19 Aralık 2008 Cuma

24. Söz 5. Dal 2. Meyve

" Eğer desen: "Şu küllî hadsiz nimetlere karşı nasıl şu mahdud ve cüz'î şükrümle mukabele edebilirim?"
Elcevab: Küllî bir niyetle, hadsiz bir itikad ile... Meselâ: Nasılki bir adam beş kuruş kıymetinde bir hediye ile, bir padişahın huzuruna girer ve görür ki, herbiri milyonlara değer hediyeler, makbul adamlardan gelmiş, orada dizilmiş.
Onun kalbine gelir: "Benim hediyem hiçtir, ne yapayım?" Birden der: "Ey seyyidim! Bütün şu kıymetdar hediyeleri kendi namıma sana takdim ediyorum. Çünki sen onlara lâyıksın. Eğer benim iktidarım olsaydı, bunların bir mislini sana hediye ederdim." İşte hiç ihtiyacı olmayan ve raiyetinin derece-i sadakat ve hürmetlerine alâmet olarak hediyelerini kabul eden o padişah, o bîçarenin o büyük ve küllî niyetini ve arzusunu ve o güzel ve yüksek itikad liyakatını, en büyük bir hediye gibi kabul eder. Aynen öyle de: Âciz bir abd, namazında "Ettahiyyatü lillah" der. Yani: Bütün mahlukatın hayatlarıyla sana takdim ettikleri hediye-i ubudiyetlerini, ben kendi hesabıma, umumunu sana takdim ediyorum. Eğer elimden gelseydi, onlar kadar tahiyyeler sana takdim edecektim. Hem sen onlara, hem daha fazlasına lâyıksın. İşte şu niyet ve itikad, pek geniş bir şükr-ü küllîdir. Nebatatın tohumları ve çekirdekleri, onların niyetleridir.
Hem meselâ: Kavun, kalbinde nüveler suretinde bin niyet eder ki, "Ya Hâlıkım! Senin esma-i hüsnanın nakışlarını yerin bir çok yerlerinde ilân etmek isterim." Cenab-ı Hak gelecek şeylerin nasıl geleceklerini bildiği için, onların niyetlerini bilfiil ibadet gibi kabul eder. "Mü'minin niyeti, amelinden hayırlıdır." Şu sırra işaret eder. Hem (ayet) gibi hadsiz adedle tesbih etmenin hikmeti şu sırdan anlaşılır. Hem nasıl bir zabit, bütün neferatının yekûn hizmetlerini kendi namına padişaha takdim eder. Öyle de: Mahlukata zabitlik eden ve hayvanat ve nebatata kumandanlık yapan ve mevcudat-ı arziyeye halifelik etmeye kabil olan ve kendi hususî âleminde kendini herkese vekil telakki eden insan, ­(ayet) der. Bütün halkın ibadetlerini ve istianelerini, kendi namına Mabud-u Zülcelal'e takdim eder. Hem
(ayet) ,
der. Bütün mevcudatı kendi hesabına söylettirir. Hem
(ayet)
der. Herşey namına bir salavat getirir. Çünki herşey, Nur-u Ahmedî (A.S.M.) ile alâkadardır. İşte tesbihatta, salavatlarda hadsiz adedlerin hikmetini anla."

aş. geçen hafta ubuiyetin ücretini almış olduğumuzu konuşmuştuk. verilmiş olan hediyenin farkına varmımız anlamında bir tavırdı. bütün bu hediyeleri fark ederek onu vereni tanıdığımız anda, zaten bir sürü nimetinverildiğini fark etmiş oluyoruz. bütün bunlar zaten ubudiyetti. insana külli bir varlık vermekle her şey verilmiş. bir kart var. o kartın içinde her şey var. önemli olan o kartın içinde ne olduğunu fark etmendi. ne kadar fark etmişsen, ok adar karşılığını alacaksın.

burada da şöyle bir soru geliyor. nimetler o kadar çok ki, biz nasıl buna karşılık vereceğiz? hakkını nasıl ödeyeceğiz ki bunları elde edebilelim? allahın sonsuz nimeti var ki, hepsini nasıl fark edeceğiz? fakat fark etmek, demek illa sahip olmak demek değildir, bilmek de buna yeter. mesela bir kardeşimize bir beceri vermiş, sende olmasa da sen onu biliyorsun. oradan gelen bereketten sana da veriyor.

o kadar çok nimet var ki, bunlara nasıl mukabele edebilirim? ubudiyeti şükürle özdeşleştirdi. ubudiyetin asıl mahiyeti, verileni fark etmek. bunu yaptığınızda ya fıtri şükredersiniz, ya da dilinizle şükredersiniz ek olarak. insan bir ihsana karşılık ne ister, bir teşekkür etmek ister. bu insaniyetimizin lisanla gerektirdiği bir şey. fakat hayvaniyetimizin şükrü, lezzet almak, iştahla yemektir.

nasıl karşılık vereceğiz nimetelre? "Küllî bir niyetle, hadsiz bir itikad ile" niyet tek başına yeterli değil, itikad da gerekiyor. tüm nimetler allahındır diye itikad etmeliyiz. ikincisi de bu nimetlerin karşısındaki zata şükran duymaya layıktır diyeceğiz. kimden kime olursa olsun tüm hamdler ona aittir. ben sana bir övgüde bulunsam bile, bu övgü de aslında kime aittir? allaha aittir. çünkü tüm güzelliklerin ve nimetlerin sahibi odur. önce bu itikadı bilmemiz lazım. sonra da böylesi rabbime hadsiz şükretmek isterim niyetini taşımak gerekiyor.

"Meselâ: Nasılki bir adam beş kuruş kıymetinde bir hediye ile, bir padişahın huzuruna girer ve görür ki, herbiri milyonlara değer hediyeler, makbul adamlardan gelmiş, orada dizilmiş."

melekler külli şükrediyor. cebrail as. yüzbin dinlerle onu takdis ediyor. birçok veli zatlar, peygamberler. külli manada şükürler ediyor. ona hediyeler gönderiyor. insan bakıyor ki, benim bir şeyim yok, konuşmayı bile zor yapıyorum.

"Onun kalbine gelir: "Benim hediyem hiçtir, ne yapayım?"
Birden der: "Ey seyyidim! Bütün şu kıymetdar hediyeleri kendi namıma sana takdim ediyorum. "

bir bu hedfyeleri fark ettim, tüm bunlar sana hediye sunuyor. ben bunları fark ettim. benim elimde olsaydı bütün bunları sana takdim ederdim.

"Çünki sen onlara lâyıksın. Eğer benim iktidarım olsaydı, bunların bir mislini sana hediye ederdim." İşte hiç ihtiyacı olmayan ve raiyetinin derece-i sadakat ve hürmetlerine alâmet olarak hediyelerini kabul eden "

derece-i sadakat, bunlar ne kadar bu nimetleri allahtan biliyorlar. bir de bu nimetlere karşı ne kadar muhtaçlar. böyle kibirlenerek değil. hani bazı isyancı çocuklar derler ya, vereceksin tabi niye doğurdun?

allah ibadeti niye istiyor? derece-i sadakat ve hürmetlerine alamet olarak.

"o bîçarenin o büyük ve küllî niyetini ve arzusunu ve o güzel ve yüksek itikad liyakatını, en büyük bir hediye gibi kabul eder. "

itikada özellikle vurgu yapıyor. insanlar "niyetim iyi olsun" diyor ya. önemli olan niyet de adam şirk koşuyor. itikadsız niyet niyet olmaz. ben iyi niyetle, şirk koşuyorum. farkında değilim. olmaz. itikadın sağlam olacak ki, niyetin de halis olsun. o yüzden cibali baba gibi bir adama üstad diyor ya, meczup ama yaptığı da yanlış. adam zalimler için dua ediyor ya. evet, yaptığı udayı allah kabul ediyor ama yaptığı haksız bir davranış. safderun hocalar diyor bir yerde. niyet tek başına yetmiyor. itikadın da sağlam olması lazım. hem diyor, esbaba tesir veriyor. ondan sonra da elhamdülillah diyor.

hem esbaba tesir veriyorsun. elhamdülillahın manası neydi, kimden kime olursa. esbabın nimetteki tesirini sıfır olduğunun bilincinde olarak, allahtan o nimetleri bilerek, sen bunları gönderdin ve bütün bu mevcudat seni tespih ediyor, yani kendilerine takılan nimetlerin senden olduklarını söylüyorlar, benim de onlar gibi dillerim olsa, bütün bunlar gibi seni tahmid edeceğim diyor.

"İşte hiç ihtiyacı olmayan ve raiyetinin derece-i sadakat ve hürmetlerine alâmet olarak hediyelerini kabul eden o padişah, o bîçarenin o büyük ve küllî niyetini ve arzusunu ve o güzel ve yüksek itikad liyakatını, en büyük bir hediye gibi kabul eder. Aynen öyle de: Âciz bir abd, namazında "Ettahiyyatü lillah" der. Yani: Bütün mahlukatın hayatlarıyla sana takdim ettikleri hediye-i ubudiyetlerini"

bütün mahlukatın. sadece hayatlarıyla takdim ettikleri diyor. yani hayatı yaşamış olmaları bile bir nimet olduğunu bir ubudiyet olduğunu ifade ediyor. bizim dilimiz, bedenimiz zaten ibadet ediyor. görevimiz, sadece şuurumuzla o nimetin farkında olmak. nasıl beden nimete muhatap olduğunda lezzet alarak ücretini alır. dil de nimeti ağzına taşımak suretiyle, tattığı anda ücretini alır. o dokunuş anında nimet ortaya çıkıyor. biz de o nimetlerin allahtan olduğunu fark ettiğimiz anda nimete kavuşmuş oluyoruz. ebedi mutlak sınırsız nimet vericiyi tanıdığımız anda fark ettiğimiz anda bundan daha büyük bir nimet yok.

sevgiliden gelen çiçeği fark ettiğin anda, daha ne güzel bir nimet olabilir ki. senin ihtiyaçlarını her an göre, her an seni gözetleyen biri var.

yaşıyor olmakla, zaten nimetlenmiş oluyorlar.

"ben kendi hesabıma, umumunu sana takdim ediyorum. Eğer elimden gelseydi, onlar kadar tahiyyeler sana takdim edecektim. Hem sen onlara, hem daha fazlasına lâyıksın. İşte şu niyet ve itikad, pek geniş bir şükr-ü küllîdir. "

bütün mevcudatın ubudiyetlerini fark ediyor ve onların yaptıklarını yapmak istediğini vurguluyor.

"Nebatatın tohumları ve çekirdekleri, onların niyetleridir."

tohumun kalbinde ne var? ağaç olma istidadı var. o öyle bir istitadda ki, aslında sonsuz bir istidada sahip. çünkü o tohum bir ağaç olur. o ağacın yeni tohumları olur. adeta bütün kainata yayılmak gibi bir arzuları var. eğer müsait olsam bütün alemi benim üzerimde gösterdiğin nimetlerle dolduracağım. tohum istidad lisaniyle bunusöylor. tohumun kalbinde böyle bir şey yok mu? bir tohum tüm dünyayı istila edebilecek mahiyette. ama nedir? bir isim bir başka ismi sınırlandınrması gibi burada da o var. insanın duyguları da tüm alemi kuşatabilecek istidadda. aynı şekilde, nasıl bütün yavrular senin esmanı zikretmek için sana yalvarıyor, nasıl bütün zerrat seni tespih ediyorsa, ben de onların yaptıklarını yapmak isterim. insanın kalbinde böyle bir arzu var. onu ilan etmesi ubudiyet oluyor. bir şeye ihtiyaç olduğunu fark etmekle, dolayısıyla verilen bir nimetin

mn. ihtiyacın farkında olmak da mı nimet oluyor?

aş. ihtiyacın olmuş olması, o nimetin sana takıldığının bir göstergesi. ben elmaya muhtaç olmuş yaratılmışlıkla, böyleb ir nimetin bana verilmiş olduğunu taksdik ediyorum. çünkü bana elmayı tatmaya veya ona yönelik açlık verilmiş olmasaydı, ondan lezzet alamayacaktım. dolayısıyla o nimet bana önceden verilmiş. o açlık, sende olan o nimeti fark etmene vesile oluyor. dolayısıyla nimet dediğimiz şey, kendisinde olan nimeti fark etmesine yearayan biraraçtır. senin dünyana gelmiş oluyor. sana verilen bir nimeti ortaya çıkarmış oluyorsun. o anda allah benim kalbime böyle bir istidad vermiş dediğin anda zaten o ubudiyettir.

ihtiyaç içinde olmuş olman da zaten bir nimettir. çünkü ihtiyaç olmasaydı nimeti fark edemeyecektin. o yüzden insan acziyle, fakriyle övünür. fakr ve acz zaten nimetin nimet olmasına vesile olan şey olduğu için. tabbi insan hep aç kalsa olmaz. veysel karani diyor ki, rabbimiz sensin, çünkü ben yapılmışım. aciz olmam, senin kadir olduğunu gösterir. bütün mevcudat aciz. hepsinin ihtiyaçları giderilmiyor mu? gideriliyor görüyorsun. o zaman ihtiyaç giderici var. senin burununda koku alma duygusu olmasayadı, kokunun bir kıymeti olacak mıydı? sende acıkma duygusu olmasaydı, bunu yemek sana zulüm olarak gelirdi. demek ki, tad alma ve açlık duygusunun olması aslı nimet olandır. böyle duygularla donatılmışsın.

allah niyetleri ubudiyet olarak kabul ediyor. bütün kainatı bana versen doymayacak bir kalp vermişsin. bütün bu aç duygularımla sana yalvarıyorum. çünkü bu duyguları sen bana verdin. bunu diyorsun ve bunu fark etmiş olmandır zaten ubudiyet. artık o nimetler senin oluyor. rahim, kerim olan allahı tanıdın. hep merhamete ihtiyacın olduğu anda o merhamet senin yanındadır. o itikadın gereği. önemli olan merhametli olan bir yaratıcının olduğunu fark etmek. açlığı veren bir yaratıcının olduğunu fark etmektir. onu veren tokluğu da verecektir.

hş. biz şimdi kendi aramızda hediye verince. bizim cenabı hakka böyle maddi bir hediye vermemiz anormal kaçıyor. çünkü onlar zaten onun. bizim gerçek sunabileceğimiz hediyeler, acziyetimizden kaynaklanan hediyeler. yani bunu sen bana verdin deyip öyle bir hediye sunmak.

maddeye benim ihtiyacım var. fakat benim ona sunacağım hediye, acziyetimi anlamaktır.

aş. tabi. fakat maddi sadakada veya kurbanda, senin onu feda edebilmendir ubudiyet. eşya allahındır, madem öyle, o zaman muhtaç olan birine ver diyor allah ki, bana vermiş gibi kabul edeyim.

bir hastayı ziyaret eden beni ziyaret etmiş gibidir. bir muhtaca yardım eden, bana yardım etmiş gibidir.

niyetimizi onunla test ediyoruz. o veriş de bir ibadettir. ibadetin bir sürü veçhesi var. aç olduğundan doyurulmak istiyorsun, o bir nimet oluyor. aynı şekilde aç birini doyurmak da senin için bir nimettir. o sende olan bir duyguyu, merhamet duygusunu tecelli ettiriyor allah üzerinde. otobüste yaşlı bir kadın gelince. adam otursa bile can sıkıntısından patlıyor. onun ücretini allah zaten veriyor. emre itaat etmekle ubudiyet oluyor.

oğ. nebatatın tohumları ve çekirdekleri, bir tane tohumda bile, ondaki istidadda tüm kainatı kaplayacak bir istidat var. o zaman biz külli irade sahibi mahluklarız insan olarak. o zaman tüm akinatın külli ubudiyet istidadı mı var?

aş. evet, fakat insanda onu yerine getirecek kabiliyet de var. insan sanki binlerce hayvanın karakterine sahiptir. kuzu bir karakter, ceylan bir karakter. veya insanda elementlerin kendi kalplerinde olan istidatları, insanda tüm elementleri olmasıyla tüm esma diliyle ubudiyet edebilecek mahiyettedir.

hş. insan, benim duam ne ehemmiyeti var diyesi geliyor. ben şu anda bir nimete, bir havaya sahip olmam için, tüm dünyanın her şeyinin bana hizmet etmesi lazım. sonsuz bir şekildeki nimet bana hizmet etmeli. ikincisi, ben doğduğumdan ölene kadar, zamansal olarak müthiş nimetlere gark oluyorum. doğduğumda ayrı nimetler var. her an onların sana iletilmesi var. sen bu nimetlere karşı, farkına varıp... o zaman zaten teşekkürünü vermiş oluyorsun.

aş. insan benim duamın ne ehemmiyeti var derken, biraz da şunu bekliyor. ben çok ibadet edemedim. aslında insanın çok ibadet etmesi için, çok bir şey yapması şart değil. sadece verilmiş olan ibadetleri fark etmekle,... yahudi mantığı gibi, gökten helva geliyor, birbirlerine üstünlük taslayacakları bir şey yok. biraz da ektiklerimizle yaşasak diyorlar. üstünlük vehmetmek için. ben yapamadım demekle, ümitsizliğe kapılabiliyor. burada diyor ki, sadece fark et. verilmiş olanı anla yeter. oturduğunda, kalktığında verilen nimetleri fark et, sakülli bir ubudiyet etmiş olursun zaten. ek olarak bir şey yapmana gerek yok.

resulullahın her hali ubudiyet olmuş. bu yüzden külli bir mukabele edici olmuş. biz mistifikasyon yaparak, ulaşılamaz bir konuma getirerek, evliyaları büyük zatları, kendini ubudiyetten uzaklaştırıyor.

muhammed asm.'ın bir duası var. beni nefsimle bir an bile başbaşa bırakma. yani her an senin nimetini anayım fark edeyim. her anını allaha verebilecek

insan başkasından ayrıcalık istiyor. aslında herkese sonsuz nimet verildiği için. gökten bıldırcın iniyor. imse diyemiyor ki, benim daha çok bıldırcınım var. dolayısyıla karşısınadkine hava atabilecek bir alan yok. herkes kul. herkes ihtiyaç içindeyken, bunun karşılanması ölçüsünde nimeti yaşıyor. acıktığın zazmaan nimet geliyor. biriktiremiyorsun. öbür taraftan bezelyce ekecek, soğan ekecek. benim senden daha çok diyecek. birinde acz noktasında allaha kulluk vardı. ötekinde ben allaha bir şeyler veriyormuşum gibi bir alan açılıyor. eğer ubudiyeti her an allahın nimetlerine mazhar olan ubudiyet yapmakla, artı olarak hediye takdim eden biri olmak arasında dağlar kadar fark var. birinde sanki sende bir şey yokmuş gibi. öbüründe herkes

öbüründe daha çok namaz kıldım, daha çok sadaka verdim diye övünebilirsin. bu türdeyse, bana daha çok açlık verildi diyemezsin. herkese açlık geliyor.

bütün kainat bana verilmiş nimettir diye fark edip, ama bunda övünülecek bir şey yok. herkese kainta verilmiş. herkesin ruhuna tüm ihtiyaçları anlayabilecek duygular verilmiş. senin kalbine verilen istidadla tüm kainata buna karşı gelecek nimetler konulması... sana duygular verilmiş. sonsuz nimetlerden istifade edebilecek mahiyettesin.

diyelim ki, senin 3d cep telefonun var. herkeste de bu telefon var. benim bu telefonum var diye övünemezsin. ama ben bunun şu özelliklerinden yararlanıyorum. herkes ne kadar ondaki nimeti fark ederse, o kadar o nimetten istifade etmiş olur. diğer türlüsünde sanki ekstra telefonlar gibi bir algılama anlaşılıyor. tohumun kali gibi, sonsuz istidat verilmiş.

insanlar, peygamberi zıllihnde takip ederek külli bir ubudiyete ulaşabilecek mahiyet verilmiş. günlük hayatında ne kadar çok onu fark edersen, o kadar çok sana gelecek.

mk. aslında insan ilişkilerinde de böyle. çoğu zaman insan ilişkilerindeki sorunlar, beklentilerin karşılanmaması. aslında normalde beklentiler karşılanamaz. ama işte gönül alınabilir. o iyi niyeti insanlar görmek istiyor. bilhassa cinsi latifler ile ilgili. erkeklerin yapamadığı iltifatı, abes görüyor erkekler, iltifat edersek, değerimiz düşer. halbuki kadın onu beklemiyor. bak ben yuvamı terk ettim, anamı babamı bıraktım, senin arkana düştüm, saçımı süpürge yaptım, gecemi uykumu kaybettim, bunun karşılığında ne istiyorsun desen? aslında tek istediği fark edilmek. kendisinin farkında olunduğunun ve değerli görüldüğünü bilmek.

oğ. insani bir özellik.

aş. allahın da bizden istediği fark edilmesi nimetin.

mk. ama hayatımızda bu tür şeyleri fark etmezsek, kuru kuruya kalıyor. hayatımızdaki bu tür şeyleri fark edip, kendi hayatımızda önemli kılmadığımız sürece, büyük hatırı da fark edemeyiz gibi geliyor bana. mesela benim müzik kabiliyetim zayıf, fakat bunu şey yaparken, kurandaki bir haşmeti hissedemiyorum. o biraz da kendimizdeki istidatları geliştirmekle ilgili geliyor bana.

çocuklarımız da çok önemli. her bir çocuk geliyor soruyor ki, baba en çok ben sana benziyorum değil mi? aslında biz de öyleyiz.

"Hem meselâ: Kavun, kalbinde nüveler suretinde bin niyet eder ki, "Ya Hâlıkım! Senin esma-i hüsnanın nakışlarını yerin bir çok yerlerinde ilân etmek isterim." "

aş. hiç yenmeyen şeyler var. ama allah onları milyonlarca kere çoğaltıyor. çiçekler vs. mideme bakmıyor bunlar. ama o kadar çok veriliyor ki, çiçekler, meyveden çok. ama çok kısa sürede giderler. niye bunlar var? deme k orada esma ilanı var.
"Cenab-ı Hak gelecek şeylerin nasıl geleceklerini bildiği için, onların niyetlerini bilfiil ibadet gibi kabul eder. "

demek müminin niyeti ibadetinden hayırlıdır buna bakıyor. ibadeti ibadet yapan, niyettir. sahiplenmek niyetiyle benim malım diye vermek ayır, zaten her şey senin, senin malından senin istediğin yere veriyorum demek ayrıdır. rabbim bana alma nimeti verdiği gibi, verme nimeti veriyor. üstad diyor ki, size istifiade nimeti, bana da ifade ettirme nimeti veriyor. yemek yemek bir nimetse, ikram etmek de bir nimettir. alan nimete mazhar olduğu için şükredecek, veren de verme nimetini tadabildiği için şükredecektir. niyet bozuyor zaten ibadetin mahiyetini.

öldürmek de öyle. cihatta allah adına öldürürsün, ubudiyet olur. nefis için öldürürsün, bütün insanları öldürmüş gibi olursun. demek eşyanın mahiyetini değiştiren niyettir.

hş. bazen intihar bombacıları veya katilleri görüyoruz. özellikle terör örgütleri. bunlar diyor ki, biz allah için öldürdük diyorlar.

yk. allah rızası için canına kıyıyor. müslüman olmayanlar, uyuşturucu alarak onu yapıyorlar.

mn. japonlar da onu uyanık olarak kamikaze pilotları yapıyor.

aş. adam bombanın arkasında niyetni bilemeyiz. ama biz adamın fiilinin islam uhkukuna uygunluğunu konuşabiliriz. adamın niyetini yargılamak için değil.

yk. yani niyet her şeyi kurtarabilir mi?

zk. allah kötü şeyleri yaratmaz itikadı. tamamen halis niyetli bir inanç, ama bozuk bir inanç.

oğ. itikad liyakati de olması lazım, niyetle beraber.

aş. evet. sadece niyetinin halis olması yeterli değil.

müminin niyeti amelinden hayırlıdır, ama amel hayırsızdır anlamına gelmiyor.

islamiyetsiz iman medar-ı necat olmadığı gibi, imansız islam da medar-ı necat olamaz. hangisi önceliklidir? iman. fakat ikisinin birlikteliği gerekir.

benim niyetim var çocuğa iyilik yapmak istiyorum, ama vermiyorum. içinden geçirebilirsin, ama test et kendini. ayette diyor, eğer allahı seviyorsanız, bana uyun ki, allah da sizi sevsin.

bundan şu çıkarılabilir ona uymuyorsak, allahı sevmiyoruz demek ki.

k. peki niyetle tahayyülü nasıl ayırabiliriz?

aş. bir şeyi yapmayı istemek niyettir.

iraden nereye gidiyorsa, oraya kadar götürmek. bazı durumda, iraden sadece arzudan ibaret kalıyor. başka durumda lisanınla söylemeyi başarıyorsun.

yk. niyette bir tercih var. kasıt var. rasgele değil. insan alışkanlıkla bir yanlış yapabilir. ama niyeti o değil. hukuk maddelerinde de onu ararlar, niyetine bakarlar.

aş. namazda da niyet namazın şartlarındandır.

hş. bir kötülük gördüğünüzde, ya elinizle, ya dilinizle, ya da kalbinizle müdahele edin diyor. kalple müdahele nedir? ben bunu tasvip etmiyorum demek.

aş. niyetle tüm peygamberlerin duasına ortak oluyorsun. kişi sevdiğiyle beraberdir esprisi de odur. bu niyeti taşıdığımız için, veya onun istediğini allahtan isetdiğimiz için, aynı sofrada yemeğe oturacağız.

"Hem nasıl bir zabit, bütün neferatının yekûn hizmetlerini kendi namına padişaha takdim eder. Öyle de: Mahlukata zabitlik eden ve hayvanat ve nebatata kumandanlık yapan ve mevcudat-ı arziyeye halifelik etmeye kabil olan ve kendi hususî âleminde kendini herkese vekil telakki eden"

Yani herkesin yaptığı ubudiyetleri izleyip onlar adına allaha takdim edebilecek mahiyette. ne demek bu? bir kere onları fark edebilecek. ikincisi, onlar bunları yaptılar diyebilecek. o istidatları inkişaf ettirip, bu fark etmek manasına geliyor. sana şöyle şöyle ibadet ediyorlardı, ben onları sana böyle sunuyorum demek.

hş. bir kardeşin veya dostun gaflet anında ibadetini yapmıyor. sen onun adına dua ediyorsun. ona sorumluluk hissediyorsun. onlar adına sen dua edebiliyorsun.

aş. külli istiğfar ve külli tenzih.

hş. onlar kendileri yapmasa bile, sen onlar adına yapabiliyorsun. senin şefaatinle allah onlara da iman gönderebiliyor.

"vekil telakki eden insan, ­w[¬Q«B²K«9ö«¾@Å<¬!«:ö­f­A²Q«9ö«¾@Å<¬!ö der."

aş. bendeki istidatlar, tüm kainatın mahiyetini anlayabilecek istidatta olduğu için, önce bende açılacak,, külli bir ubudiyet makamına ulaşacağız. biz derken, tüm zerratı adedince ona tespih sunuyor. tüm organlarıyla, zerreleriyle veya alem-i islamı veya tüm mevcudat kardeşlerimle birlikte biz diyor.

birinci sözde şöylebir espri var. bedevi arap çöllerinde giderken, biri kaflieye zarar verdiğinde, diğer herkes ona hücum ediyor. kainatta da öyle. mahlukat kardeşlerine yapılan bir hakareti tüm kardeşleri sorumluluk olarak alır. niyeten tüm mevcudatın ubudiyetini anlamak bunu da gerektiriyor. zulme karşı da duracak böylece.

hş. bir de velaheyt yolunda, şu var: dünya kadar genişlemen lazım. ay kadar yükselmen lazım ki, güneşle görüşebilesin. yani süluk yaparken tüm mevcudat kadar genişleyeceksin, onların adına külli biadet yapacaksın.

k. cenabı hak benim yanımdadır. aynı zamanda herşeyin yanındadır. benim de ...

aş.

"Bütün halkın ibadetlerini ve istianelerini, kendi namına Mabud-u Zülcelal'e takdim eder. Hem (ayet) der"

bütün mevcudatın bütün tespihatlarıyla ve maslahatlarıyla seni tespih ederiz diyor.

" Bütün mevcudatı kendi hesabına söylettirir. "

Hacda bunu gözle ihssediyorsunuz. her şey zikrediyor. sanki ben külli bir insan var, sen onun içinde bir zerresin. her şey allahı zikrediyor. kendni zerre gibi hissediyorsun. vücudun zerresi de aslında vücudun kendisidir. çünkü hayatla ve ruhla hepsi bir ben oluyor.

hş. nurun aksi, nurun aynı olabiliyor.

aş. her şey ben oluyor aslında. o noktada bir külliyet kazanabiliyor. hacda bir insan içinde bir zerreymiş gibi, dolayısyla külliyelte ubudiyet eden, dolayısıyla çıkan seste senin de payın var. o se seninmiş gibi çıkıyor.

yk. küfür de tersini yapıyor. herşeyi parçalıyor. kainattaki tüm işbirliğini, savaş rekabet gibi gösterip, birinin varlığı diğerine tehlikeliymiş gibi, kainattaki büyük tek elden çıkamyı bozuyor. insan bu sefer kendini yalnız, çaresiz, tehlikeler karşısında zayıf hissediyor.

aş. genon anlatıyor. insanlar eskiden zanaatkardı. adam eserinde kendi ruhunu yansıtıyordu. modern zamanlarda, insan makinenin parçası haline gelerek, silikleşiyor. her bir insan, allahın külli sanatını ortaya koyan bir sanatkar iken, halifetül arz olabilecek bir mahiyetteyken, o ilahla ilişkisini keserek... sanatı sadece güzel sanatlara mahkum etmenin de bu manaya geldiğini söylüyor. aynı şekilde dini de sadece ritüellere hasrediyor. bugünkü dersimizle çok alaklaı. sekülarizm buradan başlıyor. her halin allahı takdis edecek esprisi kalkıyor. sadece din deyince, bazı ritüellerden ibaret bir şey kalıyor.

hş. yahudiyer hani, kendileri ekecek gıdalar istiyorlardı ya. ayette devamında birbirinize düşman olarak gidin diyor. allahtan ayırdın mı, seninki az benimki fazla meselesinden kavga başlıyor.

aş. hepimiz onunuz esprisi kalkınca, ben sen kavgası başlıyor.

kainatın zerratı ve mürekkebatı adedince muhammed asm'ye salavat getiriyoruz.

bütün bunları anlamlandıran muhammed asm'nin nuru olduğu için, allahım sana selam olsun, o istemiş biz de isityoruz, çünkü her şeyi senden bilmiş, biz de ona ihtida ediyoruz.

Hiç yorum yok: