9 Mayıs 2008 Cuma

Onyedinci Lema Yedinci Nota

Onyedinci Lema

---
" YEDİNCİ NOTA: Ey müslümanları dünyaya şiddetle teşvik eden ve san'at ve terakkiyat-ı ecnebiyeye cebr ile sevkeden bedbaht hamiyet-füruş! "
A: Geçen hafta bir konuşma olmuştu. Hep bir tarafa doğru ağırlık bastığı için, diğer taraf ifrat gibi görünüyor. dünyaya sevk eden o kadar çok ki, o yüzden dünyadan biraz soğukluk veren hemen ifrat gibi algılanıyor. Dengeler öyle ki, herkes dünyaya sevkediyor. O yüzden ahirete biraz fazla vurgu yapmak ifrat olmaz tarzında konuşmuştuk. Burası buna güzel bir örnek oluyor.
"Dikkat et, bu milletin bazılarının din ile bağlandıkları rabıtaları kopmasın! "
A: Batı felsefesi, duyusal olmayan, olgusal olmayan hiçbir şeyi hakikat olarak almıyor. Pozitivizm denilen şey odur.
H: Bu önermeden böyle bir sonuç mu çıkar?
A: Yok değil. Ama batı mentalitesi bunu öne çıkarmış.
H: Bence burada cebir önemli.
A: Nereye sevk ediyor o önemli.
H: sanat ve terakkiyatın kendisi etken olarak gözükmüyor gibi. Etken olan cebir ile yapılması.

Mt: Terakkiyat ve sanat olumlu anlamlar sahip kelimeler.
A: Yok, üstad başka bir yerde terakki fikrinin aslında tedenni olduğunu söylüyor.
H: Terakkiyat kötü bir şey değil, sorun cebir olması.
A: Üstada diyorlar, sen bir zamanlar terakkiyata çok önem verirdin, şimdi niye tersine gidiyorsun diye soruyorlar. O diyor ki, bütün dalaletin fen ve felsefeden geldiğini söylüyor. Burası bence önemli. Sanat ve terakkiyatı ecnebiyenin kendisinde bir problem var. Çünkü tamamen yatay ilişkilerde ortaya çıkmış. Seni ahiretten alıkoyup dünyevi düşünmeye sevk ediyor.
Z: Bence burayı dünyaya teşvik ile bağlamak lazım. Sanatı bunun için kullanırsan, kötü bir şey olur.
A: Zaten sanatı ecnebiye dünyevi bir amaçla ortaya çıkıyor.
Z: Fakat üstadın, üç düşmanı: cehalet, sefalet ve husumet. Dolayısıyla üstad sanatın kendisine düşman değil aslında.
Md: Birinci notayı baştan sona bir okuyalım, sonra bağlantılarını hep düşünelim. Sonra her şey serbest.
A: Tamam. Baştan bir okuyalım.
" YEDİNCİ NOTA: Ey müslümanları dünyaya şiddetle teşvik eden ve san'at ve terakkiyat-ı ecnebiyeye cebr ile sevkeden bedbaht hamiyet-füruş! Dikkat et, bu milletin bazılarının din ile bağlandıkları rabıtaları kopmasın! Eğer böyle ahmakane körükörüne topuzların altında bazıların dinden rabıtaları kopsa, o vakit hayat-ı içtimaiyede bir semm-i katil hükmünde o dinsizler zarar verecekler. Çünki mürtedin vicdanı tamam bozulduğundan, hayat-ı içtimaiyeye zehir olur. Ondandır ki, ilm-i usûlde "Mürtedin hakk-ı hayatı yoktur. Kâfir eğer zimmî olsa veya musalaha etse, hakk-ı hayatı var" diye usûl-i Şeriatın bir düsturudur. Hem mezheb-i Hanefiyede, ehl-i zimmeden olan bir kâfirin şehadeti makbuldür. Fakat fâsık merdud-üş şehadettir, çünki haindir.
Ey bedbaht fâsık adam! Fâsıkların kesretine bakıp aldanma ve "Ekseriyetin efkârı benimle beraberdir" deme! Çünki fâsık adam, fıskı isteyerek ve bizzât taleb edip girmemiş; belki içine düşmüş çıkamıyor. Hiçbir fâsık yoktur ki, sâlih olmasını temenni etmesin ve âmirini ve reisini mütedeyyin görmek istemesin. İllâ ki, el'iyazü billah irtidad ile vicdanı tefessüh edip, yılan gibi zehirlemekten lezzet alsın.
Ey divane baş ve bozuk kalb! Zanneder misin ki, "Müslümanlar dünyayı sevmiyorlar veyahud düşünmüyorlar ki, fakr-ı hale düşmüşler ve ikaza muhtaçtırlar; tâ ki dünyadan hissesini unutmasınlar." Zannın yanlıştır, tahminin hatadır. Belki hırs şiddetlenmiş, onun için fakr-ı hale düşüyorlar. Çünki mü'minde hırs, sebeb-i hasarettir ve sefalettir. °h¬,@«'ö°`¬=@«'ö­l<¬h«E²7«!ödurub-u emsal hükmüne geçmiştir. Evet insanı dünyaya çağıran ve sevkeden esbab çoktur. Başta nefis ve hevası ve ihtiyaç ve havassı ve duyguları ve şeytanı ve dünyanın surî tatlılığı ve senin gibi kötü arkadaşları gibi çok dâîleri var. Halbuki bâki olan âhirete ve uzun hayat-ı ebediyeye davet eden azdır. Eğer sende zerre mikdar bu bîçare millete karşı hamiyet varsa ve ulüvv-ü himmetten dem vurduğun yalan olmazsa, hayat-ı bâkiyeye yardım eden azlara imdad etmek lâzım gelir. Yoksa o az dâîleri susturup, çoklara yardım etsen şeytana arkadaş olursun.
Âyâ zanneder misin; bu milletin fakr-ı hali, dinden gelen bir zühd ve terk-i dünyadan gelen bir tenbellikten neş'et ediyor. Bu zanda hata ediyorsun. Acaba görmüyor musun ki, Çin ve Hind'deki Mecusi ve Berahime ve Afrika'daki zenciler gibi, Avrupa'nın tasallutu altına giren milletler bizden daha fakirdirler. Hem görmüyor musun ki, zarurî kuttan ziyade müslümanların elinde bırakılmıyor. Ya Avrupa kâfir zalimleri veya Asya münafıkları, desiseleriyle ya çalar veya gasbediyor. Sizin cebren böyle ehl-i imanı mimsiz medeniyete sevketmekteki maksadınız, eğer memlekette asayiş ve emniyet ve kolayca idare etmek ise, kat'iyyen biliniz ki; hata ediyorsunuz, yanlış yola sevkediyorsunuz. Çünki itikadı sarsılmış, ahlâkı bozulmuş yüz fâsıkın idaresi ve onlar içinde asayiş temini, binler ehl-i salahatın idaresinden daha müşkildir. İşte bu esaslara binaen ehl-i İslâm, dünyaya ve hırsa sevketmeye ve teşvik etmeye muhtaç değildirler. Terakkiyat ve asayişler, bununla temin edilmez. Belki mesaîlerinin tanzimine ve mabeynlerindeki emniyetin tesisine ve teavün düsturunun teshiline muhtaçtırlar. Bu ihtiyaç da, dinin evamir-i kudsiyesiyle ve takva ve salabet-i diniye ile olur."

A: Türkiye’de genelde Avrupailik genelde dinden uzaklaşma olarak anlaşılmış. Burada o bağlamda inceliyor. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde çağdaş medeniyet sözüne girenler hep dinden uzaklaşmışlar. Züht, bir lokma bir hırka fikrinin bizi gerilettiği çok söylendi. Batıyı eleştirmekten ziyade maksat, batılılaşma eğiliminin toplum üzerindeki dinden uzaklaşma eğilimine bir ikaz ortaya koyuyor.
H: Bu biraz siyasi bir beyan gibi. Türkiye'de de yaşamamış bir insan bunu pek anlayamayabilir.
A: Doğu toplumlarının çoğunda yaşanmış.
H: İttihat ve Terakki, bizde ilk başta çok büyük bir umut olarak görünmüş. Ama adam terakki fikrinin altına gizlenip toplumun tamamıyla dinden uzaklaştırıp, batının sadece şekli özelliklerini almak şeklinde uygulanmış. Devrimlere bakarsan mesela şapka devrimi biraz öyle.
A: Batılılaşma menfi manada anlaşılmış, dinden uzaklaşma anlamında kullanılmış.
"Dikkat et, bu milletin bazılarının din ile bağlandıkları rabıtaları kopmasın! "
Anarşizmin kaynağı doğu toplumunun dinden uzaklaşmasıyla ortaya çıkıyor. Doğu toplumunu itaatkar yapan dindir. Batı toplumunda menfaatleri icabı pragma tik düşünerek bir sistem kurabiliyorlar. Fakat doğu toplumunda hissiyat galip durumda olduğundan, din onları dizginliyor. O yüzden üstad sürekli bunun sonucunun anarşizme gideceğini söylüyor. kutsal olan her şeyi ortadan kaldırdıktan sonra herkes beniyle konuşacak. O benler mutlaka çatışacaktır. Genon da aynısını söylüyor. Dinin ortadan kalkması, savaştan bile büyük bir musibettir, çünkü belirli bir alana sınırlanmamıştır.
"Eğer böyle ahmakane körükörüne topuzların altında bazıların dinden rabıtaları kopsa, o vakit hayat-ı içtimaiyede bir semm-i katil hükmünde o dinsizler zarar verecekler. "
Yani içtimai hayatı zehirleyecekler.
"Çünki mürtedin vicdanı tamam bozulduğundan, hayat-ı içtimaiyeye zehir olur. "
Mürted önce hayatını bir ilkeye bağlıyor, yani dinle. Dinle irtibatını kopardıktan sonra artık hiçbir kuralla sınırlanmayacaktır. Batı toplumu gibi değil. Doğuda insan haklarının ihlallerini engelleyen en önemli şey dindir. O yüzden mürted hiçbir kuralı tanımaz. Çünkü onun kurallara ittiba ettiren bağı din bağıdır. Mesela İslam toplumunda Hıristiyanların yaşaması caizdir. Kendi kuralları içerisinde zımni olarak yaşayabilirler. Yahudiler ve ilahi dinlere bağlı her toplum yaşayabilir. Ama kuralı olmayan anarşist ruhlu bir insanın İslam toplumunda yeri yoktur.
Mt: Neden böyle? Bu benim pek anlayamadığım bir ilke.
Mn: İlk defa bu hükmü veren Hz. Ebubekir'dir.
A: Hz. Ömer de o uygulamayı kaldırmıştır.
Orada önemli olan Allah'ı tanıyan bütün hakkın Allah'tan olduğunu bilen sonra bu hukuku inkar eden bir insan bir daha hangi hakkı tanıyabilir?
Mt: O zaman çok bilgili ve alim bir insan için bu geçerli olur, avam için geçerli olmaz.
Mn: Mürtedin kesinlikle hayatı hakkı yoktur.
H: Toplumda zehir olma. İslam bir güneş gibidir. O güneş söndüğü zaman hiçbir ışık kalmaz. Ama Hıristiyanlıkta ve Yahudilikte küçük ışıklar olduğundan, bir ışık sönse diğer ışıklar yanmaya devam edebilir. Müslüman kimliği bile olsa adamın, dini tam anlamıyla öğrenemediği zaman anarşizm gibi bir yola girebiliyor.
A: Devleti tanımıyorsun sen. Bu devletin bir ferdiyken, hiçbir kuralı kestin,
H: Vücuttan örnek verelim. Vücut sağlıklı güzel çalışıyor. Vücudun içindeki kanser hücresi vücudun içinden çıkıyor. O kanser hücresi, orada durmuyor. Diğer hücreleri de kansere dönüştürmesi. Dönüştürdükçe, bütün hücreleri kendine benzetiyor. Bu bunun gibi bir şey. Diğer insanların da hem devlete karşı hem Allah'a karşı düşman hale geliyor.
Mn: Mürted kelimesi, açıkça dinsizliği işmam edecek meydan okuma tavrına giriyor. Sen şahsi olarak açığa vurmadığın sürece senin kimse mürted olduğunu söyleyemez. O zaman münafık olur
...
Z:
A:...
Mt: Bu kural, düşünce özgürlüğünü kısıtlar.
...
O: Bu sosyal olgular, değişebilen şeylerdir. Hayat hakkı tanınmaması ifadesiyle, öldürülmesi ifadesi kafama yatmadı benim de. İslam hodri meydan der. Dileyen ona rakip çıkabilir.
A: Oktay bey, fikirleri kabul etmeyen anlamında değil, vicdanı ölmüş diyor. Vicdanı ölmüş insan, hiçbir fikri benimsemez, hürmet de etmez. İslam toplumu ...
O: Salman Rüşdinin öldürülme fetvası?
A: O başka.
O: Biz buğzetmişizdir, fakat Humeyni onun öldürülmesi fetvasını vermiştir. İslam'dan soğuyan, bir sürü insan olmuş.
Z: İdam cezasından dolayı da insanlar İslam’dan soğuyor.
A: Ebu Hanife döneminde adam geliyor peygamber olduğunu iddia ediyor. Bizzat Hz. Alinin mecnun diye dokunmuyorlar. Bir dinsiz geliyor, ateizmi yaymaya çalışıyor, kimse onu susturamıyor. Ama ne zaman Ebu Hanife'yle münakaşası sonucunda mağlup oluyor. Sonra onu kovuyorlar.
Md: Ben bir şey sorayım. Benim kafamda olan, şu var. Üstad normalde mutedil adamdır. ama kardeşim ne alakası var burada. Masum bir dünyaya çalışmakla, mürted olmanın ne alakası var? Ben bunu anlamıyorum.
Z: Güneydoğu bunun örneğidir. Eskiden Osmanlıya bağlıyken, dinsizlik ne zamanki ortaya çıkmış. Şimdi pek büyük bir fitne çıkmış.
Md: Hiç alakası yok, daha önce de Osmanlıya bağlı diye bir şey yok. Aksi kanaatler var. Hürriyet olmadığı için, istibdadın neticeleri olarak bulanıklık çıkacağı iddiaları var.
Z: Ben burayı okuyunca, direkt orası geliyor.
Md: Soruyu iyi soralım. Konunun başlangıcı neyle alakalı? Dünyaya teşvik eder. Dünyaya teşvik etmek ne demektir? Aş demek, iş demek. Terakkiyatı ecnebiye yönlendirmek diyor. Terakkiyatı ecnebiyeden ne anlıyoruz?
A: Din ile irtibatın kopması.
Md: O ip nasıl kopuyor da adam mürted oluyor?
H: İttihat ve terakkiden beri terakkiyat diye yutturulan, dinden koparılma hadisesi. Din sizi geri bıraktı. Şuraya gidin şunu yapın, denmiyor mu?
Md: Şu noktanın hatırlanması lazım, bence. Batının fenni ikiye ayrılır: biri felsefesidir, diğeri teknik. Felsefesi ne demek? Avrupa’nın terakkisi ne demek? Makine kullanmadan mı iş yapacağız?
H: Reşit öyle bir şey söylemedi.
Md: Ben söyledi demedim zaten. Nasıl uzaklaşıyor? Adım adım gidelim. Arabaya binmeden giden adam varsa, çıksın karşıma. Karpuzu bile teknolojik bir aletle kesiyoruz. Sait Nursi'de benim algıladığım kadarıyla, teknoloji düşmanlığı yok. Ama ecnebi hastalığı var, o ne? Ecnebi hastalığı diyelim. Terakkiyatı ecnebiye diyor. Terakkiyatı ecnebiyeyi açabiliriz bence. Avrupa ikidirle beraber yorumlarsak, kıblesini tamamen dünyaya yönlendiren, sadece dünyevi amacı hedef ve maksat edinen, dünyadan başka maksat edinmeyen.
Altunizade'de bir sinemaya gitmiştik bir arkadaşla. Adam çalışıyor çok başarılı oluyor. Bize konferanslar verir misiniz diyorlar. Gidiyor kurs veriyor. Şöyle şöyle yapacaksınız. Bir maddeye geliyor duraksıyor. Aile hayatınızda mutlu olacaksınız, seveceksiniz çocuklarınızı . Birden buz kesiliyor. Orada mutsuz olduğunu, çoluk çocuğuyla ilgilenmediğini fark ediyor. Semineri terk ediyor. Eve gidiyor. Evde kimse kalmamış, herkes gitmiş. Sonra şirketi bırakıyor, ömrünü o yuvayı kazanmak için harcıyor. Oradaki şeyde çok sarsılmıştık asker arkadaşıyla. Adam zirveye gelmiş. Ama onlar artık tatmin etmiyor. Orada her şeyi bırakabiliyor. Ecnebi şeyi, her şeyi bırakarak, tapınırcasına hedef olarak dünyayı koymak kıble. Onu yapmazsak, o kadar empoze ediyor ki onu. Bir din tarzı haline geliyor. Diğer taraftan bir geri alacağım. İslamiyetten vaktinde kalkmayı, rızık peşinde koşmayı, ehline sadaka vermeyi tavsiye ediyor. İslamın içerisinde dünya düşmanlığı yok ki zaten. Niye İslam'ı bırakın da dünyaya sarılın dediğiniz zaman, düpedüz bir reddetme tavrı oluyor. Çünkü İslamın gerçeğinde dünyadan kopma tavrı yok. Çalış Allah için çalış, Onun Rezzak ismini böylece gör. İstediğin kadar çalış, daha çok hayır yapabilirsin. İslamın gerçekliğinde olmayan bir şeyi İslam'a yükleyerek yaymak neden kaynaklanır? Dini reddetmek tavrından kaynaklanır.
A: İslam senin hayatında her bir fiilin arkasında etken İslam. Niye din için çalışıyorsun? Allah emrettiği için çalışıyorsun. Allah'la olan ilişkisini kestiğin zaman müslümanın hiçbir amacı kalmıyor. Senin kalbinde iyilik var. Kim diyor bunu? Allah diyor. Sen Allah'la ilişkini kestiğin zaman iyilik yapma özelliğini kaybediyorsun. Yoksa seni dünyaya çalışmaktan engellemiyor ki. Fakat dünyada çalışırken Allah için çalışmak vardı. Dünyaya teşvik etmekteki esas amaç, benim yaptığım fiili değiştirmek değil, Allah’la olan irtibatımı kesmeye çalışmak. O zaman da benim yaptığım fiilin anlamını kaybettireceksin. Dünyaya bağlayan rabıtayı kaybedeceğim, hayat anlamsız olacak, anarşist olacağım. İslam’la ilişkisi bozulan her bir toplum, bozulmuştur. Doğuda İslam’la ilişkisi kesildikçe, anarşist olmuştur insanlar.
"Ey bedbaht fâsık adam! Fâsıkların kesretine bakıp aldanma ve "Ekseriyetin efkârı benimle beraberdir" deme! Çünki fâsık adam, fıskı isteyerek ve bizzât taleb edip girmemiş; belki içine düşmüş çıkamıyor. Hiçbir fâsık yoktur ki, sâlih olmasını temenni etmesin ve âmirini ve reisini mütedeyyin görmek istemesin. İllâ ki, el'iyazü billah irtidad ile vicdanı tefessüh edip, yılan gibi zehirlemekten lezzet alsın."
İttihat ve Terakkinin rabıtası dinden kopunca ne oldu? Zehir oldular, bütün müslümanların hayatını bozmayı amaç haline getirdiler. Bir yerde bir adam yanlış yaptılar diye bir sürü insan asıldı.
Md: Onlar ayrı bir konu.
A:
"Ey bedbaht fâsık adam! Fâsıkların kesretine bakıp aldanma ve "Ekseriyetin efkârı benimle beraberdir" deme! Çünki fâsık adam, fıskı isteyerek ve bizzât taleb edip girmemiş; belki içine düşmüş çıkamıyor. Hiçbir fâsık yoktur ki, sâlih olmasını temenni etmesin ve âmirini ve reisini mütedeyyin görmek istemesin. İllâ ki, el'iyazü billah irtidad ile vicdanı tefessüh edip, yılan gibi zehirlemekten lezzet alsın."
Bazı çocuklar vardır, öldürmekten zevk alıyor. Sürekli bilgisayara basa basa, hayvana işkence etmekten zevk alıyor. Hiç merhamet denen kavram kalmamış. İşte mürted bu.
H: Yılan veya akrep gibi şeyleri öldürmek caizdir, hatta tavsiye edilir. Çünkü yılan hiç sokmamış beni bırakamazsın, potansiyel olarak zehirli bir hayvandır. Dünyevi bir hayattan uhrevi bir hayata çevirirsen orada anlaşılabilir.
A:
" Ey divane baş ve bozuk kalb! Zanneder misin ki, "Müslümanlar dünyayı sevmiyorlar veyahud düşünmüyorlar ki, fakr-ı hale düşmüşler ve ikaza muhtaçtırlar; tâ ki dünyadan hissesini unutmasınlar." Zannın yanlıştır, tahminin hatadır. Belki hırs şiddetlenmiş, onun için fakr-ı hale düşüyorlar. Çünki mü'minde hırs, sebeb-i hasarettir ve sefalettir. °h¬,@«'ö°`¬=@«'ö­l<¬h«E²7«!ödurub-u emsal hükmüne geçmiştir. Evet insanı dünyaya çağıran ve sevkeden esbab çoktur. Başta nefis ve hevası ve ihtiyaç ve havassı ve duyguları ve şeytanı ve dünyanın surî tatlılığı ve senin gibi kötü arkadaşları gibi çok dâîleri var. Halbuki bâki olan âhirete ve uzun hayat-ı ebediyeye davet eden azdır. Eğer sende zerre mikdar bu bîçare millete karşı hamiyet varsa ve ulüvv-ü himmetten dem vurduğun yalan olmazsa, hayat-ı bâkiyeye yardım eden azlara imdad etmek lâzım gelir. Yoksa o az dâîleri susturup, çoklara yardım etsen şeytana arkadaş olursun."
Müslümanların fakirlikleri dünyayı düşünmemekten dolayı değil. Hırs şiddetlenmiş. İnsan yetinmiyor. Batı medeniyeti eşyayı çoğaltıyor, ona olan meyli de artırıyor. Ama senin ihtiyacını karşılamıyor.
Md: Sanayi uzun zaman gerektiren bir şeydir. Bir firmanın oturması en az 10 yılda olur. Bizim Türkler bir firmayı hemen bir senede geliştirmeye çalışıyor. Hırs göstermezseniz bunlar olabilir.
A: Bu zamanda insanları Ahirete teşvik edenler azaldığı için, onları susturmak değil destek vermek gerekiyor.
" Âyâ zanneder misin; bu milletin fakr-ı hali, dinden gelen bir zühd ve terk-i dünyadan gelen bir tenbellikten neş'et ediyor. Bu zanda hata ediyorsun. Acaba görmüyor musun ki, Çin ve Hind'deki Mecusi ve Berahime ve Afrika'daki zenciler gibi, Avrupa'nın tasallutu altına giren milletler bizden daha fakirdirler. Hem görmüyor musun ki, zarurî kuttan ziyade müslümanların elinde bırakılmıyor. Ya Avrupa kâfir zalimleri veya Asya münafıkları, desiseleriyle ya çalar veya gasbediyor. Sizin cebren böyle ehl-i imanı mimsiz medeniyete sevketmekteki maksadınız,"
A: Gerçekten öyle olmuş. Avrupa’nın girdiği her yer kurumuş. Özellikle Afrika.
H: Araştırsanız Afrikalıların iç savaşlarındaki tüm fitneler Avrupalılardır.
Md: Müspet olarak katkıda bulunmuyor demeli.
A: Yok ya sömürmüş. British Museum'a gidin. Şu apartman büyüklüğünde sütunları Afrika’dan getirmişler. Her şeyi almışlar, ne varsa.
Bağdat kütüphanesini yağmalamışlar ilk başta Irak’ı işgal ettiklerinde.
H: İlk önce tarihi eserlerle kütüphaneleri yok ediyorlar. Avrupa'da da öyle. Endülüs’te. Kendilerinin haricindeki insanların gelişmesini istemiyorlar.
Z: Abi Hong Kong örneği farklı bir örnek midir? İngiltere’ye bağlı ama çok gelişmiş bir yer.
H: Hiç farkı yok ki, orası uyuşturucunun merkezi.
Md: Siyasi bir şey.
A:
"Hem görmüyor musun ki, zarurî kuttan ziyade müslümanların elinde bırakılmıyor. Ya Avrupa kâfir zalimleri veya Asya münafıkları, desiseleriyle ya çalar veya gasbediyor."
Gidin bütün Arap ülkelerine, her birinin başında bir diktatör var. Hepsinde, istisnasız. Onları Avrupa yapıyor. Bir ülkenin bütün serveti bir adama kalmış.

"Sizin cebren böyle ehl-i imanı mimsiz medeniyete sevketmekteki maksadınız, eğer memlekette asayiş ve emniyet ve kolayca idare etmek ise, kat'iyyen biliniz ki; hata ediyorsunuz, yanlış yola sevkediyorsunuz. Çünki itikadı sarsılmış, ahlâkı bozulmuş yüz fâsıkın idaresi ve onlar içinde asayiş temini, binler ehl-i salahatın idaresinden daha müşkildir. "
Bir stadyuma müslümanların bir sempozyumu oluyor. Hiç kargaşa olmadan 10000 insan girip çıkabiliyor. Futbol maçlarına bak. Bir hafta önceden kargaşa oluyor. Ötekinde polise bile gerek yok.
"İşte bu esaslara binaen ehl-i İslâm, dünyaya ve hırsa sevketmeye ve teşvik etmeye muhtaç değildirler. Terakkiyat ve asayişler, bununla temin edilmez. Belki mesaîlerinin tanzimine ve mabeynlerindeki emniyetin tesisine ve teavün düsturunun teshiline muhtaçtırlar. Bu ihtiyaç da, dinin evamir-i kudsiyesiyle ve takva ve salabet-i diniye ile olur."
Mesailerin tanzimi, emniyetin tesisi ve teavün düsturunun kolaylaştırılması neye bağlıymış? Dinin kudsi emirleriyle ve takva ile sağlanır.

Hiç yorum yok: