5 Aralık 2008 Cuma

Hutbe-i Samiye: Burhana Tabi Olmak

"Hasıl-ı kelâm: Biz Kur'an şakirdleri olan Müslümanlar, bürhana tâbi oluyoruz. "

mk. aslında bir kısım müslümanlar yine bürhana tabi olmuyorlar. halen mesleklerini uduvvet ve adavvet hatta bir ileri merhalesinde terörle ilamiyeti götürmek zorunda kalıyorlar.

hş. insanların %80i avamdır.

mk. yok o ayrı konu. risalenin iman hakikatleri avamada hitap eder, havasa da hitap eder. fakat bu bir tarz meselesi. bürhana tabi olmayı kabul eder miyizi etmez miyiz? hala eski kafada devam eden insanlar, savaşla avrupanın fethedileceğini düşünüyorlar. risale mesleğinin ehli tahkik olanları, genel meşrebi itibariyle, bürhana dayalı olanlar korkmuyorlar. hürriyetten, ilimlerin gelişmesinden, hakikatlerin aranmasından müspet şeylerin çıkacağını bekliyorlar. bürhanın geişmesiyle, hakka ve adalete ulaşmaları daha basit olacak insanlar için. fetihlerin bu manada olabileceğini.

hş. ali ağbi anlatmıştı. taksiyle gidiyorlarmış yanında yabancı varmış. taksi şoförü adama ters bakıyormuş. ali ağbi sormuş dne oldu. adam demiş bu adam bana çok ters bakıyor korkuyorum. şoför demiş ehlamdülillah bir kafiri daha korkuttum.

halbuki üstadın dediği bşu: avrupa tasaffi edecek.

mk. bu manada, sayın dedemiz bunu yapmış hayatında. hapse atmışlar kimseye husumet etmemiş. kitaplarını incelemeye başlamışlar korkamyın, kitapları okusunlar demiş. eski insanlar takılmış. hilafet gitti, perişan olduk demişler. o demiş, ben cumhuriyetçiyim demiş. cumhuriyetin islamiyetin bürhanlarından çıkacağı, o zaman için çok zor. o çıkışları şu an bize çok kolay görünüyor. ona işkence çektirten savcıya, beddua edemiyorum diyor. onun imanla cennete girmesi ne kadar güzel olur diyor.

bürhan şuna izah ettiler. fenlerin ilerlemesiyle, insanların tahkik ehli olacağı. çünkü islamiyetin korkacak bir şeyi yok.

hş. eski saidin bir kusuru üstad der ya, ben terakkiyi fenden gelecek derdim.

aş. o kendi açısından. fennin hakikatlerini yanılmaz şeyler olarak görüyordum. o ayrı mesele.

hş. eski said olduğu için, o düşünceyi koruyor gibi. yanılmaz hakikati o öyle biliyormuş.

aş. ama bu, insanlara baktığımız zaman, dünyanın geneline baktığımıza, insanlar savaşlara karşı daha uyanık olmaya başladılar. amerikadaki değişimin bile, göstergesi budur. baykal bu hale gelebiliyorsa, toplumsal bir uyanışın göstergesi var demektir. baykal, insanlara artık kıyafetlerine göre davranamayız, tek parti dönemini eleştirdi açık bir şekilde. belki takiyye bile olsa.

hş. eskiden de despotizm vardı, fakat şimdi bu artık örtü bir şekilde. amerikan toplumunda insanlar kendilerini hür sanıyor, ama her şeye bağımlılar bir şekilde. seçtikleri ada. iki parti var. o partiye girmek için, bir süzgeçten geçeceksin. sen de orada hür bir şekilde seçiyorum diyorsun. medya sana şöyle düşün diyor. sen onun aynısını düşünüyorsun. amerikan halkı busha ikinci kez oy verdi ya. ben bu insanlar ne kadar aptal dedim. bakıyorum aslında gayet normal.
mk. hüsnü neden böyle düşünyorsun? medya olmasın bir köyde yaşıyorsun. dedikodu yok mu?

hş. dedikodu farklı bir şey. orada komite var yönlendiriyorlar.

mk. peygambe devrinde yalancı peygamber çıkmış. yahudiler katakülla yapmış. bu her zaman olacak.

hş. dönecek de, insanlar hür de düşünemiyor. hürriyetin tanımı da çok net değil.

aş. çok hür olmasa bile, sınırlı alanda tercihleri bir şeylere rağmen yapılabiliyorsa, o tercihleri bile müspete doğru evriliyor. amerikan halkının zenci birini seçmesi, bir dönümüşümün göstrgesi. baykal gibi bir insanın oy endişesiyle bile bunları söylemesi, toplumdaki dönüşümün bir göstergesi.

mk. oyu artacak.

öm. yaşanan gerçekler, kuranı sürekli odğrulayacağı için, sonuçta bu fenlerin gelişmesiyle gözü biraz daha açılan insanlar, bunları yorumlayıp kendilerince doğur bir souca ulaşabilir.

mesela, zekat. dini bir emir diye, herkes kaale bile almıyor. şimdi ekonomik durgunluğa çözüm olarak, zenginliğe servet vergisi öneriyorlar. çünkü şartlar öyle bir zorlamış ki, uçurum oluşmuş. çözüm orada kendini dayatıyor.

hş. islama her geçen yıl insanlık daha çok ihtiyaç duyuyor. biz zannediyoruz ki insanlık terakki ediyor.

aş. biz her şeyin altında bir komplocu kurgu arıyoruz. zoraki bile olsa komiteler bir şeyi kabul ediyorsa, burada bir dönüşümün olduğunu gösterir. zoraki bile olsa, kuranın gösterdiği yola gidecektir. internet ağının falan çok yaygınolması, insanların birçok açıdan bakmasına vesile olabilir. her nekadar çok manipülasyon olsa bile, insanlar çeşitli şeyleri görüyloralr.

öm. bir de insanların ne kadar inanacağını, hidayetle ilgili bir şey. bu allaha bağlı. niye insanlar inanmıyorlar? bunlar bizim işimiz değil.

hş. aslında karanlık koyulaştığı noktada, sabaha daha yakın oluyorsun. bu bir sünnetullah. değişim hep iyiye doğru zannediyoruz ama insanlar hürriyeti kazandılar diyorlar. bir bakıyorsun, dünya savaşları oldu. en katı diktatörlükler, savaşlar oldu.

insanlara hürriyeti yaşattırmıyorlar. insanlık o dibe vuruşta kurana ihtiyacı zyadeleşiyor. küfür derinleştikçe, bütün insanlık, hristiyanlar da, amerikan yönetimindenne kadar muzdaripler. o pislikten bıkmışlar. belki de insanları biraraya getirecek, bu kötülüğün derinleşmesi. yoksa mutlaka bir ihtiyaç var. bugün bir başörtüsü zulmü olmasaydı. zulüm yaptıkça karşı taraf, bir hareket oluyor.

"Başka dinlerin bazı efradları gibi ruhbanları taklid için bürhanı bırakmıyoruz. Onun için akıl ve ilim ve fen hükmettiği istikbalde, elbette bürhan-ı aklîye istinad eden ve bütün hükümlerini akla tesbit ettiren Kur'an hükmedecek."

aş. kuranın bütün hükümleri akla uyan şeyler, dolayısıyla izim korkacak bir şeyimiz yok. ne olursa olsun. gelsin aleviler, istediklerini söylesinler. kim olursa. rahat rahat konuşsunlar. bir fikir yoksa zaten ortaya çıkacak.

hz. ali diyor ya, insanın düşüncesi dilinin altında saklıdır. konuşunca belki fikrinin yetersiz olduğunu anlayacak.

mk. veya baskı altından kurtulursa, kendi fikrini söylediği gibi, başkasını da dinleyebilir hale gelecek.

yf. bir kürt dedi ki, biz eskiden kürtçe müzik yasakken bunu dinliyorduk. artık bunun tadı kalmadı. yasak ...

öm. öyle insanlar var ki, özgür bıraksan, onlara zül gelir. mağdur durumda olmak onları değerli kılıyor.

hş. kendi fikriyatı var zannediyor. birleşeli, ezelim.

yf. çözüm yok, hep eleştirecek.

zk. mağdurluğun şöyle bir cazibesi var. insanı bazı vazifeden kurtarıyor.

aş. sorumluluğunu kaldırıyor. bahane buluyor.

öm. bahanesi ortadan kalksa, yapacağı bir şey olmayan çok insan olduğu anlaşılacak. hürriyetin kendine yaramadığı çok insan var.

aş. ama bizim korkmamamız gerekiyor.

öm. türkiyeye niye özgür gelmiyor, sorusunun cevabı. birileri özgür kalırsa, edğersizleşeceğini bildiğinden, özgürleşmenin önüne taş koyuyorlar. mesela şimdi laik kardeşlerimizi, dindarlarıbir türlü rahat bırakmıyorlar. kardeşim sen madem laiksin, ırgalama. özgür ve gerçek bir laik düşünceye sahip olsa, lakayt kalabilmesi lazım. özgür değil. özgürleştirmek de istemiyor. kendi yapacaklarını yapabiliyor olsa, bunun zaafiyetleri daha belirgin görünecek. sermaye, bilimdeki birincilikler ortaya çıkacak.

yf. dünyada yasayla korunan bir insan var mı? ilber ortaylı diyordu. osmanlı tarihi çalışmasının nedeni olarak, yakın tarih çalışmak için arşiv yok. mecbur gidip osmanlı çalışıyoruz diyor. 85 yıl geçmiş hala arşivler açılmamış.

mk. sadec siyasi bir yaklaşımdan dolayı hürriyet gelişmiyor değil. bu münazaratta, hürriyetin düşmanlarını farklı şekillerde söylüyor: gevezelik, cehalet ağa, intikam paşa diyor. mesela kızın dövmeyen dizini döver. istibdadı tarz olarak almış. görgü var ya. mesela geçen gün aile konusunda konuştuğumuz gibi. eli ayağı bağlı bir kişinin sana itaat etmesini, itaat sanıyor. mecbur sana. ondan sonra da, itaat gibi görünen şey, ruh hastalıklarıyla sonuçlanıyor. hürriyeti, bu manada, şurada da görüyorum. bir insan yanınızda çalışan bir kişi, gerçekten hürriyet yoksa, iki şık var: ya o üçkağıtçıdır, ya da korkuyordur. korkan adama hiçbir şey öğretemezsin. hep eli ayağına karışır. muailf bir kiiyle çalışabilirsin.

akıllı düşmanın olsun, cahil dostun olacağına. biz risalei nur talebeleri hürriyetçiyiz deriz, ben dahi yeni anlıyorum,hürriyetin ne olduğunu.

hş. esas istibdat içimizde olduğu için, belki onu yenemediğimizden oluyordur.

öm. okul ağbi, esas kaynağı.

aş. sadece okul değil, ailede öğreniyoruz. okul sistemleştiriyor. kuran kursuna geliyor çocuklar. bir takım okullarda öğretilen doneler onlarda da var. mesela, sınırın ötesindeki insanlar, vatanımıza göz diken insanlar olarak yazıyor. sadece okulda değil, ailelerde de öyle.

mk. hepsi birbiriyle içiçe girmiş. hür çocuksa, okuldan rahatsız oluyor. benim akrabalarım benim çocuklardan çok rahatsız oluyorlar. benim x arkadaşım, istibdat altında yetişti. şu anda bir tane duygusun söyleyemiyor. o kadar sıkıntılar yaşıyor ki. geçen buna bağırdım. dinledi. sonra geldi, baba en çok ben sana benziyorum, bana bağırıp çağırma. bütün gaz çıktı. bazı konularda öyle güzel ifade ediyor ki, duygularını. bunu daha sonra başka bir şekilde vermene imkan yok. en zor zamanda, ben böyle istiyorum diyebiliyor.

aş. ama kişilik de çevreden etkileniyor.

öm. aileler okulun istibdadından çocuklarını korumalı. ama okul, zil çalıyor gir, zil çalıyor çık. andla gir, üniforma var. o korkutma, korkutulan yerde bir şey öğrenilememesi hepsinin yaşandığı yer olarak okulu görüyorum.

okulda eğitmenin kendisi özgür olmalı ki, ondaki özgürlük çocuğa geçsin. öğretmen en başta hür değil. öğretmen postaneye götüremez çocukları izinsiz. değil, bahçeye bile izinsiz çıkaramaz. sistem böyle.

mk. ama farklı tarafını işleyebilirsiniz.

öm. yapabilirsiniz ama sınırlı. konuyu nasıl işleyeceğinizi bile sistem size dikte ediyor. sen çocukla anlaşma yaptın mı, ben bunu sizinle şu hafta çalışabilirim diye anlaşma yaptın mı? okullarla ilgili bir sürü araştırma yapılıyor. en çok araştırma ne konuda? motivasyon dikkat. anlaşma yapmadığın çocukları nasıl dikkat ettireceksin?

hş. çocuk deyince, kuranda da var. namaz kılmak için zorla diyor. bir büyük olarak, onun iradesini sen büyük olarak ullanacaksın. ama tamamen istibat halinde değil.

öm. bu dediğin doğru ama çocukların fıtratı da var. bu senin dediğin fıtratın bir boyutu. sen farklı çocukların ihtiyaçlarına göre farklı davranamazsın.

mk. yapabilirsin. hayatın akışkanlığının gerçekliğini niye inkar ediyorsunuz?

hş. din öğretmeni vardı tanıdığım. derste risaleyi anlatıyordu uygun bir şekilde.

aş. muhakematta anltıyor. dinin okul mantığında gelmemesinin hikmetlerini anlatıyor. ümmi bir toplum, bir düşünme tarzından geçmemiş. zihinler daha hür.

öm. üstad 9 yaşına kadar medresede duramıyor. gelecekte özgür olmasının temel çekirdeği oluyor. eğer o da istibdadın hakim olduğu medrese düzeninden geçmiş olsaydı, erken yaştaşimdiki gibi olmazdı.

mk. ben şimdi photoshop öğreniyorum.

hş. çocuk bir şeyi isteyerek öğrenirse, unutmaz. fakat çocuklar istibdat içinde zorla öğretilmeye çalışıyor. bu yüzden öğrenemiyorlar.

öm. biz çocukların merak ve ilgilerini ölçmüyoruz, merak da etmiyoruz. biz çocuklara özgürlük vermek istemiyoruz ki. misal, çocuğun atlara merakı vardır. hangi öğretmenin bunun merakından haberi vardır? ben öğrenmiyorum bunu. o zaman ben özgür eğitim vermiyorum. bizde ne öğretileceği senenin başında bu tespit ediliyor. sonrada herkese bu veriliyor.

yf. fakat o kitlesel eğitim yapıyor.

öm. peygamberimiz ilme vurgu yapıyor, okula vurgu yapmıyor. okul bir tarzdır, değiştirilebilir. milli eğitim okul yaptıkça, iş yaptığını zannediyor.

hş. hiçbir şey yapmamaktan iyidir.

öm. 7-12 yaş arasında bir çocuğun e çok ihtiyaç duyduğu şey hareket. bizde beden dersi 1 saat. çocuklar özellikle servisle gidenler, sürekli hareketsiz. bu çocuk nasıl özgür olacak?

en önemli problemlerden biri bu konuda milli eğitim.

yf. şu dairede bir çocuk olsa, bu çocuğ okula göndermezsen ne olacak?

öm. ben pratiği konuşmuyorum. problemi tarif ediyorum.

hş. üstad okullarda dini eğitimin zorunlu olmasını istiyor. elimizde bir sistem var, o sistemin dışında yeni bir sistem yapmak şart değil. onun içinde en iyi nasıl yapabiliriz onu araştırıyor.

aş. uygulamaya gelice farklı. ceylan ağbinin üniversiteye gönderilmesi yerine, kendi yanında tutuyor. onda da bir okul eleştirisi var. mevcut durumda daha güzel ne yapılabilir onu tercih ediyor. fakat illa o kitap veya durum olsun demiyor.

öm. medresetüz zehranın gerçekleşmemesi onun yerine risalei nurların böyle evlerde yeşermesinin bir anlamı olduğunu düşünüyorum. belki o şekilde kurumsallaşsa başka bir şey olacka.

hş. polonyada evlerde üniversiteler kurulmuş. sistemin içinde en iyisin yapabilirsin. çocuğuunu okula göndereceksin. ama ona iyi bir öğretmen bulacaksın.

mk. eğitim ve öğretim zaten ayrı şeyler. türkiyede eğitim yapılmıyor zaten. ikinci olarak, ben çocuklarımla ilgili bir şey öğrendim. beraber yemek yapıyoruz. bir şey yapıyoruz. hayatın içinde olan şeyler eğitime girmeye başlıyor. o zaman gerçekten oturuyor. ticaret tecrübesi. insanlara güvenle bakmak. el becerisi, el hareketi. bir şeyler yaparsa, bunlar gelişiyor. zaten eğer kendi çocuğumuza biz sahip çıkmazsak, hiçbir şey sahip çıkmaz.

yf. sistem tamamen hayatı kısıtlamıyor. bizim özgürlük alanlarımız var.

aş. bir de bizim kendi problemimiz var. biz çocuklarımızla ne kadar ilgilenmek istiyoruz? okul bizim yükümüzü üzerimizden alıyor. burada danışıklı bir dövüş var. istibdat üretiliyor.

" Hem de İslâmiyet güneşinin tutulmasına, inkisafına ve beşeri tenvir etmesine mümanaat eden perdeler açılmaya başlamışlar. O mümanaat edenler çekilmeye başlıyorlar. Kırkbeş sene evvel o fecrin emareleri göründü. Yetmişbir'de fecr-i sadıkı başladı veya başlayacak. Eğer bu fecr-i kâzib de olsa, otuz-kırk sene sonra fecr-i sadık çıkacak.
Evet hakaik-i İslâmiyet'in mazi kıt'asını tamamen istilasına sekiz dehşetli manialar mümanaat ettiler:
Birinci, İkinci, Üçüncü Maniler: Ecnebilerin cehli ve o zamanda vahşetleri ve dinlerine taassublarıdır. Bu üç mani, marifet ve medeniyetin mehasini ile kırıldı, dağılmağa başlıyor."

Hiç yorum yok: