8 Ekim 2010 Cuma

15. Şua Fatiha 5. Kelime

"Beşinci Kelime: اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعِينُ dir. Bundaki hüccete işaretten evvel hakikatlı bir seyahat-ı hayaliyeyi Yirmidokuzuncu Mektub'un izahına binâen kısaca beyan etmek kalbe geldi. Şöyle ki:
Bir zaman, Kur'anın mu'cizelerini ararken; Risâle-i Nur'da, hususan İşarat-ül İ'caz tefsir-i Nurî'de ve Rumuz-u Semaniye'de beyanları gibi, Sûre-i Feth'in âhirindeki âyette dört-beş mu'cize ve ihbar-ı gaybîyi, hattâ َالْيَوْمَ نُنَجِّيكَ بِبَدَنِكَ cümlesinde bir tarihî mu'cizeyi, hattâ çok kelimelerinde müteaddid i'caz lem'alarını ve bazı harflerinde mu'cizane nükteleri bulduğum bir zamanda, namazda Fatiha'yı okurken نَعْبُدُ نَسْتَعِينُ deki "ن"un bir mu'cizesini bana bildirmek için bir sual kalbe geldi: Neden اَعْبُدُ اَسْتَعِينُ yani "Ben ibadet ve istiane ederim" denilmedi?

Nun'u mütekellim-i maalgayr ile, yani "Biz sana ibadet ve istiane ederiz" demiş? Birden o "nun" kapısıyla bir seyahat-ı hayaliye meydanı açıldı. Namazdaki cemaatın azîm sırrını ve büyük menfaatini ve bu tek harf bir mu'cize olduğunu şuhud derecesinde bildim ve gördüm. Şöyle ki:
Ben o zaman İstanbul'da Bayezid Câmii'nde namaz kılarken, اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعِينُ dedim. Baktım, o câmideki cemaat, benim gibi diyerek bu davama ve اِهْدِنَا daki duama tamamen iştirak edip tasdik ettikleri zamanda, bir perde daha açıldı. Gördüm ki; İstanbul'un bütün mescidleri, büyük bir Bayezid hükmüne geçtiler. Aynen benim gibi اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعِينُ deyip benim; davalarıma ve dualarıma imza basıyorlar, âmîn diyorlar. Ve bana bir nevi şefaatçi suretini almaları içinde, hayalime bir perde daha açıldı. Gördüm ki; âlem-i İslâm, büyük bir mescid suretini aldı. Mekke, Kâ'be mihrab hükmüne geçti. Bütün namaz kılan müslümanların safları, dairevî bir tarzda o kudsî mihraba teveccüh ederek, benim gibi اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعِينُ اِهْدِنَا deyip, herbiri umum namına hem dua, hem dava, hem tasdik eder, hem onları kendine şefaatçi yapar. Hem bu kadar azîm bir cemaatin yolu, davası yanlış olamaz ve duası reddedilmez; şeytanî vesveseleri tard eder diye düşünürken ve namazda cemaatin büyük menfaatlerini bilmüşahede tasdik ederken, bir perde daha açıldı. Gördüm ki; kâinat, bir câmi-i ekber ve bütün mahlukat taifeleri, bir salât-ı kübrada cemaat ile herbiri kendine mahsus bir ibadetle ve hal dili ile bir nevi namaz kılıyorlar gibi Mabud-u Zülcelal'in muhit rububiyetine karşı çok geniş bir ubudiyetle mukabele için herbiri umumun şehadetlerini ve tevhidlerini tasdik eder ki, aynı neticeyi isbat tarzında vaziyet alıyorlar diye müşahede ederken, birden bir perde daha açıldı. Gördüm ki; nasıl bir insan-ı ekber olan kâinat, lisan-ı hal ve çok eczaları, istidad ve ihtiyac-ı fıtrî lisanıyla ve zîşuur mevcudatları, lisan-ı kal ile اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعِينُ diyorlar ve Hâlıkının merhametkârane rububiyetine karşı ubudiyetlerini gösteriyorlar; aynen öyle de, birer küçücük kâinat hükmünde o cemaat-ı uzmada herbir arkadaşımın cesedi gibi benim cesedimdeki zerreler ve kuvveler ve duygularım dahi Hâlıkının rububiyetine karşı itaat ve ihtiyaçlarının lisan-ı haliyle اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعِينُ diyerek emir ve irade-i İlahiyeye göre hareket ettiklerini ve her anda Hâlıklarının inayetine ve rahmetine ve yardımına muhtaç olduklarını gösteriyorlar gördüm. Hem namazdaki cemaatin kudsî sırrını, hem nun'un güzel mu'cizesini hayretle müşahede edip, nun kapısıyla girdiğim gibi çıktım, Elhamdülillah dedim. اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعِينُ cümlesini, o üç cemaatin ve o büyük ve küçücük arkadaşlarım hesabına da söylemeye alıştım. Şimdi mukaddime bitti, sadede dönüyoruz.
اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعِينُ in işaret ettikleri hüccete gayet kısa bir işarettir:
Evvelâ: Biz, gözümüzle görüyoruz: Kâinatta, hususan zemin yüzünde; dehşetli ve daimî bir faaliyet ve hallakıyetin intizamla cereyanı içinde merhametkârane, müdebbirane bir rububiyet-i mutlaka hadsiz zîhayatların istianelerine ve fiilen ve halen ve kalen istimdadlarına ve dualarına kemal-i hikmet ve inayet ile imdad ve herbirine fiilen cevab vermek tezahürü içinde bir uluhiyet-i mutlaka, bir mabudiyet-i âmmenin tecelliyatı, umum mahlukatın, hususan zîhayatın ve bilhassa insan taifelerinin fıtrî ve ihtiyarî binler tarzdaki ibadetlerine mukabelesini akl-ı selim ve îman gözü gördüğü gibi, bütün semavî fermanlar ve enbiyalar haber veriyorlar.
Sâniyen: نَعْبُدُ nun'unun remziyle mukaddimede mezkûr üç cemaatten herbiri ve umumu beraber, çeşit çeşit, fıtrî ve ihtiyarî ibadetlerle meşgul olmaları; şeksiz, bedahetle bir mabudiyete karşı şâkirane bir mukabele ve bir Mâbud-u Mukaddes'in mevcudiyetine hadsiz ve şübhesiz bir şehadettir. Ve نَسْتَعِينُ nun'unun remziyle mezkûr üç cemaatin, yani mecmu-u kâinattan tâ bir ceseddeki zerrelerin cemaatinden herbir taifenin, herbir ferdin fiilî ve halî istianeleri ve duaları var. Ve onların muavenetlerine koşan ve dualarına kabul ile cevab veren bir şefkatli müdebbire, şübhesiz şehadet eder. Meselâ: Yirmiüçüncü Söz'ün dediği gibi, zemindeki umum mahlukatın üç nevi duaları pek hârika ve ümidin haricinde kabul olması, bir Rabb-ı Rahîm ve Mücîb'e kat'î şehadet eder. Evet tohumlar ve çekirdekler istidad lisanıyla herbiri birer ağaç ve birer sünbüle olmayı Hâlıkından isteyip, duaları gözümüz önünde kabul olması gibi; bütün hayvanatın ihtiyac-ı fıtrî lisanıyla elleri yetişmediği yerlerden rızıklarını ve hayatlarına lüzumu bulunan ve iktidarlarının haricindeki matlublarını birisinden isteyip o fıtrî ihtiyaç diliyle ettikleri bütün dualarını gözümüz önünde kabul eden ve imdadlarına acib ve şuursuz mahlukatı vakti vaktine hikmetle koşturan bir Hâlık-ı Kerim'e zâhir şehadet eder. İşte bu iki kısma kıyasen, lisan-ı kal ile edilen duaların bütün nevileri hususan enbiyaların (Aleyhimüsselâm) ve havasların hârika bir surette makbuliyeti, اِيَّاكَ نَسْتَعِينُ deki hüccet-i vahdaniyete şehadet eder.
"
aş. neden ben demek yerine, biz sana ibadet ederiz, ifadesi kullanılıyor? oradaki biz kimdir?
önce nun'un ne demek olduğunu, yani biz ibadet ederiz, derken namaz kılan kişi şunu düşünebilir: şu camidysek, bu camide bluulunan insanlar; kabede saf utmuş insanlar, tüm dünyadaki ikulluk eden tüm insanlar. biz derken, büyük bir cemaat olarak bütün bunlar kastediliyor. ben yalnız değilim, iyyake nabüdü derken. yaratıcıdan medet ummak davasında yalnız değilim. bütün müminler, o halka halka, hatta resulullahın zamanından bize kadarki tüm devirler, birlikte ibadet ediyorlar. farklı zaman dilimlerinde. bizi tasdik ediyorlar; çünkü biz de Allah'ın varlığına tanıklık ediyoruz. Milyonlarca insanların en kamil olanlarının gittiği yol, insana emniyet verir.

2. veçhesi daha ilginç. dünyanın içindeki tüm mevcudutaç toprak, suy, hava, btün b surlar, bir yere sevkediliyor. bilinç olmadığı halde, bütün yaptığı fiiler arının, karıncanın, gökteki yıldızların. yıldızların her biri muhteşem bir intizam içinde hareket ediyor. kendileri bunların farkında bile değiller. dünyanın dönmesi, mevsimlere vesile oluyor. ne güneş bunun farkında ne de meyve. demek ki, her bir şey yıldızlardan zerrelere kadar, öyle bir faaliyet sürekli var ki, o faaliyet bir anlık dursa, kainat çökecek. bir anlık kuvvet çekilse, anında tüm zerreler her tarafa dağılacak. öyleyse, biz kendi başıma hareket etmiyoruz, bir varlğıımızla yaratıcımızı ilan ediyoruz, diyorlar.

her biri, bir şeye dayanıyor. birine tabi olmuş. sadece biz insanlar değil, tüm evcudat ona ibadet ediyor.

3. Kendi vücudumdaki zerreler.

İnsan bilinçli, hikmetle hareket edebilir halde, ama yine de vücudunda olan hiçbir hadiseden haberi oyk.
ben bilinçli olduğum halde, vücudumda olan hiçbir şeyden haberdar değilim. demek ki onlar da benimle aynı kişiye ibadet ediyorlar. Tüm kainat aynı.

Ayet iyyake nabüdü dedirtmekle, bütün mevcudatınibadet ettiği Allahın azamet ve izzetini gösteriyor. ben böyle bir rabbe ibadet ediyorum, diye ayet bize ters veriyor.

zk. namaz kılarken, bu ayeti allaha söylüyorsun. bu saa bir sorumluluk veryior. ben onları da temsil ediyorum.

mk. bütün mahlukat, biz sana ibadet ediyoruz, diye sana ibadet ediyoruz, fiili ve hali olarak söylüyor. sanki tüm milletin stadda "türkiye" demesi gibi. kainatı sanki hep birden, hareket ettirdiğini ilan ediyor.

aş. bunu bir an bile yaşamak çok dehşetli bir şey. zerreden yıldıza kadar her şeyin allahı ilan ettiğini hissediyorsun.

mk. tabi bunu her an yüzde yüz yaşamak şart değil. bunu bir an bile yaşasan, bunun etkisi başka zamanları kuşatır.

zf. 20 sene önce 25. sözü bir okumuştuk aş ile birlikte. onun lezzetini hala yaşıyoruz.

mk. bir de tersinden düşünebiliriz. "abüdü" diyemezsin, "nabüdü" demek zorundasın. çünkü insan tek başına değildir. bitkisiyle, yıldızıyla, canlılarıyla hepsiyle beraber insan olursun.

zf. nasıl şahsi ibadetlerimizi yaparken, bunları sadece biz değil, milyonlar müslüman yapıyor, hepsi birlikte arşı alaya çıkıyor. ona dahil olduğunu hissetmek.

aş. düşün, bir stadyumda tek kişi bağırıyor.

mk. deli derler adama.

aş. müslümanları değil, tüm ehli imanı düşünün. bir de tüm zamanları düşünün. hz. ademden bu yana geçen tüm zamanları düşünün. ben duygularımdan bağımsız olamam ki, ben yalnız başına olamaz ki. dolayıısyla benin içinde bütün bunların tümü var. benin içinden tüm külli bir ubudiyete ulaşabilir. ben sadece kendim yiyeyim düşünecek insan yok. çocuğunu, başkasını, çiçeği, yıldızları düşünüyor. bunlardan bigane kalamıyor. ancak mutlak manada biz diyerek, insan tatmin olabilir. "sana biadet ederiz' in karşılığı olan bir yaratıcısı var.

mk. bir de yan çıkarım yapalım. kainatı ibadet eden, tekbir getiren olarak düşündüğümüzde, kainata dost oluruz. kainatı severiz, okşarız, yükses sesle konuşmayız, rahatsız olmasın diye. onu kendi arkadaşımız olarak görürüz.

ben hatırlıyorum, çocukken karanılktan korkardım. niye korkardım? çünkü karanlığı da aydınlık gibi allahın gönderdiğini anlamamışım. beni anam korur zannetmişim. halbuki, anaların şefkatinin kaynağı olan allahı bilsem, korkmam.

aş. karanlık da ona itaat ediyor, aydınılk da, musibet de, ölüm de.
dolayısıyla onlara korku ve hüzün yoktur diyor ayet.

çok kuytu bir yerden geçioyrsunuz. bir korkuyorsunuz; ama bir bakıyorsunuz tanıdık bir sima. nasıl bir rahatlıyorsunuz. kainat da böyle. tüm şehir karanlık bir mevcuda, düşman giib gelirken, bir anda, herkes size dost oluyor. hepsi allahın kulları, akrabam.

mk. veya karanlık da olsa, mesela bir yerde aslan görüyorsunuz, ama sahibi var.

hayatta başarılı olmanın sırrı nedir, herkes der ki, çok çalışmaktır. ben de eskiden öyle sanardım. şimdi nedir? kendinle dost olmaktır, süper bir enerji hissedersiniz.

bir zorluk yaşasa bile,bunları aşabilecek gücü rabbinden hisseder insan.

aş. her şeyin tedbiri önceden alınmış. petrol bile milyonlarca sene öncesinden depolanmış. bir mahluk yaratılmış da, o mahlukun ihtiyacı önceden hazırlanmamış, böyle bir şey mümkün değil kainatta.

rubububiyeti mutlaka var. yani rububiyetin boş bıraktığı alan yok.

gözümüz görmeye muhtaç değil mi? bunun için gözümüzdeki tüm hücrelerin tam çalışıyor olması lazım. damar azıcık zedelense, görme hasar görür. her an oradaki faaiyetin olması gerekiyor. yani bedendeki her bir hücre allaha itaat ediyor. hatta ilginçtir, görmeyen göz de ona itaat ediyor. çünkü onun sünneti nedir? kafamızda şöyle bir problem olabilir. insan yarattı yaratı da, birilerine gelince, olmadı beceremdi diyebilir misiniz? yok. allahın gözle değil, gözsüz insana da gördürebileceğinin kanıtıdır, ama insanlar. birçok duyguyla görmenin mümkün olduğunun kanıtıdır bu.

biz öyle birine ibadet ediyoruz ki, dev galaksiler, yıldızlar... güneşle dünyanın arasındaki büyüklük farkı, hayale zor gelir. dünya, güneşin karşısında milyonda bir. bir uçak 700 km saatte hızla gidiyor. dünya 1600 km hızla gidiyor. güneş daha hızlı gidiyor. saatte 20 bin kilometre. dünyadan 1 milyon kat daha büyük olan güneş bu süratle gidiyor ve hiçbir problem çıkmıyor. yani o da itaat ediyor. galaksiler, her biri allaha secde ediyor, onun emrinden çıkmıyor. onun secdesi itaat etmek. böyle birine ibadet ediyoruz. namaz kılarken, bunu tahayyül edin. bütün mevcudatla beraber namaz kılıyorumdiye hayal etsek, namaz kadar zevkli ve güzel olur.

bir kişi, tek başına maça gitse, hiç zevk almaz. ama bir milioyn kişinin katıldığı bir etkinliğe katılınca, insan çok zevk alıyor.

mk.

Hiç yorum yok: