9 Ocak 2009 Cuma

20. Lema İhlas Risalesi 9 Emir

" İşte bu müdhiş sebebin verdiği vahim neticeleri görmemenin yegâne çaresi, "dokuz emirdir."
1 - Müsbet hareket etmektir ki; yani kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket etmek. Başka mesleklerin adaveti ve başkalarının tenkisi, onun fikrine ve ilmine müdahale etmesin; onlarla meşgul olmasın.
"
aş. yani müspet hareket etmek, kendi mesleğinin kemaliyle hareket etmek. genelde çoğu dünyevi akımın temelinde, hep karşıt üreterek, mesela hristiyanlıkta bile hep yahudi düşmanlığı üzerine giderek...

ak. hep onların eksikliği üzerine gidiyorlar.

aş. onlarıksikliği üzerinden kendi davalarını ispatlıyorlar. ya ezen olacaksın, ya ezilen olacaksın paradoksuyla hareket ediyorlar. mesela israilde adamlar kendi uğradıkları zulümleri yapıyorları ve bunları yayınlıyorlar. adamın istediği öfke üretmek. senin de öfkelenmeni istiyor ki, kendisini haklı hissetsin. israil ne yapıyor? savaşın sürmesi lazım. onun için, insanların öfkesinin kabarması lazım. dolayısıyla öfke üretmek için her şeyi yapıyor. adamlar görsün diye, kendileri kameraya çekiyor, onlar yayınlıyorlar. çoğu resimleri israilliler çekmiş. senin içindeki kini artırmak için nderiyorlar. üstad o yüzden, zübeyir ağbiye diyor, sen benim düşmanımmısın, beni dersimden alıkoymak için mi, bu zulümleri anlatıyorsun diyor, dersim hadisesi sonrasında. kendimize bakalım, gerçekten hiçbir şey yapamıyorz halbuki yapabileceğimiz şeyler var. evimizde sünnete riayet edebiliriz. fakat zihnimizi onlarla kinle meşgul ederek, kendi hayatımızdaki iman hizmetini akamete uğratıyor. müslümanlar sokakta bağırmasını biliyor, ama bir tane sünneti uygulamada hassasiyet göster biraz. dua et, zikir yap, yok.

gerçekten ezen ezilen mantığıyla düşündüğümüz zaman, senin kötülüğünü ben telafi ediyorum tarzında düşündüğün zaman, bu konuma gelyorsun. aradaki düşmanlıktan, eksiklikten besleniyorsun. karşı tarafa bakarken, tenkis, kusur bulma nazarıyla bakıyorsun. o zaman psikolojik olarak o senin dünyana yerleşmiş oluyor. üstad karşıt bir şey üretmiyor, alternatif üretiyor. başkasının eksikliğiyle uğraşma, kendi doğrularınla uğraş. sen hakla uğraş. bu zordur. ancak haklı olan bunda ilerleyebilir. haksız dava güden, nefsani bir dava güden, mutla kıyas yapacaktır. ancak hak kıyasa ihtiyaç hissetmez.

yk. hırsıza diyorsun, niye bunu yaptın? abi bunb ir şey mi, millet neler götürüyor.

aş. çok basit bir şey. adam vapurda sigara içiyor. rahatsız oluyorum dedim. denize attı sigarayı. adama dedim, ya hem bize rahatsızlık verdin hem denize. adam da, ya sen neye takılıyorsun, insanlar neler yapıyor.

oğ. başka mesleklerin tenkisi derken, islam dairesindeki mesleklerden mi bahsediyor, yoksa dış dünyadd mı?

aş. burada islam dünyası hakim, fakat mesleğin mahiyeti gereği, böyle bir şey olması lazım. tenkis üzerine dayanmayacak.

oğ. yani iki cemaatin arasındaki tenkis mi, yoksa bununla eraber ehli dalalet gruptan kişiler de mi dahil?

aş. ben yöntem olarak konuştum. başkasının eksikliği üzerine gidilen bir yöntemin doğru olmaması lazım.

x. hocaefendi, irşat ekseninde, siz başkasına yanlışlarını ne kadar anlatırsanız, anlatın, o yine ısrar eder diyor.

mk. ben daha önceleri, söylediğiniz gibi düşünüyordum. fakat şimdi şu cümle dikkatimi çekti.
...
hk. aşağılamamak burada önemli, yoksa kıyaslama yapmak değil esas mesele. yoksa ben kıyas yapmazsam, tercih etmem. bu tercihimde, adavet ve aşağılama hisleri olmayacak.

aş. evet. onun düşmanlığı üzerine bina etmeyeceğim. yoksa onlardan daha müspet gördüğüm şeyler olduğu için bunları tercih ediyorum.

zk. düsturlardan biri, müspet hareket etmektir demesi.sadece cemaatlere karşı kastetmiyor.

oğ. burada sanki şu da var: biz başkasına düşmanca bakmayacağız. fakat buna mukabil, karşı taraf, bize düşmanca bir tavırda bulunduğunda, bunlarla dahi meşgul olmamak.

aş. evet. sürekli o tavır içine girmeyeceğim. muhatap olmuyoruz o konuda.

mk. burada tez-antitez vardır ya. onunla meşgul olmak, onun tezine antitez üretmek doğru değil. islam haktır, ona açıklayınca diğeri gider zaten. ışık geldiğinde karanlık gider. o rahatlıkla hareket etmesi müslümanların.

oğ. konuşurken kolay geliyor da, pratikte çok zor. onların eksik tarafını görmeden, tenkitvari yaklaşımları olduğunda, nefsini karıştırmamak çok zor bir şey.

mk. bizim kültürümüz böyle bizi zorluyor. yanlış bir kültürümüz var bu konuda. bir yere gitsek, elbise alacak olsak, ya hoşuna gittiği yönlerine bakarak elbise alırsın, veya başka elbiseleri tenkit ederek uğraşırsın.

yk. ama kötü mal iyi malı sattırır denir.

aş o müşteri kandırmaktan başka bir şey değil.

mk. bence biraz daha serbest bakalım. bana göre kötü mal, başka kimsenin çok hoşuna gidiyor. bir insan zındık meslekte olsa, adam zındık bile olsa, öyle samimi bir şekilde ona sarılıyor ki, ona hayran oluorsun o sarılma tarzına. mutlaka bir güzel tarafı var.

sait nursi bu konuda çok gelişmiş bir kişilik. insan eğitiminde diyorlar ki, kusurlarını söyleyeceğinize, güzelliklerini konuşarak onları takdir ediniz. müspet tarafı daha çok artar böylece. birbirimize de aynı şekilde.

aş. ben kendi öğrencilerimden de bunu gördüm. çocuk bir tek benim dersimi çalışıyordu. çocuğa hep müspet yaklaşarak, onu takdir ettim.

mk. ben şimdi bilgisayar öğrenirken, hoca başlıyor bir şeyler söylüyor. mutlaka insan takdir bekliyor. hoca menfi bir şeyler söylediğinde, rahatsız oluyor, ve kırılıyor.

ab. kusurunu söyemeye dahi hakkımız olduğunu düşünmüyorum bazen. mesela sait nursinin hakkı olabilir. tasavvufun eksik taraflarını söylemeye hakkı olabilir, çünkü kendisi bütün tarikat derslerini almış, alternatif bir yol açmış. sonra sizin şu yollarınızı eksik görüyorum diyor. fakat biz böyle değiliz. bu yüzden onları tenkit dahi etmeye hakkımız olmadığını düşünüyorum.

amç. gerçi katılmamak her zaman rasyonel olmak zorunda değil. ben doğru bulmuyorum demek her zaman munisiyeti bozmaz. orada şöyle şeyler var: şahsi kemalat fazilet, umumi cinayeti örtmez. birsi yanlış bir söylem içerisinde olur. tenkit edersin, sen o kadar adam mısın, derler. onun mübarekliği amenna, ama söylediği şeye katılmamak, benim de onun kadar ilme sahip olmamı her zaman gerektiren bir şey değil.
aş. ama burada meslekleri duygusal olarak tenki etmek diyor. sürekli onları tenkit etmek yoluyla, kendininkini güzel çıkartmaya çalışma.

amç. evet o var. fakat beğenmemek hakkımız değil deyince, o hakkımız elimizden alınmasın dedim.

ab. açıktan tenkit etmemek konusunda diyorum çünkü bilmiyoruz.

aş. o aslında doğru diyor. bir derste tartışıyoruz, tarikatları eleştiriyoruz. bir çocuk varmış, orada tarikatten. dedi ki bana, sen bunları biliyor musun? yok tam okumadım. o senin dediğin gibi değil, dedi. üstad diyebilir, ama sen bilmeden eleştiri yapıyorsun.

mk. ince bir nokta var. pratikten söyleyeyim. bir ustam vardı, bana adam gibi makine al demişti. uyduruk bir makine aldı. adam o makineyle öyle bir işçilik çıkarıyor ki, dedim ki, demek makinenin mükemmel olması tek başına yeterli değil. adamın çalışması o kadar iyi ki, yine çok iyi eser üretiyor. bazı insanların meslekleri zayıf olabilir, ama yaptıkları işler neticesinde bizden daha tesirli, kaliteli olabilir.

hş. peki birisi dese, senin mesleğini ben iyi gördüm. onu diğer mesleklere kıyasla seçmem için sen bana ne getirirsin?

x. adam diyor ya, işi ehline sorun. ben tasarımcıyım. tasarımcının işini kendim ölçümde eleştirebilirim. ben kendi mesleğimle ilgili kendi başarımı, bir başkasını eksikliği üzerine değil de, kendi bilgime göre yapabilirim. neden bu mesleği seçeyim diye sorduğunda, onun ehli olması lazım.

hş. fakat ben bir seçim yapmışım. birisi gelip bunu sorabilir.

x. bence o kişinin ihlasını bozar.

hş. biz malzeme alıyoruz. üç dört yer vardır. aamdan teklif alırsın. adam malını anlatmaya başlar. diğer markalarla kıyaslar. bazıları aşırıya gidiyor. fakat bazıları da diğer mallarla kıyaslayarak anlatır. bu yanlış mı?

mk. yo, bu bir anlatım tarzı. fakat kendi mesleğini onun üzerine inşa etmeyeceksin.

aş. üstad, tarikati bir yerde öyle güzel tarif etmiş ki, insanın hoşuna gidiyor. fakat başka bir yerde kıyas yaptığında, o da güzel yoldur, ama benimki daha kısa yoldur diyor.

amç. onlar referans kullanılabilir mi? biz o yerlere refere ederiz, oradaki anlatım tarzı, ve sonrasında bağladığı nokta, hem kendi bilgisizliğimizi örtmüş olur. böyle bir kıyas ihtiyacı varsa, o yer açılıp okunabilir, özetler mi?

aş. telvihat-ı tısa'da sait nursi, öyle bir tarikat tarifi yapmış ki, çoğu tarikatçı bunu bilmez. sonra kendi mesleğiyle kıyaslama yapabiliyor. fakat sadece onları eksik göstererek yapmıyor. onların müspet tarfalarını anlatıyor, sonra risale-i nurun daha iyi ynlrini anlatıyor.

hş. emirdağ lahikasında, müslüman kardeşlerle, risale-i nur arasında bir kıyas yapıyor. çok gzel bir tarif. ben o cemaatte olsam, bundan hiç alınmam.

amç. zaten ço fazla ekol yok. kelam ekolünde risale-i nur çok güçlü. diğerleri kalp tarzında gidiyorlar. siyasi ekoller de genelde tarikat ekolünden süzülüp aksiyoner tarzda takılıyorlar. çok böyle meslek yok.

hk. tılsımlar mecmuasında ahmet feyyzi ağbi, üstadın en önemli özelliğinin kibarlığı olarak nazik bir evliya oluşudur der. bir konferansa gelirken, kapıda durur. uyanırken, diz üstünde uyanıdığını söyler. imam-ı rabbaniyi değerlendirirken, benim üstadım bunu demiş, ben de bunu anlıyorum şeklinde. en ince hassas üslupla. onun gibi kartallarla benim gibi bir sineği kıyaslıyorsunuz demiş. hiç adavete meyil vermeden, anlatıyor. adaletli bir bakışı var.

aş. negatif yönleri nazara vererek, onların negatifleri üzerinden gitmiyor. hatta daha çok müspet yöneri vererek, farklılıkları nazara vererek gidiyor. risale-i nur, onların fikirlerindeki şyeleri detaylı vermemiştir, insanların zihinlerini karıştırmamak için. insan güzel bir ayna olursa, zaten bakan kişi o aynada kendini görecektir.


"2 - Belki daire-i İslâmiyet içinde hangi meşrebde olursa olsun, medar-ı muhabbet ve uhuvvet ve ittifak olacak çok rabıta-i vahdet bulunduğunu düşünüp ittifak ederek..."

aş. burada hak tarafgirliğinin alanını çok genişletmeye çalışıyor. muhabbete vesilece olacak bir sürü şey var. burada çok farklı düşünen insanlar olabilir. ama muhabbet muhafaza edilirse, o farklılıklar renkliliğe, çeşitliliğe dönüşecek. insan daha çok zenginleşecek. yanlış bir şey olsa, zaten o muhabbetin içinde, ittifak gayreti içinde, uhuvvet içinde, onlar eriyip gidecektir.

geçmişe baktığımda, bir sürü tartışmalar yaşamışız. belki yaşanması lazımmış, ama değmezmiş. muhabbetle onlar gidip gidiyor.

yk. çok tenkitle insanları kazanamıyorsun. nefisler işin içine giriyor.

aş. bir de muhabbetle ne sağlanıyor, cemaat ruhu sağlanıyor. insan ne kadar başkasını tenkit etse, dalalete düşme ihtimali çokf azladır. cemaatin şahsı manevisini korumak daha evladır. bir de sünnetullahtır. çok iyi düşünen insanların, bir yere gittiğinde, nurculardan uzaklaşıyor, üstadı çok ağır eleştirebilecek bir duruma gelebiliyor.

muhabbet olan yerde tenkit bile yapacaksa, kardeşini tenkis etmek için yapmayacak, onu yükseltmek için yapacak. kenid yaranı, deşerken, ne kadar nazik davranırsın. çünkü kendine karşı muhabbetin var. kardeşini de kendi yaran gibi görsen, onun yarasını da deşerkenkendin gibi nazikçe yaparsın. bunu anlamak için şöyle yap, tenkit ettiğin zaman, aradaki ilişkinin kopacağından korkuyorsan, burada muhabbet var demektir. öyle bir uygun zaman ararsın ki, arada bir şey olmasın.

mn. bazen sen çok nazikçe söylesen de karşı taraf çok alıngan davranabiliyor.

amç. karşı tarafı göreceli bir değerlendirmeye tutmak değil de, diyelim ki, karşı taraf söyz söylediğimzde çok alınıyor. benim o zaman hayrına bile olsa söylememek. temel mesele muhabbetin bozulmaması. eğer öyleyse, ben aslında iyiliği için düşünüyorum, ama muhatabım henüz hazır değil, dua etmek belki.

aş. zaten bunu yapabiliyorsan, kızgınlığın yok demektir.

x. bencil insan duaya en uzak insandır.

oğ. ihlas risalesini ilk okuduğumda meselenin enaniyetten kaynaklandığını söyledi ya, asrımız da enaniyet asrıdır diye ifade ediyor. toplumsal gerçeklik olarak baktığımızda dindarlar paramparça. tenkit kültürü gelişmiş aramızda. zamanın şartlarına bağlı olarak, hiçbir şekilde tenkit etmememiz gerekir diye düşünüyorum. enaniyetin şeyleri bizde dahi olduğundan, damarımız kabarır. oradaki nefisleri aşmamız, şu zamanda çok zor bir olay.

ab. tenkit kapısını açmayın diyor.

aş. fenalığı iyiliğin en güzeliyle def edin. kardeşinin kusurunu görmemek mesela. bir münazara anında, kardeşinin bir açığını yakaladın.

üstadın listesi varmış. 2 metre uzunluğunda. ben kendim sıkıntı anında ne zaman kardeşleri isim isim saymışım. onda gördüğüm kusuru, onların hayrına tarzıda dua ettiğimde çok rahat ediyorum. hacda en güzel anlarımı. güzel gören güzel düşünür.

y. bir üstad aradım kendime. onda şu eksiği gördüm değil. bizim hiçbirimizin mutlak referansları yok. insanlar ayrılmışlar, farklı şeyler bulmuşlar. ben kendi davamı savunurken, bana böyle geldi diyebilirsin. bir adamın parası sana göre azsa, fakir demek değildir. daha az parası vardır.

x. bizde bu muhabbetsizlikten dolayı iki kişiyi attılar. kürt-türk meselesini kaşıdılar. bir arkadaş çok milliyetçiydi. dedeleri şehit olmuş. radikalliği çok uçtu. ben askerde pakklı bulsam, direkt öldürürüm diyor. ertesi gün, polemik geçiyor, tekme tokat birbirine giriyorlar.

mn. tenkit deyince... farklı fikirlerin birbiriyle mücadele etmesi, ilerlemeyi getirir.

aş. senin dediğin güzel, bir de şöyle bakalım diyebilirsin.

mn. tenkit derken, o zaman eleştiri yapmamayı kastetmiyorsun.

amç. kendi söylediğinin doğru olma ihtimali, karşı tarafınkininmetin karabaşoğlu. ... kendiminkini söylerken, yanlış olma ihtimali yüksek. fakat karşı tarafınınkinin doğru olma ihtimali yüksek.

aş. imamı azam, kendi çocuğuna yasaklıyor. hep haklı çıkma arzusu var. biz karşımızdaki haklı çıksın diye dua ederdik. siz tam tersini yapıyorsunuz. derdimiz karşı tarafın haklı çıkmasını sağlamak.

hş. yeni bir şey öğreneyim diye karşı taraf haklı çıksın.

amç. münazara nazarların transferi.

hk. gazabı ilahinin celbine sebep olur.

aş. allahın bizden beklediği, çok yüksek ilim sahibi olmak değil. cahil olmamak gerekiyor ,ama bu yeterli olan bir şey değil. elinizde bir çuval tohum var. bilmesen, çuvalı atar gidersin. tohum olduğunu bilirsen, bir kıymettir. ama bildiğin fakat ekmedin. bir kıymeti var mıdır? adamın bir tohumu var bir şey öğrenmiş. biri geliyor, onu ekiyor. ötekisi, bin tohumu hiç kullanmıyor. hangisi daha değerlidir?

ben cemaatle birlikte olduğum anda, oraya gelen bütün bereketi allah bana veriyor. bunu nasıl kesebilirim? üstad burayı vurgulamaya çalışıyor. bu yanlışta bir arada olalım değil. ama niye müspetlerimizde bir araya gelmiyoruz? resulullah, şehitlik meselesinde diyor ki, sivil toplum kuruyorlar, resulullah şimdi bile olsa ona katılırdım diyor. dini bir topulluk değil. fakat resulullah şimdi bile olsa, ona katılırdım diyor. demek sadece ehli imanla değil, insanlık için gayret eden insanlarla, müspet noktada birlikte olmayı önemsiyor.

yk. et fakat bu şu anlama gelmemeli, gördüğümüz yanlışlara da yüzümüzü dönmek anlamını vurgulamaz.

amç. kavl-i levn.

aş. şeriatta fahşa olmadığı zaman zinaya ceza yoktur. hırsızlıkta bile, bana getirmeseydiniz keşke. bana getirdiğinizde, herkes bunu öğrenmiş oldu. hz. ömer kaç defa aynı vartaya düşüyor, kendisini sürekli tenkit ediyor. birisi evin içinde içki içiyor. hz. ömer camdan giriyor, sen ne yapıyorsun diyor. adam diyor, dur ömer, ben bir hata yaptım, sen üç hata yapıyorsun. gidip kusur araştırmayın diyor. ancak aşikar olmuştur.

şeriat cezalandırmak peşinde değil. affederseniz, sizin için daha hayırlıdır diyor. çok ayetlerde böyle.

yk. hukukta bile var. bir adam suç işliyor. sen affediyorsun. savcı kamu davası açıyor. aleni olunca.
...
amç. tenkite kapı açmayın diyor üstad.

aş. bir de zamanın yara açması cihetiyle, onlara benzememek için, haklı bile olsanız, o kapıyı açmayın. o kapıyı açtığında, o bir yerden dürtüyor. özellikle ehli iman içinde, mümkün olduğunca tenkiti yapmamak lazım.

amç. cemaat içerisinde cesaret çok da caiz değil. enaniyet asrındayız.

"3 - Ve haklı her meslek sahibinin, başkasının mesleğine ilişmemek cihetinde hakkı ise: "Mesleğim haktır yahud daha güzeldir" diyebilir. Yoksa başkasının mesleğinin haksızlığını veya çirkinliğini ima eden, "Hak yalnız benim mesleğimdir" veyahut "Güzel benim meşrebimdir" diyemez olan insaf düsturunu rehber etmek."

hk. vehhabiler risalesinde hak ve haksızlığın arasında ölçüyü koyuyor. %50'nin üzerindeyse, o haktır diyor. vehhabileri bile bu şekilde değerlendiriyor.

x. geçen hocaefendinin sohbetinde şöyle geçiyor....

"4 - Ve ehl-i hakla ittifak, tevfik-i İlahînin bir sebebi ve diyanetteki izzetin bir medarı olduğunu düşünmekle..."

aş. demek diyanetteki izzet, ehli hakla ittifakı gerektiriyor. sünnetullahta bir insan, allahın sünnetine uymuyor, ama ben allaha güveniyorum diyor. aslında allaha güvenen insan, onun sünnetine uyar.

oğ. toplumumuzda problemli olan, tevfik-i ilahi ve diyanetteki izzet. benim rahmetim cemaat üzerinedir, bunu herkes biliyor. bunda zihinsel bir problemimiz yok. fakat diyannetteki izzetin bir medarı. burada bir sorunumuz var. izzetli olduğumuzda, kimseye ihtiyacımız olmayacak tavrına giriyoruz. fakat burada tam tersini söylüyor. ehli din, daha yükseklere ulaşmçin, ittifak etmek zorunda.

aş. evet, ilginçtir ittifak, tüm kainatla uyum sağlamak, onun tümünü arkanda görmektir. sen mahlukata intisap ettiğinde, kendi kardeşin gördüğünde, kainattaki umumi nizama tabi olduğunda, cenabı hakkın kudretine dayanmış oluyorsun.

"5 - Hem ehl-i dalalet ve haksızlık -tesanüd sebebiyle- cemaat suretindeki kuvvetli bir şahs-ı manevînin dehasıyla hücumu zamanında; o şahs-ı manevîye karşı, en kuvvetli ferdî olan mukavemetin mağlub düştüğünü anlayıp ehl-i hak tarafındaki ittifak ile bir şahs-ı manevî çıkarıp o müdhiş şahs-ı manevî-i dalalete karşı, hakkaniyeti muhafaza ettirmek."

aş. hakkaniyetin ortaya çıkması için, dalalet suretinde gelen cemaatin karşısına cemaat şeklinde çıkmak lazım. türkiyedeki hadiseler de bunu gösterdi.

"6 - Ve hakkı, bâtılın savletinden kurtarmak için..."

aş. üstad sürekli bir çatışma gösteriyor kainatta. küfür milletiyle, iman milletinin. veya nefisle, kalbin. burada yerini al, karşında ne kadar büyük bir düşmanlık olduğunu bil, içindeki kuvveti zayıflatma demek istiyor sanki. hakla batıl çatışıyor sürekli. senin vazifen hakkın tarafında yer almak. hakkı batılın tasallutundan kurtaracaksın. o zaman herkesle ittifak kuracaksın. hatta hristiyanlarla bile. meseleyi şahsileştirmekten çıkar, meseleyi imanla küfür arasındaki mücadele olarak gör.

amç. yaşam davasının özü de o. niye varsın? imanla küfür mücadhedesinin içinde terakki edip, cennete layık bir tarzda gitmek iiçn varsın. hakkı üstün kılmak.

aş. kendi kendime düşünürüm. herkesi çıkartın cennetten, ne yapacaksın tek başına.

şu insanın cennete gitmesini ister misin, istemez misin?

adavet besliyorsun ya. bazı duygular cehenneme aittir. adavet cennete ait olmaması gerekir. bir mümine karşı. cennette olmasın gibi bir tavır sergiliyorsun. o duygu cennete ait bir duygu değil.

"7 - Nefsini ve enaniyetini
8 - Ve yanlış düşündüğü izzetini
9 - Ve ehemmiyetsiz rekabetkârane hissiyatını terketmekle ihlası kazanır, vazifesini hakkıyla îfa eder. (Haşiye)"

aş. hz ali: "şaşarım şu insana, suyun kiri temizleyeceğini bildiği halde, kalbindeki kirleri temizlemez." insanın esas orayla mücadele etmesi lazım. asıl problem içeride. insan başkasının kusurlarıyla meşgul oluyorsa, başkasının kusurlarını göremiyor demektir. kendi kusurlarıyla meşgul olsa, dışarıdakilerle meşgul olamaz zaten.

"(Haşiye): Hattâ hadîs-i sahihle, âhirzamanda İsevîlerin hakikî dindarları ehl-i Kur'an ile ittifak edip, müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları gibi; şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, değil yalnız dindaşı, meslekdaşı, kardeşi olanlarla samimî ittifak etmek, belki Hristiyanların hakikî dindar ruhanîleri ile dahi, medar-ı ihtilaf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve niza' etmeyerek müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar. "

aş. muaviye ile hz. ali'nin savaşları var. o sırada, kayser geliyor, şam'ı bize teslim et diyor. muaviye diyor ki, biz kendi aramızda kavga ederiz, bu dışarı karşı idmanımızdır. karşıda düşman varken, kendi aranda tartışmanın bir faydası yok. yanlışı vardır, ama şu an bunun zamanı değildir söylemenin. islam zayıf durumda şu an. ne zamanki, oturur, o zaman fikirlerini açık açık söylersiniz.

Hiç yorum yok: