22 Mayıs 2009 Cuma

13. Lema Birinci İşaret

"Onüçüncü Lem'a
(ayet) sırrına dairdir.
(ayet):
"

aş. iki mesele var, bir şeytanın tehlikesinden sığınmak, bir diğeri de şeytanlaşmış insanlardan allaha sığınmak.

" (Şeytandan istiaze sırrına dairdir. "Onüç İşaret" yazılacak. O işaretlerin bir kısmı, müteferrik bir surette Yirmialtıncı Söz gibi bir kısım risalelerde beyan ve isbat edildiğinden burada yalnız icmalen bahsedilecek.)"

aş. bunu birkaç haftada bitirmeye çalışalım. önemli bir parça.


" BİRİNCİ İŞARET: Sual: Şeytanların kâinatta icad cihetinde hiçbir medhalleri olmadığı, hem Cenab-ı Hak rahmet ve inayetiyle ehl-i hakka tarafdar olduğu, hem hak ve hakikatın cazibedar güzellikleri ve mehasinleri ehl-i hakka müeyyid ve müşevvik bulunduğu, hem dalaletin müstekreh çirkinlikleri ehl-i dalaleti tenfir ettikleri halde, hizb-üş şeytanın çok defa galebe etmesinin hikmeti nedir? "

aş. bir bakıyorsun, bir şeytanın kuvveti yok. öte yandan, cenabı hak ehli hakka rahmeti var. üç, güzelliğin cazibesi var. dört, çirkinlikler insanı nefret ettirici olduğu halde, nasıl her şey hayra hizmet ediyorken, ehli şeytan galip oluyorlar?

"Ve ehl-i hak, her vakit şeytanın şerrinden Cenab-ı Hakk'a sığınmasının sırrı nedir?"

aş. sürekli, onlarda hiçbir tesir olmadığı halde, biz şeytandan allaha sığınmak zorundayız?
müspeti destekleyen, negatifi reddeden bir sürü delil olmasına rağmen, şeytanın taraftarları galip oluyor. iki biz niye sürekli şeytandan allaha sığınmak zorundayız?

" Elcevab: Hikmeti ve sırrı şudur ki: Ekseriyet-i mutlaka ile dalalet ve şerr, menfîdir ve tahribdir ve ademîdir ve bozmaktır."

aş. önce şerrin mahiyetini anlatıyor. o mahiyeti gereği istiazeye (sığınmaya) ihtiyacımız olduğunu vurgulayacak.
bir binayı yapmak yıllar alıyor, ama bir bomba bir anda bitiriyor. ağacın büyümesi seneler sürüyor. bir kibritle veya baltayla ağacın hayatını bir dakikada bitiriyorsun.

" Ve ekseriyet-i mutlaka ile hidayet ve hayır, müsbettir ve vücudîdir ve imar ve tamirdir. Herkesçe malûmdur ki: Yirmi adamın yirmi günde yaptığı bir binayı, bir adam, bir günde tahrib eder. Evet bütün âzâ-yı esasiyenin ve şerait-i hayatiyenin vücuduyla vücudu devam eden hayat-ı insan, Hâlık-ı Zülcelal'in kudretine mahsus olduğu halde; bir zalim, bir uzvu kesmesiyle, hayata nisbeten ademî olan mevte o insanı mazhar eder. "

aş. vücudun devamı için milyonlar faaliyet lazım. fakat sona ermesi için, bir darbe yeterli.

çok ilginç bir tabir kullanmış: mevt aslında adem değil. hayata nispeten ademi gözüküyor. yoksa hakikatte ademi değil, vücudidir.


"Onun için "Et-tahribü eshel" durub-u emsal hükmüne geçmiş."

aş. çok ilginç. bir atom bombasını yapmak, insanların yüzlerce senesine mal olmuştur, ama o bombayla milyarlarca canlıyı bir anda öldürebiliyorsunuz. bir canlının vücuda gelmesi bir sürü sebebi varken, bir bombayla bitirebiliyorsunuz.

tahribin kolay olmasının başka veçheleri de var. neden allah şerre böyle bir mahiyet vermiştir, bunu anlamak lazım.

" İşte bu sırdandır ki: Ehl-i dalalet, hakikaten zaîf bir kuvvet ile pek kuvvetli ehl-i hakka bazan galib oluyor. Fakat ehl-i hakkın öyle muhkem bir kal'ası var ki, onda tahassun ettikleri vakit, o müdhiş düşmanlar yanaşamazlar, bir halt edemezler. "

aş. o kaleye sığındığımız zaman ehli dalalet bize bir zarar veremezler.

"Eğer muvakkat bir zarar verseler, (ayet) sırrıyla ebedî bir sevab ve menfaatle o zarar telafi edilir. O kal'a-i metin, o hısn-ı hasin ise, şeriat-ı Muhammediye (A.S.M.) ve sünnet-i Ahmediyedir (A.S.M.)."

aş. sığınacağımız kale, şeriatı muhammediye ve sünneti ahmediyedir. demek ki cenabı hak, şeytanları bırakmasının bir sebebi de bizim bu kaleye sığınmamız içindir. ta ki hayatımızı ebedileştirelim. bu yüzden bunları bize musallat etmiş. onlardan şekva değil, nefsimizi şekva etmemiz lazım. yoksa şeytan vazifesini yapıyor. bizim vazifemiz onlara uymamak.

oğ. hep uyanık olmak. ben kendi açımdan bakıyorum, bizi zorlayacak sebepler olmasaydı, allah bizi yaratmış, fakat bizi zor koşullara sokacak şeytanı yaratmasaydı, çok tembellik ederdim herhalde. zaman zaman ona sevgimden dolayı bir şeyler de yapardım, ama çok da tembellik yapardım. çünkü şeytan sizi sürekli uyanık olmaya zorluyor.

aş. aslında allaha sığınmanın dışındaki her şey yokluk olduğu için, aslıl tahrip gafletin kendisidir. allahı tanımamak demek, fenaya hiçliğe gitmek demek. kendi aleminizi yokluğa atıyorsunuz bir bakıma. insanlar dindar olmasalar da, bu azaplardan nasıl kurtuluruz diye soruyorlar. ister istemez, cenabı hakkı aramaya bir emrci ve melci aramaya insanı zorluyor.

güzelliği muhafaza etmenin tek yolu var, allaha sığınmak. şerrin mahiyetinin böyle olması, bizi sürekli, allaha sığınmaya zorluyor. yani her anımızı bereketli kılmak için, şerre böyle bir mahiyet vermiş.

şerrin mahiyetini izah etti. şerrin mahiyeti çirkin değil aslında. bunun bir hikmeti var. şerrin mahiyeti hiçliktir ama, insan da bunlardan korkup kaçıyor. ve ne yapıyor? sığınacak bir merci arıyor. işte bu merciyi arasın diye şeytanı yaratmış. allah çözümü de sunmuş: şeriatı ahmediye. başka da bir yol yok. bazen öyle oluyor ki, tek çare, sünnete sarıl dedirtiyor insana. insan ne kadar zeki olursa olsun, bütün her şeyi ihata edecek bir mahiyeti yok. ne yapıyor? ben bilmem. helak olmak istemiyorum. en iyi allah bana resulunu göndermiş. ona uyarım. sırtımdaki yükü atarım. o yüzden, allahı bulma yolunda, sünnete ittiba eden en basit ami bir talebenin rolünü, öteki ibni sina, aristo gibi alimlerin çok daha üstünde gördüm diyor üstad. hatta bazı ulema, şöyle diyor: zahirine bile tabi olsa yeterli. imam rabbani diyor.

amel yapıyoruz. şurada bisküvi yiyeceğiz değil mi? ya kardeşim, ben şunu sağ elle, bismillah diyerek yiyeyim. binlerce meşrubat var, bunlar içinde 3 tanesini seçme inadına.

amç. kötülük problemi, çok eski arka planı var. hinduizmde de bu tartışılmış. orada esasen, bunun illüzyonik bir durum olduğu. yani kötülüğün özünde , sen dedin ya vücududir, dedin. kötülüğün de aslında, ona yansıyan illüzyon nedeniyle, böyle gözüktüğü, 2. işarette buna derinlemesine analiz gelecek de, normal şartlarda da bizim şer diye tabir ettiğimiz şeyler, ona vurulan damgalar. özünde bakıldığında, kötü şer tahrip diye bir şey yok. özünde hepsi, cenabı hakkın yarattığı hayırlar. biz onu hayra kalbetmek istiyorsak, oradaki illüzyonu göreceğiz. o zaman, o şer de hayır hükmüne geçiyor. şeytanın vesveseyle yaptığı şey, kafamızdaki denklemi bozmkak. bir flulaşma ortaya koyuyor. böyle olabilir mi, diye başladığın denklemde kötülük yolculuğuna devam ediyorsun.


" İKİNCİ İŞARET: Sual: Şerr-i mahz olan şeytanların icadı ve ehl-i imana taslitleri ve onların yüzünden çok insanlar küfre girip Cehennem'e girmeleri, gayet müdhiş ve çirkin görünüyor. Acaba Cemil-i Alelıtlak ve Rahîm-i Mutlak ve Rahman-ı Bil-Hakk'ın rahmet ve cemali, bu hadsiz çirkinliğin ve dehşetli musibetin husulüne nasıl müsaade ediyor "

aş. allah hem sonsuz merhametli diyorsunuz, şeytanı yaratmış, bir sürü insanın cehenneme girmesine sebep olmuş. çok dehşetli bir soru.

"ve nasıl cevaz gösteriyor?
Şu mes'eleyi çoklar sormuşlar ve çokların hatırına geliyor.
Elcevab: Şeytanın vücudunda"

aş. yukarıda mutlak şer demişti şeytan için, üstad ise bunu kabul etmiyor:

" cüz'î şerler ile beraber"

aş. cüzi demek, parça manasında değil. gölgem benim cüzüm, parçam değil. beni gösteren, bana işaret eden, cüzi bir yansımadır. görüntülerin sayısız olması, onların cüz veya parça olması anlamına gelmez. yani cüzi demek, gerçekten parça değil de, şer gibi gözüken işaretler manasında.

" bir çok makasıd-ı hayriye-i külliye"

aş. külli de şudur: bir insan tek bir cüz iken, aynaların bulunduğu ortama giriyor, bir sürü aynada görüntüsü ortaya çıkıyor. bütün aynalarda kendi şeklini yansıttığı için, küllileşiyor. güneş gibi, güneş tek bir şeyken, bir sürü aynalarda kendi vücudunun niteliklerini hadsiz aynalarda yansıtıyor. dolayısıyla güneş küllileşiyor. hayat da öyle.

şerri cüzi olarak tarif etti. fakat makasıdı hayriyei külliye dedi. şeytanın yaratılışında asıl olan, şer değildir hayırdır.

amç. tüm kötülük probleminde bu var zaten. kötülük denilen her şeyde bu var. her şeyde hayır var. şer gibi cüzde görünen yansımada, yakalaması istenen bir detay var. iman bir duruş, tutum meselesi ya, o bakışın yakalanıp yakalanmadığını ölçen illüzyonlar bunlar. yaratılmışsa, onda bir hayır vardır.

" ve kemalât-ı insaniye vardır. "

aş. şeytanın yaratılmsaında vücutsal olmayan, cüzi, sanal, zanni şerlerin yanında; birçok kemalat var. kemalatı insaniye, neye bağlı? şeytanın yaratılışına. insanlar cehenneme gitsin diye değil, insanlar ahseni takvime çıksın diye yaratılmış.


"Evet bir çekirdekten koca bir ağaca kadar ne kadar mertebeler var; "

aş. çekirdeği toprağın içine atmakla, tehlikenin içine atıyorsun. kavanozda yüz yıl yaşayabilir. ama içindeki istidadın ortaya çıkması için, o çürüyebileceği ortama girmesi lazım.

"mahiyet-i insaniyedeki istidadda dahi ondan daha ziyade meratib var."

aş. çekirdekte filiz hali var. yapraklı, meyveli halleri var. sonbaharda ayrı renkler, ilkbaharda ayrı renkler. süsler, kokular, oksijen üretmesi gibi tüm o faaliyetler, o çekirdeğin içinde gizil olarak var. ama bilinmiyor. istidadını olmasının bir anlamı olmazdı, eğer ağaç olamasaydı.

yüz bin tane çekirdek var, bir tanesi hayat buldu. bu ne demek? çekirdekten beklenen maksat ortaya çıktı. kalanlarının çürümesi bir şeyi değiştirmez. bir ağaçtan yüzbinlerce yeni çekirdekler çıkabilir.

" Belki zerreden şemse kadar dereceleri var. "

aş. insanın mahiyetinde de dereceler var. insan hayvani olarak yaşayıp öldü. fakat hiç sevgiyi tatmasa, fazileti, cömertliği, inayeti göstermese. öte yandan, esmaı ilahiyeye ayinedarlık özelliği taşımasa, imanla ziynetlenmese, insanın hiçbir anlamı yok. hayvandan farkı yok.

mesela, cömertliğin ortaya çıkması için, parayı sevmesi lazım. aksi taktirde ,vermenin güzelliği ortaya çıkamaz. birileri git ona tokat at derken, diğerleri de düşmanına karşı iyilikle mukabele et demesi laızm.

aci. bir musibeti davet etmek diye bir arzu yine, beklemek, şerri beklemek doğru bir şey değil.

aş. zaten yaratılmış olan bir şeyin hikmetini tartışıyoruz.

aci. bazen ipin ucu kaçabilir diye söylüyorum.

amç. zaten geliyordan daha vahimişu: gelenlerin musibet olup olmadığını bile ayırt edemiyoruz. bu bakışla tanımlamak, musibetleri tanımlamak oluyor. hoşgeldin diyerek birçok musibeti çağırıyoruz.

çünkü şöyle bir şey var: en ciddi problem normalleştirme problemi. mesela, ramazan bana diyor ki, bu pek caiz değil. ya abi, sen de durduk yere böyle lafalar falan diyoruz. işin içinden çıkılmaz tarafı. ona gelene kadar, veya paralele şeyler. normalleştirmek. şunu diyebilsek: evet bu yanlış, ama ben henüz bununla mücadele edebilecek olgunlukta değilim. bu büyük bir şey.

aş. bir rüyamı anlatacağım. mübarek kardeşin biri gelmiş, bir ağbiye demiş: bir film seyrettim, hiç haram sahne yoktu. arkadaş da sormuş: filmde oynayan kadınlar başı açık değil miydi? onu artık haram sahne olarak kabul etmiyor.

gördüğüm bir rüya bana şunu hissettirdi: hakikate girebilmek için, hakikatin bmanasını derinlemesine anlamak için, haramdan özellikle korunmak gerekiyor. özel musibetlere gerek yok. elimizdeki musibetlerden korunmak bize yeterli olacak.

amç. takva mı, ameli salih mi meselesinde, üstad, takvanın daha ehemmiyetli olduğunu, çünkü takva olmazsa, salih ameli muhafaza edemeyeceğini, takvanın da başlı başına salih amel olduğunu anlatıyor ya. def-i şer, celbi menafiye evladır meselesi var. hatırlarsınız, 10 yıl önceki islami gazetelere bir bakın. çoğunda şöyle bir tartışma olurdu: fotoğrafa bir mizanpaj yapılırdı, başörtüsü gibi. çok gündemde yer ediyordu. kadın fotoğrafı basılır mı. ona hassasiyet göstermek, birçok noktada istikrar olarak gözetilirdi. şimdi bakıyorum ben, islami gazetelere, vakit de dahil olmak üzere, bu konuda hiçbir espri taşımıyorlar. hilal tvde çıkan reklamlara da bakıyorum, diğerleri kadar gayrimeşru tarz olmasa bile, o günkü tartışma konularına bakıldığında, aman canım dedirtilebilecek noktalarda olduğumuzu görüyorum. o zamanda normalleştirme süreci çok hızlı çalışmış.

peki burada, şunu nasıl tanımlamak lazım: ya kardeşim öyle diyorsunuz, ama bunu da nasıl yapacağız? bunu yaşamın içinde normal zemine nasıl oturtmak lazım?

nefsi planda, harama bakma diyor. ben namazdan gelinceye kadar, baktığım haramları gözden geçirdim. sırf benim gözüme has bir durum mu, yoksa herkeste var mı bu? bunu nasıl izah edebiliriz?

ak. ameli salih ve takva bahsindeki en kritik açıklama, kastamonu lahikasındaki mektup. iki çözüm öneriyor. bir tanesi ihlas. ikincisi, iştirakı ameli uhreviye. bu kadar günahların hücumuna karşı, tek başına korunamazsın, mukabele de edemezsin. bir dua halkasına dahil olmak.

aş. yoksa gerçekten, insan şizofren olur. bir şey alamazsın, bir şey yiyemezsin.

amç. yoksa ebu zer gibi olursun.

rz. bir de her an allaha sığınmak lazım.

mk. ama burada, konuşulan konular çok güzel. takva konusu, yani haramlardan kaçınmak konusu çok güzel. bu asrın, bu noktadan insanların imtihan edileceği ortaya çıkıyor. ama aynı şekilde de bir fırsat çıkıyor. bundan kaçınmak ile, çok büyük sevap kazanmak da mümkün.

aş. bu zamanda, bakmamakla, çok büyük sevap kazanabilirsin.

mk. böyle konularda, tenkidkarane yaklaşıldığı için, ben bu konularda fikir beyan etmekten, çekiniyorum. olayların çok ince noktaları var. ben psikolog değilim, ama insanların açık saçık olması kadar, kişilik yapısının alerjik, çok duygusal yoğunlukları olan insanların, başka bazı olaylardan etkilenmesinin çok düşük olduğunu ben algılıyorum. başı açık bir bayana, çok normal bir nazarla da bakabiliriz, ona domuz gibi bakmak zorunda değiliz. benim bir zaafımdan dolayı, bana domuz gibi bakan insanlara, ben de domuz gibi bakarım.

amç. onu eleştirmek değil mesele. biz nasıl bakacağız?

mk. tamam, sen öyle demek istemişsindir. bazı insan var bir olaydan öyle etkileniyor, militan oluyor. bunlar kişilik yapılarının, ve etkileşimin çok önemli olduğunu düşünüyorum.

hş. hırsızın hiç mi suçu yok?

mk. herkesi suçlu görmek, mahkum görmek psikolojisi, bir davranış bozukluğudur.

aş. karşı tarafı mahkum etmek yerine, dışarıdan gelen tavra karşı kendimizi nasıl koruruz?

yy. bir tarafı açık bir bayanla karşılaşıyoruz zaten, ona düşman gibi bakamazsın. burada zavallı gözüyle mi bakarsın. burada ilgi alaka meselesi. bu onun haram olma meselesini değiştirmez.

mk. insan yüz pencereden ibaret.

rz. yeşil saçlı huriler diye bir tarif var mıydı ağaçlar için.

hş. yok.

amç. nasıl değerlendirdiğimizden daha önemlisi, varsayılan aksiyon, hiç bakmamak. haram ne demek, senin dokünabilirliğinin olduğu şey demek. gönlüne ve eline dokunabilirlik olan şey. ona bakmamak varsayılan eylem. ona bakıp farklı yorumlayabilmek diye bir şey yok.

yy. değişir, kişinin ihtiyaçlarına göre değişir. müslümanları hiçbir şeyden etkilenmeyen bir hale getirmeye çalışıyorlar ya, orada o hassasiyeti duymak. yoksa o kişiye karşı, kin, acı, duymak değil.

rz. bir de benim aklıma şöyel bir şey geliyor: yaz geldi, ağaçlar meyveye duracak. onlara o şekilde baktığımız gibi, sokakta bir bayana öyle bakamıyoruz. o ağaca o meyveyi takan, o bayana da o göğsü takmış.
yalan mı? o el demiş ki, ona bakma, buna bak, bu helal.

hş. günah meselesini, hep kızlara bakmak şeklinde düşünüyoruz ama. bununla sınırlı değil. yalan söylemeyebilirsin. sözünde durabilirsin. bunlar çok önemli şeyler toplumda. verdiğin sözü tutarsın. bunlar en önemli şeyler. bir nefis vardır, bekar insanlar, bunu kontrol edemeyebilir. ama bunda kendini kontrol edebilirsin. birisi seni kızdırdığı zaman öfkelenmeyeceksin.

"Bu istidadatın inkişafatı, elbette bir hareket ister, bir muamele iktiza eder. "

aş. tohumun toprağa atılması gerekiyor. toprağa girmediği sürece, ne istidadı ortaya çıkar, ne de kemalatı ortaya çıkar. insan da şeytanla imtihan olacak ki, istidadtları ortaya çıksın.

"Ve o muameledeki terakki zenbereğinin hareketi, mücahede ile olur. "

aş. terakki mücahede ile olur. modern eğitimi meşrulaştırmak için söylemiyorum. şu anda belli seviyede bir anlayışa ulaşmış durumdayız. biz hiç eğitim içine girmeseydik, bu halde olur muyduk? zihin seviyemiz orada kalırdı. bizde olan, problemleri çözebilme, sanatı icra edebilmek gibi kabiliyetler, o cehd sayesinde ortaya çıktı. yoksa, tembellikle, çalışkanlık arasındaki gidiş gelişleri yaşamasaydık, bu hale gelmeyecektik. çocuk zekasında kalırdık. arada ne kadar nimet var, onların hiçbiri çıkmayacaktı ortaya. demek ki, bir cihat gerekiyor, bereketin çıkması için.

"O mücahede ise, şeytanların ve muzır şeylerin vücuduyla olur. "

aş. onlar zaten mevcut. onların mevcut olması açısından ele alıyor burada. seni alıkoyacak şeyler olacak ki, sen çalışacaksın. muzır, şeytan ruhlu insanlar, zararlı yiyecekler gibi.


"Yoksa, melaikeler gibi insanların da makamı sabit kalırdı. "

aş. melaikeler hep aynı ibadeti yapıyor. çiçek. hep ya celil diyor mesela. fakat insandaki merhamet, şefkat, inayet gibi, külli lezzetlere muhatap olamıyor. bir manada allahı tanıyor. serradan süreyyaya istidatların, tüm kemalatını göremiyor. melekler arasında da, binler başı olan melekler var ama, onlar bile muhammed asm'nin makamına yetişemiyor.

"O halde insan nev'inde, binler enva' hükmünde sınıflar bulunmayacak. Bir şerr-i cüz'î gelmemek için bin hayrı terketmek, hikmet ve adalete münafîdir."

aş. çok değişik insanların, çok değişik seviyelerde insanların yaratılması da, hayırların ne kadar çok veçhesi olduğunu, ortaya çıkartacak. bir yere bakıyorsun, bir şeye nazaran, bir şey daha güzel. güzelliğin de bir mertebesi olduğunu,

yy. uçakla seyahat etmek büyük kolaylık. ama arada sırada uçak düşüyor. bunun için uçağı yasaklasan, olmaz.

aş. bazen, uçak düşecek, bazen yürüyerek gideceksin. hepsinin nimeti ayrıdır. gidiş meselesiyse, her gidişte farklı nimetler takılmış.

"Çendan şeytan yüzünden ekser insanlar dalalete giderler. Fakat ehemmiyet ve kıymet, ekseriyetle keyfiyete bakar"

aş. cebinde, iki yüzlük var, ve bir sürü kağıt parçası var. kağıt parçalarının yanması seni rahatsız etmez. ama iki yüz yanınca, canın yanar. çünkü iki yüzün keyfiyeti var. kıymet ve değer, sayı çokluğuna bakmıyor. keyfiyete bakıyor.

hk. bir insan bütün insanlara bedeldir diyor mesela. bir insan, az çok.

aş. insan gibi insan olursa, öyle.

hk. o zaman, o fıkıh kuralını, kafirler için kullanmayacak mıyız?

aş. haksız yere can kıymak, allahın sanatına kıymaktır. allah o canı yaratırken, aleme denk tutarak yaratacağı için, o cana kıymakla, çok büyük günah işlersin.

rz. bir münafık cenazesi geçerken, müslüman ayağa kalkmış. neden ayağa kalkmış diye sormuşlar. orada işleyen sanat için kalkıyor.

hş. yine de karar veremezsin, kim kafir, kim münafık. genel olarak diyorum.

hk. bir insan bütün insanlar kadar kıymetli midir?

aş. sanat, yaratılış cihetiyle kıymetiylidir. bir atomu abes görmek, bir kainatı abes görmeye bedel olabilir. bir canı yaratmak için gerekli olan kudret, tüm canlıları yaratmak için gereken kudrete bedeldir. o ayrı mesele.

amç. şeytani olanın tarz ve yöntemi nedir? bir bütünü parçalayıp, netliği ortadan kaldırmaya çalışıyor. vesvese vermesi denilen husus aslında bu. imani olanlar, nettir. parçalanmaz bir küll şeklindedir. onu flulaştırarak, parçalamaya çalışıyor. münafığın kafirden daha eşedd olmasının sebebi bu. şeytan da öyle. ne orada ne burada. şeytan sen kardeşim, burada savunulan gerçeklere, tam zıt mısın? yok ben öyle demedim, der. münafıkane şey, şeytanın en güçlü unsurudur. netliği bulanıklaştırır.

", kemmiyete az bakar veya bakmaz. Nasılki bin ve on çekirdeği bulunan bir zât"

aş. şu noktada net olmamız lazım: o kafirler, allahın imarat için yaratmış olduğu hayvanattır. cehennem onlara elyaktır. biz onların cehenneme girmesini istemiyoruz. ama onların yaratılış hikmeti, sadece kemalat-ı insaniyenin onlarda ortaya çıkması değil, bizdeki kemalatı ortaya çıkarmak içindir. istidat kesbetmişse, onlara acınmaz. sen onları seyredebilirsin, olabilir, hayvanat da allahın yarattığı birer mahluktur.

buradaki keyfiyetten bahsettiği, imanlı bir insanın, diğer insanlara nispeten keyfiyette olduğunu söylüyor.

is. fakat bir insanın değerini biçecek olan biz değiliz.

yy. 6 milyar insan var. 1.5 milyar müslüman. geri kalanı küfür içinde. olmayanlar da var. o kadar insanın cehenneme gidiyor gibi geliyor. bu insana acı veriyor. insan bu soruları soruyor. bunlara da sağlıklı cevaplar bulması lazım.

aş. altınla bir taş bir tutulamaz.
onlar da taş cinsinden.

yy. insan, etkileşime girdiğin, bir canlı. hayvanı en azından ayırıyoruz.

rz. bir ambalaj kağıdında, altında mühür var. ama genelkurmaydan gelir. kağıdın hiçbir değeri yok, ama onun değeri mühürden gelir. kafir de olsa, onun değeri, onun üzerindeki sanattan geliyor.

hş. hz. ömere bakıyorsunuz. bir süre, müslümanlara eziyet etmiş. ama sen bunu öldürürsen, çok büyük yanlış.

aş. burada kişileri konuşmuyoruz. kafirle müslümanın kıyaslaması yapılıyor. bir taraftan, 40 kişinin katilini düşünün. öbür taraftan, ebubekir gibi bir insanı düşünün. bu insanları bir tutamayız. cenabı hak, onun ortaya çıkması için, öbürünü kullanır. biz insanların hepsi cennete gitsin istiyoruz.

amç. test için basit bir şey var. ne kalifiye diye sormaya gerek yok: ittiba-ı sünnet, şeriat-ı ahmediye. buna ne kadar yakınsa, o kadar kalifiyedir.

aş. ona da allah karar verecek.

", o çekirdekleri toprak altında bir muamele-i kimyeviyeye mazhar etse; ondan on tanesi ağaç olmuş, bini bozulmuş. O on ağaç olmuş çekirdeklerin o adama verdiği menfaat, elbette bin bozulmuş çekirdeğin verdiği zararı hiçe indirir. "

aş. bir alimin ölümü, kainatın ölümü gibidir derler ya. kafir, ağaca nispeten çürümüş tohum gibidir. mümin, bütün kemalatı insaniyeyi izhar etmiştir. bu yüzden, bir çok vücudun ortaya çıkmasına vesile olmuştur. kafir sadece bedeni itibariyle insandır. duyguları itibariyle, bunları öldürmüştür. ortada bir kemalat da yok zaten. altın da neticede bir metal ama, onun neticesinde bir sürü kemalatlar çıkmıştır.

hş. ehli kitaptan kafir olanlar diyor ayette. demek kafir olmayanlar da var.

"Öyle de: Nefs ve şeytanlara karşı mücahede ile, yıldızlar gibi nev-i insanı şereflendiren ve tenvir eden on insan-ı kâmil yüzünden o nev'e gelen menfaat ve şeref ve kıymet, elbette haşerat nev'inden sayılacak derecede süfli ehl-i dalaletin küfre girmesiyle insan nev'ine vereceği zararı hiçe indirip göze göstermediği için, rahmet ve hikmet ve adalet-i İlahiye, şeytanın vücuduna müsaade edip tasallutlarına meydan vermiş.
Ey ehl-i iman! Bu müdhiş düşmanlarınıza karşı zırhınız: Kur'an tezgâhında yapılan takvadır. "

aş. takva, yani günahlardan çekinmek.

"Ve siperiniz, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın Sünnet-i Seniyesidir. Ve silâhınız, istiaze ve istiğfar ve hıfz-ı İlahiyeye ilticadır."

aş. istiaze yani, euzu bismilah... demek. istiğfar, şeytan musallat olduktan sonra, af dilemek.

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Allahrazi olsun cok istifade ettim