30 Mayıs 2008 Cuma

Munazarat Sayfa 10-11

Münazarat
S- Neden bunların umumuna fena diyorsun? Halbuki hayırhahımız gibi görünüyorlar.
C- Hiçbir müfsid ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mehenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyle ise her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mehenge vurunuz. Eğer altun çıktı ise kalbde saklayınız. Bakır çıktı ise çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz gönderiniz.
S- Neden hüsn-ü zannımıza sû'-i zan edersin? Eski padişahlar ve eski hükûmetler seni haktan çeviremedi. Jön Türkler sizi kendilerine râm ve müdaheneci edemediler. Zira seni hapis ettiler, asacaklardı; sen tezellül etmedin. Merdane çıktın. Hem sana
büyük maaş vereceklerdi; kabul etmedin. Demek sen onların tarafdarlığı için demiyorsun. Demek hak tarafdarısın...
C- Evet hakkı tanıyan, hakkın hatırını hiçbir hatıra feda etmez. Zira, hakkın hatırı âlîdir. Hiçbir hatıra feda edilmemek gerektir. Fakat şu hüsn-ü zannınızı kabul etmem. Zira bir müfside, bir dessasa hüsn-ü zan edebilirsiniz. Delil ve akibete bakınız.
A: Müslümanın genel tavrı hüsnü zan edecek fakat ... edecek. Bir bak bakalım. Önce delili var mı, sonra bir de sonuçta seni nereye götürecek.

" S- Nasıl anlayacağız? Biz cahiliz, sizin gibi ehl-i ilmi taklid ederiz."
A: Burada da yine bir kaçamak var. Bir sürü dolanbaçlıklar var. Biz nasıl anlayacağız diyor.
" C- Çendan cahilsiniz, fakat âkılsınız. Hanginizle zebib, yani üzümü paylaşsam, zekâvetiyle bana hile edebilir. "
A: İlgilendiğiniz meslekte kimse sizi kandıramaz. dolayısyıla bir bakıma şöyle bir gönderme var: Bu konuyu, hakkı meslek edinin. Ben her şeyi bilemeyebilirim, üzümü yutturabilirim, ama başka şeyi yutturamam. Orada gönderme yaıyor. Bu mesele üzümden daha kıymetliidir demek istiyor.
"Demek cehliniz özür değil... "
A: Aklı kullanmıyorsan bu özür sayılmaz, senin suçundur. Sen aklı kullanmakla yükümlüsn.
"İşte müştebih ağaçları gösteren, semereleridir. "
A: müştebih ne demek? Birbirine benzeyen. Zahirde ağaçlar aynıdır, ama semeresi onu ayırmanızı sağlar. Bunu anlatmaya çalışıyor.
Görünüşte aynı görünüyor, nasıl anlayacağız? Neticesinden anlarız .
Md: Aci biber mi, tatlı biber mi? Kontrol etmeden olmaz. Aynı görünüyor.
A:
"Öyle ise, benim ve onların fikirlerimizin neticelerine bakınız. İşte birisinde istirahat ve itaattır. "
Fikrin semeresinde ne olması gerekiyor onu gösteriyor.
"Ötekisinde ihtilaf ve zarar saklanmıştır. "
Birisi huzur veriyor. Mesela tarlayı ek ,demek zahmet var, ama neticesinde bir istirahat var. Yani emrin hedefinde bu ikina olması gerekiyor. Diğerinde ise ihtilaf ve zarar var. Fikrin neticesinde ihtilaf ve zarar varsa, o fikri at.
İkiye ayırmış: istirah ve itaat bir tarafta, ihtilaf ve zarar bir tarafta.
Md: Çok grift görünüyor orası. Uzatmayayım. Pratikten söyleyeyim. Geçen akşam arabanın bir lambası sönmüş. Gittim, oto sanayiye. Gitti açtı, bir yandan laf ediyor. Şöyle yapılmayacak, böyle yapılacak iyor. Lambayı açtı, sonra da taktı. Normalde ben karışmam. Taktı, tamam abi bitti dedi. Dedim ya kardeşim, birisi fazla ışık veriyor, diğeri az ışık veriyor. Abi dedi bu eskimiş içinde toz toplamış. İlk başta inandım. Ama uyanık çakalladı. Ama adam, dur dedi, 80lik taktım dedi, sonra 100lük takayım dedi. Taktı, bu sefer oldu. Şimdi ben elektrikten anlamam, arabana sahip çıkma. Bu sefer dengesizlik yaşayacaksın. Ben şimdi adamla ilgili de ihtilaf yaşaymıyorum. Sonra nasıl itaat ettim? Sonra bir huzur meydana geliyor. Eğer bir şeyi tahkik edersen, sonra rahata eriyorsun. Artı itaat ediyorsun, gerekeni yaptım. Sonra rahat ediyorsun. Yoksa adam çok iyi bile taksa, ne yaptığını bilmeyince, arkasından güvensizlik çıkıyor. Bu noktada doktorlara çok gıcık oluyorlar. Gidiyorsun, adam yüzüne bile bakmıyor, yazıyor. Diğerine gidiyorsun, adam açıklama yapıyor. Onun ilmine itaat o zaman oluşuyor.
İyilik zannıyla kötülük yapıyoruz çoğu zaman. Sabahleyin bir şey oluştu. Bir tarama sistemi var. Ben bu işte uzmanım diyor adam. dedim, bak bana öyle demedin. Fotokopiyle tarama yapılır deseler ben inanmazdım. Niye inat ediyorun? Tahkik etmek, daha iyi sonuç üretir. Güven demek, tahkik etmek demek. Mesela maaşını alıyor. Saymak güvensizlik anlaşılıyor. Halbuki sayarsan daha iyi güvenirsin. Bana verdiğin para konusunda, senin de için rahat olsun, benim de içim rahat olsun.
A: Veren diyor ki, karşı taraftaki adam saydı. Ben de saydım o da saydı. Ondan sonra ne yapacak, sayan diyecek ki, ben saydım da aldım. Karşı taraf da öyle diyecek. Biri saymasa, acaba yanlış mı verdim şüphesi olabilir.
Daha önceki anlatılanlarda da şu vardı: Adama garezi var. Hürriyeti istemiyor. Adamın kötülüklerini sayıyor. Dedikleri doğru, ama bunları sayınca ne ortaya çıkacak: ihtilaf çıkacak. İstirahat-ı umumi için, uyum sağlasa, daha iyi olacak.

H: Burada diyor ki, "biz cahiliz sizin gibi ehli ilmi taklit ederiz." Eski devirde, ilim adamlarımız yapar biz onu taklit ederiz. Haddimize mi düşmüş diye bir tavır var. Sen bizim kralımızsın.
Md: Hakkaten çok enterasn bir şey. Demokrat insanlar bile bunu kaldıramıyro. İnsanların üst tabakalılığını kaldırıyor. Üst tabakanın ilmi varsa, onun karşı tarafa onun anlayacağı şekilde onu anlatması lazım. Anlatamıyorsa, o ilim değil, istibdat için ilmini kullanıyor manasında.
H: Üstad kendi ilmine saygı bile olsa, istibdat adına bunu bile kabul etmiyor. Karşı tarafın hüsnü niyetine bile razı değil.
Md: O da sıhhatli değil. Mesela bir aile hayatı. Eşiniz sizin işinizi takip ediyorsa, ne oluyor, dört gözlü gören bir ev oluyor. Öbürt türlü tek gözlü ev oluyor. Bütün sıkıntı bir adamın üstüne kalıyor. Paylaşabilir risk de olabilir, son kararı da verebilir. Ama kadınlar da şöyle bir şey olabiliyor: Ben bazı şeyleri görüyorum, diye benim dediğimi yapacaksın demesi de yanlış. Adamın da hiç söz hakkı vermemesi de yanlış. Hürriyet karşı tarafa yük bırakmak değil, onun yükünü de hafifletmektir.
A: Menfi yönle, müspet yönü yutturmaya çalışan bir tavır var. Ehli ilmi taklit ederiz diyor. İlim doğru bir noktada olabilir, ama onu yanlış kullanma riski var. Sen ilim sahibinin dahi yanlışa düşmesine engel olmak duruumndasın. Sen ilim sahibine dae yardım edeceksin, o zaman ben uluorta konuşmaycağım, çünkü kraşımdaki insan müdakkik, ne söylediğime dikakt ediyor. Çocuk bile bir gün böyle söylemiştin, sonra bunu söyledin diyebiliyor. demek cahil de olsa, benim söylediklerimdeki cahilliği görebilir. İlme değer vereceğiz, ama aklın sorumluluğundan kaçmayacağız. Herkes kendine düşne sorumluluğu yaparsa müthiş bir bereket çıkar. Patron ilişkisinde de, aile, arkadaşlıklarda da öyle. Patron emretti yaparım, olmaz öyle şey.
Md: Doğru bile olsa adam işi taşıyamaz oluyor. Su yukardan düştüğü zaman kafasına vuruyor. Eşit olmak en yüksek seviyoe.
A: 11 olmak demek.
Md: En büyük ilim kimin? Ebu Hanife. Ebu Hanifenin ilmi kime? Sana bana tatbik edeceğin.

"Size bir misal daha söyleyeceğim: Şu sahrada bir nar görünür. Ben derim nurdur; nar olsa da, eski nardan kalma zayıf, yukarı tabakasıdır. Geliniz etrafına halka tutup temaşa edelim. İstifaza edip tâ tabaka-i nariye yırtılsın, istifade eyleyelim. Eğer dediğim gibi nur ise,zâten istifade edeceğiz. Eğer onların dedikleri gibi nar olsa, karıştırmadık ki bizi yaksın. "
Md: Seyrediyoruz, elimizi değmedik.
"Onlar diyorlar ki: "Ateş suzandır."
A: Yakıcıdır ateş.
"Eğer, nur olursa kalb ve gözlerini kör eder. "
Ateşi nur olarak görürsen, nur yayıldığı için ateş de kör eder.
"Eğer nar dedikleri nur-u saadet (*) dünyanın hangi tarafına çıkmış ise, milyonlarla insanın tulum gibi kan suyu üzerine boşaltılmış ise söndürülmemiş. Hattâ bu iki senedir mülkümüzde iki-üç defa söndürülmesine teşebbüs edildi. Fakat söndürmek isteyenler, kendileri söndüler.(**) "
A: Burada hürriyeti anlatıyor. Temsili biraz daha anlaymaya çalışalım. Ortada bir nur var, yani hürriyet. Birileri diyor ki, bu nardır. Yani hürriyetin zararları da var. O da diyor ki, eğer gelse biz onun içine girmedik ki, yani siyasetinei bulaşmadık ki, bizi yaksın. Biz sadece uzaktan istifade etmeye çalıştık. Nurundan faydalanmaya çalışmadık ki, bizi yaksın.
Md: Sayma misalinde, biz müdakkik olduk, tamsa bir sorun yok.
Nur demek doğruluk demek doğru çıktıysa, zaten bir sorun yok. Nar ise yanlışlık demek, biz ona müsaade etmedik.
A: Sen ne kadar istibdatla gelirsen gel, hürriyeti bastıramazsın. Hakkını alana kadar kavga çıkar.
Md: Kavga çıkıyor, adam diyor ki, ben sana paranı verdim.
A: Hürriyetin iki veçhesi var: Bir veçhesi nurdur, diğeri nardır.
H: Bazıları diyor ki, bu ateştir. Onu göstermeye çalışıyor, üstad da nuru var diyor.
A: Onlara göre nardır, çünkü istibdatlı insan hürriyeti istemez. Mİstibadttan menfaat biçen insan için nardır. Ama bizim faydalandığımız bir şey yok ki, bizimi için o pisliğin içine girmedik ki, şey yapalım. Hz. Aliye hilafeti teklif edildiğinde o reddediyor. İnsanların zoru da, görevlendiriyor. Bir takım insanlar bundan holşanmayacaktır dendiği zaman, başkasına zulmeden insanlar onu istemeyceklerdir. Ama buradaki insanların çoğu zulme maruz kalmış, onun gelmesi herkesin gönlündedir. Dolayısıyla burada bir problem yok. Varsın onlar düşünsün.
Bizim hürriyetten korkacak bir tarafımız yok, çünkü istibdattan istifade etmiyoruz. Onu nar görenler ne kadar uğraşırsa uğraşsın, o nuru söndüremeyecektir.
İleride bi r parıltı görünüyor. Ben diyorum ki, o nurdur. Birileri de diyor ki, bu ateştir. Niye bu farklılık var? Hürriyetin nur yönü de var, nar yönü de var. Kimlere göre nar? Zalimlere göre. Çünkü zulmünden vazgeçecek. Ben ona nur diyorum, nar olsa bile farketmez.
Nur da olsa, nar da olsa ben zarar görmeyeceğim, çünkü ben dokunmadım. Öteki ise dokunacak, Niye dokunacak? Çünkü hürriyet onun zulümatını ortadan kaldıracak. Ateş yakacaktır, yakması da gerekir.

" S- Sen dedin ateş değil, şimdi ateş nazarıyla bakıyorsun.
C- Evet nur, fenalara nardır."
Karanlıktan hoşlanan bir insan ışığın gelmesini istemez.
" S- O fırkadan ehl-i fazl kısmına ne diyeceğiz? Onlar iyi adamlardır.
C- Çok iyiler var ki, iyilik zannıyla fenalık yapıyorlar."
Onların içinde istibdadın devam etmesini isteyen, bir takım dindar insanlar gibi din adına istibdada sahip çıkan veliler var. Bunlara ne diyeceksin?
Onlar iyi adamlardır, .... Pazarda çok dikkat ediyorum, herkes sakal bırakıyor. Maksat karşıdaki insanın güvenini kazanmak için, yapıyorlar. Herkes onu taklit etmeye çalışıyor.

" S- Nasıl iyilikten fenalık gelir?
C- Muhali taleb etmek, kendine fenalık etmektir...."
Adam denize düşmüş sel basmı. Adam Allah'tan yardım diliyor. Birileri gelmiş kayıkla geçiyormuş, gel demişler. Yok demiş, Allah bana yardım edecek. Sonra yine başka bir bot daha gelmiş. Ona da demiş, Allah bana yardım edecek. Sonra boğulmuş. Ey Allahım ben sana o kadar kulluk ettim, niye canımı kurtarmadın? Allah demiş, ben sana o kadar yardım gönderdim ya. :)
Allah'ın yardımı sünnetullah içinde olacak. Sen sünnetin dışına çıkarsan, Allah vermez. Muhali talep ediyorsun. Ne kadar iyi niyetil olursan ol, Allah'ın sünnetullahı o değil.

...
Hürriyetçiler geldi ya, melekler onları temizleyecek. Mehdi bekliyorlar.
Md: Neden masum olamaz? Çünkü çok karmaşık şartlar oluşmuş. Rüşvet vermiyorum desen,.. Bugün gittim otoparka dolu. Gittim Sultanahmet meydanındaki ootparka. Görevliye dedim, al sen şu anahtarı, boşalınca çekersin. Döndüm, adam 13 YTL istiyor. Fişi kesmiş. 8 YTL verdim. Tam kesse bir de 16 YTL eder.
A: Hz. İsanın güzel bir sözü var. Bir zani getiriyorlar. Herkes öldürmeye çalışıyor. Hz. İsa, aranızda hiç günah işlemeyen bunu öldürsün diyor. Birinin zaafı orada, öbürünün başka yerde. Ben o sorunla hiç karşılaşmasam, başka sorunlarla karşılaşıyorum.
Md: Zaaflarımız konusunda birbirimize destek olup, direnç kazanmamızı sağlayacağız.
A: Üstad diyor, günahlarımı saymıyorum, kaçardınız etrafımdan.
Md: Veli gibi görünen zatların dahi çok günahları olabiliyor. Ben bunu başkasıyla ilgili değil, kendimle ilgili örnek vermek istedim.
A: Masum insan bulmak imkansız. Çoğunluk günahkardır.
"Zerratı günahkârlardan mürekkeb bir hükûmet, tamamıyla masum olamaz. Demek nokta-i nazar, hükûmetin hasenatı seyyiatına tereccuhudur. "
Yararları zararlarından fazlaysa yeterli.
Mükemmeli arıyorlar kimseyi bulamıyorsun. Vasatın üstünde tamam daha ne istiyorsun.
"Yoksa seyyiesiz hükûmet muhal-i âdidir. "
Ankaralılara Kızılırmaktan su gelmiş. Şimdi şikayet ediyorlar. İçinde metal varmış. Adam su problemini hallediyor. Ama hep kusur arıyor. Saf temiz bir şeyi nereden bulacaksın? Bak bakalım, bu yaz susuzluk çekecek misin, çekmeyecek misin? Daha ne istiyorsun demiyor.
"Ben öyle adamlara, anarşist nazarıyla bakıyorum. "
Her şeyde kusur bulma anarşist mizacıdır. Bu mizaçta olan insan şükretmiyor. Risalede hep güzel görmek, kötülüğü nazara vermemek amaç. Çünkü insan güzellikle muhatap oldukça, Allah ona hep güzellikleri gösterecektir. İyide dahi kötü yön bulacaktır. Bu yüzden fikirlerin neticelerine bakın derken, anarşist nazarla mı bakıyor, yoksa tersi mi. Adam çok güzel dini anlatıyor, fakat öyle kurallar söylüyor ki, onu yapsan, fitne çıkacak aramızda.
O: Kabede bile saf hacı kardeşlerimiz. Adam burada çarpıyorlar, jilet atıyorlar, yerde kan gördük saydı saydı. Biz yok dedik, hiç öyle bir şeye rastlamadık. Orada bile o nazarla duruyor.
Md: İleride diyor ki, velev ki, tali bile olsa, maksadı hükümetin şudur. Dolayısıyla kurulu sistemler hakkında anarşist konuşmaların müspet olmadığını söylüyor.
A: Kulluğun özünde memnuniyet vardır. Her olayda hep negatif bir yön çıkartır. Kardeşim sen şükretmekle mükellefsin. Bardağın hep üst tarafı. Bir dakika altı da gör. Bu tenkitçi ruh çok tehlikeli bir tavırdır. Bir tanesi vardı. Adam dinle ilgili herkesi bütün mezhepleri biliyor, çok da iyi okumuş. Ben dedim ki, hanıma, bu adam kesinlikle namaz kılmıyor. Adam dini öyle biliyor ki, öyle tahmin ettim. Sonra öğrendim. Gerçekten namaz kılmazmış. Niye? Çünkü hep bir kusur arıyor.
Çok radikal bir tavırla herkesi eleştiriyor, ama hadi sen güzel bir şey yap diyorsun. Yapmıyor.
Hş: Kalbinde istirahat yok.
At: Bu hafta içinde eşim bir örnek anlatmıştı. Hafta içi bir kursa gidiyor. Kurs da dini bir kurs. Bir bayan şu hocanın bu dersine gittim, o bunu eksik söyledi, şu bu soruyu yanlış söyledi diyor. Soruları da hep teeferruat. İnceliğine kadar konuları da biliyor. Arzu ettiği cevapları duymayınca, iç dünyasında nasıl bir hal varsa, ne kimseden memnun olabiliyor, ne de dinin emirlerini yerine getirebiliyor.
Km: İnsanlar amel yapamıyor, sonra o olumsuzlukları kendine bahane yapıyor.
A: Adam bir şey yapamayınca, zamanı kendine bahane ediyor.
Y: Ya da yapanlar böyleyse ben niye onların arasına gireyim?
A: Bu çok anarşist bir ruhtur. Göster de görelim.
"Zira onlardan birisi -Allah etmesin- bin sene yaşayacak olsa, âdeta mümkün hükûmetin hangi suretini görse, hülya ile yine razı olmayacak. Şu hülyanın neticesi olan meyl-üt tahrib ile o sureti bozmağa çalışacak.(*) "
Mehdi gelse, onunla bile savaşacak. Hz. Aliyi öyle yapmadılar mı? Onu adaletsizlikle itham etmediler mi? Niye?
"(*): Ki, komünist ve anarşist manasıyla Kemalizm ve inkılab softaları ve dönmeleri görmüş gibi haber veriyor."
A: CHPli bazı dindarlar herkesi tenkit eder. Herkesin arkasından iftira atabilir.
Bizim kaynımızın dedesi onlar yüzünden camiye gidemezdi.
Bu bir mizaç. Habis ruh.
H: Tamamen yıkıma odaklanmış bir zihniyet.
O2: Bir de bunun tersi olabilir mi? Her şeye hoşgörüyle bakmak önümüze bir perde örmüyor mu?
A: Öyle değil, her şeyde negatif yöne dikkat etmek. Birini eleştiriyorsun, negatifleri de say, pozitifleri de say.
O2: Ben birisini eleştiriyorsam, mutlaka ona eleştirdiğin noktada bir öneri de sunman lazım. Önereceğin bir şey yoksa, eleştirme hakkın da yok.
A: İstanbul'da bir sürü iyilikler yapıldı. Adam hiçbirini görmüyor. Senin partinde olmasın fark etmez.
Hş: Geçen bir tekkeye gitmiştik. Adam zikirden sonra, yemek koymuş önüne. Bir amca, niye bu yemeği koymuşlar? Niye 6 kişi burada oturuyoruz? Çok lokal bir yerde, tamamen Allah rızası için buluuşlmuş bir yerde dahi böyle olabiliyor. Gerçi insanlar ona aldırmıyor. Güzellik ve istirahat ve itaat tarafı toplumun genelinde olursa, bu tarz arızalar arada kaynıyor. Bu rahatsızlık hali, insanın gönlüne doğru bir yoluculukta bulunamaması bence.
A: Çok örneklerini gördüm. Biz istiyoruz ki, aile bir araya gelsin. Sözde ben o da öyle istiyor diye yapıyorum. Tam tersi, ben gelmiyorum diyor. Adam ille de bozmak için o muhabbeti her gelene geidene yapıyor onu. Bir insan sürekli, ne kadar ağzı elhamdülillah dese de, olayı sürekli tenki ediyorsa, o insan şükretmiyor demektir.

"Şu halde böylelerin fena zannettikleri Jön Türkler nazarlarında dahi, mel'un, anarşist ve iğtişaşcı fırkasından addolunurlar. Meslekleri ihtilal ve fesaddır."
A: İnsanları tanımada çok güzel şeyler var burada. Birine itimad etmek, önemli bir şeydir. İtimad edene itimad olunur. Sen sürekli şüpheyle bakarsan, bu kez de sürekli şüpheyle bakanlarla muhatap olursun.
Ben çok otostop yaptığım için, bana otostop yaapanı genelde çevirmem. Birileri bana dedi ki, çok tehlikeli. Benim gönlüm razı olmadı. Bir gün ışıklarda durdum. Adamın biri geldi. Ama tipi de çok şey bir şey. Binmek istedi. Gel dedim. Meğerse adam hapishane kaçkınıymış. Ben de anladım biraz. Adama hal hatır sormaya başladım. Tam o sırada adamın cebine 5 milyon koydum. Belki adamın niyeti çok farklıydı. Ama adam senin iyi niyetini tanıyor.
Bir kere Affan taksi sürüyormuş. Adam silahla binmiş. Şuraya götüreceksin demiş. Abicim demiş, siz büyüksünüz, sizin gibiler bizi korumazsa kim koruyacak demiş. Adam sonra onun iyi niyetine, bugün sana bir şey yapmayacağım demiş.
"Ben kulumun zannı üzereyim:" 8. sözde iki adamdan bahseder ya, nazarında hep kötü şyelere dikakt etti, Allah da ona öyle muamele etti.
Hş: Anarşist kelimesi çok ilginç. Hiç otorite kabul etmiyor.

Hiç yorum yok: