12 Kasım 2010 Cuma

Altıncı Söz

aş. Kurbanla ilgili bir bahis okuyalım.

Kurbanın esas manası, insanın nefsinin allah'tan olduğunu bilip onu iade etmesi anlamına gelir.

Nefis ve canının ondan geldiğini fark edip, ve ona nimet olarak verilen malı, Rabb adına çalıştırmak manasına gelir kurban. Bu manada, o nimetler, insanı Allah'a yakınlaştırır. Kurbiyyet oluşturur.

"Altıncı Söz sözler 6. söz

بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ

اِنَّ اللّهَ اشْتَرَى مِنَ اْلمُؤْمِنِينَ اَنْفُسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ بِاَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَ




Nefis ve malını Cenâb-ı Hakk'a satmak ve ona abd olmak ve asker olmak; ne kadar kârlı bir ticaret, ne kadar şerefli bir rütbe olduğunu anlamak istersen, şu temsilî hikâyeciği dinle:
Bir zaman bir padişah, raiyetinden iki adama, her birisine emaneten birer çiftlik verir ki; içinde fabrika, makine, at, silâh gibi her şey var. Fakat fırtınalı bir muharebe zamanı olduğundan, hiçbir şey kararında kalmaz. Ya mahvolur veya tebeddül eder gider. Padişah, o iki nefere kemal-i merhametinden bir yaver-i ekremini gönderdi. Gayet merhametkâr bir ferman ile onlara diyordu: Elinizde olan emanetimi bana satınız. "

aş. Dün kendi kendime düşünüyordum. Bir özel ders geldi. Dedim ki, dün yoktu bugün var, yarın olmayabilir. Dün yokken bir sıkıntım yoktu; ama varken gidince üzülüyorsun. Niye üzülüyorsun, idye kendime sordum. Aynı şekilde Yaratıcı verirken iyi, Onun malıydı zaten; ama alırken niye kötü?

aci. tattığım için. devamını istediğimden dolayı.

aş. evet, devamı önemli olan. devamı cennet. ebediyen sana verilmiş olduğunu fark ettiğin zaman, cennetin tadını burada yaşayabilirsin.

'nefis ve malını cennet karşılığında satın alır" yani ebediyen vermek karşılığında onları alır.

fıtratımız o nimetleri kaybetmek istemiyor. o zaman allah diyor ki, verdiğimi benim adıma kes. zaten keseceksin, benim adıma kes.

'emanetimi bana satınız'. benim emanetim yani.

'ta sizin için muhafaza edeyim.' eğer istiyorsan devamını, ben koruyayım. sen kendin koruyamazsın.

'beyhude zayi olmasın'. ne kadar merhametli. ver bana ben muhafaza edeyim.

aö. üstad, mesnevi-i nuriyede 30 senelik ilim hayatımın özü 4 kelimedir diyor: Ben kendime malik değilim.

aş.

"Tâ, sizin için muhafaza edeyim, beyhude zayi' olmasın. Hem muharebe bittikten sonra size daha güzel bir surette iade edeceğim. Hem güya o emanet malınızdır, pek büyük bir fiat size vereceğim. Hem o makine ve fabrikadaki âletler, benim namımla ve benim tezgâhımda işlettirilecek. Hem fiatı, hem ücretleri, birden bine yükselecek. Bütün o kârı size vereceğim. Hem de siz, âciz ve fakirsiniz. O koca işlerin masarıfatını tedarik edemezsiniz. Bütün masarıfatı ve levazımatı, ben deruhde ederim. Bütün vâridatı ve menfaatı size vereceğim. Hem de terhisat zamanına kadar elinizde bırakacağım. İşte beş mertebe kâr içinde kâr..."

aş. "benim namımla benim tezgahımda işlettirilecek" verecek miyiz? hayır, aslında elimizden dahi çıkarmıyoruz. göz vermiş, gözü onun namıyla kullanacağız.

ayette, "satın almıştır" kipinde kullanıyor. yani sen sattığın anda onu daha berekli bir şekilde bulursun.

ibadet ettiğinde ancak mutlu olursun. başka türlü mutlu olamazsın.

gözün var değil mi, bu gözün sana mutluluk vermesini istiyor musun? o zaman ibadet edeceksin. burada dünyada. ahirette değil. yani ancak rabbin adına kullanırsan gözü mutlu olacaksın. abid olacaksın; yani yaratılış kanunlarına uyacaksın.

insanlar akılla değil hissiyatla hareket ediyor. hissiyatı mağlup etmenin tek yolu var: sen böyle yaptığın müddetçe mutlu olamazsın. mutlu olmak mı istiyor, Allaha tabi ol. tohumun tarlaya attığın anda endişen gider, eminsin ki, yazın hasat alacaksın. o ameldedir tüm mesele. tohumu atacaksın. zaten atacaksın, ya taşın üstüne atıyorsun, ya toprağa atıyorsun.

aci. satma kelimesi burada anlaşılmayı kolaylaştırmak için seçilmiş gibi. yatırım gibi bir şey. sattığın zaman elinden çıkan bir şey değil yani.

aş. cennet nimeti kesikli bir nimet değildir. şu anda başlayan ve sonsuza kadar gidecek bir nimettir. biz biliyoruz ki ölüm yoktur. veya ölüm ebedi hayatın kapısıdır, desek, şu andan itibaren her şeyi oraya gönderiyorum. oraya gidenler yok olmuyorlar. dolayısıylaş u andan itibaren o nimet işlemeye başlıyor.

birisi gelse, dese ki: devlet size 1 sene sonra idam cezası verdi. diyebilir misiniz ki, 1 sene sonra bunu düşünürüm. şimdiden azabını duymaya başlarsınız. bir başkası dese ki, hz. isa as. sizi şurada karşılaycak. diyebilir misiniz ki, 1 ay sonra sevineceğim. sevinciniz şimdi başlar.

"Hem o makine ve fabrikadaki âletler, benim namımla ve benim tezgâhımda işlettirilecek. "

hş. birinci söze atıf var mı? ufacık bir tohum çok büyük işler yapar. birken binler olur.

"Hem fiatı, hem ücretleri, birden bine yükselecek. Bütün o kârı size vereceğim. Hem de siz, âciz ve fakirsiniz. O koca işlerin masarıfatını tedarik edemezsiniz. Bütün masarıfatı ve levazımatı, ben deruhde ederim. Bütün vâridatı ve menfaatı size vereceğim. Hem de terhisat zamanına kadar elinizde bırakacağım. İşte beş mertebe kâr içinde kâr..."

" Eğer bana satmazsanız, zâten görüyorsunuz ki, hiç kimse elindekini muhafaza edemiyor. Herkes gibi elinizden çıkacaktır. Hem beyhude gidecek, hem o yüksek fiattan mahrum kalacaksınız. "

aş. kurbanla ilişkilendirelim. keserken, allaha adamak var, veya mide namına kesmek var. neticede herkes et yiyor. kurbanı keserken, onu bir yere atmıyoruz. yine kendimiz yiyoruz. arada niyet farkı var. birinde hem maddeten eti tattırıyor, hem de manen de lezzetini tattırıyor.

...

bir hadis var. bir kadın ateş yakmış çölde. çocuğunu emziriyor. resulullah oradan cihada gidiyor. kadın diyor ki, "ey muhammed! insan çocuğunu şu ateşin içine atar mı?" "atmaz" diyor. "bizler de allahın kulları değil miyiz? bizi nasıl cehenneme atacak" diyor. resulullah, secdeye kapanıyor. "sendeki merhamet dahi ondandır". sana bu şefkati veren allahtır, o da kesinlikle atmak istemez.

"merhamet-i ilahiyeden fazla merhamet, merhamet değildir"

"Hem o nâzik, kıymetdar âletler, mizanlar, istimal edilecek şahane madenler ve işler bulmadığından; bütün bütün kıymetten düşecekler. Hem idare ve muhafaza zahmeti ve külfeti başınıza kalacak. "

aş. dinsiz birinin gözünden bakalım. insanın kalbi çocuğuna bağlanıyor. çok seviyor. biliyor ki, en sonunda ölümle ayrılacak. ne yapıyor? hem onu kaybetme korkusunu yaşıyor, hem de çocuğun bütün külfetini çekiyor. ve sonunda kendisine azap çektiren bir külfet. yapmasın manasında değil.

"Hem emanette hıyanet cezasını göreceksiniz. İşte beş derece hasaret içinde hasaret..."

aş. emanetin içinde hıyanet cezası. yani o göz, hıyanet etmenin cezasını sana verecek. yani tattırıyor zaten. bir kere onu allaha vermedin mi, onu kaybetmenin ızdırabını yaşıyorsun.

hıyaneti cehennemde görecek, derseniz, dünyaperestler der ki, kafir daha keyifli yaşıyor. doğru değil. hem bu dünyada hem öbür dünyada, mümin daha huzurludur, mutludur. bedeni acı çekebilir; ama şöyle bir şey: görevini yapmış bir kişi her zaman gönlü rahattır. ötekisi sürekli suçluluk psikolojisini yaşar.

" Hem de bana satmak ise, bana asker olup benim namımla tasarruf etmek demektir. Âdi bir esir ve başı bozuğa bedel, âlî bir padişahın has, serbest bir yaver-i askeri olursunuz.
Onlar, şu iltifatı ve fermanı dinledikten sonra, o iki adamdan aklı başında olanı dedi:
-Baş üstüne, ben maaliftihar satarım. Hem, bin teşekkür ederim.
Diğeri mağrur, nefsi firavunlaşmış, hodbin, ayyaş, güya ebedî o çiftlikte kalacak gibi, dünya zelzelelerinden dağdağalarından haberi yok. Dedi:
-Yok! Padişah kimdir? Ben mülkümü satmam, keyfimi bozmam...
Biraz zaman sonra birinci adam öyle bir mertebeye çıktı ki, herkes haline gıbta ederdi. "

aş. hacda yaşlı bir amca tanımıştım. çok mütevazi bir amcaydı. 80 küsür yaşında. hiç el öptürmez. lütfen elimi öpme, çok üzülüyorum, derdi. yapma derken, bile çok nazikçe söylerdi. belki ilmi çok azdı, ama yaşayışıyla, imanı öyle bir tevekkül gösteriyordu ki, gıpta ettik ona.

"Padişahın lütfuna mazhar olmuş, has sarayında saadetle yaşıyor. Diğeri, öyle bir hale giriftar olmuş ki: Hem herkes ona acıyor, hem de "müstehak!" diyor. Çünki hatasının neticesi olarak hem saadeti ve mülkü gitmiş, hem ceza ve azab çekiyor.
İşte ey nefs-i pürheves! Şu misalin dûrbîni ile hakikatın yüzüne bak. Amma o padişah ise, ezel-ebed Sultanı olan Rabbin, Hâlıkındır. Ve o çiftlikler, makineler, âletler, mizanlar ise, senin daire-i hayatın içindeki mâmelekin ve o mâmelekin içindeki cisim, ruh ve kalbin ve onlar içindeki göz ve dil, akıl ve hayal gibi zahirî ve bâtınî hasselerindir. Ve o yaver-i ekrem ise, Resul-i Kerim'dir. Ve o ferman-ı ahkem ise, Kur'an-ı Hakîm'dir ki, bahsinde bulunduğumuz ticaret-i azîmeyi, şu âyetle ilân ediyor:"

"Âdi bir esir ve başı bozuğa bedel, âlî bir padişahın has, serbest bir yaver-i askeri olursunuz."

oğ. serbest bir askeri olursunuz, demesi dikkatimi çekti.

aş. kanuna tabi olan, büyük bir ruhi serbestlik yaşar; çünkü kimseye zillet etmez. ruhun hürriyeti var orada.

---

aş. bazı insanlar neden kurban ibadetinden rahatsız oluyorlar? nefis adına harcamayı öyle bir meşrulaştırmışlar ki, adını da koymuş: tüketeceksin, üretmek için tüketmek gerekir. alışveriş noktasında hiçbir sınır tanımıyor.

" İkinci Nükte: Mısır Kıt'ası, kumistan olan Sahra-yı Kebîr'in bir parçası olduğundan Nil-i Mübarek'in feyziyle gayet mahsuldar bir tarla hükmüne geçtiğinden, o cehennem-nümun sahra komşuluğunda şöyle cennet-misal bir mevki-i mübarekin bulunması, felahat ve ziraatı ahalisinde pek mergub bir surete getirmiş ve o sekenenin seciyesine öyle tesbit etmiş ki, ziraatı kudsiye ve vasıta-i ziraat olan "bakar"ı ve sevri mukaddes, belki mabud derecesine çıkarmış. "

aş. yani kendi menfaatine hizmet eden her şey adeta kudsiyet kazanıyor.

hiç sorgulamıyoruz. insanların eğitim hakkı deniyor. insanların eğitim hakkı elinden alınamaz. evlere yazı gönderilmiş. çocuğu okula göndermezseniz, binlerce lira ceza. çocuğunu göndermezsen, devlet elinden çocuğu alır. devlet nedir ki? devlet dediğin bizim gibi insanlar. hayır senin istediğin gibi okutamazsın, benim istediğim gibi eğiteceksin. çoğunluk, azınlığa hükmediyor. zorunlu eğitim diyor, buna. her gün yemin ettireceksin, devletin ideolojisine tabi olmak için.

dünyada bütün insanlar bilim putuna hizmet etmek için kullanılıyor. en zeki öğrenciler, en iyi okullara gönderiliyor. hepimiz bu amaca hizmet ediyoruz. tabi seleksiyonla, en iyiler kalıyor ve sistem devam ediyor.

"Hattâ o zamandaki Mısır milleti sevre, bakara ibadet etmek derecesinde bir kudsiyet vermişler. İşte o zamanda Benî-İsrail dahi, o kıt'ada neş'et ediyordu ve o terbiyeden bir hisse aldıkları, İcl mes'elesinden anlaşılıyor."

aş. hz. musa onları kölelikten kurtarıyor, kızıldenizi yarıp geçiyorlar, mucize görüyorlar; fakat mısırda öyle yaygın ki, bakarperestlik, daha birkaç ay geçmeden, o buzağı putunu kendilerine istiyorlar. bilimin bizim dünyamıza verdiği lekeler öyle yerleşmiş ki, atamıyoruz. hayatı korumaktan daha ötede, eşyadan korkuyoruz. hayatımızı sigortayla garanti altına alıp huzuru bulmaya çalışıyoruz.

" İşte Kur'an-ı Hakîm, Hazret-i Musa Aleyhisselâm'ın risaletiyle, o milletin seciyelerine girmiş ve istidadlarına işlemiş olan o bakarperestlik mefkûresini kesip öldürdüğünü, bir bakarın zebhi ile ifham ediyor."

aş. taptığın şeyi sana kestirtiyor. sana verilen o duyguyu bizzat kullanmak suretiyle... mesela oruç da o manaya gelir. nefsine diyorsun ki: sen canının istediği gibi yiyemezsin. nefsi kesiyorsun bir bakıma.

" İşte şu hâdise-i cüz'iye ile bir düstur-u küllîyi, her vakit, hem herkese gayet lüzumlu bir ders-i hikmet olduğunu ulvî bir i'caz ile beyan eder.
Buna kıyasen bil ki: Kur'an-ı Hakîm'de bazı hâdisat-ı tarihiye suretinde zikredilen cüz'î hâdiseler, küllî düsturların uçlarıdır. "

aş. o yüzden kurban kesmeyi sadece tarihsel bir olay olarak algılayıp, kendi çağdaş bakarlarımızı görmezsek, ...

putperestliğin özünde, nefsin malik olma arzusu vardır. nefse lezzet veren her şey putlaştırılır. bizim de nefsimizi doyuran, ona zevk veren her neyse, onu kurban etmemiz lazım.

hş. nefsin hoşuna gitmek değil de, insanın fakirlik ve acizlik ihtiyacını karşılayan bir şey olarak görmesini diyor.

zk. gökten de yemek geliyor ama ineğe tapmayı istiyor. zira gökten her zaman geleceğine güvenmiyor.

oğ. kendine güç kazanıyor, bu şekilde. izafi bir zenginlik kazanıyor, toplum içinde. eşitlik bozuluyor.

"Hattâ çok surelerde zikr ve tekrar edilen Kıssa-i Musa'nın yedi cümlelerine misal olarak Lemaat'ta İ'caz-ı Kur'an Risalesinde o cüz'î cümlelerin herbir cüz'ünün nasıl mühim bir düstur-u küllîyi tazammun ettiğini beyan etmişiz. İstersen o risaleye müracaat et."

Hiç yorum yok: