19 Kasım 2010 Cuma

19. Mektub 4. Nükteli İşaret

"19. Mektub DÖRDÜNCÜ NÜKTELİ İŞARET

Altıncı Esas: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın ahvâl ve evsafı, Siyer ve Tarih suretiyle beyan edilmiş. Fakat o evsaf ve ahvâl-i galibi, beşeriyetine bakar. Halbuki o Zât-ı Mübarek'in şahs-ı manevîsi ve mahiyet-i kudsiyesi o derece yüksek ve nuranîdir ki; Siyer ve Tarihte beyan olunan evsaf, o bâlâ kamete uygun gelmiyor, o yüksek kıymete muvafık düşmüyor. Çünki اَلسَّبَبُ كَالْفَاعِلِ sırrınca: Her gün, hattâ şimdi de, bütün ümmetinin ibadetleri kadar bir azîm ibadet sahife-i kemalâtına ilâve oluyor. Nihayetsiz rahmet-i İlahiyeye, nihayetsiz bir surette, nihayetsiz bir istidad ile mazhar olduğu gibi, her gün hadsiz ümmetinin hadsiz duasına mazhar oluyor. "

aş. hepimiz rahmeti ilahiyeye mazharız, fakat nihayetsiz değil bizim mazhariyetimiz Resulullah gibi.

"Ve şu kâinatın neticesi ve en mükemmel meyvesi ve Hâlık-ı Kâinat'ın tercümanı ve sevgilisi olan o Zât-ı Mübarek'in tamam-ı mahiyeti ve hakikat-ı kemalâtı, Siyer ve Tarihe geçen beşerî ahval ve etvara sığışmaz.
Meselâ: Hazret-i Cebrail ve Mikâil, iki muhafız yaver hükmünde Gazve-i Bedir'de yanında bulunan bir Zât-ı Mübarek; çarşı içinde, bedevi bir arabla at mübâyaasında münâzaa etmek, bir tek şahid olan Huzeyfe'yi şahid göstermekle görünen etvarı içinde sığışmaz."

aş. olaya tanık yok, yine de Huzeyfe ben şahidim diyor. ben senin kişiliğine şahidim diyor. bir at alışverişi meselesinde, bedevi atı resulullaha satmak istiyor. ama bedevi bir müddet sonra, bir başkasına satıyor. resulullah da, "ben aldım" demiştim diyor. bunun üzerine tartışma çıkınca, Huzeyfe, ben şahidim, diyor. ben senin risaletine şahit olmuşum.

muhammed asm. risaleti cihedityle yaptığı her fiille her çağdaki her insana ve hatta geçmiş ve geleceğe rehberlik yapan bir kişi. geçmişin tashihi onun vasıtasıyla oluyor. eski zamanın peygamberleri, onu şahit gösteriyorlar.

o tartışmada da, o sözde de büyük hikmetler var. çünkü bütün insanlığın ders çıkarabileceği bir hadisedir. zaten onun için o olay onun başına gelmiştir. birisine yüzünü buruşturduğunda, ayet iniyor ona. bu ne demektir? onun her fiili gözaltında tutuluyor. her hali. yani o nefsinden konuşmaz, o ne söylerse vahiy gibidir; fakat yazılı, sözlü vahiy değildir. vahyin yorumudur. dolayısıyla o konuşurken, bütün insanlığa konuşan cenabı hakkın resulunün bir sözüdür.

daha güncel meselelere taşıyalım konuyu. muhammed asm, 12 veya 9 yaşında bir kişiyle evlenmiş. eğer sen ona bir insan nazarıyla bakarsan, ayıplanabilir bir konuma getirebilirsin. hz ayşe ile evlenmesini kendisi istemiyor, cenabı hak ona emrediyor. dolayısıyla o fili muhammed asm'nin bir tercihi olarakg öremezsin. risaletiyle o tüm insanlar için bir had koyuyor. demek ki, siz 3-5 yaşındaki biriyle evlenemezsiniz. bir yanda kendisinden çok büyük bir kadınla evlenmiş, bir yandan da kendisinden çok küçük bir kızla evlenmiş. bunun bir hikmeti, insanlara had koymaktır. sen o olayı, kişisel bir zevk olarak görürsen, hiçbir şey anlamazsın.

4 kadınla evlenme meselesi de böyle. bu konuda ezikliğe hiç gerek yok. çünkü batı 4 kadınla değil, 400 kadınla bile yetinmiyor. fakat sadece din dedi diye buna tepki gösteriyor.

cenabı hak resulullahın tüm hareketlerini gözetmiştir. resulullah da sahabelerin tüm hareketlerini gözetlemiştir. bir sahabeyle karısı arasındaki bir olayla ilgili ayet inmiş doğrudan.

resulullahın fiillerine risalet cihetiyle bakmak gerekiyor. resulullah sadece insanların değil, cinlerin de nebisidir.

şurada küçücük bir hacime bir gaz sıkıştırmış olsak. bunun kalıbını açsak, o gaz her tarafa yayılır. aslında zaman da böyle bir şeydir. resulullahın bulunduğu an böyle yoğun bir şey. onun kalıbını açtığın anda her tarafa yayılır ve nüfuz eder. resulullahın da mahiyeti böyledir. çizgisel zaman açısından asrı saadete sıkışmıştır; ama ruh cihetiyle gelecek ve geçmişi ihata eder mahiyettedir. resulullah asm zamanlar üstü bir mahiyettedir. adem daha balçıkla toprak arasındayken ben nebiydim, diyor. ilk yaratılan ruh olması, zamansal olarak değil. mahiyet olarak. bir insanın mahiyeti ruha doğru kaydıkça, zamansızlaşıyor. dolayısıyla muhammed asm her zamanda resuldür. nasıl allahın her esmasının bir yansıması var; onun her şeyi görür ve bilir olan isminin de bir ayinesi olması gerekiyor. resulullahın şansı manevisi, bu manada külli bir aynadır. resulullahda temerküz etmiştir. miraçda resulullah zamanda seyahat etmiştir. hem mülk ve melekutta seyahat etmiştir. miraç zamansız vuku buldu. ne demek? yani allahın bütün nimetleri ona gösterildi.

muhammed asm öyle bir insandı ki, dudağıyla hz. hasanın üzümcüğünü öpüyor. oradan tüm seyyidler ve imamlar doğuyor. burada öpüşünü yüceltmek, yanlışş bir bakış olur. şunu diyebilirsiniz: muhammed asm'a o silsileden gelen nesil gösterildi; o nimete hürmet olsun diye o üzümcüğü öptü. aradaki fark bu. bizim kafamızdaki muhammed asm mucizeler yapan, sanki o her şeyi görüyor. üstad da bana yazdırıldı derken bunu diyor. resulullah, her seferinde bana açıldı diyor. 20 peygamberin makamı var. onların her biri yarı alemlerdir. hepsinden dersler alıyor, hepsini aşıyor. buzdun sen, eridin su oldun, tüm buzları kapsayacak bir mahiyet aldın. eridin, buhar oldun, tüm dünyayı kapsadın. buhardın, eridin, enerji oldun. tüm evreni kapsadın. daha da eridin, esir oldun. mülkle melekutu bitirdin. esirden de eridin, melekuta geçtin. oradan da eridin, esma, sıfat, şuun, zat mertebeleri. muhammed asm bu basamakalrın her birisinde, ne kadar çok madde ruha doğru gittikçe letafet kesbediyor, genişliyor.

fiziki bir beden var. bu bedendne, ruhu çıkardığın zaman hiçbir anlamı olmayan parçalardır. ruh bir anda hepsine yayılabiliyor. çünkü ruh latif olandır. latif olan, bedenin her noktasına işleyebilir.

mesela, yusuf baba oldu. artık farklı bir insan oldu. çocuğuna gelen acılardan acı, onun lezzetlerinden mutluluk duyar. bir mümin de enesini yırtmak suretiyle, tüm müminlerin bedeni onun hücresi gibi olur. bu hayali bir şey değil. bir müminin ayağına bir diken batsa, başka yerdeki bir mümin onu hisseder. bu ne demektir? sen bedeninin ruh yönünde melekiyet kesbetsen, amerikadaki kardeşinin ayağına batan diken seni de incitir. bu bir terakkidir. biz enelerimiz buz gibi durduğu için, bunu anlayamıyoruz.

"İşte yanlış gitmemek için; her vakit mahiyet-i beşeriyeti itibariyle işitilen evsaf-ı âdiye içinde başını kaldırıp, hakikî mahiyetine ve mertebe-i risalette durmuş nuranî şahsiyet-i maneviyesine bakmak lâzımdır. Yoksa, ya hürmetsizlik eder veya şüpheye düşer. Şu sırrı izah için şu temsili dinle:
Meselâ bir hurma çekirdeği var. O hurma çekirdeği toprak altına konup, açılarak koca meyvedar bir ağaç oldu. Hem gittikçe tevessü' eder, büyür. Veya tavus kuşunun bir yumurtası vardı. O yumurtaya hararet verildi, bir tavus civcivi çıktı. Sonra tam mükemmel, her tarafı kudretten yazılı ve yaldızlı bir tavus kuşu oldu. Hem gittikçe daha büyür ve güzelleşir. Şimdi o çekirdek ve o yumurtaya ait sıfatlar, haller var. İçinde incecik maddeler var. Hem ondan hasıl olan ağaç ve kuşun da, o çekirdek ve yumurtanın âdi küçük keyfiyet ve vaziyetlerine nisbeten, büyük âlî sıfatları ve keyfiyetleri var. Şimdi o çekirdek ve o yumurtanın evsafını, ağaç ve kuşun evsafıyla rabtedip bahsetmekte lâzım gelir ki; her vakit akl-ı beşer, başını çekirdekten ağaca kaldırıp baksın ve yumurtadan kuşa gözünü tevcih edip dikkat etsin. "

basit bir insani fiilin içinde risalet cihetiyle baktığın zaman dağ gibi hikmetleri, kainatı görürsün.

sen muhammed asm'ye bir çekirdek olarak bakacaksın. islam düşüncesine ait binlerce kitap nereden çıktı? muhammed asm'nin hareketlerinden, sözlerinden çıktı.

Hiç yorum yok: