10 Nisan 2009 Cuma

19. Lema - Iktisat Risalesi

(ilk 15 dk. eksik)

aş.

ele bakıyorum, odunu da hissediyorum, insanı da hissediyorum. fark ediyorum. adeta göz gibi. dokunmakla, tenime milyonlarca hissiyat vermiş. mucize değil de ne? ama ben sıradanmış gibi görüp o nimeti kıymetten düşürüyorum. zaten hep yapabilirmişim gibi. ülfet ve ünsiyetle sıradanlaştırıyoruz, onu hafifleştiriyoruz. asıl israf, nimetin nimetilğini allahın keremini fark etmemek, şükretmemek manasındadır. nimet şükür ister. insan fıtratı bir nimet gördüğünde şükreder. şükretmemek israftır. şükretmemek, nimetin nimet olduğunu fark etmemekle oluyor. en önemli israf, nimeteleri önemsizmiş gibi görmek.

oğ. israf, bir şeyi yaratılış amacına uygun kullanmamak anlamına geliyor. bu ise, onun yaratıcıyla ilişkisini kesmek ve ben istediğim gibi kullanırım diyorsun.

aş. bu biraz daha ileri bir şey. sen öğretmensin. her yaptığın eylemde çocuğu eğitmek maksadıyla hareket ediyorsun. çocuğun oradaki mesajı fark etmesi, öğretmenin mesajını almasını sağlar. fark etmemesi ise, öğretmenin maksadını görmemektir. israf ise, yaratıcının maksadını görmemektir.

hepimizin sevdiği şeyleri, bir arkadaşımız hazırlayıp sofra olarak sunmuş. sen bunların hiçbirini görmezsen, bu israf olur. iktisat ise, bu gönderdiği her şeyi bilip onun karşılığında teşekkür etmektir. senin bana olan şefkatini, muhabbetini hissettim. bir insanı özellikle eşine karşı rahatsız eden en büyük hata, yapılan iyiliği görmemesidir. bir çiçek uzatmışsın, adam fark etmiyor onu. odun der sana. yapılan sevgi ifadesini fark etmemektir problem. bunları ortaya koymak, bir amacı kastediyor.

önce kastı görmemiz gerekiyor. cenabı hak, kendi sevgisini görmek ister, karşılığında sevilmek ister. kendisini tanıttırır, tanımak bekler.

sana bir şeyi vermiş, bir maksat için. sen onu kullanasın ve teşekkür edesin diye.

"İktisad ise, nimete karşı ticaretli bir ihtiramdır. "

arkadaşına bir hediye verdin, eğer teşekkür ederse, tekrar vermek istersin. etmezse, vermek istemezsin. o yüzden ticaretli bir ihtiramdır

sen fark ettikçe, daha çok veriyor.

mk. bu kardeşim ne demek istiyor diye düşünürken, aklıma şöyle bir şey geldi. biz insan olarak, bunlar bize ikram edildi. bu ikram edilen nimetleri, biz iki şekilde görebiliriz. ülkerden fazlalık seri sonu atılacak şeyleri getirmişler. bunu yemek var. bir de gerçekten bizim için özel üretilmiş, damak zevkmiize, dişimize, midemize ve bize değer verilerek üretilmiş, taptaze, ve bizi seven, bizi bir hafta içinde özleyen arkadaşlarımızın o duygular içerisinde, muhabbet içerisinde ikram etmek için, bunları ağır ağır taşıyıp... biz hangi nimeti yeemek isteriz? değerli gördüğümüzü mü yemek isteriz, yoksa sıradan bir nimeti mi yemek isteriz? bu çok önemli zannediyorum.

aş. çok güzel bir nokta. aslında hepsi öyle nimetin. ama biz nasıl almak istiyoruz? sıradan görebiliriz. o zaman yük olarak üzerimize kalır. ama çok kıymetil, bütün kainatla birlikte, içinde hazırlanmış, bütün rahmet ve şefkatle birlikte hediye olarak görürsek, o nimetin kıymeti daha bir artar. bir hediye alınca, ay çok teşekkür ederim, diyorsun. hediye ne kadar kıymetliyse, iltifat o kadar çok oluyor. ama aslında bütün nimetelre çok kıymetli. her bir nimet, bütün kainatın bütün işleviyle birlikte sunulması olarak mı görüyoruz, yoksa sıradan mı? eğer öyle görürsek, onunla olan ilişkin sıcak oluyor, muhabbetli oluyor ve sürekli lezzet akıyor.

"hem nimet içindeki lezzeti hissetmesine ve zahiren lezzetsiz görünen nimetlerdeki lezzeti tatmasına kuvvetli bir sebebdir"

hastalığın dahi ne kadar güzel bir nimet olduğunu anlayabiliyorsun. şöyle bir yatağa yatınca, hayatını gözden geçiriyorsun, duruyorsun, huzur içinde tefekkür ediyorsun. o bir lezzet veriyor sana.

oğ. lezzeti tatmasına kuvvetli bir sebeptir diyor. her şeyi en mükemmel nimet olarak görmesini sağlar.

zk. 3. sözde bir örnek veriyor. 5 kuruşluk bir demir parçası, antika çarşısında bir milyon kıymet bulabilir, ama demirciler çarşısında 5 kuruşluk kıymeti ardır. sanatıyla bakman lazım.

mk. bu noktayı da genişletmemiz lazım. ben neden konuşmuyordum daha önce. bir şeyin değerini artıran çok değişik şeyler var. biz bunları fark etmiyoruz. mesela söylediklerimizin kaydedilmesi dahi böyle.

derviş alinin öğrettiği şeylerden biri şuydu: israf ne demek derdi. israfı gençler ne algılıyor bilmiyorum ama ben sıradan şeyler söyleyeceğim, ilmi şeyler söyleyemem. israf ne demek? ne aklımıza geliyor.

rz. allah katından o nimet çıkıp geliyor, bize geliyor. ve kayıt altına giriyor. ve hakkını vermezsek, envanterde çöpe atmış gibi muamele görüyor. şükredersek de sanki layığını bulmuş gibi oluyor.

mk. yani bir şeyi israf demek, değersiz görürsek, bir şeyi, atarız tutarız, elimizden çıkmasını isteriz, ondan uzaklaşmak isteriz.

aş. hastalık gibi.

mk. belki iktisadı anlamak için, zıttından gitmek lazım. israf demek, türkçe karşılığı nedir? lüzumsuz, maksatsız, yerli yerine koymamak sarf etmek.

bizim eski adetler var. tabakta yemek kalıyor. adam diyor ki, israf olmasın ye. adam doymuş ha çöpe dökmüşsün, ha mideye. fayda vermeyecek bir şeyin, mideye girmesinin faydası var mı.

ab. imam gazali ona cevaz vermiş. ertesi gün gerekirse oruç tut demiş.

mk. mutlaka olacak bu güzel bir şey. kardeşim gençtir boğaziçilidir kırmak istemiyorum, ama yani insan var ya, yemekten bile tiksinir. yemeğin kıymetini kaldırıyor ya... yalnız sünnetlemek ayrı bir şey. yiyeceğin kadarını alıyorsun, dibini alıyorsun. bu ayrı bir şey.

iştahsız değersiz gördüğün, kerhen yaptığın davranış, insanın yemekten bile tiksindirebilir. bir şeyi hızmlı yapmak, yani israf etmeden yapmak çok önemli. bir şeyi değerli görüyorsanız yapacaksınız.

evleneceğiniz kızı değerli görmüyorsanız evlenmemeniz lazım. her şeyi değerli görürsek bize verilen, o zaman hayatımızdaki eşimizi de değerli görüyoruz.

buradaki atmosferi de eğer değerli görürsek, bunu israf etmeyiz. iktisadı, sadece basit manada göremmeiz gerektiğini, hayatımızın tümünü, hatta duygularımıza kadar intikal ettiğini paylaşmak istiyorum.

"iktisad hem bir şükr-ü manevî, "

aş. şükür nimetin fark edilmesidir. iktisat da o zaman, kasıt kelimesinden geldiği için, nimeti verenin kastını fark etmektir. nimeti veren, onu binlerce kasıtla yaratır. hastalık da, gül de çiçek de olabilir... oradaki yaratıcının kastını görebilmektir. bir çiçeğe baktınız, a ne kadar güzel. ama çiçek aynı zamanda oradaki taç yaprağıyla da güzel. bu da farklı bir fark etmektir. oradaki kastıda görüyorsun. sonra dikenleri de ayrı bir güzellik. yeşil yaprağının ayrı bir letafet kattığını da fark etmek, ayrı ayrı bütün kasıtları fark ederek, nimeti fark etmek, teşekkür manasına geliyor, bunu yapmış oluyorsun, ayrıca rabbin kastını gördüğün için, memnuniyetle cevap vermek manasında, iktisat şükürdür. bu vesileyle, her şey bir şükür vesilesi olacak. allah kainatta israf etmez. bu çok önemlidir. hiçbir yerde israf yok. dolayısıyla bana gelen her şey de allahtan geldiği için, israflı, alelalde bir şey değildir. öylesine değildir. kasıtla bilinçle, halıkı rahim tarafından, çok merhametli, çok inayetli, beni benden çok seven, allah tarafından geldiğini bildiğin zaman,o zaman musibetin içinde dahi rahmeti arayacaksın. musibet de tatlı bir şerbet gibi geleece. acı ilaç şifa verir. her şeyi allah yaratıyor ve her şeyi güzel yaratıyor. çünkü bütün isimleri hüsnadır.

esmaları hüsna olan, fiilleri de hüsnadır. eserleri de sıfatı şuunatı da hüsnadır. ben kainata muhatap olurken, o hüsnaları bulmak maksadıyla bakacağım. seçtiğim iş, eş neyse. bana kasıtlı olarak rahmetli bir rab tarfından gönderilmiştir. seçtikten sonra. o zaman bundaki inayeti görmeliyim ki, o rabbi, israfla itham etmeyeyim adeta. bu niye binem başıma geldi dediğin zaman, sanki allah israf etti demiş oluyorsun..

ys. araya insanın karışması da, kötü bir şey gelse de o kötü bir şey olmamış olur değil mi? insanlar fesat olabilir.

aş. o insanın elini çıkar, rahmetin elini gör. insanın elinin karışmış olması, senin fiilinin ona karşı mukabelenin ne olacağını gösterir. yemeğin içine pislik karışmış, onu çıkarır yemeye devam edersin. orada sana bir görev veriyor.

şöyle baktığımızda, allah her şeyi hikmetli yaratmış. meslea pisliği pis kokuyla tiksinilecek şekilde yaratmış. güzelliği de cazip yaratmış. istesen de kendini tutamıyorsun. çirkin bir şeyden ise kaçıyorsun. allah sana burada bir görev veriyor. fenalığı bana sevdirmeyen allaha hamdederim. bana böyle udygular verip de güzeli çirkinden ayırdığı için. pis olduğu için değil, ondaki güzelliği görelim diye yapar. olamamız gereken hali göstermek için, bize zalimleri gösterir. bana bunları gösteren allaha şükrederim dersin. beni sevmediğim bir halde bulundurmuyor.

"hem nimetlerdeki rahmet-i İlahiyeye karşı bir hürmet, hem kat'î bir surette sebeb-i bereket, "

ne kadar fark ederseniz, o kadar fark etme kapasiteniz artar, çocuk öğretmenin kastını gördükçe, zihni gelişiyor. o yüzden bir gününüz bir gününüze eşit olmasın. sürekli size verilen duyguları kullanın diyor.

risalenin kendisi de dikkat istiyor. kendisi kıymetli olan gelin, mehiri de kıymetli olur. onların mehiri de manalar için, dikkattir. ne kadar çok idkkat edersen, o kadar çokk mana kalbine gelecek. vücut da öyledir. duygular da öyledir. ne kadar çok uğraşırsan o kadar çok gelişir. en ince nimetleri bile fark ediyor, mesela hassas sanatçılar.

kendi duygularına verilen cenneti, istidatlarını genişlettiği ölçüde nemalanır diyor.

çoban dağda sadece soğan biliyor. en güzel sofraya oturtsan, soğanın cücüğünü arayacak. öbürü ise, bütün nimetleri tadacak. ikisi de sevdiğini alacak. ama farklı farklı. lezzet tam.

oğ. insanın yaratılış gayelerinden biri şükretmek. o zaman iktisatla, her şeyin kasıtlı olması, o zaman insanın her bir şeye boş boş bakma hakkı yok. onu görmek zorunda.

aş. onun için dua etmek gerekiyor, çalışmak gerekiyor, doğru.

burada sadece manevi bir şey edğil, iktisat, ilginçtir.

"hem bedene perhiz "

yemeği israf etmediğinde vücudun da düzgün çalışıyor. aynı şekilde musibetle karşılaştığında ondaki kastı görmeye çalıştıkça, o musibet dahi şükre vesile oluyor, sıkıntıya girmiyorsun, dolayısıyla maddi olarak da bir berekete mazhar oluyorsun. israf etmemek hem dünyanı hem ahiretini nurlandırıyor.

"gibi bir medar-ı sıhhat, hem manevî dilencilik zilletinden kurtaracak bir sebeb-i izzet, hem nimet içindeki lezzeti hissetmesine "

üstad, çok çiçek örnekleri verir. bir gün yarım saat ballı bağa çiçeğini seyrettim. o kadar farklı şeyler geldi ki, şaşırdım kaldım. zamanım olsaydı, seyretmeye devam edecektim. akşam bir rüya gördüm. öyle şeyler gördüm ki, dünyada tarif edemeyeceğim şekilde, çiçekler gördüm. böyle basit gibi geliyor, ama üzerinde kasıtla, dikkatle, rarbbim burada ne vermiş, ne söylemek istiyor diye baktığınız zaman, o şey hayatınıza bereket olarak yansıyor.

önceden, yollarda çok güzel çiçekler oluyor. bazıları, çiçekler israf diyor. hayır. insanların en büyük problemi, stres. bunların çözümü, belki çiçekleri seyretmektedir. parka gidin, biraz çiçekleri seyredin, nasıl içinizdeki sıkıntılar uçup gidiyor. melek var orada. benim kalbimin de ihtiyacı var. israf değil. çiçekleri görmek gerekiyor. her şeyi para olarak görüyorsam, onnları israf olarak görebiliyorum.

"gibi bir medar-ı sıhhat, hem manevî dilencilik zilletinden kurtaracak bir sebeb-i izzet, hem nimet içindeki lezzeti hissetmesine ve zahiren lezzetsiz görünen nimetlerdeki lezzeti tatmasına kuvvetli bir sebebdir."

zahiren lezzetsiz görünne nimetin içinde lezzet var. onu tatmanın yolu da, kerim olan rabden geldiğini bilerek, niye bunun kerem olduğunu düşünmekle mümkündür.
insan günahı sevmiyor, ama günahtan dolayı, istiğfar etmek, onda allaha sığınabilmek bile bir nimettir. günah işleyelim diye söylemiyorum. ama neticede, o gaffar olan allaha el açıyorsun ya, ona samimiyetle kusurunu ifade ettiğin an. insanın allaha en yakın hissettiğii anlaradn biridir, istiğfar etmek. musibette dahi nimetiyet veçhesini bilmek, biz zaten insan olduğumuz için, hasbel kader günaha giriyoruz. onu bile fark etmek onun veriliş hikmetini fark etmek bile lezzete götürebiliyor. o noktada hayatın her bir anını bereketli kılabiliyoruz.

rm. çiçeklerden örnek vermişken, gülün karafnilin şükrünü kolay eda edebiliyoruz. ama ısırgan otu, kolay anlayamıyorsun. insanı acıtır. ama onun da çok şifalı bitki olduğunu söylerler.

aş. resulullaha leş gösteriyorlar, dişleri ne kadar güzel diyor. önemli olan, güzeli görmek için kastemektir. güzel gören güzel düşünür. güzel düşünen, güzel hayal görür. güzel hayal görense, hayatından lezzet alır.

gelen nimeti, israf olarak mı görüyorum, benim için özel yaratılmış bir hediye olarak mı görüyorum?

"İsraf ise, mezkûr hikmetlere muhalif olduğundan, vahim neticeleri vardır."

oğ. günümüz insanı huzurlu değil. geçmişe göre ise çok daha zengin. nimet olarak çok daha fazlasına sahip. daha çok maddi varlığa sahip olanlar, huzur noktasında daha eksikler. psikologlara gidenler, hali vakti yerinde olan insanlar oluyor. bu iktisatla ilişkili geliyor. bizler bu lezzeti tadamıyorsak, iktisatsızlıktan kaynaklanan bir şey var. hayatımızdan lezzet almamızı da engelliyor.

aş. ne kadar çok şeye sahip olursan, heğer farkında değilsen nimetliğin, daha da fazla huzursuz oluyorsun. kaybetmenin elemini çoğaltıyor.

birçok nimete mazhar. elli yıl önceki insanlara baktığımızda, büyük zahiri gelişmeler var. ama o zamanın insanlarının azabı daha az oluyordu.

oğ. iktisadi düşünmediğimiz için şükretmiyoruz.

rm. aynı zamanda, nimet çoğaldıkça, eksiğiniz de artıyor. sizin küçük bir evde otururken, komşunuzun çok daha zengin şartlarını görüp, sıkıntısını yaşayabilirsiniz.

mk. insanların mutluluğu da bize mutluluk verebilir.

aş. tabi o da var. cehennemi öyle tarif ediyor. kafir için dahi cehennem nimettir. çünkü kendisi cehenneme gitse bile, hemcinsinin cennette olduğunu bilmesi bile onlara huzur verir. o bile cehennemin azabını hafifletir. sen gittin azap çekiyorsun, ama çocuğunun azap çekmesini ister misin? ademe nispeten, cehennem bile nimettir.

rm. adam anadoluda köyde yaşıyor. oğlu istanbulda üniversitede okuyor. adam tasarruf ediyor, ama bundan çok mutlu, kendisi eksik yaşadığı halde.

aş. sıkıntılar içinde olsa bile, onun mutluuğu ona yetiyor.

mn. hz. ebubekirin duası onun için. kıyamet gününde bedenimi o kadar büyüt ki, bütün cehennemi kaplasın, müslümanları kurtar.

aş. üstad da diyor ya, cesedim yansa bile, ruhum huzur bulur.

aş. düşün ki, ben bugün bir yalı gördüm bunu arzuladım. yarın villayı gördüm onu arzuladım. bütün her şeyi, onu ele geçirerek sahip olma duygusu bir müddet sonra işkence haline gelir. demek bunları göremmiz, sadece tepinmemiz için değil, onları görerek de nimet almak olmalı. diğer insanların nimet almasından insana nimet oludğunu düşünebiliriz.

aş. aslında insan zaten hiçbir şeye sahip değil. onları görmek de buna yeter.

adamın yazlığı var. ömründe birkaç kere gitmiş. ama orada tuttuğu adam sürekli orada kalıyor. sahiplendin, ama sen orada yaşamadıktan sonra ne fark eder.

küçük prens de öyle diyor. ben çiçekle irtibat kurmadıktan sonra, onun benim olmasının ne anlamı var. önemli olan onunla kurduğun ilişkidir.

sen birinin orada mutlu oludğunu görüyorsun, mutlu oluyorsun, yoksa bitmez ki bu hırs.

mk. şükrü, belki biraz daha değişik duygularla bakmak lazım. şükür duygusu çok farklı enteresan bir duygu demek ki. ihtiraslara kapılmamak. tuli emellere kapılmamak. hırstan, hasetten uzak olmak. o zaman şükür içinde olabiliriz.

bütün filmelr bu duygular üzerinden yapılır.
insan maddesi kadar duyguları çok geniş olan bir şeydir.

mn. peki şükür derken, burada şükür nedir? nasıl şükredilir? herkes şükür diyor. konumuz, şükür denildiği zaman ne anlamamız gerekir? ham etmek midir, teşekkür etmek midir?

mk. başta konuşmuştuk, ama gençlerin diliyel söyleyeceğim. bizim köyde, sevgili kızlar, sevgililerine tabi görüşme olmazdı böyle, mektup yazarlar. oyaladıkları mendillere koyarlar. o da yetmez, her çiçekten ufak bir dal yaparlar. yanyana koyarlar. kokulu yapraklar alır. ufacık bir bağ yapar. o da yetmez. üstüne bir de misk sürer. sonra onu, sevgilisine gönderir. artık sevgilisi, bu mektup ve çiçek ne zaman gelecek diye, günlerce, hayalleri uykuları bütün beklentisiyle bunu bekler. aslında mektubu almaktan daha çok, o mektubu hayale dip beklemek daha tatlıdır. şükür deyince, bütün bulunduğumuz nimetleri, bize böyle sunulan, çok değerli görmek. zaten israf , değersiz görmekten kaynaklandığını konuşmuştuk. değerli görme alışkanlığı, şükür.

mn. peki hamd etmekle, şükü arasındaki fark ne o zaman?

mk. daha oraya gelmedik. geçen haftalarda bahsettim, bizim derviş ali, beni çok etkilerdi. ve çok da büyülerdi. en etkileyici yönlerden bir tanesi, zaman zaman da özlüyorum, halaa acaba öyle mi diyorum, ben onu şöyle hatırlıyorum: kainatı, farklı bir gözle, ve kainatın çok değerli olduğu, ve insanın bu manada, bu değerli mektuba, kainatı bir mektup olarak görmek, çok hissettirirdi. ve ben çok etkilenirdim. derdim ki, evet hamdı, şükür çok duyduk ama kainatı böyle canlı olarakhissetmeyi derviş alide görmüştüm. ve onlardan çok etkilenirdim. ve keşke o anlar, acaba, .. şimdi onu bulamayacağımıza göre, kendimiz onu hissetmemiz lazım. dünyanın en önemli meselesinin bu olduğuna inanıyorum.

aş. evet kuranın mesajının da bu olduğunu, kuranın da sıradan gözüken şeyleri ortaya çıkardığını mucizevi şekilde. çünkü kuran, sıradanlık perdesi altındaki ültfeti kaldırıyor. her bir şeyin arkasındaki mucizevi, kasıtlı, rhametli, olan veçheyi görebilmektir şükür ve memnuniyetini göstermektir. bu lisanla da olabilir veya gülümsemekle de olur, veya vücudunun sıhhatli olmasıyla olur. hayvanların inştahla yemek yemesi, onların fıtri şükürleridir. insanın da öyle. bu lisanı hal ile şükürdür. sıradan bir şeyin bile, bir mucizeyi kudret olduğunu fark etmek, ve rabbin keremini orada görebilmek.

mn. şükür iktisat konusuyla alakalı. çünkü tasarruflu davranmanın aslı gayesi, normal şartlar altında kainat kitabında görülenlerin, daha fazlasını talep edip görmek anlamak olarak düşünüyorum. konuyla tam içinde olduğunu düşünüyourm. o maksadın arkasında hamd kelimesi var aslında. maksatları çok iyi anlayabilmek. sınırlamayan, en alt perdede edğil de en üstü perdede görülebilmesini sağlayabilmek için, şükürü hamd ile birleştirmek gerekiyor. şükür gösterilenlere razı olmaktır. hamd ise, daha fazlasını, allahın kainat kitabından gönderdiklerinin tamamını kastetmektir diye düşünüyorum.

hş. aynı olduğunu düşünoyrum, hamd ile şükrün.
tersten düşünürsek. bir hikaye okumuştum yabancı bir yazardan. bir sevgili aşığına kırmızı çiçek hediye etmek ister. fakat kırmızısını bulamaz. geceleyin dua eder. bir kuş gelir. çiçeğin dikeninde canını verir, kanıyla çiçeği boyar. daha sonra bu sevgili aşığına götürür, fakat o burun kıvırır ve çiçeği atar. bir canlının hayatına mal olmuş bir şeyi, bir anda hakir görüp atmak. işte israf bu. sen yemek yiyorsun, ay bu nasıl olmuş. bu et için, bir hayvan canını verdi yani. gelen nimet, arkasına baktığında, bütün kainat sanki onun oraya gelmesi için çalışıyor.

zk. bir hikaye vardı ya, iki veli arasındaki muhabbetten, birisi diyor ne yaparsınız nimet gelince. gelince şükrederiz, gelmeyince sabrederiz. horasanın köpekleri de öyle yapar diyor öbürü. biz olunca dağıtırız, olmayınca hamdederiz diyor.

aş. adamlar dünyadan bir resim çekiyorlar, resme para veriyoruz sinema diye. şu ortamda halbuki, güler yüzlü insanlar görüyoruz. bu ortamı nerede bulabilirsin?

amcam amerikaya gitmiş. bir gün komuşyla oturmuş konuşuyorlar. bu da hikaye anlatmış. adamın çok hoşuna gitmiş, sohbetten sonra 150 dolar vermiş. bu ne demiş. vallah ben bir sürü para veriyormum psikiyatriste, sen beni daha çok rahatlattın. her an bir veriliş üzerineyiz. insanın hırsı sahiplenmek istiyor. sahiplenmek diye bir şey yok. sahiplenmek ,fark etmektir. onun allaha ait olduğunu bilmektir. sen kendi adına sahiplenemezsin. sahiplendiğin anda kaybediyorsun. benim dediğin ne var ki. hepsi gidecek. sürekli gidiyor zaten. bütün sevdiklerinle bir arada mısın? yok. bilsen ki, allahın rahmetinde her şey vra, o zaman gördüğün her şeye kerem nazarıyla bakarsın. benim rabbimin hazinesinde bunlar da varmış dersin, başkasında güzel şeyler de görsen.

oğ. içimizde israf konusunda şöyle bir kalıp yargı var: çok fazla gereğinden fazla bir şey sarfedildiğinde, benim değil mi, istediğim gibi harcarım. bunun altında ne var?

aş. aslında nimetin verilmiş olduğunu fark etmektir, iktisat. eğer sen bunun verilmiş olduğunu fark etmezsen, o zaman istediğin gibi kullanmayı düşünebilirsin. sen sanıoyrsun ki, o göz senin. veya çileğe 5 lira verdin diye, sana ait sanıyorsun. benim istediğim gibi kullanıırım nasıl diyebilirsin. bu göz nereden geldi. ne yaptın bunu almak için. aklın çok iyi çalışıyor. ne yaptın onun için. insanın en büyük naknörlüğü o zaten.

zk. nimetin değeri de düşüyor o zaman. aciz bir insanın ürünle, sonsuz kudretin yapabileceği ürün aynı mı?

aş. eskici dükkanına antikayı getirmek gibi.

rm. kerameti kendinden bilirseniz, şükredemiyorsunuz. konuşmak bir nimettir, ama çok konuşursan o da bir israftır. süreniz iki dakikadır. gereğinden çok konuşursan israf olur.

aş. allah bizi zikretme, şükretme ve güzel ibadet etme nimetiyle nimetlendir.

ok. nimet, nimetin bir maliyet muhasebesi noktasından bakış açısı açmak istiyorum. bize verilen hadsiz nimetlerin. geçen bir solcunun bir yazısını kestim. amerikada milyonlarca dolarlık bir fiyaskodan bahsediyor. dev bir fanusta tamamen yapay bir ekosistem oluşturarak bir proje yapıyorlar. 200 milyon dolarlık. bir seneni sonunda bir deri bir kemik olarak çıkıyorlar. o da dışarıdan oksijen pompalanmasıyla hayatta kalabiliyorlar. halbuki her gün 6 milyar insan, bu kadar nimeti yaşıyorlar.

aş. adam o deneyi yaptı ki, alllah o nimeti gösteriyor.

ok. 8 kişi oksijenlerini bile doğru dürüst üretemediler.

Hiç yorum yok: