22 Mayıs 2010 Cumartesi

Yirmiikinci Mektub Birinci Mebhas Birinci Vecih

"
BİRİNCİ VECİH: Hakikat nazarında zulümdür.

Ey mü'mine kin ve adâvet besleyen insafsız adam! Nasılki sen bir gemide veya bir hanede bulunsan, seninle beraber dokuz masum ile bir câni var. O gemiyi gark ve o haneyi ihrak etmeye çalışan bir adamın, ne derece zulmettiğini bilirsin. Ve zalimliğini,

(Orjinal Sayfa281)

semâvâta işittirecek derecede bağıracaksın. Hattâ bir tek masum, dokuz câni olsa; yine o gemi hiç bir kanun-u adâletle batırılmaz.

Aynen öyle de: Sen, bir hâne-i Rabbâniye ve bir sefine-i İlâhiye olan bir mü'minin vücudunda îman ve İslâmiyet ve komşuluk gibi dokuz değil, belki yirmi sıfât-ı mâsume varken; sana muzır olan ve hoşuna gitmeyen bir câni sıfatı yüzünden ona kin ve adâvet bağlamakla, o hâne-i mâneviye-i vücudun mânen gark ve ihrakına, tahrib ve batmasına teşebbüs veya arzu etmen, onun gibi şeni' ve gaddar bir zulümdür."

mk. anarşi nasıl önlenir? terör nasıl önlenir? her türlü terörü kastediyoruz.

io. bir yere bomba koymak gibi.

mk. o bilinen terör. bir de bilinmeyen terörler var.

aö. uhuvvetle ilgili bir bağının olması lazım.

mk. bir yerde terör olmaması lazım ki, uhuvvet olsun. insanların korkularının hakim olduğ uyerde sevgi olamaz. öyleyse, terörü nasıl kaldırabiliriz?

io. insanları birbirini sevmeye teşvik ederek.

mk. işte nasıl olacak? karı koca bile bu zamanda birbirini sevemiyor, aynı yatakta yattıkları halde.

siyasi olacak amagündem olduğu için ösylemek istiyorum. iranla ilgili davutoğlunun konuşmalarını dinledim. şu anda dünyada en önemli sorun, insanların birbirine güvenememesi.

iran avrupaya güvenmiyor, avrupa irana güvenmiyor. tüm sistemlerin sorunlarının altında güvensizlik yatar. .güvensizlik en büyük terördür.

ben bir terürist olsam diye düşündüm. insanın terirüst zamanları olabilir. bu insan için çok kötü manasına gelmez. ben bir terürist olsam ve büyük bir orduyla karşılaşsam ve affedilmeyeceğimi ve hayat hakkımın kalmadığını bilsem. ne yaparım? elimden ne gelirse yaparım? onun için bugün ölüm timleri oluşuyor. yani öldürürerek adalete ulaşmaya çalışıyor. terör yapıyorsa insanın her nasıl olursa olsun bertaraf etmesi gerekir. eğer terörist ruhlu insanlar bilseler ki, bizim hayat hakkımız var, şu anki şiddetin çoğu olmaz.

işte sait nursi bunun bize teorisini burada anlatmış. bir gemide 9 masum 1 cani olsa, bu cani yüzünden o gemi batırılamaz. hatta sait nursi bunu çok sevimli anlatır. der ki, bir kış günü, kuşların dışarı çıkmaya zorlandığı, her yerde çatır çutur ettiği bir zamanda, eskişehir hapishanesinin penceresine çıktım. dışarıda kartopu oynayan savcının kızını gördüm. o kızın masum olduğunu, eğer babasına zarar gelirse, o kartopu oynayan sevimli bebeğin de zarar göreceğini düşündüm. ve bana zulmeden savcıya beddua etmemeye karar verdim.

belki hakkıdır ama olaylara bakış açısı çok farklı sait nursinin. deminki ayet de çok enteresandı. diyor ki, düşmanınıza fazla kızmayın. bugün düşmanınız olan yarın sizin dostunuz olabilir. ben dedim ki, insanın düşmanı. birinin düşmanıysa, ne yapmak lazım? vurmak lazım değil mi? bugün düşmanınız olan, yarın sevgiliniz olabilir.

aö. seviniz değil de güzel şekilde yaklaşın diyor.

mk. hayatta en zor işin bu olduğunu öğrendim. bir kapıyı daima açık tutacaksınız. kapıyı kapatan insanlar manyak insanlardır. delidirler. kafadan kontakt olmayan insan insaflı olur ve kapının bir parçasını açık bırakır.

dolayısıyla terörün önlenmesi için teröristlere şiddet uygulayarak terörü engelleyemezsiniz. aslında terörün gerçek kaynağı da şiddettir. uhuvvetsizliğin en büyük kaynağı d a şiddettir. bir insan şiddete maruz kalınca, sevme duygularını kaybeder. kin, öfke, ızdıraptan zevk almaya başlar. onun için şiddetin şiddetlenmeden reddedilmesi gereken bir kavram olduğunu sanıyorum. bu insanlar zamanla şu olabilir: bu insanlara bile şiddet gösteremeyiz. çünkü o şiddeti gösteren o adam, yarın çok güzel güller açan bir bahçe olabileceğini daia rabbimizden bekleyebiliriz. bunun gibi olan çok insan var.

hş. kuranda şu ayet var: kafirlere karşı en şiddetli olun, diyor. bunu nasıl anlayacağız?

mk. bu konuda sait nursi, sevgi ve sevimli sait nursi içtihat etmiş. demiş ki, sünuhatta ve divanı harbi örfide, çok enteresan ha, bunları yıllarca okumuştum, açılmamıştı. eskiden küffara karşı, şiddetle mücadele ederek, düşmanlıkla hakimiyeti islamiye direnci sağlanabiliyormuş. bu zamanda şiddet kalkmış. medenilere galebe çalmak, icbar ile değildir. ikna iledir.

hş. icbar ile şiddet farklı.

kuranın bu hükmü olmasın mı? sorusu var.

mk. sevgili sait nursi, der ki, kuranla ilgili küffarın mücadelesi. mücadelei bil huruf mümkün olsaydı, mücadele bil suhuf yapmayacaklardı. yani kuranın yanlış olduğunu ikna edebilselerdi, harp yapmayacaklardı. biz müslümanlar için de aynı şey. biz batı medeniyetiyle, mücadeleyi kalple, fikirle yapabilirseydik, şiddete gerek olmayacaktı.

zk. kafirler bizim içimizde. ırakta, afganistan, çeçenistanda. niye şiddet yasaklanmış? niye? doğru değil. zaten onlar bize getirdiler. bizim tepkimiz nedir? şiddet. kuran yazıyor, tamam doğru. şimdi avrupaya saldırmayacağız. ama içimizde var. oraya gitmemeyi kabul ediyorum.

aö. sizin yorum yaptığınız yerler, üstadın başka yerlerde çok açık maddi cihatın kalktığına dair tersine yerler var. sizin yorum yaptığınız yerler, başka bağlamda değerlendirilebilir. bu maddi cihatı kaldırdığı anlamına gelmez.

hş. maddi cihat kalktı mutlaka şiddetle olmaz. kalemle de olur, küsmekle de olur.

zk. bir amerikalı benim oğlumu öldürdü, biz ona bir çay mı vermeyeceğiz. bu ne demek?

mk. niye gitti o zaman habeşistana müslümanlar?

zk. medine mekke dönemi çok farklı.

mk. medine müslümandı da o yüzden mi peygamberimiz gitti.

zk. o dönem geçti. şimdi politika farklı.

aö. hakikat hikmet ayrımını yapmasını verdiği örneklerle nasıl açıklamamız lazım.

hş. hikmet akla göre.

aş. biri imana direk dokunduğu için, mümine adavet beslemek, onun temsil ettiği hakikate doğrudan adavet olacağından, zulümdür. diğeri de insanlar arasındaki ilişkiye değiniyor. iman gibi bir hakikate düşmanlık beslenmiş olduğu için.

aö. birincisinde sayıca bir kıyas yaptı. bir tane muzıra karşılık, 20 güzel haslet.

aş. güzel haslet orada hakikati ifade ediyor. yani hak değil.

hş. sen hikmet nazarıyla da bakabilirsin. her iki nazarla da mantıklı değil. hakikat nazarında bir insanın, ne olursa olsun, masumsa onun hakkını yemeyeceksin. onun hayat hakkı vardır, onu söndüremezsin. isterse binlerce kötü niyetli cani olsun etrafında. müminde, hakikat nazarında bir sürü haslet vardır. bir kere inanıyor en başta. artık bu adama kin güdemezsin. çünkü ne kadar kötü hasletleri de varsa, o kötü hasletleri değiştiremezsin ama kin güdemezsin.

aö.

"İKİNCİ VECİH: Hem hikmet nazarında dahi zulümdür. Zira malûmdur ki: Adâvet ve muhabbet, nur ve zulmet gibi zıddırlar. İkisi, mâna-yı hakikîsinde olarak beraber cem' olamazlar.

Eğer muhabbet, kendi esbabının rüchaniyetine göre bir kalbde hakikî bulunsa, o vakit adâvet mecâzî olur; acımak sûretine inkılab eder. Evet mü'min, kardeşini sever ve sevmeli. Fakat fenalığı için yalnız acır. Tahakkümle değil, belki lütufla ıslahına çalışır. Onun için nass-ı hadîs ile: "Üç günden fazla mü'min mü'mine küsüp kat'-ı mükâleme etmeyecek."

Eğer esbab-ı adâvet galebe çalıp, adâvet hakikatıyla bir kalbde bulunsa; o vakit muhabbet mecâzî olur, tasannu' ve temelluk sûretine girer.

Ey insafsız adam! "

aö. hakikat nazarında değerlendirirken, aşikar oluyor. hikmet nazarı olunca bir açıklama yapmak gerekiyor.

"Şimdi bak ki: Mü'min kardeşine kin ve adâvet ne kadar zulümdür. Çünki nasılki sen âdi küçük taşları, Kâ'be'den daha ehemmiyetli ve Cebel-i Uhud'dan daha büyük desen, çirkin bir akılsızlık edersin. Aynen öyle de: Kâ'be hürmetinde olan îman ve Cebel-i Uhud azametinde olan İslâmiyet gibi çok evsaf-ı İslâmiye; muhabbeti ve ittifakı istediği halde, mü'mine karşı adâvete sebebiyet veren ve âdi taşlar hükmünde olan bazı kusuratı, îman ve İslâmiyete tercih etmek, o derece insafsızlık ve akılsızlık ve pek büyük bir zulüm olduğunu aklın varsa anlarsın!..

Evet tevhid-i îmanî, elbette tevhid-i kulûbü ister. Ve vahdet-i itikad dahi, vahdet-i içtimaiyeyi iktiza eder. Evet inkâr edemezsin ki: Sen bir adamla beraber bir taburda bulunmakla, o adama karşı dostane bir rabıta anlarsın; ve bir kumandanın emri altında beraber bulunduğunuzdan arkadaşane bir alâka telakki edersin. Ve bir memlekette beraber bulunmakla uhuvvetkârane bir münasebet hissedersin. Halbuki îmanın verdiği nur ve şuur ile ve sana gösterdiği ve bildirdiği esmâ-i İlâhiye adedince vahdet alâkaları ve ittifak râbıtaları ve uhuvvet münasebetleri var. Meselâ:

Her ikinizin Hâlıkınız bir, Mâlikiniz bir, Mabudunuz bir, Râzıkınız bir.. bir bir, bine kadar bir bir. Hem Peygamberiniz bir, dininiz bir, kıbleniz bir.. bir bir, yüze kadar bir bir. Sonra köyünüz bir, devletiniz bir, memleketiniz bir.. ona kadar bir bir. Bu kadar bir birler vahdet ve tevhîdi, vifak ve ittifakı, muhabbet ve uhuvveti iktiza ettiği ve kâinatı ve küreleri birbirine bağlayacak manevî zincirler bulundukları halde; şikak ve nifâka, kin ve adâvete sebebiyet veren örümcek ağı gibi ehemmiyetsiz ve sebatsız şeyleri tercih edip mü'mine karşı hakikî adâvet etmek ve kin bağlamak; ne kadar o râbıta-i vahdete bir hürmetsizlik ve o esbab-ı muhabbete karşı bir istihfaf ve o münasebât-ı uhuvvete karşı ne derece bir zulüm ve i'tisaf olduğunu; kalbin ölmemiş ise, aklın sönmemiş ise anlarsın!"

mk. işte anlamaya mani olan ne? örümcek ağı gibi diyor. işte şiddet insanın muhakemesini bozuyor. örümcek ağı kadar olan bir şeye takılıp, bir ton kıymeti harap edebiliyor. bu şiddet sadece bildiğimiz şiddet değil. değişik şiddetler olabilir. örümcek ağı kadar basit diyor. bu kadar kıymetli bir şeyi neden feda ediyor? mesela desen ki, türkiyedeki kürtlere desen ki, haydi ıraka gönderelim, desen, hiçbirisi gitmiyor. şimdi hem burada kalmak istiyor, hem de istemiyor. ezildiği için, tepkisel davranmak karakter haline gelmiş.

geçenlerde, benim müşterilerimin çoğu alevi. çok da seviştiğimiz insanlar. geçen akşam bir resim satarken, lambaları söndürüdüler. şimdi şaka yapardım, ama alınırsınız, dedim. hepsi anladılar, mum söndü. halbuki çok iyi biliyorum tüm ailelerini, böyle bir şeyi kastetmemiştim. neredeyse beni öldüreceklerdi. ama onların o ezilmişlik duygusu var ya, onun için, insanların dengesini bozan, bu tip olaylar var. onun için, duygusal zenginleşmeye gerek çocuklarımız, gerek eşlerimiz, gerek arkadaşlarımızın mutlaka bu toplum çok ezik olduğu için, çok onore edilmeye ihtiyacı ve saygı duyulmaya ihtiyacı var. bunlar kalkmadan, o insanların korkuları kalkmadan, muhabbet oturtamıyorsunuz. her şeyi yanlış anlıyor. tersinden anlıyor. ve artık işin içinden çıkılmaz hale gelioyr.

bununla ilgili bir misal hayatımda var. paylaşmak isterim. çalıştığım arkadaşlarla şu hissi edindim. bir yerde beraber çalışmaya değer bulunuyorsunuz. siz kıymetlisiniz. şirket diyor ki, yüzlerce kişinin içinden siz kabiliyetli özel ve değerli bulduğumuz için sizinle çalışmaya karar verdik diyorlar ve şirkete davet ediyorlar. sonra size soruyorlar. şunları nasıl düşünürsünüz? bunun üzerine, sanki beni hiç değerli bulmamış gibi, yargılıyor sanıyor. bu kompleks olmuş. ben yapamıyorum. ben beceremiyorum. babasından dayak yiyen, devletten eziyet çeken. insanlar korkudan çekiniyorlar. normal dengeleriniz bozuluyor.

bunları böyle kavrarsak netleştirebiliriz. biz değerlilik duygusunu kaybetmişiz. ne olursa olsun değersizlik hissetmeye başlıyoruz. bu sefer uhuvvet oluşmuyor. sonra ne oluyor? sen bana yan bakmıştın, dikbakmıştın, yok kaşını çatmıştın, yok elini kaldırmıştın. hiçbir şey yok ortada. kurbağaların sesi gibi bir şey.

oğ. "Evet tevhid-i îmanî, elbette tevhid-i kulûbü ister. Ve vahdet-i itikad dahi, vahdet-i içtimaiyeyi iktiza eder." İkinci cümle tekrar gibi gelmişti. Farke ne diye sorayım istedim.

hş. itikad deyince, cemaatin itikadının birliği, gibi.
aş. aynı şeye inanıyorsanız.

hş. tevhid-i kulüb dediği, kişiye bakıyor.

aş. imandaki tevhid, kalplerin de tevhidini iktiza eder. esmada da öyle. allahın çok esmaları vardır ama hepsi aynı hakikate hizmet eder. müminler de tek bir allaha iman ederler, ama hepsi kendi penceresinden görür. gerçekten tevhid varsa, kişiler aynı hakikati paylaşırlar ve ittifak ederler. eğer ittifak yoksa, o tevhidin oturmadığını gösterir. kalpler bir değilse, aynı derdi çekmiyorlarsa, o zaman, problem vardır. iman zaafı vardır. insanların çeşitliliği, insanların ayrılması için değil, insanların kaynaşması içindir. allahın kahhar ismiyle, cemil ismi arasında bir tenakuz yoktur. insanların farklı duygularının olması, onların farklı çatışma içinde olmasını gerektirmiyor. eğer ayrılık varsa uyuşma yoktur.

herkes uyuşursa, şeriatın hükümleri uygulanır. şeriat zorba bir kurum değildir. şeriat insanlara yaptığı hatalardan dönebilme imkanı sağlayan bir yapıdır. bir takım yaptırımların olması da insanlar üzerinde korku üretmek için değildir. el kesmeyle insanlar korkuyor. halbuki islam sonsuz azabtan korumak için o hükmü koymuştur. allah için kullanmadıysan o eli o eli allah alır, böylece insanı temizler. tabi topluma içtimai hayatı da muhafaza etmek. böyle bir kural koyar. toplumsal kurallar da öyle değil midir? toplumsal kurallar hiçbir zaman baskı koymak için konmaz. insanların hayatını kolaylaştırmak için koyarlar. en iyi devlet, gücünü hissettirmeyen devleltttir. eğer adaletin dışında zorba oluyorsa, kanunun dışına çıkılmış demektir. şeriat da budur. insanların fıtratlarına uygun bir şekilde, zulümsüz bir şekilde yaşamaları için konulmuş bir yapıdır. biz bu kainatın allah için yaşamak gerektiğini kabul ediyoruz, içtimai hayatta da hepimiz onu hakim kılaya çalışırız. o manada. içtimai hayatta ortak bir paydada buluşamıyorsak, orda da vahdet-i itikadda bir sorun vardır.

mk. birlik ve beraberliğimizin devam edebilmesi içni bazı konuları içtenlikle, açık yüreklikle konuşabilmemiz lazım. yoksa aynı yerde buluşup ayrı düşünen insanlar oluyoruz. gerçek ittifakın olması için, aynı düşünce tarzını geliştirip ittifak etmesi gerekiyor. yoksa aynı itikadınız olmuyor.

aö. aynı düşünceyle de çok ittifak etmeyebiliriz.
farklı düşüncelerimiz olabilir.

mk. neyle edeceğiz o zaman?

aş. aynı şeyleri göreceksin anlamında değil, amaç anlamında.

itikad nedir, bir amaçtır.

mk. biz yıllarca bu işlerin içinde yaşadık. biz adaleti mahzayı okuduk burada. çok önemlidir dedik. bir ihtiflaf çıktı, kimse kimseyi tanımaz oldu. şimdi buradayız. bir ihtilaf çıktı diyelim. ne yapmamız lazım? arkadaş gel bölüşelim, herkesin hukuku alınsın demek değil midir? abği, kim kimin üzerine oturmuşsa, o onu alıyor. halbuki biz yıllarca o insanlarla adaleti mahza okuduk. ama adalet duygusun kendi hayatımızda oturaklaştırmadık. her periyodda uhuvvet risalesi okunur. ama onun için, çıplak bir yürek olması lazım. önkoşulsuz kimseyi horlamayan. kendisini de başkasını da horlamayan. sevmekten haz alabilen. karşısındakine saygı duyabilen. sevdikçe bütünleşen, o bütünlükte kendini bulan, o bütünlük olmazsa ...

aö. o coşku hali nasıl olacak?

mk. ben gerçekten burada ahmetle görüşmekten mutlu olacağım. bu şu demek değildir: müsademei efkar, farklı fikirlerin konuşulması düşmanlık değildir. şimdi eleştirel yaklaşım diyorlar. öyle yaklaşırız, sonunda farklı bir şey katman gerekir.

biz buraya geliyorsak, şan için değil, buraya manevi bir haz, dirayet aldığımız için geliyoruz. dolayısıyla her bir arkadaşımız, her şey deerli. buradaki fikirler tek kişinin fikirleri değil, buraya gelen duaların, bizi gönderen eşlerimizin neden olan çocuklarımızın hepsinin bir bereketi var. bunu bilerek buraya geliyoruz. bu çok kıymetli. her ne konuşursak konuşalım. geçen hafta söylemiştim. hüsnüyü kırdım diye, bir hafta ben rahatsızlık yaşadım.

ben şunu yaşadım. benim değerli arkadaşlarım var. gerçekten kırrılmaması gerekir. onları kıramayacağım kadar değerli olduklarını hissettim. vazgeçemeyecek kadar önemli olduklarını hissettim.

aş. ilginç bir şey: imamı azam, oğlu var. oğluna sohbet etmeyi yasaklıyor. şöyle bir sözü var. biz bir meseleyi tartışırken bir hakikat ortaya çıksın diye gayret ederdik. hatta karşıdakinin haklı olması için özel gayret gösterirdik. siz ise karşıdaki kişi mağlup olsun diye uğraşıyorsunuz. demek ki, önemli olan tek bir amaç için biraraya gelmek. o amacın gerçekleşmesi için, gerekirse ... hakikate sahip çıkan insan, hakkikai tanımıyor demektir. hakikat herkesin malıdır. hepimiz bir şey arıyoruz. uçak geçecek. kimin gördüğü önemli değil, görülmüş olması önemlidir. karışdaki insanlar böyle bir ilişki içine girersen, zaten kim söyledi, nasıl söyledi, fark etmez. önemli olan onun söylenmesi açığa çıkmasıdır. müminler arasında nifak oluyorsa, hakikat arayışında bir problem var demektirr. ben çıkaracağım meselesi olmuştur. o yüzden cedeli yasaklamışlar.

radyoda program yapıyoruz. karşılıklı birinin yorumuna katkıda bulunmak, güzel bir hakikat çıkmasına çabaladığım zaman çok güzel bereketleniyor. ama muhalefet etmeye başladığım zaman, hem o sohbet bozuluyor, hem de biz de bereket göremiyoruz. demek önemli olan, aynı hakikatin peşine düşen insanlar, kişisel tartışmalara girmezler. o hakikat uğruna bunları feda edebilirler. tartışıyorsak, demek ki, zemini kaydırmışız.

mk. bu konuda, rabbim bir şey göndermişse, benden konuşturmuştur, ondan konuşturmuştur. hepsi rabbimizden gelmiştir, benden de gelse övünülecek bir şey yok. güzellik vermiş, onu muhafaza etme sorumluluğu bana aittir.

hş. insanlarherkes fikrini söyleyecek. herkes bunu savunacak. eğer fikri çürürse, karşı tarafın hakikate yakın olduğundan dolayıdır. o yüzden imamı azamın söylediği önemli. ama bu senin fikirlerini ortaya koymayacağın anlamına gelmez.

aş. tabi müminler bunun için savaşmışlar bile. ama hakikat ortaya çıksın diye savaşmışlar. cemel vakası.

hş. orada bir temel oluşacağı için savaşıyorlar. islamın sütununu oluşturacak bir mesele olduğu için, savaaşacağız. kim doğru ortaya çıkacak. islam alimleri bakıyorlar, hz. ali doğruymuş. orada çatışma olmasa adaleti mahzayı nasıl bilecektik.

mk. bu zamanda, evillik sitelerine giriyorum. soru soruyor. ailede otorite kimde olmalıdır. cevaplar var: erkekte, kadında, ikisinde, hiçbirinde. bir defa sorunun kendisinde yanlışlık var. kızlarla görüşürken soruyorum. eğer bir evde erkeğin sözü olursa, kendisini kadın yanlış telakki ediyor. yani o bilmez anlaşılmaz, onun için buna karşı çıktıklarını öğrendim. ben soruyorum onlara: senin fikrin de doğru, benim fikrim de doğru. hangisini yapacağız? eziklik psikolojisi var ya. müsademei efkar var ya, illa karşı tarafın illa yanlış olacağını düşünüyoruz. halbuki böyle olması şart değil. müsademeyi biz kötü anlıyoruz. bizim anlayışımıza göre mutlaka bir taraf yanlış demektir. halbuki fikirler çarpışınca daha güzel fikirlere ulaşırsınız.

aş. aslında beyin fırtınası denilen şeyin kendisidir.

mn. herkes kendi düşündüğünün doğru olduğunu düşünürse, bu çok ciddi inatlaşmaya neden olmaz mı?

aş. orada yine insaflı olmak lazım. o inatlaşmanın arkasında yine benlik davası var. fırıncı ağbinin bir sözü var, ben bu ie müdahele edeceğim ayrı, ben ilgileneceğim demek ayrı. allah bana bir sorumluluk yüklemiş.

zaten cebel vakasında da, sahabelerin hiçbiri savaşmak istemiyor. işin içine siyaset giriyor. münafıklar işi karıştırıyor. hz. ali sabaha kadar ağlıyor. hz. ayşe de öyle. ama bir taraftan o tarafa kasıtlı olarak ok atılıyor. hz. ayşe yanlışını kabul ediyor. ama öyle bir ortama girmiş ki, o konjontkürde yanlışını itraf edecek durum bile olmuyor.

Hiç yorum yok: