ben çok ezilmiştim. çok dirençli gittiğim halde. ny'de trenleri öyle bir yere koymuşlar ki, çıkar çıkmaz, dev gökdelenleri görüyrosunuz. bunu insan yapmışsa, ben insan olabilir miyim? her şey düzgün, dümdüz. adam resmen diyor ki, burada ezil. ama bu imajı veriyor onlar. hayranlığımız hep öyle oldu. amerikanın eyaletlerini ezbere biliyordum. türkiyedeki pek çok şehirleri bilmediğim halde.
y. şunu da eleştirmek lazım. osmanlı son dönemlerinde olmuş ya. avurpaya gidenler hayranlık yaşayıp yazmışlar. hakikaten bu normal. bunu anlamak lazım.
a. islam düşüncesinin önde gelenleri, afgani, abduh. o tarafa gitmişler. ağızları açık kalmış. batıya en fazla vuran efganidir. o bile, adamın teknolojisini almayacaksın demiyor. ama bir yandan da onlardan gelen ne varsa, bir bit yenği vardır.
amç. bu başkaldırı bir tek bediüzzamanda var. herkesin karamsar psikolojide olduğu. bir de islamdan aldıkları ahlaki dokuyu da geliştiren bir duruş var. onlar bizden daha müslümanca tavır takınıyorlar. dürüstlük, doğruluk. o anlamda söylüyorum.
y. belgesel izlemiştim. şu an doğu toplumunun yaşadığı psikolojisini, ortaçağda tam tersi bir psikoloji var. hristiyanlar, biz artık çok geri kalmışız. dünyayı bırakalım. ahirete çalışalım. ilk korkuyu şöyle yeniyorlar. bir türk gemisine biniyor. gemi dalgalanırken, türkler okrkuyor. adam hayret etmiş. bunu ilk romanlarrında türklerin korkabileceğini yazıyorlar.
amç. en karanlık dönemde rusyada esaretinde bile üstad hiçbir zaman ezik psikolojiyle bakmaşı. kendisi esraeti yaşadığı zamanda, ölüm tehlikesinin en bariz olduğu anda bile, bakış açısı ezik değil. ümitsizliği hiç içinde barındırmamış. neden? hakikatle bağlantısını kurduğundan, görünen yüzle bağlanntıyı önemsiz görüyor. ben size bakmıyorum diyor ümitsiz çevreyi görse. gelecekteki nesle konuşuyorum diyor. her döneminde böyle üstad. 30unda, 80inde. bir sait ölse, 1000 sait kalır diyor.
h. üstad diyor ki, ben hemcinsimle iftihar ediyorum. insanoğluyla iftihar ediyorum.
a. insaniyete verilen bir nimettir. nasıl arının eline bal verir. elhamdülillah.
h. insan olmanın sebeiyle, meleklerden üstün kılmış. hepsi allahın vergisi nasıl olsa. niye ezilsin ki?
amç. bir yerde üstad diyor ki, bunlar dünyayı imaret için yaratılmışlar.
h. mesnevide diyor ki, kafir zenginler, sepetle tezek taşır hamama. ve övünürler, ben daha çok taşıdım. müslümanlar, o hamamda ısınan adamlar. ısınınca kirler dökülür. müslümanlar bu dünyada temizleniyorlar. içeride kalmış aşağılık kompleksleri olsun, onlar açığa çıkıyor. onları da kafirler sayesinde yapıyor. biri zulüm ediyor. bazen adamlar kendine zulüm eden adama dua ediyorlar. bir hastalık sayesinde şafinin ne demek olduğunu anlamıştır. mevlananın bakış açısıyla baktığında böyle. sen terakki ediyorsun.
rz. ilim müminin yitik malıdır çinde bile olsa alınız diyor peygamberimiz. niye? çünkü çinin malı değil, ilim. allahın bir kanunu. tüm insanlıkla beraber müslümanların malı.
rz. fakat toplumda hep bu eziklik empoze ediliyo. buna karşı konulacak yolu, bu malların hepsi bizim.
y. aslında üretilen her bir alet. tabi sadece teknoloji üretilmiyor, onun kültürü de yanında geliyor.
a. biz niye eziklik yaşıyoruz? bunu ben yapamadığım için. aslında burada bir gizli şirk yatıyor. o sonuçta kimin malı? allahın mülkü. o ahikati allah herkese gönderiyor. niye o söyledi? ben söylemedim?
mt. aslında bu bakış açısı bizim dünyevilik hırsımızı gösteriyor. biz enaniyetimizden dolayı onların karşısında eziliyoruz.
a. lenin bir köye gitmiş. açız diyorlar. isteyin bakalım allahtan verecek mi? ne oldu verdi mi? demiş. yok. benden isteyin bakalım. ekmek ver ver. o da getirmiş kamyondan. ihtiyar çıkmış demiş: allah böyle verir. senin gibilere gurur verir, bize de ekmek verir.
amç. afaki hareketlerin hepsinin mağlup olması, risalei nur gibi enfusi hareketlerin başarılı olmasının altında bu var. siyasal islam -afaki hareket- neyle yola çıktı? batılı ne yaparsa, ben de onu yaparım. mercedeslere bindik. onların yaptığı her şeyle kendimizi ölçtük. sonunda iflas ettik. kendi üstünlüklerimizi unuttuk. onlar tenis oynar. ben de oynarım. bilmeneli mayo. gelinen noktada resme manen de mağlup olduk. bizim üstünlüğümüzü yeniden keşfetmeye ihtiyacımız var.
y. bunu da mistik dinlere havale ettiler. budizm vs. portesto müzikleri var. batı medeniyetini eleştirmek için hiphop üretiyorlar. onları da satıyorlar.
m. onu islamiyetten daha iyi buldukları için değil. daha materyalist bir inançla tatmin etmek istiyorlar. o da bir yerde tıkanacak. bir de medeniyet çok zor bir konu. batı medeniyetinin prensipleri itibarıyle, islam medeniyetinin prensiplerini kıyaslayarak farkını tanımlıyor üstad. pratikten çıkarsak, bazı sorunlar yaşayabiliriz. insanın gezmesi, oynaması, tozması gerekiyor.
geçen gün hürriyetçi bir vakıf şunu anlatıyor. ben şimdiki insanları anlamıyorum. başörtülüüyü okula sokmuyor. bu insanlar eski devri terketmek istiyor. biz evimizden çıkalım. medeniyeti tercih edelim. siz bu insanları kovuyorsunuz. bu manyaklıktır diyor.
ama diğer tarafını da söyleyeceğim. atarken tutarken de gerçekçi olmamız lazım. benim anam sabahleyin koyuna gidiyordu, sonra harmana gidiyordu. şimdi sen o kadını çalışmıyor da evinde yuvasındadır deyip de.
h. ama toplumsal çalışmıyordu.
y. ağbi onun patronu yoktu.
amç. mimsiz medeniyet taifeyi nisayı yuvalarından çıkarmış.
m. bunlar başka insanları itham etemk için kullanılmaz. bakınız atıp tutmakla çözülmez. şimdiki insanlar eğer şehir hayatıynda yaşayacaksa, çalışmayan bir kadınla yaşamak ciddi bir problem.
h. hangi geçim?
m. her ne geçim olursa olsun.
h. geçim eksenli düşünürsen, bu işin içinden çıkamazsın.
ym. evde durup televizyon seyretmesi, neyin mübarekiyeti. 1 saatlik çalışlacak şite akşama kadar durursa, ne yapar? bunun neresi fıtri. yuva buysa, ben böyle bir yuva istemiyorum.
y. bu da ayrı bir sorun. bahçesiz evler. böyle bir evde kadın ne yapar?
h. zaten her tarafı yamuk da nereyi düzelteceksin?
m. bakın şu bunalıma gireriz. çıkmaz sokak olarak görürsek, bunalıma gireriz.
ah. çalışmanın tersi sadece evde durmak değil ki. başka bir sürü aktiviteyle değerlendirebilirsin.
y. evin dışına nasıl çıkabiliyor kadın? ya çalışıp çıkarsın ya evde oturursun.
amç. yuvalarından çıkarmış derken, yuvası neresi bunun? sosyal aktivite de bundan farklı değil ki. yuva nedir? çocukların eğlencesi diyor, onun iştigalinin tanımlamış. kadının islamiyetteki rolü, asrı saadete bakmak lazım.
m. bakın da ne görüyorsun?
y. bu ciddi bir problem.
a. bu problemin kaynağı, dışarıda bir şeyi tatmin emeye çalışıyorsa, kadın fıtratının değişmesi vardır. kadınların çalışması maden ocağında başlamıştır.
y. köydeki kadın çok rahattır. su getirir, fırına gider. kışın otururlar. kadının sıkılmaya vakti yok. depresyonu yok. problem şu. dört duvar arasında yapacak işi olmayan kadın ne yapacak? insan fıtraten toprağı görmek isityor, dışarı çıkmak istiyor. insan için en büyük lezzet üretmektir.
a. üstat bir yerde tesettür risalesinde diyor ki, bayanlar, sırf geçim derdinden erkeklere esir olmasınlar, köylü kadınlar gibi rızıklarını tedarike arsınlar.
vakayı görmek lazım. çalışmak isteyen kadınların büyük bir yüzdesi niye çalışmak istiyor? gerçekten? ihtiyaç olduğundan mı, yoksa ekonomik bir serbestlik istemek için mi? erkeğe diklenmek için mi? bunları da görmek lazım.
y. abi çalışmayanlarda sorun var.
a. ben ders yap, sohbet et, aktivitelere git.
amç. orjinaliini okuyalım.
a. adam eve gelir, güler yüz göstermez. ama işe giderken sürekli süslenerek gidiyor. orada insanlarla iletişim içinde.
bir açık oturum dinledim. nuray mert vardı. hepsini susturdu. ve o kadar hayasız ki, konuşturmuyor karşıdaki insanı.
amç. "sefih erkeler hevesatlarıyla kadınlaşırsa" bizim ezberimizi bozan bir şey. erkek çok sefihse, maçolaşır değil, kadınlaşırsa. bütün hayatını kadına endeksli yaşırsa. " ozaman açık saçık kadınlar da hayasızlıkla erkekleşir."
y. okuyan erkekler kadınsı davranışlar geliştirir. okuyan kadınlar da erkeksi davranışlar geliştirir.
a. eroin bağımlısı insan, onu elde etmek için, bir adamın ayağını yalar. bir adam şehvet düşkünüyse, onu elde temek için, her türlü zilleti yapar. zillet kadının tavrıyken, erkek zillete düşüyor. kadın onun zilletini görünce, kadın onu kullanmaya başlıyor.
"... hayatı ailede. temizlik ziynetleri. lazımdır ta dayansın.
a. kadınlar bizim köyde bir tarafta yüzerlerdi. erkekler başka bir tarafta. dindar bir toplum değildi. ama ne zaman, feminizm diye ortaya çıktı. erkeklerin yanında yüzmeye başladılar. şimdi insanlar yüzlerine bakamıyor. trabzonda bir adam, yan baktı diye, adam çekmiş tabancayı vurmuş.
amç. avrupada düello gibi şeylerle o ahlak korunduğu için diyor.
"mütebessim meyyitelerin..."
a. bir de orada rahmete muhtaç diyor. adeta insanları yalvarıyor. insanlar bana baksın diye onlara istiyor.
amç. bir amerikalı kadın vardı. bu sex and the city kadınlarını anlatırken, bunlar çok yakın zamanda, koca koca diye ağlamaya başlayacaklar. 5-10 bin dolar kira ödeyen, her gece paralarıyla birini tavlayabilen kadın tipleri bunlar. 40ına kadar, harcadıkları paranın iki üç katını artık erkek bulamadıklarından psikologlara dağıtıyorlar.
y. kadın o psikolojik ihtiyacı var ya, bir erkeğin yanında olmak. bir yaştan sonra, artık çıldırıyordu diyor. yalnız yatmak istemiyorum diyor. cismi anlamda değil. manevi olarak.
amç. çok ihtiyaç duydukları kocayı da bulamazlar. açık saçıklık nedeniyle.
"... haşiye: tesettür risalesinin ..."
tek hükmü bundan yemiştir üstad. üstad beni iki şey için, bir ayet-i kübra için, bir de tesettür risalesi için bana 30 yıl eziyet çektirdiler. ben geleceğim bugün, bu memlekette çarşafları indireceğim, balolara sokacağım bunları.
başörtüsünün böyle bir turnusol olduğunu da unutmamak lazım. benim ayetlerimle dünya arasında sıkıştığınız zaman ne yapıyorsunuz, allah test ediyor. sen namazla, faizle, başörtüsüyle dünya arasında sıkışıyor musun? hangisini tercih ediyorsun?
mr: bayan arkadaşlarımızın sıkıştığı nokta şu: aile diyor ki, senin çalışman lazım. şu an yirmi yaşında bir hanım var. beş sene sonra evlilik yapacak. senin maddi özgürlüğün olması için, aile baskı yapıyor. bayanlar ailesiyle olan imtihanda daha sıkışıyor gibi görünüyor bana.
amç. o çocuklar değil mesele. lise talebelerini, zübeyde hanım da başörtülüydü diye yürüttüler. kim yürüttü? ben o adamı hedef alıyorum. mesele şu: birilerinin bize bu cihetle baktırması lazım. biz sadece zulüm, mazlum açısından baktık. allah bize böyle bir mesaj veriyor olabilir mi?
m. bizim köydeki insanların tümü başörtülüydü diye onların yuvada olduğunu söylemek, bu da basit olur.
a. bir üniversite mezunu çalışan bir kadının yetiştirdiği çocukla, hiç üniversite mezunu olmayan fakat dindar bir kadının yetiştirdiği çocuk arasında baksak. üniversite mezunu bir fayda sağlamıyor. fakat dindar bir ailede çocuklar çok daha terbiyeli oluyor. gerçekten çok grifit işler.
m. ben grifitliğini vurgulamak istiyorum.
genç kardeşimiz söylüyr. biz erkekler arasında itaat etmenin bir kültür olduğunu söylüyoruz. bir kadın, eğer gerçekten itaat edecekse, bunu kendi iradesiyle, tercih yapabilirse, bir anlamı olur. tercihsizlikten, dolayı bu bir hürriyet midir? ben net konuşamıyorum. köyden gelmişim. ama hakeza. bir ara benim asker arkadaşı geldi. ne güzel tuzlada villalar var. çocuklar da oynar. fıtri fıtri dedi. sen manyak mısın dedim. sen delimisin? niye? ne fıtrisi lan? şehir hayatında bir villada yaşamanın kaç paraya mal olduğunu biliyor musun? okumuş risale, ayakları yere değimiyor, ciyak ciyak bağırıyor. şehir hayatında en makul şey, apartman hayatında yaşamak. bahçeye bakmak var ya.
amç. son derece fıtri.
y. dışarıya gösteriş için yapan ayrı. insan eşelemek istiyor toprağı.
m. evde saksıda çiçeğe bakamıyoruz ya. konuşurken çok güzel konuşuyoruz da, ayaklarımızın yere basması da çok önemli. ben de gençlikte aynı fikirleri attım tuttum. sonra düşündüm. benim annem, teyzem çalışmıyor muydu? realitesiz bir kıymeti yok.
amç. benim hayata bakışım şu. bir kitabına uydurmak için vesile bulmak kolay. kitabı koyup,ben ne kadar uzağım diye bakıyorum. realiteye buladığın zaman, o işin tricklerini bulmaya çalışıyorsun. var mı zaruret var. kitabı orta yere koyduğun zaman, benim nefsimin mesafesi hemen sırıtıyor.
m. ya kardeşim illa yauzaklık ölçmek zorunda değilsin, yakınlığını ölç.
o zaman ne olursun? hep kompleks, eziklik olur. hep bu psikolojiyle yaşarsın.
amç. hakikate karşı. alimler, ne kadar biliyorum değil, ne kadar bilmiyorum dan ölçermiş.
m. bu mentailet bizi o psikolojiye sar. ben mal varlığımı başkasının mal varlığına göre ölçeceğim.
y. herkesin kişisel algıladığı bir şeydir.
a. hakikat derken neyle kıyaslıyorsun? hedef söylemen lazım.
amç. benim algım şu. islamiyetin söylediği hedefleri koymaya çalışıyorum.
a. şöyle bir soru sorayım. hiç yaklaştığını hissediyor musun?
amç. tabi ki hissediyorum. öyle bir ümitsizlik değil bu. realiteyi koyduğum zaman, realiteyle aramda bir mesafe kalmıyor. ama hakikati koyduğum zaman aradaki mesafeyi görebiliyorum.
m. mutlaka. bir insanı ne kadar severseniz aslında o kadar da uzaklaşırsınız. birbirinizi seviyorsunuz diye, o insanla bütünleşip kaybolmanız anlamına gelmez. bilakis, anladıkça, farklılaştığınızı da hissedersiniz.
amç. takva ile amel i salih meselesinde. hangisi öncelenmeli? takva. realitelerle uğraştığımızda, kendimize bir gerekçe bulmak için son derece tetikteyiz.
kendim için söylüyorum.
m. bence bu çok güvensiz, menfi bir ilişki.
mesela harama nazar etmemek neticesi itibarıyla müspet bir davranıştır. aynı ibadet etmiş duygsunu yaşar.
amç. şeytanla dans etmenin riskinden bahsediyorum. ehli dünyayla aramızdaki dere pek derindir diyor üstad. ya dalalete düşeriz. bu çok riskli bir şey. sadece diyalogu küfre karşı değil de, ehli dünyaya karşı da yaptık. sosyete hizmeti yapmaya çalıştık. meyhaneye girdik. az daha biraya kaydık. kendin kalabilmek, değerlerini yaşayabilmek için, hayatın gerçekleri dediğimiz realiteleri, yani mevhumeleri reddedbilmemiz lazım.
mr. şu anda realite hakikatten uzak mı? 1400 senedir var olan islamın yaşanması, hakikatten uzak mı, yakın mı? eskiden var olan şartlara baktığımızda, realite şunu gösteriyor. her ne kadar islama uyulmuşsa, o kadar güzel neticeler alınmış. realite bunu gösteriyor aslında. sorun, sadece kendi teyzemiz, annemizle kıyaslamamızda. tüm anne ve teyzeleri değerlendirdiğimizde, hakikat ortaya çıkıyor.
amç. realite içinde, diyorlar ki, bir gün bizim tanrılarımıza tapınmaya izin ver. biz altı gün sana tamamen tabi olalım. orada şöyle olabilirdi. anahtarları bir alayım. sonra ben işi rayına koyarım. realite dediğimiz şey, bize bir konjönktür koyuyor. şu şartlar dahilinde, hayatın ihtiyaçları bize bir konjönktör sunuyor. bizim yaptığımız şey, allahın istekleriyle ne kadar bağdaşıyor?
a. ali muratın dediğini bir anlamak lazım. başlangıçta söylediğimiz o psikolojik baskı meselesi vardı. biz yapmayız, hissi. realitelerde bunu bize empoze ediyor manasında mı diyorsun?
h. hz. ayşe deveye binmiş tüm cemaati peşinden sürüklemiş bir kadın. hz. sayfiye validemiz de erkeklerin başına geçme demiş. yanlış bile olsa ona cüret edebilmiş peygamberin hanımı bu. çocuklarının anası olacak. kocasının dostu olacak. enerjisini nereye verecek? yoksa bunu genelleştirmemek lazım. çalışmak, bunlar mesele değil.
y. kadının çalışmaması diye bir şey olabilir mi? olamaz.
rz. ağbim realite diye, dini kendi arzularına uydurmaya çalışıyorlar.
medeniyet planı burada daha önemli.

Hiç yorum yok: